Genel

Keseroğlu, Ziya

Keseroğlu, Ziya

(d. 27 Haziran 1906, İstanbul – ö. 9 Ağustos 1973, İstanbul), yapıtlarında lirik ve renkçi bir anlatıma yer veren ressam.
Ortaöğreniminden sonra 1922’de Güzel Sanatlar Akademisi’ne girerek Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1930’da eğitimini tamamladı, 1932’de Viya-na’ya giderek bir süre çalıştı; aynı yıl Türkiye’ye döndü, Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Biriiği’ne katıldı, bir süre birliğin başkanlığını yaptı. 1946’da İstanbul Yüksek Teknik Okulu’nun (sonradan İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, bugün Yıldız Üniversitesi) resim öğretmenliğine atandı. 1945’teki 7. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde üçüncülük ödülü kazandı.
Önceleri Bonnard, Corot ve izlenimcilerin etkisinde kalan Keseroğlu, bu dönem yapıtlarında rahat ve geniş fırça vuruşlarıyla zengin ve uyumlu renkler kullanmıştır. Ardından Picasso ve Braque’a ilgi duymuş ve daha yalın bir biçim anlayışına yönelmiştir. Bu dönemde az sayıda renk ve ton kullanarak dinamik kompozisyonlar oluşturmuştur. Zaman zaman renk lekeleriyle fovist ve dışavurumcu anlayışta resimler de gerçekleştiren Keseroğlu daha çok manzara, ölüdoğa ve figürlü kompozisyonlarıyla tanınır.
kesi, Wade-Giles yazımında ko-ssu, resim desenli Çin ipek duvar halısı. “Kesme ipek” anlamına gelen kesi adıyla anılması, dokumada bir renkten ötekine geçilirken ipliklerin devam ettirilmeyerek kesilmiş izlenimi vermeleri yüzündendir.
ATesi’nin günümüze ulaşabilen en eski örnekleri Tang hanedanı (618-907) dönemin-dendir; yaygınlaşması ise Çin’in Güney Song dönemine (1127-1279) rastlar. Ming dönemi (1368-1644) boyunca özellikle gözde olmuş ve Oing (Mançu) hanedanının (1644-1911/12) sonuna değin canlılığını korumuş bir tekniktir. Çoğunlukla ünlü resimlerin kopya edilmesinde kullanılmıştır.
kesici aletler, sanayide, bazı ticari kuruluşlarda ve evlerde, çeşitli kesme işlemlerinde
kullanılan bıçak, ustura ve makas benzeri aletler.
Tarihçe. Tarihöncesinde insanlar kesme, avlanma ve savunma amacıyla kullandıktan aletleri taştan (özellikle çakmaktaşı), volkanik bir cam türü olan obsidiyenden ve hayvan kemiklerinden ya da kabuklarından yaparlardı. Aletin kenarlarını da başka bir taşa sürterek keskinleştirirlerdi; bu yöntem günümüzde Brezilya’nın iç kesimlerinde, Avustralya’da ve Yeni Gine’de yaşayan Yerliler tarafından da kullanılmaktadır. İÖ 1500’lerde Britanya Adalarından Çin’e kadar uzanan bölgede tunçtan yapılmış kesici aletler ortaya çıktı. Saplanndan birbirine
Sofra bıçağının yapım aşamaları
(A) iki bıçak ağzı çıkacak büyüklükte çelik çubuk,
(B) dövülerek biçimlendirilmiş korkuluk bölümü,
(C) dövülerek uzatılmış kuyruk bölümü,
(D) dövülerek istenen uzunluğa getirilmiş ağız bölümü, (E) haddelenerek genişletilmiş ağız,
(F) kenarı kesilmiş, sertleştirilmiş ve menevişlenmiş ağız, (G) taşlanmış ve kısmen parlatılmış ağız, (H) ağzı tümüyle parlatılarak bileylenmiş ve kuyruğuna
sap takılmış bıçak
Granville Çollege of Further Education,
Sheffield, İngiltere
C biçiminde bir yayla tutturulmuş iki bıçaktan oluşan ilk makas türleri de bu dönemde geliştirildi. Çin, Hindistan ve Avrupa’da çeşitli metallerin bulunmasıyla, kesici aletler metal malzemenin dövülmesi yoluyla yapılmaya başladı. Ağız ve sap bölümlerinin ortasından hareketli biçimde perçinlenerek ya da vidalanarak tutturulan tunç ya da demir makaslar Eski Roma’da, Çin’de, Japonya’da ve Kore’de hızla yaygınlaştı.
