Kitahara Hakuşu
, asıl adı kîtahara ryu-Ktçt (d. 25 Ocak 1885, Fukuoka – ö. 2 Kasım 1942, Tokyo, Japonya), estetik ve simgeci üslubuyla çağdaş Japon şiirini önemli ölçüde etkileyen şair.
1906’da Yeni Şiir Birliği (Şinşişa) adlı şairler grubuna katıldı. Şiirlerinin grubun dergisi Myoco’da yayımlanmasıyla birden büyük üne kavuştu. 1909’da, o dönem edebiyat çevrelerine egemen olan Doğalcılığa karşı Pan no Kai adlı grubu kurdu.
16. yüzyılda Japonya’daki Hıristiyan misyonerleri ele alan ilk şiir kitabı Caşumon (1909; Heretikler), tensel anlatımıyla büyük övgü topladı. 1911’de yayımlanan Omoide’ deki (Anı) lirik şiirleri de çok beğenildi. Tama Tanka adlı grubun da kurucusu olan Kitahara, Japon şiirinin 31 hecelik geleneksel tanka türüne daha simgesel ve estetik bir üslup kazandırmıştır.
Kitaj, R(onald) B(rooks) (d. 29 Ekim 1932, Chagrin Falls, Cleveland yakınları, Ohio, ABD), Pop Sanata katkılanyla tanınan ressam.
New York kentinde Cooper Union’da ve Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat öğrenimi gördü. Bir süre ticaret gemilerinde çalıştıktan ve ABD Kara Kuvvet-leri’nde görev yaptıktan (1955-57) sonra İngiltere’ye yerleşti. Oxford’daki Ruskin Desen ve Güzel Sanatlar Okulu ile Londra’daki Kraliyet Sanat Yüksekokulu’nda eğitim gördü. 1960’lann ilk yıllannda İngiltere’de Pop Sanatın gelişmesine katkıda bulundu. Yapıt-lannda Dışavurumculuğun serbest fırça vu-ruşlanyla, Pop Sanatın kişisellikten uzak grafik anlatımım birleştirdi. Buna karşılık karmaşık ve geniş çağnşımlı figüratif betimlemelere yer vererek çağdaşı Pop sanatçılann-dan aynldı. Yan-soyut resimlerinde insan figürlerini parlak renklerle ve birbirleriyle şaşırtıcı, belirsiz ilişkiler içinde verdi. Tarih, sanat’ve edebiyattan alınma çok çeşitli konulan işlediği resimleri düşünsel açıdan üst düzeyde yapıtlardı. 1960’lar ve 1970’ler boyunca çok sayıda sergi açan Kitaj bu arada İngiltere’de çeşitli güzel sanatlar okullannda ders vermeyi de sürdürdü.
Kitakami Sıradağları, Japonca kitakamI-sammyaku, Japonya’da, Honşu Adasının kuzeydoğusunda dağ sırası. Büyük Okyanus kıyılanna koşut olarak uzanır. Aomori ilinin güneyinden başlayarak İvate ve Miyagi illerinden geçer ve Oşika Yanmadasında (hanto) sona erer. Uzunluğu 250 km, en geniş yeri 80 km’dir. En yüksek noktası olan orta kesimdeki Hayaçine Dağında 1.914 m’ye ulaşır.
Sıradağlann aşınmayla parçalanmış yüzeyi basamaklı bir görünüm taşır; en yüksek basamak 900 m’yi bulur. Hayaçine Dağı ve öteki doruklar Alp tipi bitki örtüsüyle kaplıdır.
Kitakami ve Ou sıradağlarındaki Kitakami Irmağı (gava) vadisine bakan batı yamaçları hafif bir eğimle alçalır. Denize bakan doğu yamaçlarında iki ana oluşum görülür. Kuzeyde doğrudan denize inen 300 m yüksekliğinde sekiler, güneyde ise dağ eteklerinin
sular altında kalmasıyra oluşmuş çok sayıda koy bulunur. Güney kıyıları gelgit dalgalarının yıkıcı etkilerine açıktır.
Kitakami Sıradağlarının bulunduğu bölge genellikle “Japonya’nın Tibeti” olarak adlandırılır. Geleneksel tarım yapısının ve serflik ilişkilerinin 20. yüzyıl ortalarına değin sürdüğü bölgede başlıca ürün olan mısırın yerini günümüzde pirinç almıştır. Vadilerde sütü için inek beslenir. Sıradağların güney kesiminden Büyük Okyanus kıyısı ile Kitakami Irmağı vadisi arasında uzanan iki demiryolu hattı geçer.
