Keldani

Keldani

Katolik Kilisesi, Irak, İran ve Lübnan’da Doğu ayin usulüne bağlı kilise.
Irak ve İran’da Hıristiyanlığın tarihi 2. yüzyıla değin uzanır. 5. yüzyılda Süryani kiliselerinin bir bölümü (Doğu Süryanıler) Hz. İsa’nın insani doğasını vurgulayan Nas-turiliği benimsedi. Nasturi kilisesi sürekli güçlenerek Çin’e, Moğolistan’a ve Hindistan’ın Malabar Kıyısı’na kadar yayıldı. Ama 14. yüzyılda Moğol hükümdarı Timur’un akınlanndan sonra yalnızca Irak’ta ve Hindistan’da varlığını sürdürebildi.
1551’de Nasturilerin bir kanadı, Patrik Yuhannan Sulaka’mn Katolikliği benimsemesi üzerine Roma ile birleşti. O tarihten sonra Katolik Nasturilere, Babil’deki eski Kaide bölgesinden türetilen Keldani adı verildi. Daha sonra bozulan bu birlik 1672, 1771 ve 1778’de yeniden kuruldu. 1830’daki son birleşmede oluşturulan “Babil Patrikliği” günümüze değin kesintisiz biçimde varlığını sürdürmektedir. Önceleri Rabban Hor-mizd adlı manastırda bulunan patrikhane, ardından Musul’a, son olarak da Bağdat’a taşınmıştır. Bağdat’taki patriklik bölgesinin yanı sıra Basra, Kerkük, Sehna, İran (merkezi Tahran) ve Urmiye olmak üzere dört başpiskoposluk (Salmas piskoposluğu da Urmiye’ye bağlıdır) ile Halep, Alkoş, Amadya, Akkâ, Beyrut, Musul ve Zaho olmak üzere yedi piskoposluk bölgesi vardır. Keldaniler, Doğu Süryani ayin usulünü (bak. Keldani ayin usulü) korumaktadır.
kelebek, Lepidoptera (pulkanatlılar) takımından, 100 bini aşkın böcek türünün ortak
Papilio polyxenes türü kuyruklu kelebeğin tırtılı
Alexander B Klots
adı. Lepidoptera takımı, gündüz kelebekle-rini(*), gece kelebeklerini^) ve hem vücut yapılan hem de davranış özellikleriyle bu iki grup arasında yer alan Hesperioidea (bak. Hesperiidae) üst familyasının üyelerini kapsar. Kelebekler yumurta, larva, pupa ve enşkin evrelerinden geçen tümbaşkalaş-malı (holometebol) böceklerdir. Kelebeklerin larvalanna tırtıl denir. Tırtıllar genellikle ördükleri bir koza içinde pupa evrelerini geçirir. Erişkinlerin kanatlannı yassı pullar örter. Genellikle birinci ya da ön kanat çifti, ikinci ya da arka kanat çiftinden büyüktür. Bazılannda kanatlar büyük ölçüde körelmiş olabilir. Takım üyelerinin hemen hemen tümü bitkisel maddelerle beslenir. Gündüz kelebekleri genellikle gece kelebeklerinden
(Üstte) Kral kelebeğinin (Danaus plexippus) yumurtaları, (ortada) açılmış kozası içinde Isia Isabella türünün pupası (Arctiidae familyası), (altta) gündüz kelebeklerinden Basilarchia arthemis (Nymphalidae familyası)
(Üst) Alexander B. Klots, (orta) Louis Quitt-Photo Researchers, (alt) Ken Brate-Photo Researchers
çok daha parlak renkleri ve güzel desenleriyle ayırt edilir.
Ayrıca Trematoda (bak. yapraksolucanlar) filumundan, insanlarda ve evcil hayvanlarda yaşayan birçok asalak tür de kelebek adıyla tanınır.
kelebek balığı, Perciformes takımının Chaetodontidae familyasından küçük, hızlı hareket eden, 115 dolayında deniz balığı türünün ortak adı. Kelebek balıklan tropik
Kelebek balığı (Chaetodon)
P. P. Ching-Shostal/EB Inc.
denizlerdeki mercan resifleri arasında, en çok da Malakka Yarımadası ve çevre adalann yakınlannda bulunur. Vücudu yanlardan iyice basık olan bu balıkların, küçük bir ağzı, dikensi küçük dişleri ve tek bir sırt yüzgeci vardır. Malakka Yarımadası çevresinde yaşayan Chelmon rostratus ve Atlas Okyanusunda yaşayan Prognathodes aculeatus gibi bazı türlerin çeneleri iyice uzamış, çoğunun sırt yüzgecinin ön bölümünde yer alan ışınlar çok gelişmiştir.
