Kızılırmak, Abdullah

Kızılırmak, Abdullah

(d. 16 Şubat 1925, Kayseri – ö. 4 Aralık 1983, İzmir), Ege Üniversitesi Gözlemevi’ni kuran ve Türkiye’de astronomi öğretiminin gelişmesine katkıda bulunan astronom.
İlk ve orta öğrenimini Kayseri’de tamamladı. 1947’de Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinden matematik ve astronomi diploması aldı. Antakya, Balıkesir ve Ankara’da lise öğretmenliği yaptı. 1952’de Ankara Üniversitesi’ne asistan olarak girdi. 1954-56 arasında Almanya’da Heidelberg Gözlem-evi’nde fotoğraf ve tayf yardımıyla yıldızların parlaklıklarının belirlenmesi konusunda araştırma yaptı. 1957’de Ankara Üniversitesinde göktaşlarına ilişkin doktora çalışmasını tamamladı. 1958’de Carl Zeiss Vak-fı’nın konuğu olarak gittiği Almanya’da astronomi aygıtları üzerinde incelemeler yaptı. 1960’ta doçent oldu ve Ahlatlıbel’de-ki gözlemevinin kuruluş çalışmalarına katıldı. 1963’te Ege Üniversitesi’ne geçti. Burada önce astronomi bölümünü kurdu, ardından da bir gözlemevinin kuruluşuna ilişkin çalışmalar başlattı. 1966’da profesörlüğe yükseldi. 1975’te görevlendirildiği Elazığ Fırat Üniversitesi’nde Fen Fakültesi’nin kuruluşunu gerçekleştirdi. Bir yıl bu fakültenin dekanlığını yaptıktan sonra Ege Üniversitesi’ne döndü. Burada da Fen Fakültesi dekanlığına seçildi. 1981’de emekli oluncaya değin dekanlık ve bölüm başkanlığı görevlerini birlikte yürüttü.
Kızılırmak 1964’te İngiltere’de Edinburg Gözlemevinde, 1966’da ABD’deki Virginia Üniversitesi’nde, 1973’te de Almanya’daki Bamberg Gözlemevi’nde araştırmalar yaptı. Başta Dünya Astronomi Birliği ve Uluslararası Göktaşı Derneği olmak üzere birçok bilimsel kuruluşun ve Türk Dil Kurumu’ nun üyeliğine seçilmiştir.
Göktaşları, özel yıldızların özellikleri, örten değişen yıldızların fotometrik verileri, çokrenk fotometrisi, yıldız tayflarının çözümlenmesi ve Samanyolu Gökadası dönmesinin diferansiyel formülleri konularında önemli araştırmalar yapan ve çok sayıda makale yayımlayan Kızılırmak’ın başlıca yapıtları arasında Mean Balmer Line Strength and Variability of Peculiar Stars (1967, J. Wood ile birlikte; Özel Yıldızların Örtalama Balmer Çizgi Güçleri ve Değişkenlikleri), Minima and New Light Elements for Eclipsing Binaries (1969, E. Pohl ile birlikte; Örten Değişken Yıldızların Minimum ve Yeni Işık Öğeleri), Photoelectric Minima and Eclipsing Binaries (1970-76, E. Pohl ile birlikte; Fotoelektrik Minimum ve Örten Değişken Yıldızlar), Gök Atlası (1970), Astronomi Dersleri I,II,III 1964-70), Gökbilim Terimleri Kılavuzu 1969), Gök Mekaniği (1971) sayılabilir.
kızılkanat (Scardinius erythrophthalmııs), Cyprinidae (sazangiller) familyasından eti yenen ve balık çiftliklerinde yem olarak kullanılan orta irilikte tatlı su balığı. Vücudu yanlardan basık, başı küçük ve gövde yüksekliğinden kısadır. Gözleri sarı turuncu renkte, ağzı küçük, yutak dişleri iki sıralı, çentikli ve uçları kıvrıktır. Sırt yüzgeci karm yüzgeçlerinin arka hizasından başlar. Karın, anüs ve kuyruk yüzgeçleri turuncu ya da koyu kırmızı, sırtı kahverengi yeşil,
293 kızılkuruş
yanlan ve karnı beyaz parıltılıdır. Karın yüzgeçlerinin arkasında pullu bir karina bulunur. Üreme mevsiminde erkeklerin vücudunda kabarcıklar oluşur. İri pullu
Kızılkanat (Scardinius erythrophthatmus)
W.S. Pıtt-Eric Hoskıng
olan bu balıkların uzunluğu en çok 35-40 cm, ağırlığı 1-2 kg dolayındadır.