Kitami, Japonya’da, Hokkaido Adasının kuzeydoğusunda kent. Ohotsk Denizi kıyısında, Tokoro ve Muka ırmaklarının birleştiği noktada yer alır. Asahigava ve Abaşiri arasındaki demiryolu hattının üzerindedir. Yüzölçümü 421 km2’dir. Aynular tarafından Nokkeuşi (Tarla Sınırı) adıyla kurulan kente Japonlar ilk kez 1897’de yerleşti. 1942’de belediye oldu ve Kitami adını aldı. Kenti çevreleyen Kitami Vadisinde soya fasulyesi, patates, şeker pancarı ve nanp yetiştirilir. Japonya’daki en büyük nane işleme tesisleri Kitami’dedir. Öteki sanayi ürünleri kâğıt, demir-çelik ve kerestedir. Nüfus (1986 tah.) 107.434.
Kitami Sıradağları, Japonca kitami samm yaku, Japonya’da Hokkaido Adasının kuzeydoğusunda dağ sırası. Ohotsk Denizi kıyısında 290 km boyunca uzanır. Teşio Irmağı vadisine doğru birden alçalan batı kesimi dışında doğuya doğru giderek yükselen bloklardan oluşur. Yüksekliği genellikle 750-950 m arasında değişir; ama ortagüney kesimindeki Venşiri horstunun (kırılma so-V nucu oluşmuş, çevresindeki araziye göre daha yüksek yapı) üzerindeki Teşio Dağında yükseklik 1.559 m’ye ulaşır.
En yüksek doruklar ise dağların güneybatı kesiminde yer alır; aşınma sonucu alçalmış İşikari Dağının yüksekliği 1.981 m’dir. İşi-kari’nin batısındaki sırtlarda genç yanardağlar vardır; bunlardan Asahi Dağı (2.290 m) Hokkaido’nun en yüksek noktasıdır. Yanardağlardan ve İşikari Dağından, Japon Denizine dökülen İşikari Irmağı ile Büyük Okyanusa dökülen Tokaçi Irmağının kaynak suları doğar. Japonya’nın öteki dağ sıralarından farklı olarak Kitami, kaba do-kulu kayaçlardan oluşmuş yamaçları ve geniş vadileriyle daha az engebeli bir görünüm sunar. Teşio Dağı gibi aşınıma uğramış kesimlerde basamaklı yüzey oluşumlarına rastlanır.
Kitanlar, hitanlar, hîtaylar ya da kîtay-lar olarak da bilinir, Moğol dili konuştuğu bilinen ilk halk. 5. yüzyıl boyunca Mançur-ya ormanlarında yaşadılar. Göktürkler ve Uygurlarla ilişkileri vardı. 924’te önderleri Abaoji, Kırgızları yenerek Uygurların yeniden eski topraklarına yerleşmelerini sağladı. Kuzey Çin’i fetheden Kitanlar, Liao hanedanını kurarak burada egemenlik sürdüler (907-1125). Daha sonra, gene Mançur-yalı olan Tunguz (Evenk) Ruzhenleri, Ki-tanları bu topraklardan sürdüler ve Jin (Ruzhen) hanedanını (1115-1234) kurdular. Bu hanedan da, başka bir Altay halkı olan Mogollara yenildi. Kuzey Çin’e Avrupalılarca verilen Hitay adı Kitan’dan türetilmiştir. Rusçada bugün de Çin için kullanılan Kitay adının yaygınlığı, Kitanlann tarihteki olağanüstü etkilerinin göstergesidir.
Ruzhen’in Çin’den sürdüğü Kitanlann bir bölümü 1124’te Yelü Taş (Yelu Dashi) önderliğinde batıya doğru ilerlediler ve orada Karahitay Devleti’ni kurdular. Ayrıca bak. Karahitaylar.
kitap, ciltli ya da ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı ya da yazılı sayfalar bütü-
nü. UNESCO tarafından “kapaklar dışında en az 49 sayfa olan, süreli niteliği bulunmayan basılmış yayın” biçiminde tanımlanmış, ama kitap kapsamına giren yayınların çeşitliliği bütün katı tanımlann yetersiz kalmasına yol açmıştır.
