Kitasato Şibasaburo
(d. 20 Aralık 1852, Oguni, Küşü Adası – ö. 13 Haziran 1931, Nakanoço, Japonya), Japon hekim ve bakteriyoloji bilgini. 1894’te Hong Kong’daki
Kitasato, y. 1928
Archiv für Kunst und Geschichte, Batı Berlin
bir veba salgını sırasında Fransız bakteriyolog Alexandre Yersin’le hemen aynı zamanda veba etkenini (Pasteurella pestis) bulmuştur.
1885-91 arasında Berlin’de Robert Koch’ un laboratuvannda çalıştı. Burada Emil von Behring’le birlikte tetanos ve difteri basilleri üzerine araştırmalar yaptı. İlk kez tetanos basilinin saf kültürünü elde etti (1889). Behring’le birlikte tetanoslu hayvandan alınan serumu giderek artan dozlarda başka bir hayvana şınnga ederek sağlam hayvanda tetanosa karşı pasif bağışıklık oluşturdu ve bu uygulamanın hastalığın önlenmesinde kullanılabileceğini gösterdi (1890).
1892’de Japonya’ya dönen Kitasato, Tokyo yakınında sonradan Japon İmparatorluk Enfeksiyon Hastalıktan Araştırma Enstitü-sü’ne dönüştürülen (1899) bir laboratuvar kurdu. Buradaki araştırmalannda, aralann-
da August von Wassermann’in da bulunduğu arkadaşlanyla ölü bakterilerin aşılamada kullanılabileceğini gösterdi. Verem hastalığında enfeksiyon oluşma mekanizmasını inceledi. 1914’te İmparatorluk Enstitüsü’ nün yöneticiliğinden ayrıldı ve Kitasato Enstitüsü’nü kurdu.
Kitay-gorod, SSCB’de, Moskova kentinde ilçe (rayon). Doğuda Kremlin, batıda Sta-raya.ve Novaya meydanları, güneyde de Moskova Irmağıyla çevrilidir. Kızıl Mey-dan(*) olarak bilinen alanı da içine alır. 11. yüzyılda yerleşime açılan ilçe zamanla Moskova’nın banliyösü durumuna geldi ve 14. yüzyılda Bolşoy Posad adlı bir ticaret merkezi oldu. Moskova’nın büyümesiyle birlikte Kitay-gorod da gelişti ve güçlü tüccar sınıfının merkezi haline geldi. 16. yüzyılda aldığı Kitay-gorod adının Rusça’da “birbirine bağlanmış direkler” anlamına gelen kita sözcüğünden geldiği ve bu adın verilmesinin nedeninin de 1530’larda çevresinde yapılan 2,5 km’lik sur olduğu sanılmaktadır. Bir başka yorum ise, kentin adının Tatarcada “kale” ya da “merkez” anlamına gelen kitay’dan geldiği biçimindedir. Kitay-gorod 1610 ve 1812’deki yangınlardan büyük hasar gördüyse de Moskova’nın ticaret merkezi olmayı sürdürdü. Günümüzde Moskova’nın başlıca turizm merkezlerinden olan Kitay-gorod’da, resmî kuruluşlann ve şirketlerin binalan, Devlet Satış Mağazası (GUM) (1889-93), 1555-60 arasında yapılmış Vasili Blajenni Katedrali ve Üçleme Kilisesi (1628-34) yer alır. Kitay-gorod’u çevreleyen surun yalnızca küçük bir bölümü günümüze ulaşmıştır; Rossiya Oteli’nin doğusunda ve Marx Bulvarı yakınlannda sur kalıntılarına rastlanır.
Kitchener, Kanada’da, Ontario’nun güneydoğusundaki Waterloo bölge belediyesinde kent. Grand Irmağı vadisinde, Toron-to’nun 95 km güneybatısında yer alır. Piskopos Benjamin Eby’nin kurduğu ve Alman göçmenlerin yaklaşık 1807’de yerleştiği yöre sırasıyla Sand Hill, Ebytown, Berlin adlarıyla anıldıktan sonra 1916’da İngiliz mareşal Lord Horatio Kitchener’ın onuruna bugünkü adını aldı. Ülkenin en sık nüfuslu bölgelerinden biri olan Kitchener önemli bir sanayi, finans ve dağıtım merkezidir. Et ambalajlama, mobilyacılık, sepicilik ve dokumacılık ile içki, ayakkabı, kauçuk ürünler, makine ve çeşitli araç gereç imalatı önde gelen ekonomik etkinliklerdir. Kentin kültürel yaşamında senfoni orkestrasının, filarmoni korosunun, küçük tiyatronun ve sanat topluluğunun önemli bir yeri vardır. Eski Kanada başbakanı Mackenzie King’in (1874-1950) çocukluğunu geçirdiği ev Woodside Ulusal Tarih Parkı’nda koruma altına alınmıştır. Nüfus (1981) kent, 139.734; (1986) metropoliten alan, 311.195.