Kızılkanat Avrupa’nın yanı sıra Türkiye’ nin kuzey, batı ve iç kesimlerindeki birçok gölde ve yavaş akışlı akarsuda doğal olarak bulunur. Ayrıca başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde de yetiştirilmektedir.
Kızılkaya, Kırgızistan SSC’deki Oş yönetim biriminde (oblast) kent. Fergana Vadisinin güney ucunda yer alır. Kırgızistan’daki en eski madencilik merkezlerinden biridir. Kentteki kömür madenleri 19. yüzyılın sonlarında işletmeye açılmıştır. Kent statüsüne 1938’de kavuşan Kızılkaya’da gıda sanayisi ile ateş tuğlaları ve öteki tuğlamsı malzemelerin üretimi önem taşır. Nüfus (1970) 31.545.
Kızılkum Çölü, Kazakistan SSC ile Özbekistan SSC topraklarında çöl. Aral Gölünün güneydoğu kesiminde, Seyhun (Sirderya) ve Ceyhun (Amu Derya) ırmakları arasında yaklaşık 300.000 km2’lik bir alanı kaplar. En yükseği 922 m’ye ulaşan bir dizi tekil, çıplak dağ ile birkaç büyük kapalı havzayı içine alan ve kuzeybatıya doğru giderek alçalan bir ovadan oluşur. Yılda 100-200 mm’yi bulan yağışların büyük bölümü kış ve ilkbahar aylarında düşer. Kum tepeciklerinde yetişen çöl bitkileri karakul koyunlannın, atların ve develerin otlatılmasını sağlar. Çölde bazı küçük vaha yerleşmeleri kurulmuştur. Çölün güneydoğu kesimindeki Gazli’de önemli doğal gaz, orta kesimindeki Muruntau’da ise altın yatakları vardır.
kızılkuruş, Osmanlı Devleti’nde Avrupa devletlerinin altın paralarına verilen genel ad.
II. Mehmed’in (Fatih) ilk Osmanlı altın parasını bastırmasına değin ülkede Slav ve Alman altınları ile Venedik Dukası kullanılıyordu. Daha sonra öbür Avrupa ülkelerinin altın paralarının dolaşımına da izin verildi. Bunların geçerlilikleri Osmanlı altınlarının yaygınlaşmasından sonra da sürdü. Ama yabancı altınların değeri Osmanlı altınlarına göre daha düşüktü. ‘Bunun da başlıca nedeni, Müslümanların tuğralı ve Arapça yazılı parayı, üstünde figürler ve Latin harfli yazılar bulunan kızılkuruşlara yeğlemeleriydi. Gene aynı nedenle kızılku-ruş, ziynet altım olarak da çok tutuluyordu.
Osmanlı para piyasasında 1 gümüş kuruş ile 1 kızılkuruşun alım güçleri 18. yüzyılın ortalanna değin eşitti. Sonraki dönemde aradaki değer farkı altın lehine gittikçe arttı. 1770’lerde, 1 yaldız altını 3 kuruş 105 akçe iken, 1 Macar altını 3 kuruş 50 akçeydi. Ülkeye düşük ayarda kızılkuruşun
kızılkuş 294
girmesinin önlenememesi fiyat istikrarsızlıklarına yol açtı. Bunun üzerine kızılkuruşlar piyasadan toplanarak darphaneye teslim edilmeye başladı ve 19. yüzyılın başlarında büyük ölçüde sürümden kalktı.
kızılkuş bak. şahin
kızılkuyruk, Passeriformes (ötücükuşlar) takımının Turdidae familyasının Phoenicurus cinsini oluşturan 11 ötücükuş türünün ortak adı. Bu cinsin Eskidünya’da yaşayan üyeleri böcekçildir.