Kitap biçim, içerik ve malzeme bakımından tarih boyunca büyük değişiklikler göstermekle birlikte, bazı değişmez özellikler taşır. Bunlar bir iletişim aracı olarak tasarlanmış olması, bilgiyi aktarmak için yazı ya da başka simgeleri (resim, müzik notası vb) kullanması ve dağıtım amacına yönelik bir yayın olmasıdır. Dolayısıyla kitap, dağıtım için tasarlanmış, kolay taşınabilmesi için
Robert Anning Bell’in Jane Patterson’ın kitapları için hazırladığı etiket, 1890
Victoria and Albert Museum, Londra
hafif ve dayanıklı malzemeden üretilmiş, belirli bir sayfa sayısının üzerinde, yazılı (ya da basılı) bir metin olarak tanımlanabilir. Amacı, bilgiyi duyurmak, yorumlamak, korumak ve aktarmaktır.
Sümer, Asur ve Hitit kil tabletleriyle Mısır papirüs ruloları yaklaşık aynı tarihte (İÖ y. 3000) ortaya çıkmış olmakla birlikte, kil tabletlerden çok, papirüs rulolar çağdaş kitabın öncüsü olarak kabul edilir. Mısırlılar kadar erken olmamakla birlikte Çinliler de kitaba dayalı bir kültür geliştir-
371 kitap
diler. Eski Çin kitaplan, birbirine iple bağlı bambu ya da ağaç şeritlerden yapılırdı. İmparator Shi Huangdi İÖ 213’te zararlı gördüğü bütün kitapları yaktırdıysa da basımcılık Han hanedanı döneminde (İÖ 206-İS 220) yeniden canlandı. İS 175’te mermer levhalara oyulan Konfüçyüs metinleri, levhaların üzerine ıslak kâğıt bastınlması yoluyla çoğaltılmaya başladı. Çin’de İS 400’de is mürekkebi ortaya çıktı; 6. yüzyılda da mermer levhaların yerini ağaç baskı bloklan aldı.
Papirüs ruloyu Yunanlılar da kullandılar ve bunu Romalılara aktardılar. İS 400’den sonra rulolann yerini parşömen ya da vellum kodekslerin alması, kitabın biçiminde devrim yarattı. Katlanmış yapraklardan oluşan kodeks(*) bazı kolaylıklar sağladı: Artık metnin istenen sayfası açılabiliyor, yaprağın iki yüzüne de yazılabiliyor ve uzun metinler, tek ciltte toplanabiliyordu. Ortaçağda vellum ve parşömen tabakalan hayvan derisinden yapılırdı. 15. yüzyıla doğru, kâğıt elyazmaları yaygınlaştı. Bu dönemde hemen her manastırda yazmalann kopya edildiği belirli bölümlerin (scriptori-um) ya da kütüphanelerin bulunması yazmalann kuşaktan kuşağa aktanlmasım sağladı. Ortaçağın yazma kitaplan, 14. ve 15. yüzyılda Hümanizmin doğuşuyla birlikte ortaya çıkan ilk basılı kitaplar için örnek oluşturdu.
Johannes Gutenberg’in 15. yüzyılın ortala-nnda tipo baskı tekniğini geliştirmesinden sonra basılı kitaplar hızla yaygınlaştı. Avrupa’da 15. yüzyılın ortalarından sonuna değin basılan ve incunabula(*) denen ilk kitaplann çoğu zaman içinde yok oldu; günümüze yalnızca cilt kapaklan ya da bazı önemsiz örnekler ulaşabildi. Bu dönemde kopyalann çoğaltılması ve boyutlannın kü-çültülmesiyle kitap geniş kitlelere ulaşmaya başladı. 15. yüzyılın sonlarında önce Fransa’da, ardından da Almanya ve İngiltere’de gezici satıcılar tarafından satılan küçük ve ucuz kitaplar ortaya çıktı. Genellikle 14 cm x 11 cm boyutlarında olan bu kitaplar, dört (ya da dördün katlan) sayfadan oluşur, kahramanlık öyküleri, baladlar, çocuk tekerlemeleri, dinsel öyküler ve rüya tabirleri gibi halkın ilgisini çeken konulan içerirdi.