Kitchener, Horatio Herbert, 1. Kont Kitchener (Khartoum ve Broome), bro
OME VİKONTU BROOME, DENTON BARONU DENTON, HARTUM VE ASPAL BARONU KITCHENER
(1898’den sonra) ve hartum, vaal ve aspal vIkontu kitchener (1902’den sonra) olarak da bilinir (d. 24 Haziran 1850, Listowel yakınları, Kerry ili, İrlanda – ö. 5 Haziran 1916, Orkney Adaları açığında denizde), İngiliz komutan ve devlet adamı. Sudan’da Muhammed Ahmed el-Mehdi’nin başlattığı ayaklanmayı bastırmış, Güney Afrika Sava-şı’nda başkomutan, I. Dünya Savaşı’nın başında da savaş bakanı olarak görev yapmıştır.
Woolwich’teki Kraliyet Askeri Akademi-si’ni bitirdi. 1874’ten sonra istihkâm subayı olarak Ortadoğu’da görev yaptı. 1886’da Suakin’de (bugün Sevakin, Sudan) İngiliz
373 Kitchener, Horatio Herbert
Kızıldeniz topraklannın valiliğine getirildi. Daha sonra Mısır’da görevlendirilerek Kahire askeri komutanının yardımcılığına atandı. Çalışkanlığı ve askeri yetenekleri sayesinde hızla yükselerek 1892’de Mısır ordularının başkomutanı oldu. 2 Eylül 1898’de, İngiliz yönetimine karşı başlatılan ayaklanmaya önderlik eden el-Mehdi’ye
1
Kitchener
BBC Hulton Picture Library
bağlı güçleri Omdurman Çarpışması’nda(*) kesin bir yenilgiye uğrattı. Daha sonra Hartum’u ele geçirerek burasını Sudan’daki İngiliz-Mısır yönetiminin merkezi haline getirdi. Sudan’ın belirli bölgelerinde Fransız egemenliğini sağlamaya çalışan Jean-Baptis-te Marchand’ın komutasındaki birliklerle Faşoda’da (bugün Kodok) karşı karşıya geldi (bak. Faşoda Olayı). Ortaya çıkan son derece gergin durumu çözmede gösterdiği kararlılık, ustalık ve başarı sayesinde İngiltere’deki ünü daha da arttı. 1898’de baron unvanıyla ödüllendirildi.
Bir yıl Sudan genel valisi olarak görev yaptıktan sonra Aralık 1899’da Mareşal Frederick Sleigh Roberts’ın kurmay başkanı olarak Güney Afrika Savaşı’na katıldı. Kasım 1900’de Roberts’m yerine başkomutan oldu. Savaşın son 18 ayında gerilla savaşma başlayan Boerlere karşı çok sert önlemlere başvurarak tarlalarını yaktı, kadınlarıyla çocuklarını toplama kamplarına sürdü.
Savaşı İngiltere’nin kazanmasının ardından İngiltere’ye dönerek Temmuz 1902’de vikont unvanını aldı. Daha sonra başkomutan olarak Hindistan’a gönderildi. Bu görevi sırasında orduyu dış saldırılara karşı koyacak biçimde yeniden düzenleyen Kit-chener, Hindistan genel valisi George Cur-zon ile ordunun denetimi konusunda anlaşmazlığa düştü. İngiliz hükümetinin Kitche-ner’ı desteklemesi üzerine Curzon 1905’te istifa etti. Kitchener 1909’a değin Hindistan’da kaldı, ama genel valiliğe atanmayınca büyük bir düş kırıklığına uğradı. Eylül 1911’de Mısır valiliğine getirildi. Ağustos 1914’e değin süren valiliği sırasında borçlu köylülerin topraklanna el konmasını önlemeye ve pamuk üretimini geliştirmeye çalıştı. Muhalefeti sürekli baskı altında tuttu. İngiliz yönetimine karşı düşmanca bir tutum içinde olan Mısır hıdivi Abbas Hilmi Paşa’yı (II. Abbas) görevinden uzaklaştırmak üzereyken, I. Dünya Savaşı patlak verdi.
İngiltere’ye izinli olarak döndüğünde kont yapılan (Temmuz 1914) Kitchener, mareşalliğe yükseltildi ve savaş bakanlığına getirildi. Bakanlığı sırasında birçok meslektaşının savaşın kısa süreceği yolundaki görüşlerine karşı çıkarak İngiltere’nin son anda savaşa sürmek üzere 1 milyon askeri hazır tutması gerektiğini öne sürdü. Bu amaçla çok sayıda gönüllüyü silah altına alarak askerlik eğitiminden geçirdi ve yeni birlikler
Kithairön Dağları 3’A
kurdu. Zorunlu askerliğin gerekliliğine inanmasına karşın, Başbakan Herbert H. Asquith’in siyasal nedenlerle bunun henüz gerçekleştirilemeyeceğini belirtmesi üzerine bu konudaki görüşlerini kamuoyuna açıklamaktan kaçındı.
Askerlerin silah altına alınması, askeri stratejinin planlanması ve sanayinin askeri amaçlarla kullanılması gibi etkinliklerinde bürokratik engellerle karşılaştı. Ayrıca grup çalışmasından ve yetki paylaşımından hoşlanmaması da girişimlerini olumsuz yönde etkiledi. Kamuoyundaki desteğinin sürmesine karşın önce sanayi ile ilgili, daha sonra da strateji konularındaki yetkileri elinden alındı. Ama hükümetten istifa etmeyi reddetti. Resmî bir görevle Rusya’ya giderken içinde bulunduğu “Hampshire” kruvazörünün bir Alman mayınına çarparak batması sonucu öldü.