Ahşap saplara tutkallanarak tutturulmuş ilk çakmaktaşı testereleri Mısırlılar yaptı. Bu dönemde bıçaklar temel olarak avlanma ve savaş amacıyla kullanılıyordu, ama zamanla zenginler sofralarında küçük, süslü yemek bıçakları kullanmaya başladılar. Yunanlıların yaptığı tunçtan bıçaklan daha da geliştiren Romalılar bıçak, kılıç ve benzeri kesici alet yapım tekniklerini tüm Akdeniz’e ve Avrupa’ya yaydılar. Burada da Mısır’ da olduğu gibi küçük süslü yemek bıçaklarının kullanımı yaygınlaştı. İtalya ve İngiltere’de Roma döneminden kalma çelik ağızlı bıçaklar bulunmuştur.
Üretim teknikleri yaygınlaştıkça, demir ocaklarını ısıtmada kullanılan bol keresteyle, çeliğin sertleştirilmesinde ve menevişlenmesinde yararlanılan odunkömürü ve yumuşak su bulunan bölgelerde kesici alet üretimi gelişti. Ortaçağda bileyitaşları kimi zaman elle, ama çoğunlukla da su
215 kesici aletler
ya da hayvan gücünün yardımıyla döndürülüyordu. Yaklaşık 1200’den sonra kesici alet üretimi İngiltere’de Londra ve Sheffield’de, Fransa’da Thiers ve Paris’te, Almanya’da Solingen’de ve öteki ülkelerde de meslek loncalannın kurulduğu yerlerde yoğunlaşmaya başladı. Ustalar altın, gümüş, fildişi, abanoz, akik, kehribar ve mermer gibi nitelikli malzemeler kullanarak özenle bezenmiş ve ince bir biçimde işlenmiş bıçaklar ve bıçak saplan yapmaya başladılar.
O dönemlerde hancılar çatal bıçak sunma alışkanlığında olmadığından zenginler yolculuk sırasında yanlarında zarif takımlar taşırlardı. Sıradan yolcular ise kemik ya da ahşap saplı sade bıçaklar ya da kurşun-antimon alaşımından yapılmış kaba döküm çatal ve kaşıklar kullanırlardı. Hemen herkes kendi bıçağını yanında taşıyordu, ama zamanla varlıklı evlerde konuklara bıçak sunulması alışkanlığı yerleşmeye başladı. Çift olarak üretilen servis bıçakları yalnızca tabaklara yemek servisi yapmakta kullanılırdı. Öte yandan damadın geline “nikâh bıçaklan” denen, km içine yerleştirilmiş bir çift bıçak armağan etmesi geleneği ortaya çıktı. 18. yüzyılda sofra bıçaklarının sapları tabanca kabzası biçimindeydi ve ağızları pala gibi kıvrıktı.
18. yüzyılda İngiltere’de Sheffield uluslararası bir sanayi merkezi durumuna gelmişti. 1700’lerin başlarında burada, iki parça halinde işlenip birbirine zımbalanan içi boş gümüş saplar yapılmaya başladı; saplann bu boşluğu ziftle dolduruluyor, bıçağın ağız bölümü de zifte sokularak tutturuluyordu. 1761’de Sheffield’li Robert Hinchliffe, potada hazırlanan dökme demirden, ağızları ortadan tutturulmuş makasların üretimini başlattı. Aynı dönemde usturaların ağız bölümü oyuk bir biçimde taşlanarak keskin kenann arkasında içbükey bir yüzey oluşturuluyor, sapları ise özenle bezeniyordu.