En iyi bilinen türlerinden 14 cm uzunluğundaki bayağı kızılkuyruk (P. phoenicurus) Palearktik bölgenin batısında yaygın olarak ürer. Erkeğin sırtı boz, yüzü ve gerdanı siyah, göğsü açık kızıl, dişinin rengi
Bayağı kızılkuyruk (Phoenicurus phoenicurus)
Stephen Dalton-Natural History Photographic Agency
soluk kahverengi, hem erkeğin hem dişinin kuyruğu kızıldır. Ormanlarda, ağaçlıklarda, bahçelerde yaşayan bu tür ağaç kovuklarına ya da kaya yarıklarına yuva yapar. Yuvaya dişi altı-yedi yumurta bırakır. Kışı Orta Afrika’da geçirir. Yazın Türkiye’nin her bölgesindeki ağaçlık kesimlerde, özellikle de dağlık yörelerde ürer.
Kara kızılkuyruk (P. ochruros) 14 cm uzunluğundadır. Erkek kırmızı kuyruğu ve beyaz kanat beneği dışında tümüyle siyah, dişi ise kırmızı kuyruğu dışında boz kahverengidir. Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya’ nm batı kesimlerinde yaşayan bu kuşlar daha çok kayalık bölgelerde, yamaçlarda, harabelerde ve kimi zaman da yerleşim birimlerinde bulunurlar. Kaya yarıklarına yapılan yuvaya dişi dört-altı yumurta bırakır. Kara kızılkuyruk Anadolu’nun dağlık, kayalık bölgelerinde yıl boyunca görülür.
kızılötesi astronomisi, gökcisimlerinin, saldıkları kızılötesi ışınımların gözlemlenmesine dayalı olarak incelenmesi yöntemi. Güneş sistemindeki gezegenler, yıldızlar, bulutsular, gökadalar ve pek çok başka gökcismi, dalgaboyu elektromagnetik tayfın kızılötesi bölgede (1 mikron [mikron ya da mikrometre=10~6m] ile 1 milimetre arasındaki bölge) olan enerji salar. Pek çok gökcisminin optik dalgaboylarında, yani tayfın görülebilir ışık bölgesinde yaydığı ışınımlar, gezegenlerarası ortamdaki toz parçacıklarınca engellenir; bu nedenle Yer’ den gözle görülemeyen bu tür gökcisimlerini kızılötesi astronomisi teknikleriyle incelemek olanaklıdır.
Kızılötesi astronomisinin temellerini, 1800’lerin başlarında, Güneş ışığını incelerken kızılötesi ışınımın varlığını keşfeden İngiliz astronom Sir William Herschel attı. Yıldızların ilk sistematik kızılötesi tayf gözlemlerini ise 1920’lerde ABD’li astronomlar
W. W. Coblentz, Edison Pettit ve Seth B. Nicholson başlattı. 1960’ların başlarında modern kızılötesi teknikleri, örneğin kriyo-jenik detektör (algılama) sistemlerinin (algılayıcı aletlerin saldığı kızılötesi ışınımların önlenmesine yönelik olarak düşük sıcaklıklardan yararlanma teknikleri) ve Yer’deki teleskoplar için geliştirilen özel girişim süzgeçlerinin kullanımı gündeme geldi. 1960’ların sonlarına doğru ABD’li Gerry Neugebauer ve Robert Leighton, oldukça kısa kızılötesi dalgaboyunda (2,2 mikron) göğü taradılar ve yalnız Kuzey Yanküre’de yaklaşık 20 bin kızılötesi kaynağı belirlediler. Sonraları 35-350 mikron arasında değişen kızılötesi dalgaboylarında gözlemler yapmak üzere balonlar, roketler ve uzay araçları geliştirildi. Bu dalgaboylarındaki ışınım atmosferdeki su buharı tarafından soğurulduğundan, teleskop ve spektrograf-lann yükseklere, soğurucu moleküllerin üstüne çıkarılması gerekir. Mikrodalga frekanslarına yakın kızılötesi gözlemlerini kolaylaştırmak için, Kuiper Gözlem Uçağı gibi özel donanımlı, yüksekten uçan uçaklar tasarımlanmıştır.