Yaşamına ilişkin başlıca kaynak Philip Magnus’un Kitchener, Portrait of an Imperialist (1958; Kitchener, Bir Emperyalistin Portresi) adlı yapıtıdır.
Kithairön Dağları, Yunanistan’da, Boio-tia’yı Megaris ve Attiki’den ayıran dağ sırası. En yüksek noktası 1.409 m’dir. Antik Çağda Atina’dan Thebai’ye giden yol Dryoskephalai (bugün Dhrios Kefâli) Geçidinden geçerdi. Geçidin yamacında bulunan Plataia’da Pers Savaşları’nın en önemli çarpışmalarından (İÖ 479) biri yapılmıştır. Kithairön ,Yunan mitolojisinde Aktaion’un erkek geyiğe dönüştürüldüğü, Pentheus’un Bakkhalar tarafından parçalandığı, çocuk yaştaki Oidipus’un ölüme terk edildiği yer olarak geçer. Dionysos ayinleri ve Hera onuruna düzenlenen Daidala şenliği Kithai-rön’da yapılırdı.
kithara, Latince cithera, Eski Yunan’daki başlıca iki lir(*) türünden biri olan telli çalgı. Tahtadan bir göğsü ve kutu biçiminde bir ses tablası vardı. Buradan içinde boşluk bulunan iki kol çıkıyor; bunlar çapraz bir çubukla birbirine bağlanıyordu. Başlangıçta
Kithara çalan adam, kırmızı figürlü bir amfora resmi; Güzel Sanatlar Müzesi, Boston
Museum of Fine Arts, Boston
3 olan tel sayısı daha sonra 12’ye yükseldi; bu teller çapraz çubuktan başlar, göğsün üstündeki köprüden (eşik) geçirilip çalgının
alt ucuna bağlanırdı. Çalarken genellikle mızrap kullanılır, istenmeyen teller sol elin parmaklarıyla susturulurdu. Bazen de tellere parmakla basılarak öbür sesler ya da armonik sesler elde edilirdi. Kithara dik ya da gövdeye yaslanarak tutulur, ağırlığı omza ya da bilekle pazı arasına verilirdi.
Rhapsoidos’lar (Eski Yunan’da müzik eşliğinde şiir okuyan sanatçı) şarkılarını kendi çaldıkları kithara eşliğinde söylerlerdi. Ho-meros’ta geçen phorminks büyük olasılıkla bu çalgının bir çeşidiydi. Daha sonra kithara kitharoidos’\ann (profesyonel şarkıcı) liri oldu. Bunun Latinleşmesinden Romalıların beş telli çalgısı oluştu. Avrupa’da Hıristiyanlığın ilk dönemlerindeki Latince metinlerde hem arpa, hem de hâlâ varlığını sürdüren lir çeşitlerine cithara deniyordu. Birçok çalgının adı kithara sözcüğünden gelir; gitar, cittern ve zither bunların bazısıdır.
16. ve 18. yüzyılların parmakla çekilerek çalınan çalgısı cittern, 14. ve 15. yüzyıllardaki benzer bir çalgı olan citole’den türedi. Cittern’de eşsesli dört sıra metal tel vardı. Ayrıca akorlarda basları güçlendirmek için diyapozon adı da verilen ek teller kullanılıyordu. 17. yüzyılda iki bas türü olan orpharion ile pandora ortaya çıktı. 18. ve
19. yüzyıl gitarı ise altı çift telli olan bir cittern’di. Bu çalgının üstteki bir çift teli bas ses verirdi.
Kithira, eskiden kythera, Yunanistan’da, İon Adalarının en güneyindeki ve en doğusundaki ada. Attiki iline (nomös) bağlı Pelopönnisos ilçesinin (eparkhia) güney kıyıları açığında yer alır. Taiyetos Dağlarının (öros) bir uzantısı olan Kithira’nın orta kesimi, en yüksek noktası 507 m’ye ulaşan dağlık bir alanla kaplıdır. Adanın yönetim merkezi Kithira (Khöra), güney kıyısın-dadır.
Bir tür yumuşakçadan elde edilen ve ihraç edilen erguvan renkli boyadan dolayı geçmişte Porphyrusa (Yunanca porphyra\ “erguvan rengi”) olarak anılan ada, doğal bir limandan yoksun olduğu için siyasal bir önem kazanamadı. Önceleri bir Sparta ileri karakoluyken, Peloponnesos Savaşı (İÖ 431-404) sırasında Atina’ya bağlandı (İÖ 424). IV. Haçlı Seferi’nden (1198-1204) sonra sık sık saldırılara uğradı; 1537’de halkı köle olarak satıldı. 1717’de Venedik yönetimine girdi ve adı Cerigo olarak değiştirildi.
Adada az miktarda buğday, arpa, üzüm, zeytin ve zeytinyağı üretilir. Atina’yla havayolu bağlantısı vardır. Nüfus (1981) ada merkezi, 268; ada, 3.469.
kitin, böcekler ve kabuklular gibi eklembacaklıların yanı sıra knidlilerin dış iskeletinde, birçok omurgasız hayvanın iç yapısında ve çoğu mantarın hücre çeperinde bulunan beyaz, organik madde. Polisakarit yapısındaki bu madde çok sayıda glikozamin (bir amino şeker) biriminden oluşur.