Kelebek balıklarının uzunluğu ender olarak 20 cm’yi aşar. Bulunduğu yerden ok gibi fırlayıp hedefine doğru hızla hareket eden bu balıklar genellikle sığ kıyı sularında çeşitli kabukluları ve mercan poliplerini yiyerek beslenir. Daha çok sannm tonları ve siyahtan oluşan renkleri çok parlaktır. Desenleri genellikle koyu bantlar biçimindedir. Bazılanmn sırtında ya da arka bölümünde düşmanlarını şaşırtmaya yaradığı sanılan göze benzer siyah benekler bulunur.
Kelebek balıklarının 10 cinsi vardır. En geniş grup olan Chaetodon cinsi 90’a yakın türü kapsar. Bunlar arasında Batı Hint Adalan çevresinde yaşayan ve kuyruğunun yakınında beyaz halkalı siyah bir benek bulunan Chaetodon capistratus ile Atlas Okyanusunun batısında yaşayan sarı yüz-geçli ve sırt yüzgecinin tabanında koyu bir benek bulunan C. ocellatus türleri sayılabilir. Malakka Yarımadası çevresinde yaşayan Heniochus acuminatus türü siyah beyaz çizgilidir ve sırt yüzgecinin bir diken ışını çok uzamıştır.
kelebek hastalığı, Trematoda (yapraksolucanlar) sınıfından çeşitli asalak türlerinin sıklıkla karaciğer, akciğer ve bağırsaklarda yerleşmesiyle ortaya çıkan insan ve hayvan hastalıklannın ortak adı.
İnsanda ve otçul hayvanlann safra kanalla-nnda yaşayan Fasciola hepatica’mn neden olduğu karaciğer kelebek hastalığı karaciğer dokusunun iltihaplanmasına ve zamanla yıkımına neden olur. Daha çok koyunlarda görülürse de, suteresi gibi su bitkilerinde yaşayan ve kapsül oluşturmuş asalağın yenmesiyle insan vücudunda da ortaya çıkar. İnsanda hastalığın ilk belirtileri kamın üst bölümlerinde ağrı, ateş, ishal, sarılık ve ürtikerdir.
Akciğer kelebek hastalığının etkeni Para-gonimus westermani’du; hastalığa Japonya, Kore, Çin, Filipinler ve Endonezya’da sık
149 kelerbalığı
rastlanır; Afrika ve Güney Amerika’nın bazı bölgelerinde de görülmüştür. Asalak akciğerde yerleştikten sonra çevresinde lifsi yapıda bir kapsül oluşturur. Kapsül patla-, yınca solucanın yumurtaları serbest kalır; büyük bir bölümü balgamla dışarı atılırken, bir bölümü de yutularak sindirim kanalına ve dışkıya geçer. Yumurtalar suda larva haline geçer ve tatlı suda yaşayan kabuklula-nn vücudunda yaşamaya başlar. Yeterince pişmemiş kabukluların yenmesiyle insana bulaşan asalak, akciğerlerde vereme benzer belirtilerin ortaya çıkmasına yol açar. Hastanın balgamının mikroskopla incelenmesiyle yumurtalar görülebilir; balgamda kan ve irin bulunabilir. Ağır vakalarda karaciğer, çizgili kaslar ve beyin dokusunda da hastalığa özgü değişmeler görülebilir.
Fasciolopsis buski, insan ve domuzda ince-bağırsak duvanna emici organlarla tutunarak enfeksiyona neden olur; tutunduğu bölge daha sonra ülserleşebilir, hatta apse oluşabilir. Enfeksiyonun ilk döneminde ka-nn ağnsı, ishal, bulantı, zaman zaman da kabızlık görülebilir. Ağır vakalar tedavi edilmezse vücutta bitkinliğe ve aşırı miktarda sıvı tutulmasına neden olarak ciddi sonuçlar doğurabilir.
Kelebek hastalığının üç türünde de özgün ilaç tedavisi etkilidir. Karaciğer kelebek hastalığında emetin hidroklorür, akciğer kelebek hastalığında bitiyonol, bağırsak kelebek hastağında ise heksilrezorsinol ve tetrakloretilen kullanılır.
kelepçe, ellerini kullanmasını önlemek için polis tarafından tutuklunun bileklerine takılan alet. Eski örnekleri elleri vücudun önünde ya da arkasında bitiştiren “8” biçiminde olur ya da bileklere takıldıktan sonra birbirine kısa bir zincirle bağlanan ayn halkalardan oluşurdu. Günümüzde ikinci tipe benzeyen kelepçeler kullanılmaktadır. Bunların çoğu çelikten yapılır; bilek ölçüsüne göre ayarlanabilir ve otomatik olarak kilitlenir. Polisin çok sayıda kelepçe taşımasına olanak veren naylon kelepçeler de üretilmektedir.