Günümüzde kullanılan bir kenarı kör ve korunaklı tıraş bıçaklannın ilk örnekleri 1828’de ortaya çıktı. 1880’de ABD’de bahçıvan çapası biçiminde bir tıraş bıçağı geliştirildi. 20. yüzyılın başlarında King C. Gillette, çift ağızlı, değiştirilebilir tıraş bıçakları üretmeye başladı.
Yapım teknikleri. Bıçak çeliği, yüzde 0,35-
1 arasında karbon içeren demir alaşımlarından hazırlanır. Önceleri, akkor haldeki çubuklar odunkömürüyle birlikte çekiçle dövülürdü. 18. yüzyılda Sheffield’de Benja-min Huntsman, kil potalarda antılmış çelik üretimi yöntemini geliştirdi. Sanayi Devri-mi’nin başlarına rastlayan bu buluşla çelik üretiminin miktarı ve niteliği hızla yükseldi.
20. yüzyılda kesici aletlerin çoğu paslanmaz çelikten(*) yapılmaya başladı. Sofra bıçaklan ve ticari bıçaklar, yüzde 12-18 krom ve yüzde 0,12-1 karbon içeren mar-tensitli paslanmaz çelikten yapılır; krom, malzemenin yenime (korozyon) karşı korunmasını sağlar, karbon ise ısıl işlemle sertleştirilebilme derecesini artırır. Malzemenin karbon yüzdesi arttıkça, bıçağın körlenmeden keskin kalma özelliği de o kadar yüksek olur; öte yandan yenime karşı direnç, krom miktan arttıkça yükselir, karbon miktarı arttıkça da düşer. 1928’den sonra karbon çeliğinden yapılan bıçak ve satırlar yalnızca ticaret ve avlanma amacıyla kullanılır duruma geldi.
Sofra bıçağı yapımının başlıca aşamaları şunlardır: 1) Çeliğin dövülerek biçimlendirilmesi, 2) uygun biçimde sertleştirilmesi ve menevişlenmesi, 3) ağız bölümünün taşlanarak bir kenarının keskinleştirilmesi ve
kesicidiş 216
dövme ya da ısıl işlem izlerinin yok edilmesi, 4) ağız bölümünün parlatılması, 5) sap bölümünün yapılarak ağız bölümüyle birleştirilmesi ve bezenmesi.
Yüksek nitelikli bıçak ağızlan, çelik çu-buklann şahmerdanlarda dövülmesi yoluyla elde edilir. Isıtılan malzeme dövme İcalıpla-nnın arasına yerleştirilir ve hızla dövülerek kaba halde biçimlendirilir. Daha sonra kenar kesme yoluyla bıçağa son biçimi verilir. Bazı bıçaklann ağız ve sap bölümleri büyük bir şahmerdanın tek bir vuruşuyla, birlikte biçimlendirilir. Bazılannda ise ağız bölümü kuyruklu bir biçimde çelik levhalardan kesilir ve daha sonra kuyruk sapın arasına yerleştirilir. Dövme işleminden sonra malzeme ısıtılarak sertleştirilir ve ardından sıvıya daldırılarak ya da içeriden sıvıyla soğutulan metal plakalann arasına yerleştirilerek su verme işleminden geçirilir. Daha sonra da belirli bir sıcaklığa kadar ısıtılarak menevişlenir ve böylece esnekliği ve tokluğu artınlır. Taşlama işlemi, malzemenin hızla dönen bir aşındırıcı çarkına beslenmesi yoluyla gerçekleştirilir. Bu işlemle iyice biçimlendirilen bıçağın ucu istenilen oranda sivriltilir ve bir ya da her iki kenarı inceltilir. İşlem sırasında malzemeye sürekli su verilerek, menevişini koruması sağlanır.
Bıçak taşlanarak kaba halde bitirildikten sonra daha ince taşlama işlemlerinden geçirilerek perdahlanır ve parlatılır. Bu arada malzemenin kuyruk ve korkuluk bölümleri de taşlanır ve parlatılır, sapa iyice oturacak bir biçim verilir. Son olarak üreticinin adı, aside yedirme ya da elektrik arkı yoluyla işlenir.