Kition, ilkçağda, Kıbrıs’taki en büyük Fenike kenti. Adanın güneydoğu kıyısında, bugünkü Larnaka’nın yakınında kurulmuştur. En eski kalıntıları Miken dönemindeki (İÖ y. 1400-İÖ y. 1100) bir Ege kolonisinden kalmadır. Kitabı Mukaddes’teki adı olan Kittim aynı zamanda Kıbrıs’ın tümü için kullanılırdı. Kition’da Fenikelilerin, Tanrı Baal için bir amt dikmiş olması, kentin Tyros’a (bugün Sur) bağlı olduğunu düşündürmektedir. Asur kralı II. Şarrukin’ in (Sargon) resmî anıtı, Kition’un Asur koruması sırasında (İÖ 709-y. 668) Kıbrıs’ın yönetsel merkezi olduğunu göstermektedir. Kition adadaki bir dizi Yunan ayaklanması (İÖ 499, 386 ve 353) sırasında Perslere bağlı
kalan kentlerin başında yer aldı. Büyük İskender’in Pers topraklarını fethetmesinden sonra da önemini korudu. Sık sık depremden zarar gördü. Ortaçağda limanı kum ve çamurla doldu. Sonunda kent halkı Larnaka’ya göç etti.
kitle iletişimi, kendi içinde görece az farklılaşmış bir topluluğa yönelik bilgi ve anlam aktarımı. Haber verme, eğitim, propaganda, reklam gibi çok çeşitli işlevler taşıyan, temel olarak tek yönlü bir iletişimdir. Günümüzde gerek kültürel, gerek siyasal açıdan çok önemli bir etki ve güç aracı, hatta bazılarınca başlı başına bir güç olan kitle iletişiminin maddi temelini, basım tekniğinin bulunmasıyla başlatılabilecek bir dizi teknolojik gelişme oluşturmuştur. Ama yazı, ses ve görüntünün dünya ölçeğinde dağıtılabilmesi için yalnızca baskı makinesi, radyo, televizyon, sinema, ses kayıt cihazları yeterli değildir. Örneğin basılı iletişim, okuryazar kitlesinin nüfus içinde belli bir yüzde oluşturmasına bağlı olarak gelişmiştir. Ayrıca kitle iletişim sanayilerinin ayakta kalabilmesi için de toplumun belli bir refah düzeyinde olması gerekir; bu durum kitle iletişim araçlarının devletin elinde olduğu ülkeler için de geçerlidir.
İletişim araçlarının denetimi. Günümüzde özellikle Batı ülkelerinde, bir yandan kitle iletişim araçları giderek daha geniş kesimlere ulaşırken, bir yandan da bu araçlar üzerindeki denetimin gittikçe daha küçük grupların elinde toplandığı gözlenmektedir. Yayınların sınırlarını belirleyen etkenler ise tüketicinin talebi, kişi haklarını koruyan yasalar ve yazılı olmayan, ama geleneksel bir işlerlik kazanmış meslek kurallarıdır. Hemen her ülkede devletçe konmuş belli kurallar ve sınırlamalar vardır. Bazı ülkelerde bütün kitle iletişim araçları zaten devlet denetimindedir; bazılarında ise özellikle basın, kitap ve filmler üzerinde, merkezî ya da yerel organlar aracılığıyla gerçekleştirilen katı bir devlet denetimi vardır. Yasalara, siyasal koşullara ve hedef kitlenin ya da pazarın niteliklerine göre belirlenen otosan-sür de gene en çok bu alanlarda söz konusudur.
Kitle iletişiminin etkileri. Kitle iletişim araçlarının yalnızca siyasal konularda kamuoyu oluşturmakla kalmayıp kişilerin yaşam biçimini, beğenilerini, tüketim konusundaki tercih ve alışkanlıklarını, çocukların duyarlılık ve davranışlarını, şiddet eğilimlerini de etkilediği öne sürülmektedir. Aynca kitle iletişiminin, özellikle çocuklar ile gençler üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerinden söz edilir. Bazıları kitle iletişiminin herhangi bir yaş grubu üzerinde zararlı etkisinin olamayacağını ileri sürerken, bazı sosyologlar, belli bir kültürde benimsenip işlerlik kazanmış değerlerle çelişmediği sürece tutum ve davranışlar üzerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Özellikle psikolojik bir bakış açısından yola çıkan kuramcılar ise, kitle iletişiminin potansiyel bir eğitim ve ikna aracı olduğunu savunur. Gelişmiş sanayi toplumlarında çoğu insanın, anlık yaşantılarının ötesinde, toplumsal gerçekliğe ilişkin kişisel.tutum ve görüşünün de kitle iletişim araçlarının etkisiyle biçimlendiği savı, bu görüşün başhca dayanağını oluşturmaktadır.
Kitle iletişiminin yalnızca geçerli değerleri, ahlak kurallarını ya da tutumları yansıttığı savına karşı çeşitli görüşler öne sürülebilir. Sözgelimi bir olayın, geçici de olsa toplumda birden büyük ilgi uyandırmasında kitle iletişim araçlarının rolü yadsınamaz. Gazete, dergi, televizyon gibi araçların siyasal tercihleri biçimlendirmedeki etkisi kararsız seçmenlerin oylarında izlenebilir.