Ocak 1983’te, ABD-İngiliz-Hollanda ortak yapımı olan Kızılötesi Astronomi Uydusu (İRAS) fırlatıldı; insansız bir uydu gözlemevi olan IRAS, kızılötesi tayfın 8-100 mikron dalgaboylan bölgesine duyarlı, 57 cm çapında bir kızılötesi teleskopla donatılmıştır. IRAS bu dalgaboylarında bazı beklenmedik keşifler yaptı; bunların en önemlisi, Vega, Balıkağzı ve birkaç başka yıldızın çevresinde katı kalıntılardan oluşan bulutların bulunduğuydu. Bu bulutların varlığı, Güneş sistemine benzeyen gezegen sistemlerinin bulunduğu yolunda güçlü bir kanıt oluşturdu. Ayrıca, yeni yıldızların gelişmekte olduğu yerlerde yoğun gezegenlerarası toz ve gaz bulutlarının bulunduğu açığa çıkarıldı, İkizler göktaşlarının yoldaşı olduğu sanılan bir gökcismi (1983 TB) belirlendi.
kızılötesi ışınım, enfraruj işinim ya da kizilalti işinim olarak da bilinir, elektromagnetik tayfın görünür ışık bölgesinin uzun dalgaboylu lurmızı bölümüne komşu olan bölgesi. Gözle görülemeyen kızılötesi ışınım, deride sıcaklık duygusu yaratır. Kızılötesi ışınım bölgesi, genel olarak, yakın kızılötesi (dalgaboyu 0,78-3,0 mikron [mikron= 10 6 m]), orta kızılötesi (dalgaboyu 3-30 mikron) ve uzak kızılötesi (dalgaboyu 30-300 mikron) olmak üzere başlıca üç bölüme ayrılır. Hafifçe ısıtılan bir yüzeyin yaydığı ışınımın büyük bölümü kızılötesidir ve tayfın bu bölgesine kesintisiz biçimde yayılır. Uyarılmış moleküller de bol miktarda kızılötesi ışınım yayar, ama bu ışınımlar tayfta kesikli (ayrık) çizgiler ya da bantlar oluşturur.
kızılötesi kaynağı, astronomide, elektromagnetik tayfın kızılötesi bölgesinde ölçülebilir miktarda enerji salan gökcisimlerinin ortak adı. Güneş ile gezegenler, bazı yıldızlar, bulutsular (nebula) ve gökadalar (galaksi) bu tür gökcisimleridir. Bilinen kızılötesi kaynaklardan birçoğu görünen ışık dalgaboylarında ve bazı durumlarda radyo ve X ışını dalgaboylarında da gözlemlenebilir.
Güneş, enerjisinin yaklaşık yarısını kızılötesi ışınlar biçiminde, geri kalanını da temelde görünür ışık olarak salar. Güneş’in ışınımı gezegenleri ısıtır ve onları parlak kızılötesi kaynağına dönüştürür. Jüpiter, Satürn ve Neptün’ün kendi iç ısı kaynaklan vardır; bu da onlann kızılötesi parlaklığını iki katına çıkanr.
İki mikron (mikron ya da mikrometre =
10 6 m) dolayındaki kısa kızılötesi dal-
gaboylarında, Güneş sisteminin ötesinde gözlenen en parlak cisimler, Orion takımyıldızındaki İkizlerevi (El Cebbar) gibi büyük, soğuk kırmızı üstdevlerdir. Bunlar gerçek kızılötesi kaynaklandır, ama bu dalgaboylarında ışıma yapmakla birlikte soğuk olmayan yıldızlar da saptanmıştır. Bu tür yıldızlar ashnda bütün dalgaboylarında parlaktır, en parlak olduklan tayf bölgesi ise görünür ışık ya da morötesidir. Ne var ki, yıldızlararası ortamdaki toz bu yıldızla-nn kısa dalgaboylu ışmlannı engeller ve bu nedenle ancak toz parçacıklannın çevresinden akıp gelen kızılötesi ışınlar algılanabilir.