Sap yapımında hayvan boynuzları ve dişleri, çeşitli ahşap malzeme, sedef ve kemik gibi doğal malzemelerin yanı sıra altın, gümüş, porselen, paslanmaz çelik, gümüş kaplama, nikel alaşımları, sıkıştırılmış ahşap ve plastik gibi malzemeler kullanılır. Bu malzemelerin bir bölümü mekanik olarak işlenirken bazılan da ustalar tarafından elle biçimlendirilir. Bıçağın ağzı ile sapının birleştirilmesinde selüloz yapıştıncılar, bağlayıcılar ya da çeşitli reçine kanşımları kullanılır. İçi boş metal saplann ağızla birleştirilmesinde lehim ya da kaynak da uygulanabilir.
Makas yapımında, uçları keskinleştirilmemiş makas kollan, kızgın çelik çubuklann şahmerdanlarda dövülmesi yoluyla elde edilir. Makas malzemesi olarak genellikle yüzde 0,55 karbonlu çelik kullanılır; ama daha profesyonel uygulama alanlannda, örneğin terzilikte kullanılan makaslarda yüzde 0,75 karbon içeren daha sert çeliklerden yararlanılır. Doğal elyaftan daha sert ve aşındıncı yapay elyafların kesilmesinde kullanılan terzi makaslarının yapımında makasın keskin kenarı için daha da sert çelik alaşımlar (yüzde 1,03 karbon) kullanılır. Cerrahi makaslar gibi özel uygulama alanlarında kullanılan makaslann çoğu paslanmaz çelikten yapılır; öte yandan kıvılcımlanmanın ya da mıknatıslanmanın istenmediği uygulama alanlarında, örneğin sanayi bıçaklarının ve giyotinlerinin yapımında demir dışı alaşımlardan yararlanılır. Ucuz makaslar, görece yumuşak çelik tellerin sertleştirme işleminden geçirilmeksizin soğuk halde preslenmesiyle elde edilir.
Makasın iyi kesebilmesi için, kollarının yalnızca iki noktada (dip ve uç noktalann-da) birbirine değmesi gerekir. Bu nedenle kollar ince bir kıvnmla yapılır ve kapandık-lannda uçlan birbirine değer. Kollann her ikisinin de aynı derecede menevişlenerek sertleştirilmesi gerekir.
Türkiye’de bıçakçılık. Osmanlı Döneminde Anadolu, Rumeli ve Girit’te yaygın bir zanaat olan bıçakçılık, 20. yüzyılda sanayinin gelişmesi karşısında büyük ölçüde geriledi. Anadolu’nun Afyonkarahisar, Balıkesir, Ankara, Bursa, Tosya, Sürmene, Erzincan, Malatya, Kastamonu, Kahramanmaraş ve Sivas gibi yörelerinde el yapımı bıçakçılık, azalan zanaatçı sayısına karşın bugün de sürmektedir.
Anadolu’da geleneksel bıçakçı dükkânlan, genellikle arası bir tahta perdeyle ayrılmış iki bölümden oluşurdu. Arka bölüm bıçağın yapıldığı atölye idi. Ön bölüm ise sergileme ve satış için ayrılırdı. Bazı yörelerde, üretim ve satış yeri olarak aynı mekânın kullanıldığı da görülmüştür. Bursa gibi bıçakçılığın gelişkin olduğu merkezlerde ise bıçak yapanlarla satanlar ayn ayrı kişilerdi. Sürme-ne’de bıçakçılık başka yerlerden farklı olarak evlerin bir bölümünde gerçekleştiril-mektedir.