Bu yüzden, özellikle ‘ABD gibi ülkelerde seçim kampanyalan, televizyon izleyicisi olan kararsız kitle göz önüne alınarak düzenlenmekte, birçok reklam şirketi seçimlerde siyasal propaganda işini üstlenmektedir. Gene de televizyon kampanyalarının ne ölçüde etkili olduğu somut biçimde belirlenememektedir.
Günümüzde araştırmalar, kitle iletişim araçlarının çoğunluğu hoşnut ettiğini, başka seçeneği olmayan, genellikle eviyle işi arasında yaşayan insanların, kendilerine verileni yakınmadan benimsediklerini ortaya koymaktadır. Bu yüzden kitle iletişim araçları, küçük bir azınlığın elinde dev bir güç oluşturmakla birlikte, yaygın kabul görme kaygısı bu gücün kullanımını kısıtlamaktadır.
Etkileyici iletişim. Kitle iletişimi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra psikolojide önemli bir araştırma konusu durumuna geldi. Davranışçılar iletişim sürecini klasik uyaran-yanıt modeliyle açıklamaya çalışırken, Freud’cu-lar iletişim sırasındaki kaynak-alıcı ilişkilerini, yaşamın ilk dönemindeki aile ilişkilerinin yinelenmesi olarak değerlendirdiler. 20. yüzyıl sonlarında ise psikologların ilgisi etkileyici, yani iknaya yönelik iletişim üzerinde yoğunlaştı. İknaya yatkınlık gibi bir kişilik özelliği olup olmadığı tartışılırken, bazı psikologlar da yalnızca iletişimin tutumları nasıl değiştirdiğini değil, değişmeye direnme nedenlerini de açıklamak amacıyla, “seçici algı”, “seçici dikkat” ve “seçici bellek” gibi kavramlar geliştirdiler. Buna göre etkileyici iletişimde rol oynayan değişkenler kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve hedeftir. Kaynakta, yani mesajı gönderende algılanan tüm nitelikler iletişimi etkiler. Mesaj ise söylenen şey, bunun söyleniş biçimi, içeriği ve örgütlenmesidir. Kanal, basın, radyo gibi, mesajın iletildiği aracı belirtir. Alıcının, yani mesajın yöneldiği kişinin yaş, cinsiyet gibi özellikleri bir başka önemli etkendir. Hedef ise, iletilen mesaj ile değişmesi ya da oluşması amaçlanan davranıştır (örn. oy verme).
Etkileyici iletişimin ilk aşamasında mesajın alıcı tarafından fark edilmesi ve içeriğinin, yani yerleştirilmeye çalışılan temel düşünce ile bunu destekleyen kanıtların kavranması gerekir. En önemli koşul ise alıcının kendisine sunulan düşünceyi benimsemesi ve bu kabul sonucu oluşan yeni tutumunu, o düşünceyi eyleme dönüştürmesini sağlayacak bir fırsat çıkana değin sürdürmesidir. Bu koşullar yerine geldiğinde etkileyici, iletişim gerçekleşmiş olur: Kişi çevresinde bir ürünün reklamlarını görür, bunun yararlı, ucuz, güzel vb olduğunu kabul eder, yinelenen reklamlarla bu düşüncesi yerleşir ve gereksinim duyduğunda o ürünü satın alır.
Bazı kuramcılar eğitim ile ikna arasındaki benzerliği vurgulamakta ve bilgilendirici iletişim aracılığıyla yeni bilgiler edinmenin, etkileyici iletişim aracılığıyla yeni tutumlar edinmeye koşut olduğunu savunmaktadır. Buna göre iletişim sırasındaki yinelemenin öğrenme sürecinde rol oynaması, ikna edici özelliğinden kaynaklanmaktadır. Sözcük öğrenme ve koşullanma süreçlerinin temel ilkeleri, etkileyici iletişim kaynaklannca da kullanılır (televizyon reklamlarında yinelemeye bilinçli olarak çok sık yer verilmesi gibi). Öğrenme kuramcıları dikkat, kavrama ve mesajın akılda tutulmasına ağırlık verilir.
Algı kuramcılarına göre, etkileyici iletişime verilen tepki mesajın kendisinden çok, alıcının mesajı nasıl algıladığına ve yorumladığına bağlıdır. Dolayısıyla ikna da, kişinin belirli bir tutumla yaklaştığı bir konudaki algılarını değiştirmektir. Ayrıca bir şeyin
anlaşılmasında alıcının önceden edinmiş olduğu kavramların en az mesajın içeriği kadar belirleyici rolü vardır. Bu yaklaşımda dikkat ve kavrama ön plandadır.
Öğrenme ve algı kuramcıları ikna sürecinde nesnel zihinsel basamakları vurgularken, işlevselci yaklaşımda daha öznel güdüle-nimler önem taşır. Buna göre tutumlar, benliği korumaya yönelik savunma tepkileri biçiminde gelişir ve yöneldikleri nesneyle de doğrudan ilişkileri yoktur. Örneğin belli bir toplumsal gruba yönelik önyargılar kişinin çocukluk yaşantısında karşısındaki otoriteyle olan ilişkilerinin sonucudur ve bu önyargıları değiştirmenin yolu kişiyi o toplumsal grup hakkında bilgilendirmek değil, bilinçdışı güdülerini açığa çıkartarak kişilik sorunlarını çözmesine yardımcı olmaktır. Duygusal kökenli tutumlara ağırlık veren bu kuram, daha nesnel ve daha az duygusal tutumlara yönelik, bilinçdışı güdülenmele-rin daha az rol oynadığı iletişim biçimlerini açıklamakta işlevsel değildir.