16. yüzyıldan sonra da varlığını sürdüren bu kitaplar, 19. yüzyılın başlarında ucuz
Nova Reperta’da (17. yy’ın ilk yarısı) kitap basımını gösteren bir resim, Jan van der Straet’in y. 1550 tarihli çiziminden Theodoor Gaile nin yaptığı oymabaskı
British Museum, Londra; J.R. Freeman & Co Ltd
kitap koleksiyonculuğu” 372
dergilerin yayımlanmaya başlamasıyla eşki çekiciliğini yitirdi ve ortadan kalktı. İlk basılı kitapların bir başka özelliği de Albrecht Dürer gibi zamanın ünlü sanatçılarınca resimlenmiş olmasıydı. Kitabın sahibini belirtmek için genellikle kitabın ön kapağının iç yüzüne yapıştırılan etiketlerde armalar, portreler, manzara ya da kütüphane resimleriyle kitap sahibinin ilgilendiği konulan simgeleyen figürler yer alırdı.
17. yüzyılda basılan kitaplar, 16. yüzyıldaki örneklere göre daha sıradan görünüşteydi. Batı’da 17. ve 18. yüzyıllarda kadınlar arasında okuryazarlığın yaygınlaşmasıyla okur kitlesinde büyük bir artış görüldü. Öte yandan hurufat tasanmlarının yetkinleşmesi ve 18. yüzyıl sonlannda kitap resimlerinin basımında ağaç baskının yerini ofset baskıya temel oluşturan taşbaskımn alması basımcılığın gelişmesinde önemli rol oynadı.
19. yüzyılda baskı ve dizginin makineleşmesi, sanayileşmiş toplumlann artan kitap talebini karşılama olanağı sağladı. 19. yüzyılın sonlarında William Morris ve başka yaymcılann öncülüğünde özel yayınevleri kurulmaya başladı. 20. yüzyılda bilginin yayılması, korunması ve yeniden kullanılması için mikrofilm gibi yeni araçların ortaya çıkmasına karşın kitap kültürel yaşam içindeki önemini korudu. Karton ciltlerin kullanılmaya başlaması ve cep kitaplan-mn ortaya çıkması maliyeti düşürüp dağıtımı kolaylaştırarak kitabın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. II. Dünya Savaşı’n-dan sonra, ofset tekniğinin yetkinleşmesiyle, özellikle çocuk ve ders kitaplannda renkli resimler kullanılmaya başladı. Ayrıca bak. basım, yazma.
kitap koleksiyonculuğu, özel zevklere, ilgi ya da uzmanlık alanlanna göre kişisel bir kütüphane oluşturmaya dayalı uğraş. Kişisel kullamm açısından işlevsel ve okuma zevkine yönelik bir kütüphane kurmak her koleksiyoncunun temel amaçlarından olmakla birlikte, çoğu kişi için bu uğraşın anlamı, belli bir alanda kapsamlı ve nitelikli bir koleksiyon oluşturmaktır.
Özel koleksiyonlar, dünyanın birçok büyük kütüphanesinin temelini oluşturmuştur. Örneğin, Oxford’daki ünlü Bodleian Kütüphanesi, adını taşıdığı Sir Thomas Bod-ley’nin bağışladığı kitaplarla kurulmuştur. 14. yüzyılda Fransa kralı V. Charles’ın derlediği koleksiyon da Fransız Ulusal Kitaplığının temelini oluşturdu. Temel tarih kaynaklannın, paha biçilmez sanat ve edebiyat yapıtlannın günümüze değin koruna-bilmesinde kitap koleksiyonculannın rolü yadsınamaz. Hükümetler ve kurumlar, kültür mirasını koruma işlevini çok yakın zamanda üstlenmiştir. Gene de bir kurumun denetimindeki kütüphaneler, çoğu zaman özel bir koleksiyonun esnekliğine ve çeşitliliğine ulaşamaz.
Kitap koleksiyoncuları için bu uğraşın en çekici yönü, ender bulunan kopyaları araştırmaktır. Ama bir kopyanın ender bulunur olması, her zaman fiyatına da aynı ölçüde yansımaz. Örneğin Gutenberg Kitabı Mukaddesinin ya da Shakespeare’in Birinci Foliosu’nun kopyaları, daha güç bulunabilen pek çok kitaptan çok daha pahalıdır.