kelerbalığı, Squatinidae ve Rhinobatidae familyalarından yassı gövdeli kıkırdaklıba-lıkların ortak adı. Squatinidae familyasının tek cinsi olan Squatina değişik uzmanlara göre 10-12 türü kapsar. Uzunlukları en çok 2,5 m dolayındadır. Üstten basık baş ve gövdeleri ile yayvan göğüs ve karın yüzgeçleri nedeniyle vatozu andırırlar. Gövdenin incelerek kuyruk biçimini almış arka bölümünde iki sırt yüzgeci ve bu bölümün ucunda iyi gelişmiş kuyruk yüzgeci bulunur. Başın üstünde bir çift göz ve gözlerin hemen arkasında belirgin birer soluk deliği, göğüs yüzgeçlerinin önünde beşer solungaç açıklığı vardır. Bu balıklar öbür familya üyeleri gibi tropik ve ılıman bölge denizlerinin kıta sahanlığında, çakıllı, kumlu ve çamurlu diplerde yaşar. Akdeniz’de ve Atlas Okyanusunun Avrupa kıyılarından Kanarya Adalanna kadar dağılım gösteren bayağı kelerbalığı (S. squatina) genellikle 40-150 cm, en çok 2 m uzunluğundadır. Akdeniz’ de ve Atlas Okyanusunun Afrika kıyılann-da, daha derin sularda (70-400 m) yaşayan lekeli kelerbalığmın (S.oculata) göğüs yüzgecinde ve kuyruğunda genellikle koyu lekeler görülür.
Uzun kelerbalığı olarak bilinen Rhinobatidae familyasının üyeleri vatozlann yakın akrabasıdır. Vücutlarının ön bölümü basıklaşmış, başın yanlarında yer alan göğüs yüzgeçleri kaynaşmıştır. İki sırt yüzgecinin ve iyi gelişmiş kuyruk yüzgecinin bulunduğu
kelerler 150
arka bölümleri köpekbalığına benzer. Akdeniz’de yaşayan Rhinobatos cemiculus türü 180 cm’ye, R. rhinobatos türü 1 m’ye kadar uzayabilir.
kelerler (Sauria), Squamata takımından 3 bin dolayında sürüngen türünü kapsayan alttakım. Kelerlerin pullu derileri, genellikle kapanabilen gözkapakları, dışkulak açıklıkları ve iki çift bacakları vardır. Gekkoni-dae (bak. sakangur), Iguanidae(*), Agami-dae(*), Chamaeleontıdae (bak. bukalemun), Scincidae (bak. düz keler), Cordyli-dae(*), Lacertidae (bak. kertenkele), Teii-dae(*), Anguidae (bak. cam keleri, yılan keleri), Helodermitidae (bak. boncuklu keler), Varanidae (bak. varan) başlıca keler
alttakım içinde oldukça küçük bir yer tutar. Bazı familya üyeleri yılanı andıran biçimde ve bacaksızdır. Bazıları iyi jgelişmiş arka bacakları üstünde hızla koşabilme yetene-ğindedir. Bazılarının boyun çevresinde, sırtında ya da kuyruğunda yelpaze biçiminde deri uzantılar ve kemik dikenler, bazılarının başında tepelik ya da boynuzsu çıkıntılar bulunur. Kelerlerin yaşama ortamları da çok çeşitlidir. Yeraltında, yerde ya da ağaç tepelerinde yaşayan türleri vardır. Yavaş hareket eden birçok tür, son derece gelişmiş renk değiştirme yeteneğiyle çevreye uyum sağlarken öbürleri düşmanlarından gizlenerek değil kaçarak korunur. Soyunu sürdürebilen türler arasında Galapagos Adalarında bulunan deniz iguanası, denize girerek alglerle beslenen tek keler türüdür. Ama yarı sucul özellik gösteren ve tatlı su canlılarıyla beslenen çeşitli keler türleri de vardır.
Sıcaklık bir keler için en önemli çevre değişkenidir. Öbür sürüngenler, balıklar ve amfibyumlar gibi soğukkanlı olan bu hayvanların vücut sıcaklığı önemli ölçüde çevre sıcaklığına bağlıdır. Birçok tür için 28°C-38°C arasında değişen uygun vücut sıcaklığı iç düzenleme yoluyla olmasa bile davranış özellikleriyle korunabilmektedir. Gün ışırken ortaya çıkan kelerler uygun vücut sıcaklığına erişene değin güneşlenirler. Güneş enerjisinden ısıyı emme yetenekleri sayesinde vücut sıcaklıkları kısa sürede hava sıcaklığının üstüne çıkabilir. Su, kelerler için çok daha az sorun yaratır. Öbür sürüngenler gibi azotlu boşaltım ürünlerini ürik asit halinde ortama verdiklerinden çok az suyla yetinebilirler. Bu nedenle kelerlerin başlıca yaşama ortamlarından biri de çöllerdir. Kelerler zamanlarının önemli bir bölümünü başlıca besinleri olan böcekleri
Kelerlerin temsili üyeleri
(A) Bukalemun (Chamaeleo). (B) Uçan keler (Draco). (C) Kertenkele (Lacerta). (D) Şahmeran (Basiliscus). (E) Boynuzlu iguana (Phrynosoma). (F) Sakangur (Gekko). (G) Cam keleri (Ophisaurus). (H) Kör keler (Amphisbaena). (I) Boncuklu keler (Heloderma). (J) Düz keler (Chalcides).
familyalarını oluşturur. Ayrıca Amphisbae-nidae (bak. kör keler) değişik uzmanlar tarafından bir keler familyası ya da keler ve yılanlarla eş düzeyde bir grup olarak sınıflandırılmaktadır.
Kelerler günümüz sürüngenleri arasında en değişik biçim ve boyut özellikleri taşıyan gruptur. Uzunlukları Sakangur ya da gekko-larda 3 cm’den başlayarak varanlarda 3 m’ye ulaşır. Kelerlerin en iyi bilinen üyeleri kertenkeleler olmasına karşın bu hayvanlar
Ayrıca soyu tükenmiş gruplar arasında mo-sazorlar tümüyle denizde yaşamaya uyarlanmış sürüngenlerdir. Bu kelerlerin uzunluğu 10 m’ye yaklaşan dev örnekleri de bilinmektedir.
Kelerlerin çoğu gündüz saatlerinde etkinlik gösterir. Sakangurlar ise genellikle sabah alacasından akşam alacasına değin etkinliklerini sürdürür ve öbür kelerlerin çoğundan farklı olarak yüksek perdeden çıkardıkları seslerle iletişim kurar.
arayarak geçirir. Bazı iguanalar ve sakangurlar korunaklı yerlerde kıpırtısız biçimde durarak avlarının yaklaşmasını yeğlerler. Bukalemunlar yavaşça ilerlerken bağımsız hareket ettirebildikleri gözleriyle çevreyi araştırır ve avlarını ağızlarından ok gibi çıkardıkları yapışkan dilleriyle yakalarlar. Birçoğu, gözleri kadar iyi gelişmiş olan koku alma duyularını kullanarak avlarını bulur. Diken kuyruklu kelerler (Uromastbc cinsi) gibi iri yapılı olanların birçoğu bitkisel maddeleri yiyerek beslenir.
Kelerler birçok kuş, memeli ve sürüngen tarafından avlandığından çeşitli korunma yöntemleri geliştirmiştir. Örneğin küçük kertenkele ve ince yapılı öbür kelerler tehlike karşısında hemen kaya çatlaklarına gizlenir. Sauromalus cinsinin üyeleri vücutlarını şişirerek sığındıkları yarıklara sıkıca tutunur. Zırhlı keler (Cordylus cinsi) kuyruğunu ağzına alarak dikenli pullar ve kemiklerden oluşmuş bir top biçimini alır. Birçok keler kolayca kopan kuyruğunu saldırgana bırakarak kaçar.
Kelerlerde bölgeyi savunma davranışı yalnız dövüşme biçiminde gerçekleşmez. Birçoğu baş, boyun ve sırtındaki yelpazeye benzer uzantıları dikleştirerek, renklerini değiştirerek törensel hareketler yapar. Bölgeyi savunma davranışı aynı zamanda kur yapma davranışı olarak da işlev görür. Çiftleşme sırasında erkek dişiyi genellikle boyun ya da başından yakalayarak bacakları arasında sıkıştırır ve vücudunu bükerek dışkılıklarım karşılıklı konuma getirir. Bu sırada erkeğin iki çiftleşme organından biri dişinin dışkılığına girerek döllenmeyi sağlar. Ama memelilerden farklı olarak sperma çiftleşme organı üstündeki bir oluktan akar.
Kelerlerin çoğu yumurtlayarak ürer. Yumurtalar genellikle derimsi ve gözenekli bir kabukla örtülüdür. Bu kabuk embriyon gelişirken nemi soğurarak genişler. Bazı türlerin yumurtaları, bırakıldıktan kısa bir süre sonra sertleştiğinden biçim ve boyut değişikliğine uğramaz. Çeşitli familyalardan birçok tür ise canlı doğurur. Bunlann bir bölümünde yumurtalar dişinin yumurta kanalındaki bekleme sırasında açılırken, öbürlerinde embriyo memelilerdekine benzer biçimde yumurtalık dokularından beslenmektedir. Ayrıca erkek bireylerin bulunmadığı bazı kertenkele türlerinde ise döllen-mesiz üreme görülür.
Yumurtadan çıkan ya da canlı doğan keler yavruları, renk ya da vücut oranları bakımından bazı ayrımlar taşısa bile genel olarak erişkine benzer. Bakım altında birçok türün uzun yıllar yaşadığı saptanmıştır, örneğin boncuklu kelerler 25 yılı aşkın bir süre yaşayabilmektedir.