Başka kuramcılara göre de etkileyici iletişime hedef olan kişi, çatışma halindeki birçok etkiyi (örn. kişisel istekleri, bilgi birikimi, aldığı mesajın da içinde olduğu toplumsal baskılar) uzlaştırma çabası yüzünden tedirgin bir durumdadır. Tutarlılık, denge, uyum ya da uyumsuzluk kuramları olarak adlandırılan bu yaklaşımda, insanın tutum geliştirirken bu çelişkili güçleri nasıl değerlendirdiği önem taşımaktadır.
Bütün bu yaklaşımlar karşıtlık içinde değil, birbirini tamamlayıcı bir niteliktedir. Bilgi-işlem kuramından gelişen daha eklektik ve kapsamlı bir yaklaşımda ise kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve hedef öğelerinin iletişim süreci içinde sundukları tüm seçenekler hesaba katılır ve her seçeneğin sunuluş, dikkat, kavrama, benimseme, akılda tutma ve açık davranış aşamalarındaki etkileyici gücü değerlendirilir. Ayrıca bak. propaganda.
kiton, Mollusca (yumuşakçalar) filumunun Amphineura sınıfından 1.000 dolayında omurgasız deniz hayvanının ortak adı. Vücutları yassı ve iki yanlı bakışımlı olan bu hayvanlar geniş bir coğrafi dağılım göstermekle birlikte en çok sıcak denizlerde bulunur. Kitonlar genellikle oval biçimlidir. Üst yüzeyleri birbirini örten tek sıralı sekiz plaka
Kiton
E.S. Ross
ile bu plakaları çevreleyen ve bazen tümüyle kaplayan sağlam bir kemerden oluşur. Altta yer alan geniş ve yassı ayak hem sürünme hareketine hem de kayalara sıkıca tutunmaya yarar. Kayalardan algleri ve öbür bitkisel maddeleri kazıma işlevi gören dişlidil (radula) iyi gelişmiştir. Solungaçlar ayakların yanlarındaki oluklarda yer alır.
Kitonlann büyük bölümü 5 cm’den kısa olmakla birlikte Kuzey Amerika’nın Büyük Okyanus kıyılarında yaşayan Cryptochiton stelleri 33 cm uzunluğa erişebilir. Kitonlar yapılarının oldukça esnek olması nedeniyle kaya yarıklarına kolayca yerleşebilir ve buradan koparıldıklarmda kıvrılarak top biçimini alabilirler. Kayalara çok sıkı yapı-
375 Kittredge, George Lyman
şan bu hayvanları yerlerinden zarar vermeden çıkarmak zordur.
Sıcak denizlerin özellikle gelgit arası bölgelerinde ya da sığ sularında bol olarak bulunmalarına karşın soğuk denizlerde en çok yaklaşık 4 bin metreye kadar ulaşan derin sularda yaşarlar.
Kitonlann çoğu geceleri etkinlik gösterir. Serbest yüzen larvalar (trokofor larva) ilk gelişim evrelerinde denizlerde sürüklenen planktonların önemli bir bölümünü oluşturur.
kitre, çeşitli geven (Astragalus) türlerinden elde edilen, gıda, boya ve kumaş sanayisi ile eczacılıkta ve ebru(*) yapımında kullanılan zamk. Ayrıca bak. zamk.
Kitt Peak Ulusal Gözlemevi (KPNO), ABD’de Arizona’daki Tucson’ın 80 km güneybatısında, Papago Yerleştirme Kam-pı’nda kurulu olan astronomi gözlemevi. 1958’de Ulusal Bilim Vakfı’nca kurulan gözlemevinin yer aldığı 2.100 m yüksekliğindeki Kitt Doruğu, gözlem açısından son derece elverişli iklim ve hava koşullarına sahiptir. Astronomi Araştırmalan İçin Üniversiteler Birliği tarafından işletilen gözlemevinde 11 adet modem optik teleskop ile bunların yardımcı donanımları bulunmaktadır. Bunlardan, yansıtıcısı 4 m çapında olan teleskop dünyadaki en büyük teleskoplardan biridir. Gözlemevinde aynca dünyanın en büyük Güneş gözlem teleskopu bulunmaktadır.
Güneş sistemi, yıldızlar, Samanyolu Gökadası ve dış gökadalar üzerine gözlemlerin yapıldığı Kitt Peak Ulusal Gözlemevi’nde ABD’den ve başka ülkelerden gelen yüzlerce bilim adamı çalışmaktadır.
kittel, Yahudilikte Roş Haşana (Yeni Yıl) ve Yom Kippur (Kefaret Günü) gibi önemli bayramlarda sinagogda giyilen beyaz giysi. Hahamdan başka kantor, şofar (koç boynuzu) çalan müzikçi, Aşkenazi cemaatlerinin erkek üyeleri, ayrıca Seder yemeğinden önce Pesah (Hamursuz) ayininin yöneticisi de kittel giyer. Geleneklere sıkı sıkıya bağlı Yahudi cemaatlerinde düğün sırasında damada kittel giydirilir. Dindar Yahudiler kittel’i kefen olarak kullanırlar.