Koleksiyoncuların çoğu, kitaplann ilk baskısıyla ilşilenir. Koleksiyonculuğa yaklaşım ise çeşitlilik gösterir. Bu farklı yaklaşımlar genel olarak üç grupta toplanabilir: Yazar koleksiyonu, konu koleksiyonu ve seçme koleksiyonu. Yazar koleksiyoncusu, ilgilendiği yazann yayımlanan tüm çalışmalannı, yalnızca bir dönemine ait yapıtlarını ya da
birkaç kitabının tüm baskılarını toplamaya çalışır. Konu koleksiyonu, klasik yapıtlar ya da Amerikan edebiyatı gibi kapsamlı bir konudan satranç, İcahve, boks maçları, polisiye roman, nükleer enerjinin gelişimi üzerine kitaplara kadar geniş bir alana yayılabilir. Üçüncü yaklaşımda ise koleksiyoncu, kütüphanesini türünün bulunabilen en seçkin örneklerinden oluşan küçük bir seçme ile sınırlar; ama belli bir yazar ya da konu bu seçmenin odağını oluşturabilir. Tezhipli elyazmalan, kitap ciltlen, değişik baskı tekniklerinin ürünü kitaplar, bir basım ustasının ürünleri ya da resimli kitaplar, bu tür koleksiyoncuların özellikle ilgilendiği parçalardır.
Kitabın durumu, bütün koleksiyoncular açısından önem taşır. Bir kopyanın iyi durumda olması fiyatını önemli ölçüde artı-nr. Kitabın değerini etkileyen bir başka önemli unsur da yazarının ya da kitaba sahip olmuş önemli bir kişinin üstüne düştüğü notlar ve koyduğu işaretlerdir. Aynca koleksiyoncu, kitabın nasıl üretildiğini, bir baskıyı öbüründen ayıran özellikleri bilmelidir.
kitap kulübü, üyelerine, kitaplarla ilgili tanıtıcı dergi ve broşürleri ücretsiz olarak ulaştıran ve satın almak istedikleri kitapları gönderen pazarlama kuruluşu. Kitaplar ya sipariş üzerine gönderilir ya da her ay kulübün seçtiği bir kitap üyenin adresine postalanır. Bu ikinci yöntemde üye, seçilen kitabı satın alıp almamakta serbesttir. Üyelerine indirimli kitap da sağlayan kulüpler, eski üyelerine ya da belli bir sayının üstünde kitap almış kişilere zaman zaman ücretsiz kitap ya da başka armağanlar göndermek gibi satış artırıcı yöntemlere başvururlar.
1919’da Almanya’da kurulan ilk kitap kulübü, klasik yapıtlann yeni baskılarını yapıp dağıtıyordu. Bu kuruluşların Türkiye’deki ilk örneği, 1984’te kurulan Cumhuriyet Kitap Kulübü’dür. Kurulduğunda 13 bin üyesi olan kulübün üye sayısı, 1980’lerin sonlarında, 2 bini yurt dışında olmak üzere 37 bine ulaşmıştı. 1980’lerde Türkiye’de ABC ve Bilge kitap kulüpleri de etkinlik gösterdi.
Bu tür kulüpler, okura indirimli kitap sağlamanın yanı sıra, kitaplann daha geniş kitlelere ulaşmasına da katkıda bulunmaktadır. Örneğin ABD’de 1926’da kurulan Ayın Kitabı Kulübü, 40 yıl içinde, çoğu kitapçı dükkânlarının az bulunduğu bölgelerde olmak üzere 200 milyondan fazla kitap dağıtmıştır. Aynca kulüplerin büyük miktarlarda kitap dağıtması ve bazılarının yayımcılık da yapması, hem kendi maliyetlerinin, hem de piyasa fiyatlarının düşmesini sağlamaktadır. Pek çok ülkede, yalnızca tarih, siyaset, din, çocuk edebiyatı gibi belli alanlardaki kitaplan dağıtan kulüpler de vardır.
kitap resmi, kitaplara metinleri açıklamak ya da yalnızca bezemek amacıyla konan resim, çizim ya da oymabaskılara verilen ad. Bu tür çalışmalar tarihsel ya da dinsel bir’ olayı, bir öyküyü ya da bilimsel bir metni açıklayıcı olabilir. Fotoğrafın bulunmasından önce güncel olayları belgelemek amacıyla yaygın olarak kitap resimlerinden yararlanılmıştır. Doğu sanatındaki minyatürler de kitap resimleridir. Aynca yalnızca bezeme amacıyla yer verilmiş, metnin konusuyla hiçbir ilişkisi bulunmayan minyatürler içeren kitaplann sayısı da çoktur.
kitaplık, kitap koymak için rafları olan, kapaklı ya da kapaksız dolap. Eski zamanlarda da bir çeşit kitaplık kullanılıyordu; Floransa’da bulunan Codex Amiatinus (689-716) adlı yazmadaki bir resimde Pey-
gamber Ezra kapakları açık, raflarında kitaplar duran bir dolabın önünde yazı yazarken gösterilmiştir. Dolap çok eskiden beri kitapları korumada kullanılmıştır. Kitaplığın tarihi İngiltere’deki yüksekokul kütüphanelerinin ortaçağdaki donanımlarıyla da bağlantılıdır. Matbaanın bulunuşundan sonra bile kitaplar değerli, lüks eşya olarak kaldı ve çoğunlukla bir kutuda ya da çekmecede saklandı.