Anadolu bıçakçılığında da öteki el sanatla-nnda olduğu gibi, geleneksel usta-çırak ilişkisi söz konusuydu. Bir çırak, kalfalık aşamasına geldiğinde ustası bu zanaatın yöredeki ileri gelenlerine bir ziyafet verir, çırağın yaptığı işleri göstererek kalfalığa yükseltilmesini onaylatırdı. Kalfa bir süre daha ustasının yanında çalışıp mesleğiyle ilgili son incelikleri öğrenir, sonra kalfalığa yükselmede olduğu gibi bir ziyafet düzenlenir, bu sırada yapılan bir sınavla da ustalığı onaylanırdı. Ustalığa yükselen kalfa durumu uygunsa ustasının iznini alarak dükkân açar ya da ustası ile çalışmaya devam ederdi.
Bıçakçı esnafı da kendilerini geleneksel olarak bir meslek pirine bağlarlar. Demircilerin piri olan Hz. Davud bıçakçılar tarafından da pir bellenmiştir. Ayrıca Ebu’l-Feth Abdullah da bıçakçı esnafının piri olarak kabul edilir.
kesicidiş, memelilerde koparma, kesme ve kavrama işlevlerini üstlenen ve ağızda önde yer alan tek köklü dişlerin ortak adı.
İlk memelilerdeki basit koni biçimli kesici-dişlerden birçok farklı özelleşmiş diş gelişti. Kemiricilerin kıvrık kesicidişlerinin kökü çene kemiğinde derine gömülüdür ve yaşam boyunca büyümeyi sürdürür. Tavşan, ada-tavşanı ve bazı keselilerde de dişler benzer yapıdadır; mine dişin bir bölümünü kaplar, dişin üst kenan son derece keskindir. Günümüzde varlığını sürdüren fillerin dişleri, aşın derecede büyüyüp gelişmiş üst kesicilerdir. Domuzda, alt kesiciler birbirine çok yakındır ve öne doğru uzayarak bir kazıcı alet özelliği kazanmıştır. Otçul hayvanlarda kesicidişlerin görevi bitkileri kesip koparmaktır. Atlarda ağız kapandığında alt ve üst kesiciler üst üste gelir; sığır ve koyunlarda üst kesiciler yoktur, ısırma sırasında ağız kapanırken alt dişler üstçenede yer alan kalın bir mukoza yastıkçığıyla temas eder. Kedi ve köpekte kesicidışlerde avı yakalamaya yardımcı olan sivri çıkıntılar bulunur. Erişkin vampir yarasalann ince ve keskin kesicidişleri avın derisini delip vücuda girebilir; yavru yarasanın anasının postuna tutunmasını sağlayan çengel biçimli kesicileri vardır. Maymun ve insanda yassı ve enli kesicidişler bitkileri koparmaya yarayacak biçimde özelleşmiştir.
İnsanda, alt ve üst çenede dörder kesicidiş bulunur. Özellikle Moğol ırkı ve Amerika Yerli ırkı olmak üzere insanların çoğunda kesicidişlerin üst kenan geriye doğru kıvrılarak kürek biçimini almıştır. Doğuştan frengili hastalarda Hutchinson dişi olarak bilinen özel bir kesicidiş bulunur; bu tür yapı bozukluğunda dişin kesici kenannda V harfini andıran bir çentik vardır. Ayrıca bak. azıdişi, köpekdişi.
Kesikköprü Barajı ve Hidroelektrik Santralı, Ankara’nın 110 km güneydoğusunda, Hirfanlı Barajı’na 25 km uzaklıkta, Kızılırmak üzerinde kurulu toprak ve kaya dolgu baraj.
Kızılırmak Havzası geliştirme programının ikinci aşamasını oluşturan ve enerji üretimi amacıyla yapılan baraj 1966’da işletmeye açıldı. Kurulu kapasitesi 76 kW ve yıllık enerji üretimi 250 milyon kW-sa olan bir santralı vardır.
Baraj, Kesikköprü köyü yakınlarında, Kı-zılırmak’ın aşındırmasıyla kanyon haline gelmiş bir vadide kuruludur. Başlıca zemin malzemeleri granitler, granodiyoritler, siyenitler, gabro ve spillitlerdir.