Kittredge, George Lyman (d. 28 Şubat 1860, Boston – ö. 23 Temmuz 1941, Bams-table, Massachusetts, ABD), Shakespeare, Chaucer ve Sir Thomas Malory üzerine çalışmalarıyla tanınmış ABD’li edebiyat tarihçisi ve öğretim üyesi.
1882’de Harvard Üniversitesi’ni bitirdi. 1883-88 arasında New Hampshire’daki Phillips Exeter Academy’de Latince dersleri verdi. Yurtdışında araştırma yapmak için derslerine bir yıl ara verdikten sonra yeniden Harvard’a döndü. 1917’de İngiliz edebiyatı konusundaki ilk Gurney Kürsüsü profesörü oldu. 1936’da emekli oluncaya değin de Harvard’daki görevini sürdürdü. Üniversitede verdiği derslerin yanı sıra kitaplanyla ve dergilerde yayımladığı yazılarıyla da ABD’nin önde gelen İngiliz edebiyatı uzmanlan arasına girdi.
Kittredge’in Chaucer and His Poetry (1915; Chaucer ve Şiiri) adlı yapıtı, Chau-cer’in önemini çağdaş okura gösteren ilk yapıtlardan biri kabul edilir. Öbür yapıt-lan arasında, Words and Their Ways in English Speech (1901, J.B. Greenough ile birlikte; Sözcükler ve İngilizce Kullanımla-n), A Study of Gawain and the Green Knight (1916; Gawain ve Yeşil Şövalye Üzerine Bir İnceleme), Witchcraft in Old and New England (1929; İngiltere ve New
Kitwe 376
England’da Büyücülük) ve The Complete Works of Shakespeare (1936; Shakespeare’ in Tüm Yapıtları) adlı derleme yer alır.
Kitwe, Zambia’nm Copperbelt ilinde kent. Ülkenin ikinci büyük kenti, bakır bölgesinin sanayi ve ticaret merkezidir. 1936’da kuruldu ve hızla gelişen bakır madenciliğine bağlı olarak büyüdü. Bu arada ikincil bazı sanayiler de kuruldu. 1966’da belediye statüsü kazandı. Batı kent modeline göre planlanmış olan Kitwe, Orta ve Güney Afrika’daki büyük merkezlere demir, kara ve hava yollarıyla bağlanır. Elektrik gereksinimini Kariba Barajı sağlar. Zambia Teknoloji Enstitüsü’nü (1970) barındıran kentte çok sayıda Avrupah da yaşar. Nüfus (1980 geç.) 314.794.
Kitzbühel, Avusturya’nın batısındaki Tirol federal eyaletinde (Bundesland) kasaba. Avusturya Kalker Alpleri’nin (Kitzbüheler Alpen) üzerinde yer alır. Adı ilk kez 1165’teki kayıtlarda geçen kent 1271’de tüzel kimlik kazandı. Tirol’e katılmadan (1504) önce Bavyera düklerine bağlı Regensburg ve Bamberg piskoposlarının yönetimindeydi. 16. ve 17. yüzyıllarda gümüş ve bakır madenlerinin işletmeye açılmasından
Kitzbühel’de Liebfrauenkirche (Meryem Ana Kilisesi), Avusturya
Warren L. Condit-Shostal/EB Inc.
sonra zenginleşti. Kasabada beşik çatılı çok sayıda eski ev vardır; ortaçağdan kalma bazı şatolar otel haline getirilmiştir. Başlıca mimari yapılar Barok üsluptaki iç mekânıyla dikkat çeken St. Andreas Bölge Kilisesi (1435-1506), 14. yüzyıldan kalma St. Katharina Kilisesi ve iki katlı Liebfrauenkirche’ dir (Meryem Ana Kilisesi). Liebfrauenkir-che’nin alt katı 1373’te, üst katı da 1490’ da inşa edilmiş ve 1738’de Barok üslupta yeniden düzenlenmiştir. Dünyaca ünlü bir kış sporlan merkezi olan Kitzbühel yazın da çok sayıda turist çeker. Bitişiğinde Schwarzsee kaplıcaları yer alır. Nüfus (1981) 7.872.
kiva, ABD’nin güneybatısında yaşayan Pueblo Yerlilerine özgü yeraltı tören ve toplantı odası. Özellikle duvarlarındaki çok renkli resimler dikkati çeker.
Kiva, kabilenin aile kökeniyle ilişkilidir ve bir Pueblo topluluğunda her zaman iki ya da daha çok kabile klanı birlikte yaşar. Bu nedenle her köyde en az iki tane kiva bulunur.
Kiva’nın tabanındaki sipapu denen küçük bir delik (bazen döşeme tahtasına açılan bir oyuk), kabile kökenine ilişkin simgesel bir anlam taşırdı. İçinde sunakların da bulunduğu kiva temelde dinsel törenlerin yapıldığı mekândı, ama bazen siyasal toplantılar için ya da köy erkeklerinin buluşma yeri olarak da kullanılırdı. Kadınlar hemen her zaman kiva’dan uzak tutulurdu.