10-20 mikron dalgaboylan arasında ışınım salan kızılötesi kaynakların çoğu, komşu yıldızlar tarafından ısıtılan ve sıcaklıkları yıldızlararası ortamın ortalama sıcaklığından (-270°C) oda sıcaklığına kadar değişebilen toz bulutlarıdır. Bu tür kaynaklar iki sınıfa girerler. Bunlardan biri, çok yaşlı bir üstdev tarafından fırlatılan toz kabuğunda oluşur. Öteki ise, yıldız üretmekte olan ve yeni doğan yeni yıldızlar tarafından ısıtılan bir bulutsunun içinde yer alan daha yoğun bir toz birikintisidir. Samanyolu Gökadası diski, bu tür çok sayıda etkin yıldız oluşum bölgesi içerir. Bunlardan en dikkat çekici olanı, Orion takımyıldızında bir HII (iyon-laşmış hidrojen) bölgesi olan Orion Bulut-susu’dur. Bu bulutsunun, bugüne değin keşfedilen en çarpıcı kızılötesi kaynaklann-dan biri olan Becklin-Neugebauer cismi ile bağıntılı olduğu saptanmıştır. Orion Bulut-susu’nun arkasındaki dev bir molekül bulutunun içinde yer alan bu cisim, kızılötesinde şiddetli ışıma yapmakla birlikte optik bölgedeki ışınımı yok denecek kadar azdır. Birçok araştırmacı, bu cismin yeni gelişmekte olan kütleli bir yıldız olduğunu ileri sürmektedir. Öte yandan 10 mikron dalgaboyunda, Samanyolu sisteminin çekirdeği yakınında hızla hareket eden iyonlaşmış gaz bulutlan saptanmıştır. Bu sıcak gaz bulutla-nmn hızı, gökada merkezinde aşın kütleli bir cismin, belki de bir kara deliğin varlığına işaret eder. Çok sayıda dış gökadanın merkezinde, özellikle de etkin çekirdekli sarmal sistemlerin (örn. Seyfert gökadalan) merkezlerinde güçlü kızılötesi ışınımlar gözlemlenmektedir. Bu olgu, bu tür gökadalardan gelen kızılötesi ışınımların kaynağının, Samanyolu’nda olduğu gibi, kara delikleri çevreleyen sıcak yığışım diskleri olabileceği varsayımını güçlendirmiştir.
Samanyolu sistemine yayılmış halde bulunan tozdan, görece uzun (yaklaşık 100 mikron) dalgaboylu kızılötesi ışınımlar algılanmıştır. Ölçümler, bu çok soğuk tozda, tayfın görünür ışık bölgesinde incelenen yıldızlararası tozdaki kadar (bu toz parçacıkları yıldızlardan aldıklan ışığı uzaya saçarlar) kütlenin bulunduğunu göstermektedir. Astronomlar bu soğuk toz kütlesinin, Samanyolu’nun uzun bir süreden beri aranmakta olan “kayıp maddesi” olabileceğini düşünmektedirler.
Kızılsu Barajı, Burdur’da, Kızılsu Deresi üzerinde kurulu toprak dolgu baraj. Kızılsu Deresinin taşkınlarını denetlemek amacıyla 1963’te yapımına başlanan baraj 1965’te hizmete açıldı. Temelden yüksekliği 9,7 m, su toplama hacmi 2 milyon m3 ve göl alanı
0,17 km2 olan baraj 5.500 hektarlık bir alanı taşkından korur.
Kızıltepe, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’n-de, Mardin iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kent. Yüzölçümü 1.403 km2’dir. Doğuda Merkez ilçe, güneyde Suriye, güneybatıda Şanlıurfa ili, batıda ve kuzeybatıda Derik ilçesi, kuzeyde Mazıdağı ilçesi ve gene Merkez ilçeyle çevrilidir.
İlçe topraklan, doğu-batı doğrultusunda uzanarak ili ikiye bölen, 1.000-1.500 m yüksekliğindeki Mardin-Midyat Eşiğinin güney kesiminde Suriye topraklarına doğru alçalan dalgalı düzlüklerden oluşur. Bu düzlüklerde yer alan, yaklaşık 35 km uzunluğunda ve 20 km genişliğindeki Kızıltepe Ovasının batısında, lavlardan oluşan engebeli bir alan uzanır. Alüvyonlarla kaplı olan ovanın verimli toprakları, sulama olanakla-nnın yetersizliği nedeniyle beklenen bitkisel ürünü vermez. İlçenin başlıca akarsuyu, Mardin-Midyat Eşiğinden doğup Kızıltepe kentinden geçerek güneybatıda Suriye’ye geçen Gümüş Çayıdır (eskiden Zerkan ya da Rizgan Suyu). Büyükdere’nin bir bölümü Şanlıurfa ile doğal sının oluşturur.
İlçede temel ekonomik etkinlik tanmdır. Başlıca bitkisel ürünler buğday, arpa, mercimek ve üzümdür. Kızıltepe, 1984’te ilin en çok buğday (55.156 ton) ve arpa (39.896 ton) üreten ilçesiydi. Aynca az miktarda pamuk, incir, zeytin ve nohut da yetiştirilir, ilçe ekonomisinde hayvancılık da bitkisel üretim kadar önemlidir. Canlı hayvan ticaretine yönelik olarak yaygın biçimde koyunculuk yapılır. Sanayisi gelişmemiş olan ilçenin önemli kuruluşlanndan biri, Yem Sanayii Türk AŞ’ye bağlı Kızıltepe Yem Fabrikası’dır. İlçe topraklannda çimento hammaddesi içeren yataklar vardır.