Barajın temelden yüksekliği 53 m, talvegden yüksekliği 49,1 m, kret uzunluğu 265 m, kret genişliği 10 m, kret kotu 737,1 m ve toplam dolgu hacmi 900 bin m3’tür. Kapaksız ve dairesel eksenli olan dolusavağınm kret uzunluğu 86 m, kret kotu 785,55 m’dir. Boşaltım kanalı 377 m uzunluğunda, yamuk biçimli ve betondur. 445 m uzunluğunda bir de derivasyon tüneli vardır. Akaçlama alanı
26.530 km2’dir. Baraj gölünün depolama hacmi ’95 milyon m3, net kullanılabilen depolama hacmi 60 milyon m3, normal sıı seviyesi kotu 785,55 m, en fazla su seviyesi kotu 791,20 m ve en fazla göl alanı 8,45 km2’dir.
Baraj santralının düşey eksenli şemsiye tipinde iki üreteci ve düşey eksenli Francis tipinde, en fazla kapasitesi 62.800 HP olan iki türbini vardır.
kesiksiz ateşli silah, mükerrer ateşli silah olarak da bilinir, fişekleri namluya mekanik bir düzenekle beslenen şarjörlü ateşli silah. Kapsülü, itici barutu ve mermi çekirdeğini tek birim halinde içeren fişeklerin geliştirilmesinden önce, kesiksiz ateşli silahlarda itici barut ve mermi çekirdeği ayn ayrı haznelerden namluya sürülürdü. Bu amaçla çok kuyruklu namlu türleri geliştirilmişti. Ayrıca, birkaç kat barut ve mermi çekirdeğinin yerleştirildiği silahlar da vardı; bunlarda namlu ucuna en yakın mermi ateşleniyordu ve çekirdek namluyu terk ederken kendinden sonraki çekirdeğin barutunu ateşliyordu. Kuyruktan dolmalı ve çakmaklı ateşleşmeli ilk etkili kesiksiz ateşli silah 1600’lerin başlannda geliştirildi. Şarjörlü kesiksiz ateşli silahlann ilk örneklerinden birinin Floransalı silah yapımcısı Miha-le Lorenzoni tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Aynı dönemde, daha hızlı ve daha güvenli olan ve adını silah yapımcısı bir Alman aileden alan Kalthoff düzeneği geliştirildi. Bu sistemde fişek haznesi namlunun altına, barut haznesi ise dipçiğin içine yerleştiriliyordu. 18. yüzyılda ise ABD’de Cookson kesiksiz ateşli tüfekleri kullanılmaya başladı; bu tüfeğin kundağının içine boru biçiminde barut ve kurşun haznesi yerleştirilmişti. Tüfeğin kama düzeneği, bu haznelerden aldığı mermi çekirdeği ile bir miktar barutu kuyruğa besliyor ve aynca tavaya yemleme barutu yerleştirerek horoz emniyetini açıyordu.
Sonraları Ferguson, Hail Dreyse ve Sharps tipi şarjörlü kesiksiz ateşli silahlar geliştirildi ve bunlar askeri birliklerde yaygın olarak kullanıldı. Samuel Colt’un revolveri(*) ise bu alanda atılan çok önemli bir adım oldu. Pirinç fişeklerin geliştirilmesi, daha güvenli ve etkili kama düzenekli silahların yapılmasını olanaklı kıldı. Bugün otomatik meka-nizmalı tüfeklerin çoğunun beş ya da altı fişek alabilen şarjörleri vardır.
Kesiksuyu Barajı, Adana’da, Kadirli kasabasının 17 km kuzeybatısında Kesiksuyu Deresi üzerinde kurulu toprak dolgu baraj.
8.530 hektarlık bir alanın sulanması
amacıyla 1965’te yapımına başlanan baraj 1971’de hizmete girdi.
Kesiksuyu Deresinin Aşağı Ceyhan ovalarına açılmadan önce geçtiği görece dar bir vadide kurulu olan baraj katmanlı kumtaşı, miltaşı ve kiltaşından oluşan bir ana kayaç üzerine oturtulmuştur. Ana kayacın üzerinde ortalama 8 m kalınlığında, kum ve çakıldan oluşan alüvyon çökelleri vardır. Barajın temelden yüksekliği 57 m, talvegden yüksekliği 56,40 m, kret uzunluğu 520,23 m, kret genişliği 10 m, kret kotu 207,40 m, toplam dolgu hacmi 4,367 milyon m3 ve akaçlama alanı 231 km”dir.