Oxford’daki Bodleian Kütüphanesi’nde dolaplar terk edilerek yerlerine raflar getirildi. Bu çok yüksek raflann tepesine
Peygamber Ezra bir kitap dolabının önünde çalışırken, Codex Amiatinus adlı yazmadan alınmış bir resim (689-716);
Laurenzia Kitaplığı, Floransa
Biblioteca Laurenziana. Floransa
kolayca ulaşmak için bir galeri yapılmıştı. Bu yöntem 18. yüzyılın ilk yansında İngiltere’de Palladio üslubundaki bir dizi evde de uygulandı.
17. yüzyılın ikinci yarısında Samuel Pepys’ in yaptırdığı meşe ağacından 12 kitaplık, bu eşyanın evlerde kullanıldığı bilinen en eski örnekleriydi. Bugün hepsi Cambridge’de Magdalene College’daki Pepys Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
İtalya’da 17. yüzyılda üstleri oymalı gömme kitaplıklar ortaya çıktı. Aynı dönemde Fransa’da da üst yarısı ahşap yerine camla kapatılmış ilk kitaplıklar kullanılmaya başladı.
İngiltere’de Kraliçe Anne döneminde (1702-14) çok yalın görünüşlü kitaplıklar yapılıyor, güzellik dengeli oranlar ve kaplamayla yapılan bezemelerle sağlanıyordu. Yüzleri düz olan bu kitaplıkların alttaki kapaklannm arkasında çekmeceler bulunuyordu. Kısa bir süre sonra alınlık, korniş ve gömme ayak gibi mimarlığa özgü öğeler de kullanılmaya başladı. 1750’lerde bu eğilim azaldı. Artık inceden inceye işlenmiş bezemeler de yapılıyordu. Ama Thomas Chip-pendale’ın The Gentleman and Cabinetmaker’s Director (1754; Beyefendiler ve Mobilyacılar İçin Rehber) adlı kitabında belirttiği gibi, “gerekirse bu tür şeyler bir kenara bırakılıyordu”. O günlerin büyük boyutlu örneklerinin çoğu düz yüzlüydü.
Yaklaşık 1770’lerden sonra Yeni-Klasik akımın etkisiyle yalın biçimler ve aynntılar vurgulanmaya başladı. 18. yüzyılın sonlarında açık raflarının çapı aşağıdan yukan-ya doğru küçülen daire ya da kare biçimli, küçük, döner kitaplıklar ortaya çıktı. Bunlar süslü bir kaideye oturan bir ayak üstünde dönebiliyordu.
kitapsı trake, akreplerde ve örümceklerin çoğunda bulunan solunum organı. Bu organ kan damarlarıyla donanmış, oksijen ve karbon dioksit alışverişi için geniş bir yüzey sağlayan, birbirine paralel ince levhalardan oluşur. Levhaların içinde yer aldığı boşluk küçük bir soluk deliğiyle dışarı açılır. Akreplerde dört çift, örümceklerde bir ya da iki çift kitapsı trake vardır.
kitaron, İtalyanca chitarrone. 1600’lerde Roma’da geliştirilen büyük baslavta. Boyu çoğunlukla 180 cm kadar, gövdesi ise normal lavtanınki gibiydi. Altı ya da sekiz teli olur, bunlar uzun sapının ortasına yerleştirilmiş bir burguluğa uzanırdı. Aynca sapın
Laurent de La Hire’in “Müzik Alegorisi” adlı yağlıboya resminde kitaron çalan Euterpe, 1649; Metropolitan Sanat Müzesi, New York kenti
Metropolitan Museum of Art, New York kenti
dışından en uçtaki ikinci bir burguluğa uzanan altı ya da sekiz tane de bas teli vardı. Çağdaşı klavseninkine yakın bir tınısı olduğundan, 17. yüzyıl oda müziği topluluk-lannda basso continuo (sürekli bas) çalgısı olarak kullanılırdı.