Eskiden Dunaysır ya da Düneysir adıyla anılan yerleşme, Artuklular(*) döneminde Urfa ve Amid’i (Diyarbakır) Musul’a bağlayan yollar üzerinde canlı bir konaklama ve ticaret merkeziydi. 13. yüzyıl başlarında birkaç kez Eyyubiler tarafından yağmalandı. Daha sonra Selçuklu, İlhanlı, Memlûk, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Artuklu, Timur yönetimlerinde kaldı. Zamanla Dunaysır yerine Koçhisar adıyla anılan yerleşme, Koçhisar adlı öteki yerleşmelerden ayırmak için Mardin Koçhisan olarak adlandınldı.
15. yüzyıl boyunca Karakoyunlularla Akko-yunlular arasında el değiştirdi. 16. yüzyıl başlannda Safevilerin egemenliğine girdi, 1517’de de Osmanlı topraklarına katıldı. Artuklular Döneminde çarşı, han, hamam, cami ve medreseleriyle önemli ve zengin bir yerleşme olmasına karşın, sürekli yağma ve savaşlar nedeniyle OsmanlIların eline yıkıntı durumunda bir köy olarak geçti. 1931’de adı Kızıltepe biçiminde değiştirilerek Mardin’e bağlı bir ilçe merkezi yapıldı.
Eskiden Koçhisar ve Tepebaşı mahalleleri olarak iki ayn bölümden oluşan yerleşmede, aşiret yapısına dayanan iki büyük toprak sahibi aile oturuyordu. Daha sonra iki mahalle arasında bazı kamu kuruluşlannın inşa edilmesiyle kentleşmenin ilk adımlan atıldı. Ticaret ve hizmet kuruluşları da bu kesime yerleşti. 1950’lerden başlayarak kırsal kesimden yoğun göç alan yerleşme toplu bir kent niteliği kazanarak Nusaybin yoluna ve kuzeye doğru büyüdü. Göç edenlere yeterli iş olanağı sunamadığından, bir süre sınır kaçakçılığına dayanan bir ticaret merkezi oldu. Günümüzde çevresindeki zengin tanmsal alanın ticaret merkezi olan kentte un, irmik, iplik ve kireç üreten fabrikalar, oto onanm ve bakım atölyeleri vardır. Bağdat Demiryolu güneydeki Suriye sınınnı izleyerek ilçe topraklanndan geçer. Kızıltepe kentinin 14 km güneyindeki Şenyurt (eskiden Derbesiye) bucak merkezinde bir sınır kapısı vardır. E-24 Karayolu kentten geçer. Kent, il merkezi Mardin’e 23 km uzaklıktadır.
İlçedeki tarihsel yapılann tümü Artuklular Döneminden kalmadır. Bunlardan en önemlisi 1204’te yapılmış olan Kızıltepe Ulucamisi’dir. Kentin 8 km kuzeydoğusunda, Gümüş Çayı kıyısındaki Harzem Taced-din Mesud Medresesi yıkıntı durumundadır.
Gümüş Çayı üzerindeki Kızıltepe (Dunay-sır) Köprüsü’nün 13. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Kızıltepe Belediyesi Cumhuriyet’ten önce kurulmuştur. Nüfus (1985) ilçe, 90.027; kent, 40.852.
Kızıltepe Ulucamisi, dunaysir camisi olarak da bilinir, Mardin’in Kızıltepe (eskiden Dunaysır) ilçesinin kuzeybatısında, mihrap yazıtına göre 1204’te tamamlanan Artuklu camisi. Yapımına Yavlak Arslan tarafından başlanmış, onun ölümünden sonra kardeşi
Kızıltepe Ulucamisi’rıin içi, solda mihrap, tamamlanması 1204; Kızıltepe, Mardin
Şemsi Güner
Artuk Arslan tarafından bitirilmiştir. Zaman içinde çok harap olmuşsa da, özgün planını korumuştur. 1960’lann sonunda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmıştır.
Yaklaşık 16 m x 63 m boyutlarında enine dikdörtgen planlı, duvarları kesme taştan, örtü sistemi tuğladan bir yapıdır. Doğu, kıble ve batı duvarlan boyunca dikdörtgen kesitli destek ayakları vardır. Kuzey cephesinin önünde eskiden, derinliği camininki-nin yaklaşık iki katı, eni ise cami kadar olan büyük bir avlunun bulunduğu saptanmıştır. Temel kalıntıları, bu avluyu üç yandan “U” gibi saran yapıların bulunduğunu göstermektedir. Batı ve doğu kenarlannda ikişer, kuzey kenannda ise bir kapısı olan avlunun, kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde de birer minarenin temel izleri vardır.
Caminin kuzey cephesinde ortada büyük, çıkıntısız bir taçkapı, bunun iki yanında yanm daire planlı birer mihrap nişi, nişlerin sağında ve solunda da üçer tane daha küçük kapı vardır. Bu cephe, bütün bu açıklıkların kenarlannda ve aralanndaki duvar yüzlerinde yer alan basit, ama etkileyici yuvarlak geçme örgeleriyle alçak kabartma tekniğinde bezenmiştir. Taçkapı en dışta, iki renkli taşlardan penci kemer biçiminde kaval silineli bir bordürle çevrilidir. Bunun içinde gene iki renkli taşlarla düzenlenmiş dokuz dilimli bir kemer yer alır; daha içte de kademeli olarak iki tane penci kemer kapı boşluğunu çevreler. Kapı boşluğunun üzeri düz bir lentoyla geçilmiştir. Bu lentoyla en içteki kemer arasında kalan ve bugün boş olan alınlık bölümünde bir yazıt levhasının bulunduğu eski bir fotoğraftan bilinmektedir.
Caminin iç mekânı, kıble duvarına paralel üç şahından oluşur. Kare kesitli iki sıra taş ayakla birbirinden ayrılan sahınlann her birinin üzeri, bu ayaklara oturan ve caminin bütün enince uzanan birer beşik tonozla örtülüdür. Tonozlann önden iki tanesi tam ortada bir mihrap önü kubbesiyle kesilir. Köşeleri tromplu, taştan yapılmış bir kasnağa oturan bu tuğla kubbe oldukça yüksek ve oval kesitlidir. Kubbenin altında, kıble duvannın tam ortasında mihrap yer alır.
295 kızkalbi
Dışa doğru küçük bir çıkıntı yapan mihrabın iki yanında birer kapı vardır. Üzeri dilimli bir yarım kubbeyle kapanan yarım daire planlı mihrap nişi hiç boşluk bırakılmadan, çeşitli geometrik ve bitkisel örgelerle ve bir yazı kuşağıyla doldurulmuştur. Nişin dış kenarını, başlıkları ve gövdeleri oymalarla bezeli iki sütunçeyle, bunlara oturan yedi dilimli bir kemer çevreler. Bu mihrap Güneydoğu Anadolu’daki benzerleri arasında en ilginçlerinden biridir.
kızılyaprak, koyunotu ya da kasikotu olarak da bilinir, gülgiller (Rosaceae) familyasından çeşitli Agrimonia türlerine, özellikle de otsu bir tür olan Agrimonia eupato-n’a’ya verilen ad. A. eupatoria’nm anayurdu Avrupa’dır, ama başka ılıman bölgelerde de yetiştirilir. Yaklaşık 90 cm boyundaki bu çokyıllık bitkinin almaşık dizilişli tüysü yaprakları 2-6 cm uzunluğunda dişli kenarlı
Kızılyaprak (Agrimonia gryposepala)
B M Shaub
oval yaprakçıklardan oluşur. Dallann ucunda uzun başaklar oluşturan küçük, sapsız sarı çiçekleri ve yaklaşık 0,6 cm çapında dikenli meyveleri vardır. Kökleri ishal kesici ve idrar artırıcı olarak kullanılan bitkinin yapraklarından da san bir boya çıkarılır. Trakya ve Anadolu’da yaygın olan bu türün yanı sıra, gene oldukça sık rastlanan A. repens türü, çiçeklerinin saplı ve taçyaprak-larının daha büyük oluşuyla ayırt edilir.
kızkalbi, şahteregiller (Fumariaceae) familyasından süs bitkisi olarak yetiştirilen çeşitli Dicentra türlerinin ortak adı. Adını kalp biçimli çiçeklerinden alan bu türlerin en yaygın olanlarından Japonya kökenli D. spectabilis derin loplu yaprakları olan ve pembemsi kırmızı renkli sarkık çiçekler açan 60 cm uzunluğunda bir bitkidir; bu
Kızkalbi (Dicentra spectabilis)
Grant Heilman – EB İne
kızkuşu 296
türün beyaz çiçekli bir çeşidi de (D. spectabilis alba) vardır. Kuzey Amerika’nın doğusundaki Allegheny dağlık bölgesinde yetişen D. eximia’nın baharla güz arasında açan küçük, pembe çiçekleri vardır. California’ dan İngiliz Kolumbiyası’na kadar uzanan bölgelerde bulunan D. formosa’nın bazı çeşitleri süs bitkisi olarak yetiştirilir.
kızkuşu, Charadriiformes takımının Cha-radriiaae familyasının Vanellus cinsini oluşturan 22 kuş türünün ortak adı.
En iyi bilinen türlerinden bayağı kızkuşu (V. vanellus) Palearktik bölgede geniş bir dağılım gösterir. Uzunluğu 30 cm, kanatlan geniş ve yuvarlak, göğsü siyah, karnı beyaz,
Bayağı kızkuşu (Vanellus vanellus)
Ingmar Holmasen
uzaktan tümüyle siyah gibi gözüken kanatlan yanardöner yeşil ve mor pınltılıdır. Başında uzunca bir tepelik bulunur. Bataklıkların çevresinde, sulak tarım alanlarında yaşar. Küçük omurgalılar ve başta böcek larvaları olmak üzere omurgasızlarla beslenir. Kuru ot ve çırpılardan yere yaptıkları yuvaya dişi dört yumurta bırakır. Avrasya’ nın kuzey kesimlerinde üreyenler kışın Akdeniz çevresine ve Asya’nın güney kesimlerine göç eder. Türkiye’de güney kesimler dışında, başta İç Anadolu olmak üzere her bölgede yıl boyunca görülür.
Diken kanatlı kızkuşu (V. spinosus) kanat eklemlerindeki mahmuzlarla dikkati çeker. 27 cm uzunluğundaki bu türün sırtı açık kahverengi, öbür bölümleri siyah ve beyazdır. Orta Afrika’da ve Doğu Akdeniz çevresinde yaşar. Sulak alan ve akarsuların çevresinde, açık arazilerde bulunur. Başlıca besini böceklerdir. Karadeniz Bölgesi dışında yazın Türkiye’nin birçok yöresinde ürer.
İbikli türlerden kızıl ibikli kızkuşu (V. indicus) ve sarı ibikli kızkuşu (V. malabari-cus) Asya’nın güney kesimlerinde yaşar.
kızlar ağası bak. darü’s-saade ağası
Ki Tsurayuki, kİno tsurayukî olarak da bilinir (ö. y. 945), Heian dönemi saray soylularından Japon devlet görevlisi ve yazar.
Yaşamı ve kişiliği konusunda pek az bilgi bulunmakta, başlıca uğraşının edebiyat olduğu anlaşılmaktadır, imparatorluk Belgeleri Dairesi başkanıyken Kokin-şu (905; Eski ve Yeni Çağlar Derlemesi) adlı ilk imparatorluk derlemesinin hazırlanmasında önemli rol oynadı. Derlemeye yazdığı düzyazı önsözde şiirin genel yapısını ve yapıtta yer alan şairlerin üsluplarının anlattı. Japon düzyazısının ilk başyapıtlanndan sayılan bu önsözü yeni geliştirilen işlek, hecesel kana alfabesiyle yazdı. Kendisi de Japon şiirinin (uta) verimli ve saygın ustalanndandı; “36 Japon şairi” olarak bilinen 8-10. yüzyıllar
arasında yaşamış şairlerin en ünlüsüydü. 935’te yazdığı Tosa nikki (Tosa Günlüğü) adlı gezi kitabında da o dönemde erkeklerin günlüklerde kullandığı Çinçe yerine Japonca fonetik yazıyı yeğledi.
Oğlu Ki Tokibumi (ya da Tokifumi), 951’de Gosen-şu adlı ikinci resmî şiir derlemesini hazırlayan beş şairden biriydi. Sonradan bu şairler Armut Kavanozu Odasının Beş Adamı olarak anıldı.
Kiangsi bak. Jiangxi
Kibele bak. Kybele

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*