Baraj gölünün minimum su seviyesi kotu 170 m, normal su seviyesi kotu 203 m, net kullanılabilen depolama hacmi 53 milyon m3 ve en fazla depolama hacmi 60,7 milyon m3’tür. Dört radyal kapağı olan, kapaklı tipteki dolusavağının kret uzunluğu 24 m ve kret kotu 196,50 m’dir. Dairesel betonarme tipteki derivasyon tüneli 3,50 m çapında ve 587,30 m uzunluğundadır.
kesin hüküm, yargı merciinin bir hukuki uyuşmazlığı kesin olarak çözen son kararı. Devletin yargı etkinliğinin amacı toplumda hukuki çekişme ve uyuşmazlıkları gidererek hukuk güvenliği yaratmaktır. Buna ancak herkesi bağlayıcı nitelikte ve yargı otoritesini içeren kesin hükümle erişilir.
Hukuk yargılama usulünde kesin hüküm, şekli anlamda ya da maddi anlamda olabilir. Bir mahkeme kararının şekli anlamda kesinliği, o karara karşı artık olağan kanun yoluna başvurulamamasını ifade eder. Şekli anlamda kesinlik bir yargı kararma karşı temyiz yoluna başvurulmasının yasal olarak kabul edilmemiş olması, böyle bir kanun yolu kabul edilmekle birlikte temyiz başvurusunun süresinin geçirilmiş olması, temyiz yoluna başvurulmasından vazgeçildiğinin açıkça bildirilmiş olması, temyiz başvurusunun Yargıtay’da reddedilerek dava mahkemesinin yargı kararının onanmış olması gibi durumlarda gerçekleşir. Şekli anlamda kesin hükme karşı ancak olağanüstü kanun yollarına başvurulabilir. Maddi anlamda kesinlik ise bir yargı kararı sonucunda konusu, tarafları ve nedeni aynı olan bir uyuşmazlığın bir daha dava konusu yapılamaması demektir. Yargı kararına yasanın verdiği bu nitelik, onun hukuki gerçek olarak kabul edilmesini zorunlu kılar. Davanın konusunun aynı olması, davacının ileri sürdüğü hakkın aynı nitelikte olması demektir. Davanın nedeninin aynı olması ise onun dayandırıldığı maddi olgunun aynı olması anlamına gelir. Çekişmesiz yargı kapsamına giren mahkeme kararları yalnızca şekli anlamda kesinlik kazanabilir. Maddi anlamda kesinlik kural olarak yargı kararının hüküm fıkrasını kapsar. Bununla birlikte hüküm fıkrasının belirsiz olması durumunda onun belirlilik kazanmasına yardımcı olan gerekçe ile hüküm fıkrasına sıkıca bağlı olan gerekçe de maddi anlamda kesin hüküm kapsamına girer.
Ceza yargılama usulünde mahkemenin son kararının kesin hüküm niteliği taşıması, hakkında hüküm verilmiş olan bir sanığın aynı eylemden dolayı bir daha yargılana-mamasını zorunlu kılar. Son karar olağan kanun yoluna süresi içinde başvurulmaması ya da başvurunun Yargıtay’da reddedilmesi durumunda kesinleşir.
keski bak. kalem
Keski-Suomi, İsveç dilinde mellersta fin-lands lan, Finlandiya’nın ortagüney kesiminde il (lüani). 16.430 km2’lik bir alanı kaplayan Keski-Suomi Pâijânne ve Keitele göl sistemlerinin büyük bölümünü içine alır. Yönetim merkezi Jyvâskylâ kentidir. Tarım
alanları ve kereste ormanlarından oluşan, göllerle bölünmüş bir düzlüğü kapsar. Sanayi, tarım ürünlerinin işlenmesine ve keresteciliğe dayanır. İl sınırlarının içinde yer alan kentlerin çoğu kereste işleme merkezleridir. Büyük kentler arasında güneybatıdaki Jâmsâ ile doğudaki Âânekosİci ve Suolahti sayılabilir. Nüfus (1987 tah.) 247.905.