İlk kiva’lann Pueblo mimarlığının kare ya da dikdörtgen plan şemasının tersine, yuvarlak olması, Hopi ve Zunilerin de atası olan Tarihöncesi sepet örücü Yerlilerin daire planlı çukur evlerini akla getirmektedir.
Kutsal figürlerle kabilenin günlük yaşamına ilişkin sahneler içeren kiva duvar resimleri üslup açısından geometrik düzene daha yakındır. Çizgiler eğrisel olmaktan çok, düzdür. Sıvalı kerpiç duvarlara yapılan bu resimler odayı çepeçevre dolanan bir kuşak oluşturur. Boyalar çevredeki zengin mineral yataklarından elde edilmiştir. Son yıllardaki araştırmalarla Yerlilerin eski duvar resimlerini sıvayarak üstüne yenilerini yaptıkları saptanmıştır.
kivela, kwela olarak da yazılır (Zulu dilinde “tırmanmak”), Güney Afrika kentlerinin popüler dans müziği. Terim 1940’larda Elkin Sithole tarafından Zulu vokal müziğinde koronun şarkıcıya verdiği yanıtı tanımlamak için kullanıldı. 1950’lerde anlamı düdük çalarak gösteriler yapan ve kasaba danslarına eşlik eden sokak çalgıcılarının müziğini içine alacak biçimde genişledi. Bir ya da iki akustik gitar ile bir kontrbasın da katılmasından sonra Kuzey Amerika swing müziği kivela repertuarına girdi. 1950’lerde Spokes Mashiyane ve Lemmy Special Ma-baso kivela flüt ve saksofon çalgıcıları olarak ünlendi. Kivela tarzı Rodezya (bugün Zimbabve) ve Nyasaland’a yayıldı. 1960’larda Malavi’de Donald ve Daniel Kachamba bu tarzın önde gelen müzikçileri oldu. Johannesburg’da kivela’nın bir adı da yıve’ydi.
kivi, Apteryx cinsini oluşturan Yeni Zelanda’ya özgü uçamayan üç kuş türünün ortak adı. Apteryx, Apterygiformes takımının varlığını sürdüren tek cinsidir. Türlerinden bayağı kivi (A. australis) Kuzey, Güney ve Stewart adalarında, küçük benekli kivi (A. oweni) ve büyük benekli kivi (A. haasti) Güney Adasında yaşar. Kivi, erkeğin tiz
Bayağı kivi (Apteryx australis)
Pictorial Parade-EB Inc.
ötüşünden dolayı Maorilerin bu kuşlara verdiği bir addır. Tavuk iriliğinde ve boz kahverengi tüylü olan bu kuşlar soyu tükenmiş maolarla akrabadırlar. Kiviler birçok bakımdan öbür kuşlara benzemez. Gelişmemiş kanatları tüylerin altında gizli, burun delikleri uzun ve esnek gaganın ucunda, uzun birer kılı andıran yumuşak telekleri sap bölümünden ayrılan ikincil tüylerden yoksun, bacakları kalın ve kaslı, dörder parmaklı pençeleri iri tırnaklıdır. Küçük olan gözleri özellikle güçlü ışık altında körleşir. Kulak delikleri geniştir. Gaganın dibinde dokunma alıcısı olarak işlev gördüğü sanılan çok uzun kıllar bulunur.
Ormanlarda yaşayan ve gündüz saatlerini oyuklarda uyuyarak geçiren bu kuşlar başlıca besinlerini oluşturan solucan, böcek ve üzümsü meyveleri geceleri aramaya çıkar.
Kiviler gerektiğinde çok hızlı koşabilir ve zorda kaldıklarında pençeleriyle kendilerini savunurlar.
Dişiler ağırlığı 450 gr’ye ulaşabilen iri ve beyaz renkli yumurtalarını oyuklara bırakır. Kuluçkaya yalnız erkekler yatar. Kuluçka dönemi yaklaşık 80 gün sürer. Kiviler yaşayan türler içinde yumurtası en iri hayvanlardır. Yavrular yumurtadan gözleri açık ve tümüyle tüylenmiş olarak çıkarsa da yaklaşık bir hafta süreyle beslenemez.
Kivilerin sayısı çok olmamakla birlikte soylarının tükendiğini gösteren bir belirti yoktur. Üstelik ağaçsız ortamlara bile yavaş yavaş uyarlandıkları söylenebilir. Yeni Zelanda’nın ulusal simgesi olan bu kuşlar yeni doğan çocuklarla özdeşleştirilerek mitolojik bir anlam da kazanmıştır. İnanca göre bu topraklarda doğan her çocuk bir “kivi”dir.
kivi, Actinidiaceae familyasından tırmanıcı ve odunsu bir bitki olan Actinidia chinensis’ in meyvelerine verilen ad. Anayurdu Çin olan bu bitki kalp biçimli iri yapraklar ve sanmsı beyaz çiçekler taşır. Sarımsı kahverengi, tüylü bir kabukla kaplı olan meyvelerin içi yeşil renkli, etli ve suludur. C vitaminince zengin bir meyve olan kivi taze olarak yendiği gibi konserve yapılarak da değerlendirilir. En çok Yeni Zelanda ve ABD’de üretilir.