Kelerlerin başı genellikle koni biçiminde, kafatası esnek, dişleri keskindir. Boncuklu kelerlerin oluklu dişleri zehir bezlerinin salgısını akıtmaya yarar. Dişler çenelerin üstüne ya da iç yanlarına yapışıktır. Bazı türlerin damağında da diş bulunabilir. Embriyoların dışarı doğru gelişen dişleri yumurta kabuğunu kırmaya yarar ve çok geçmeden kaybolur. Bazı familyalarda vücudun uzamasıyla birlikte bacaklar körelmiş ve bazılarında tümüyle yok olmuştur. Ama körelmiş olsa bile omuz kemeri tüm altta-kım üyelerinde bulunur. Bacaksız kelerler gelişmiş karın kaslarının yardımıyla yanlara doğru kıvrımlar yaparak ilerler. Kazıcı olanlar (özellikle kör kelerler) başlarım vurarak ve sağa sola çevirerek toprağı oyarlar.
Kelerlerin parmakları yaşama ortamlarına bağlı olarak çok çeşitli biçimler kazanmıştır. Çölde yaşayan bazı sakangurların ve Acant-hodactylus cinsi kertenkelelerin parmaklarında bulunan saçaklar basma yüzeylerini genişleterek bu hayvanların kumlara gömülmesini engeller. Ağaçta yaşayan sakan-gurlann ve Anolis cinsi kelerlerin parmak altlarındaki ince levhaları oluşturan gözle ayırt edilemeyecek incelikteki kıllar basılan yüzeyi tümüyle kavrayarak büyük bir tırmanma yeteneği sağlar. Bazı türlerin dallara tutunmaya yarayan sarılıcı kuyrukları vardır.
Karada yaşayan çeşitli keler türleri iki ayaklan üstünde koşabilir. Şahmeranlar cinsi bu biçimde kısa bir süre suyun üstünde
koşabilmektedir. Bazı kelerler havada süzülerek yere yumuşak iniş yapabilir. Bu özellik en çok uçan kelerlerde (Draco cinsi) gelişmiştir.
Kelerlerin vücudunu örten pullar yan yana ya da kiremit gibi birbirleri üstüne gelecek biçimde dizilmiş olabildiği gibi pul biçimleri türlere ya da vücutta bulunduğu bölgeye göre değişiklik gösterebilir. Bazılan düz, bazılan çıkıntılı, bazılan dikenlidir.
Bukalemunların ve Anolis türlerinin renk değiştirme yeteneği çok yüksektir. Bu kelerler renklerini parlak yeşilden koyu yeşile ve koyu kahverengiye kadar değiştirebilir, benekli ve çizgili desenlerle bezenebilirler. Bu değişiklikler genel olarak pigment hücrelerindeki taneciklerin dağılıp toplanması sayesinde gerçekleşmektedir.
Keleş, Ege Bölgesi’nin İçbatı Anadolu Bölümü’nde, Bursa iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kasaba. Yüzölçümü 640 km2’dir. Doğu ve kuzeydoğuda İnegöl ilçesi, güneydoğuda Kütahya ili, güney ve batıda Orhaneli ilçesi, kuzeyde de Merkez ilçeyle çevrilidir.
Bursa ilinin güney kesiminde yer alan ilçe topraklan, dağlarla kuşatılmış bir plato görünümündedir. ilçenin kuzey ve kuzeydoğusunu Uludağ kütlesinin güneydoğu uzantılan (Tepeltepe, 2.052 m), doğusunu da Domaniç Dağının batı uzantısı engebelendirir. Bu dağlar karaçam, göknar, kayın ve meşe ormanlarıyla kaplıdır. İlçe topraklannın sularını Kirmastı Suyunun kollanndan Ko-caçay toplar.
Doğal yapının elverişsizliği nedeniyle ekime ayrılan alanların kısıtlı olması bitkisel üretimi sınırlar. Başlıca tarla ürünleri buğday, patates ve arpadır; önemli miktarda üzüm ve elma da yetiştirilir. İlçedeki özel bir çiftlik sebze ve meyve tohumu, fidesi ve fidanı üreterek ülke gereksiniminin önemli bölümünü karşılar. Hayvancılık ve ormancılık oldukça gelişmiştir. Çeşitli spor tesislerinin bulunduğu Kocayayla orman içi dinlenme yeri kasabaya 5 km uzaklıktadır. İlçe topraklarında linyit yataklan vardır.
Kırsal nitelikli küçük bir yerleşme olan Keleş kasabası, il merkezi Bursa’ya 56 km uzaklıktadır. Bursa’ya bağlı bir köyken bucak merkezi olarak Orhaneli ilçesine bağlanan kasaba, 1953’te ilçe merkezi yapılmıştır.
Keleş Belediyesi 1953’te kurulmuştur. Nüfus (1985) ilçe, 22.125; kasaba, 2.492.
Kelile ve Dinine, Sanskrit dilinde karata-ka damanaka, hükümdarlara öğüt vermeye yönelik ahlaki bir Hint masal derlemesi. Doğu uygarlığının ölümsüz yapıtlan arasında yer alır. Adı yapıtın baş kahramanları olan iki çakaldan (daha eski çevirilerde Kalilag ve Domnag) gelir. Bir giriş bölümü ve 15 öyküden oluşur. İS 3. yüzyılda Vişnu mezhebine bağlı bir Brahman tarafından Keşmir’de yazıldığı sanılmaktadır.
Sasani hükümdan I. Hüsrev’in özel hekimi Burzo’nun 6. yüzyılda derlemeden yaptığı Pehlevice çeviri, üç yüzyıl kadar sonra İbn Mukaffa tarafından Arapçaya aktanldı. Arapça metin başka dillere (Yunanca, Farsça, İbranice, Latince, İspanyolca, İtalyanca, Slavca, Türkçe, Almanca, İngilizce, Felemenkçe, Fransızca vb) yapılan çevirilerin çoğuna temel oluşturdu.
Kâşifi’nin 15. yüzyılda Envar-ı Süheylî adıyla yaptığı Farsça çeviri Türk edebiyatını en çok etkileyen çeviridir. En yetkin Farsça çeviri olarak kabul edilen bu yapıt Hüseyin Baykara’nın vezirlerinden Emir Ahmed Süheyli adına yazılmıştır. Derlemenin ilk Türkçe metni ise Kul Mesud’un Aydınoğlu Umur Bey’e sunduğu yapıttır. Ebu’l-Maali Nasrullah bin Mehmed’in Gazneli Behram
151 kelime-i tevhid
Şah adına Arapçadan Farsçaya çevirdiği metnin eski Anadolu Türkçesine çevirisi olan bu yapıt (1934’te Kraköw’da basılmıştır), daha sonra I. Murad adına manzum biçimde yeniden kaleme alındı. Alaeddin Ali’nin (Vasi Alisi) Hümayünname (ös
1835) adıyla I. Süleyman’a (Kanuni) sunduğu yapıt, Türk edebiyatındaki en önemli çeviriler arasında sayılır. Osmanzade Ta-ib’in Zübdetü’l-Eshar, Adanalı Ramazani-zade Abdünnafi Efendi’nin Nafiü’l-Asari adlı çevirileri de Hümayünname ’den yararlanılarak yapıldı. Ahmed Midhat II. Abdül-hamid’in emriyle Hümayünname’yi sadeleş-tirdiyse de bu yapıt yayımlanmadı. Taşkent-li Fazlullah bin İbrahim’in Doğu Türkçesine, Abdülallam Faiz Hanoğlu’nun da Kazan Türkçesine çevirdiği (1889’da basılmıştır) derleme, günümüz Türkçesine Ömer Rıza Doğrul tarafından İbn Mukaffa’mn Arapça nüshası temel alınarak Kelile ve Dimne adıyla çevrildi ve bir araştırma yazısıyla birlikte yayımlandı (1941).
kelime-i şahadet (Arapçada “tanıklık sözü”), Müslümanların iman ikrarı. İslamır beş şartından (erkânü’l-İslam) ilkidir. İk bölümden oluşur. Eşhedü enla ilahe illallal (“Tanıklık ederim ki Allah’tan başka Tanr yoktur”) biçimindeki birinci bölüm Tann mn birliğinin, ve eşhedü enne Muhammedet abduhu ve resuluhu (“ve tanıklık ederim k Muhammed onun kulu ve elçisidir”) biçi mindeki ikinci bölümü de Hz. Muhammed in peygamberliğinin kabulünü dile getirir Kelime-i şahadeti bir kez söyleyen kiş mümin (inanmış) ve Müslüman (teslin olmuş) sayılır.
kelime-i tevhid, İslamda, kutsal bir kitabi dayanan bütün dinlerin ortak inanç ilkesin özetleyen ve Tann’nın birliğini dile getirer La ilahe illallah “Allah’tan başka tanr yoktur” sözü. Kelime-i tevhidin içerdiğ inanç insanlara peygamberlerce aktarıldığ için, zorunlu olarak peygamberin adıyli birlikte anılır. Bu nedenle Hz. Muhammed den sonra kelime-i tevhid La ilahe illallah Muhammedü’r-Resulullah (“Allah’tan baş ka tann yoktur, Muhammed Allah’ın elçisi dir”) biçiminde ifade edilmiştir.
Kelime-i tevhid başlıca iki bölüme aynlıı La ilahe yargısını içeren olumsuzlan! (nefy) bölümü, Allah dışında tapımlar boyun eğilen, tanrısal nitelikler verilere yüceltilen bütün varlıklann yadsınmasıı dile getirir. İllallah’tan oluşan olumlam (isbat) bölümü ise Allah’ın varlığının, biri ğinin, niteliklerindeki eşsizliğin olumlanmı sı anlamına gelir.
Bazı İslam bilginlerine göre kelime-i tevh din üç boyutu vardır. Birinci boyutu Tanı mn zatının birlenmesi (tevhid-i zat) olüştı rur. Buna göre Tann tektir, tannlığınc hiçbir ortağı yoktur. İkinci boyutu Tann’n sıfatlarının birlenmesi (tevhid-i sıfat) -olu turur. Bu, tannsal niteliklerin (sıfatla başka bir varlığa verilemeyeceğini, baş] bir varlıkta tam olarak bulunamayacağı dile getirir. Üçüncü boyutu da Tanrı’r fiillerinin birlenmesi (tevhid-i ef al) oluşt rur. Buna göre Tann’nın yaptığı, yapac: işleri kimse yapamaz, bu işler üzerin kimsenin bir etkisi olamaz.
İslam bilginlerine göre kelime-i tevl başlıca üç alanda Tann’nın birlenmes gerektirir: İnanç (tevhid-i itikad), ibac (tevhid-i ibadet) ve siyaset (tevhid-i hakiı yet). Siyasal alanda tevhid, Allah dışııi hiçbir otorite ve onun yasalanndan baş hiçbir yasa tanımamayı dile getirir. Mu savvıflar da kelime-i tevhidin anlamıı
kelime işlem 152 ‘
üç aşamasından söz ederler. Kelime-i tevhid birinci aşamada La mabude illallah “Allah’ tan başka tapılacak varlık yoktur” anlamına gelir. Bu, La ilahe illallah’m halk arasında söylenen biçimidir. İkinci aşamadaki anlamı La maksude illallah “Allah’tan başka istenilecek varlık yoktur” demektir. Bu da kelime-i tevhidden seçkinlerin çıkardığı anlamdır (tevhid-i havas). Kelime-i tevhid üçüncü aşamada La mevcude illallah “Allah’tan başka varlık yoktur” anlamını dile getirir. Tevhidin en yetkin biçimi olan bu anlam da seçkinlerin seçkinlerinin tevhididir (tevhid-i havasi’l-havas).
kelime işlem bak. sözcük işlem
Kelkit, Karadeniz Bölgesi’nde, Gümüşhane iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kasaba. Yüzölçümü 1.925 km2’dir. Doğuda Bayburt ilçesi, güneyde Erzincan ili, batıda Şiran ilçesi, kuzeyde de Merkez ilçeyle çevrilidir. Gümüşhane ilinin güney kesiminde yer alan ilçe topraklan, ortası akarsu vadileriyle derin biçimde yanlmış, kabaca birbirine koşut uzanan dağ sıralanndan oluşur. İlçenin kuzeyini Gümüşhane Dağlan(*), güneyini ise Erzincan iliyle doğal sınır oluşturan Çimen, Sipikör (Akdağ, 2.662 m) ve Otluk-beli dağlan engebelendırir. İlçe topraklannın sulannı Sipikör Dağından kaynaklanan Kelkit Irmağı(*) toplar. Kelkit kasabası çevresinde genişleyen Kelkit Vadisi ilçenin başlıca tarım alanıdır. Orman açısından varlıklı sayılmayan dağların yüksek kesimlerinde plato görünümünde düzlükler vardır.
İlçe halkının temel geçim kaynağı tanm-dır. Ekilebilir alanlann kısıtlılığına karşın ürün miktan azımsanmayacak düzeydedir. Başlıca bitkisel ürünler patates, şeker pan-can, buğday ve arpadır. Az miktarda elma, armut, vişne ve baklagiller de yetiştirilir. Hayvancılık bitkisel üretim kadar önem taşır. Bir boğa deposu olan ilçede sığır besiciliği gelişmiştir. Modem kovanlarla ancılık da yapılır. Hayvansal ürünlere dayalı uğraşlar dericilik ve dokumacılıktır. İlçe topraklannda linyit yataklan vardır.
Kelkit kasabasının güneydoğusundaki Sadak köyü (1985’te nüfusu 1.121) yakmlann-da bulunan ve Hititler tarafından kurulduğu samlan Satala kenti Asur ve Makedonya egemenliklerinin ardından Roma Döneminde önemli bir askeri karargâh oldu. 2. yüzyılda XV. Legio Apollinaris’in üslendiği bir kaleydi. Bizans Döneminde bir süre dinsel açıdan önem kazandıysa da zamanla sönükleşti. Antik Çağda kurulan Suissa kenti, rivayete göre Kelkit adını 7. yüzyılda yöreyi ele geçiren Peçeneklerin önderi Kilki Bey’in adından esinlenerek aldı. Selçuklu, İlhanlı ve Akkoyunlu yönetimlerinden sonra Otlukbeli Savaşı (1473) sonucunda OsmanlI topraklanna katıldı. 19. yüzyıl sonla-nnda Trabzon vilayetinin Gümüşhane sancağına bağlı bir kaza merkezi olan Kelkit, 1916’da Rus işgaline uğradı. Ruslann çekilmesinden sonra Ermeni çetelerinin eline geçti ve 17 Şubat 1918’de kurtanldı. Osmanlı Döneminde Çiftlik adıyla anılan kasaba, güneyden Kelkit Irmağına katılan Balakar Deresi vadisinde kurulmuştur. İl merkezi Gümüşhane’ye 75 km uzaklıkta kırsal nitelikli küçük bir yerleşmedir. Kasaba halkı, yönetsel olarak bağlı olduğu Gümüşhane kentinden çok, 71 km güneyindeki Erzincan kentiyle ekonomik ilişki içindedir.
ilçedeki başlıca tarihsel yapılar Sadak köyündedir. Buradaki yapı kahntılan arasında bulunan XV. Legio Apollinaris armalı
tuğla parçalanndan, bunlann Satala kentinden kaldığı anlaşılmıştır. Dış surlannın bir bölümü sağlam olan Satala Kalesi’nin içka-lesi bir tepededir. Kale yakınında bir başka kalenini izlerine rastlanmıştır. Köyün güneyinde günümüze yalnızca üç gözü ulaşan ve 6. yüzyılda yapıldığı sanılan Satala sukemeri vardır. Köy yakınlannda Satala’nm nekro-polü olduğu anlaşılan bir tepede mezar stelleri görülür. Satala kentinin kurulmuş olduğu alanda tiyatro, agora ve saray kalıntılarına rastlanır. Kent kalıntıları arasında insan ve hayvan heykelcikleri, mühürler, sikkeler, çanak çömlek ve kandiller bulunmuştur. Buluntulardan en önemlisi bugün British Museum’da olan tunç Artemis büstüdür (İÖ 4. yy). Önemli buluntulardan biri de İÖ 6. ya da 5. yüzyıldan kaldığı sanılan Nike kabartmasıdır. Köyde Osmanlı yapısı bir hamam kalıntısı vardır. Sadak ile Sökmen köyleri arasındaki kervansarayın Selçuklu ya da Osmanlı yapısı olduğu sanılmaktadır.
Kelkit Belediyesi Cumhuriyet’ten önce kurulmuştur. Nüfus (1985) ilçe, 59.943; kasaba, 8.060.
Kelkit Irmağı, Karadeniz Bölgesi’nin orta ve doğu kesimlerinde akarsu. Antik Çağda Lykos adıyla anılırdı. Yeşilırmak’ın en uzun koludur (373 km). Gümüşhane Dağlarının güney yamaçlanndan doğar ve Erzincan’ın kuzeyindeki Sipikör Dağının kuzey yamaçlanndan inen sularla büyür. Ardından Doğu Karadeniz Sıradağlannın kıyı dağlanyla iç sıralarını birbirinden ayıran ve Çoruh-Kelkit Vadi 01uğu(*) adıyla anılan tektonik kökenli bir vadinin batı kesiminde akar. Kelkit kasabasından sonra Suşehri Ovasının (eskiden Endires Ovası) kuzeyinden, Koyulhisar ve Reşadiye ilçe merkezlerinin güneyinden geçer. Yukan çığınnda 1.000 m’yi aşan vadi tabanı, Koyulhisar önlerinde 800 m’ye iner ve Koyulhisar ile Niksar arasında düz bir çizgi biçiminde uzanarak daralır. Kelkit Irmağı bu kesimde Yeşilır-mak’a çok yakın ve koşut olarak akar. Niksar’a yaklaşırken önce kuzeye, sonra da kuzeybatıya yönelir. Niksar önlerinde Çanakçı Deresi olarak da bilinen Niksar Suyunu alır. Niksar-Erbaa arasında genişleyen vadi tabam giderek alçalır. Erbaa’nın kuzeyinden geçtikten hemen sonra güneyden gelen İnbat Deresiyle birleşir ve Kızıl-çubuk köyü yakınlannda Yeşilırmak’a katılır. Bu noktanın deniz düzeyinden yüksekliği 200 m’den azdır. Kelkit Vadisi bu kesimde sona ererse de, tektonik kökenli oluk, kuzeybatıdaki Ladik Gölü üzerinden, Kızılırmak dirseğine ulaşır ve Gökırmak Vadisiyle devam eder. Kuzey Anadolu Kınk Kuşağınm(*) uzandığı, Türkiye’nin en önemli deprem kuşağına yerleşmiş olan Kelkit Vadisinde zaman zaman şiddetli depremler görülür. Bunlardan en önemlileri 1939’da, 1942’de ve 1943’te oluşanlardır. Sonuncu depremde büyük hasar gören Erbaa kentinin yeri değiştirilmiştir (bak. Erbaa).
Kar ve yağmur sularıyla beslenen Kelkit Irmağı ilkbaharda kabanr, yaz sonunda da alçalır. Kelkit Vadisinin Koyulhisar’dan yukan kesiminde genellikle tahıl ekimi yapılır. Aşağı kesimde tanmda belirgin bir çeşitlilik başlar. Niksar ile Erbaa arasındaki kesimde Taşova tipi tütün, şeker pancarı, sebze ve meyve üretimi yaygındır.
Erzincan’ı Amasya’ya ve Ladik üzerinden Samsun’a bağlayan yol Kelkit Vadisini izler.
Kelkit Vadisi, Karadeniz Bölgesi’nin iç kesiminde oluk biçimli vadi. Ayrıca bak. Çoruh-Kelkit Vadi Oluğu.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*