keskibalığı, Cypriniformes takımının Gym-notoidei alttakımından Yenidünya’ya özgü 50 dolayında tatlı su balığı türünün ortak adı. Güney Amerika’daki durgun göl ve lagünlerde yaşayan bu balıklar genellikle Gymnotidae, Apteronotidae ve Rhamphic-hthyidae familyaları altında toplanırken bazı uzmanlar tarafından akrabası oldukları elektrikli yılanbalıklarıyla birlikte tek bir familyaya (Gymnotidae) yerleştirilirler.
Uzun gövdeleri yanlardan basık ve bıçak biçimindedir. Hemen hemen gövdelerinin tüm alt bölümü boyunca uzanan anüs yüzgeçlerini dalgalandırarak yüzerler. Hem ileriye, hem geriye doğru yüzebilen bu balıklar yakınlarındaki nesneleri ayırt etmelerine yarayan düşük voltajlı elektrik akımı üretirler. Keskibalıkları çevre koşullarındaki değişimlere oldukça dirençli ve geceleri etkinlik gösteren balıklardır. Bazıları bitkisel, öbürleri hayvansal maddelerle beslenir. En çok 90 cm’ye kadar uzayabilen bu balıkların 30 cm uzunluğunda ve sarı çizgili Gymnotus carapo gibi daha küçük yapılı türleri akvaryumlarda da yetiştirilmektedir.
Keskin, İç Anadolu Bölgesi’nde, Ankara iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kent. Yüzölçümü 1.464 knr’dir. Doğu ve güneyde Kırşehir ili, batıda Balâ, kuzeybatı v.e kuzeyde Kırıkkale, kuzeydoğuda da Delice ilçeleriyle çevrilidir.
Plato niteliğindeki ilçe topraklarını Dinek (Denek) Dağı engebelendirir. Doğuda Kılıç-özü Deresi, batıda da Kızılırmak ilçenin doğal sınırlarını çizer. Güneyde Kızılırmak’ ın ilçe topraklarına girdiği noktada Kesik-köprü Barajı kurulmuştur.
İlçede temel ekonomik etkinlik tarımdır. Başlıca bitkisel ürünler buğday, arpa, ayçiçeği ve üzümdür. Az miktarda baklagiller, elma ve armut yetiştirilir. Koyun ve Ankara keçisi yetiştiriciliği de önemli bir geçim kaynağıdır. İlçe topraklarında bentonit ve volframit yatakları vardır.
Göçbeyli köyündeki höyük, Ceritkale köyü yakınındaki mağara konutlar ve kayalardaki çeşitli kabartmalar Hitit yerleşmelerinden kalmadır. Yöreye ilk gelen ve hayvancılıkla uğraşan Türklerin Barak ve Cirit obalarını kurduğu bilinir. Gümüşlü kurşun yataklarını işletmek için yöreye gelen maden işçilerinin 19. yüzyıl ortalarında madenin 9 km kadar güneyinde kurduğu Denek-madeni yerleşmesi, 15-20 haneden oluşan bir köydü. Madenin işletilmesi belli bir ekonomik gelişme sağlayınca, Denekmade-ni’ne Bosna-Hersek ve Romanya’dan gelen göçmenler yerleştirildi. 19. yüzyılda Ankara vilayetinin Kırşehir sancağına bağlı bir kaza merkezi olan Keskin, 1915’te Ankara Merkez sancağına bağlandı.
Ankara-Kırşehir Karayolu üzerinde yer alan kent, bu yolla il merkezi Ankara’ya 99 km uzaklıktadır. Tek tarihsel yapısı 1871’de yapılan Çarşı Camisi olan kentte bir Devlet hastanesi vardır.
Keskin Belediyesi 1894’te kurulmuştur. Nüfus (1985) ilçe, 47.811; kent, 17.484.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir