KONFUÇYUS VE KONFÜÇYÜSÇÜLÜK
KONFUÇYUS VE KONFÜÇYÜSÇÜLÜK
Konfüçyüs’ün, 2 500 yıldır politik sistemlere meydan okuyan felsefî ve dinî öğretisi, zayıfların haklarını ve güçlülerin görevlerini dile getirerek ahlaka dönüşü savunur. Çin’in prensler arası çekişmeler nedeniyle karışık bir dönemden geçtiği bir çağda, hükümdarları, Çin’e bağlı bütün Uzakdoğu’ya damgasını vuran bir ideali, yani erdemle yönetme sanatını benimsemeye çağırır.
Konfüçyüs’ün on üç yıl boyunca, siyasî sistemini denemeyi kabul eden aydın bir hükümdar aradığı, ama bulduğu hükümdarın iktidara gelip yozlaşmasına tanık olduktan sonra, hızla medi-tasyona ve öğretmenliğe yöneldiği söylenir. Savunduğu temel ilkeler (geleneklere saygı, hoşgörü ve insancılık) Çin toplumunda siyasî ideolojinin, insancıl idealin ve günlük davranışların özünü oluşturan eksiksiz bir düşünce akımı (Konfüçyüsçülük) tarafından benimsenmiştir.
KONGFUZİ, ÜSTAT
Confiiçyüsçü düşünce
Çözülme halinde olan ve rakip hükümdarlar arası çatışmala-kurbanı durumundaki Çin toplumunda, ideal toplumun sırrı-ramakta olan Konfüçyüs de, Çin ilkçağı’mn efsanevî ihtişa-a inanıyordu. Geleneklere, iktidarın meşruiyetine ve top-ısal hiyerarşiye saygılı olan düşünür, ahlakın siyasetin temeli jğunu düşünüyordu ve düşünce sistemini bu kavramdan yo-ıkarak geliştirecekti.
lonfüçyüs’e göre, hükümdar (diğer bütün yıldızların çevrele döndüğü «Kutupyıldızı») Tanrı’dan aldığı bir buyruğa, bir âlete dayanarak yönetir. Ama hükümdarların da, her zaman ek alınacak soylu bir insan, bir bilge (junzi) gibi davranması ilenir; çünkü «önemsiz insanlar»ı iyi yola getirmeyi, erdemli lere özgü davranışları sayesinde başaracaktır, îene de insanları gerektiği gibi eğitmek için kişinin kendisinin eğitilmiş olması gerekir. Oysa, Konfüçyüs’e göre, kişi ancak yönetimi inceleyerek ve uygulayarak junzi’ye benzeyebilir, açası erdemle yönetmek erdem kazandırır: «Bir insan kendi-/önetmeyi biliyorsa devleti yönetmekte ne gibi bir güçlükle şılaşabilir? Ama kendini yönetmeyi bilmeyen, diğerlerini na-,’önetebilecektir?» Konfüçyüs’ün, kendisine insanları cezalan-namn gerekip gerekmediğini soran Efendi Ji Kang’a, şu ceva-/erdiği söylenir: «Halkı yönetmek için ölüm cezasına ihtiya-•jz var mı? Siz erdemli olun, halkınız da erdemli olacaktır.»
5u yüzden görev duygusu ve örnek olma, Konfüçyüs için te-I kavramlardır. Ama ne kadar güçlü ve kültürlü olursa olsun, hükümdarın ille de bir junzi olması gerekmez; çünkü gerçek :emi geliştirebilecek olanlar, sadece, İlkçağ’da örneklerine danan bilgelerdir (sheng). Gene de herkes‘bilge olmayı denebilir ve kendinde temel erdemleri geliştirerek iyi bir insan ola-ı: özgecilik, insanlık (ren) ve başkalarına saygı (yi). Ayinlere ve slumsal uzlaşımlara (li) saygı göstermek de gerekir. Bu gibi ni-jderle sonunda erdeme (de) erişilebilir ve doğanın yoluna o) ulaşılabilir.-
Yönetim ilkelerini insan doğası kuramına dayandıran Konfüç-s. bu özelliğiyle bir toplumsal ahlak kuramcısıdır: doğa biliyle iç içe geçen siyaset bilimine uygulanmış bir ahlak önerir.
KONFÜÇYÜSÇÜLÜĞÜN YAZGISI
Yaşamının büyük bir bölümünü öğretmenlik yaparak ve ideal blumunu hayata geçirmek için boşu boşuna uğraşarak geçiren nfüçyüs’ten farklı olarak, tilmizleri yüksek yönetim görevleri-gelir.
Üstat Kong’un düşünceleri, özellikle de, Evren’in özü gereği la kî bir evren olduğu yolundaki görüşü, bir yüzyıldan uzun bir
F~.
süre sonra, (Mencius adıyla anılan Mengzi’nin (yaklaşık MÖ 371-289) felsefesinde yeniden ele alınır. Konfüçyüsçü düşünceye mistik bir boyut katan Mencius’a göre, insanın ahlakî doğası metafizik ilkelerden kaynaklanmaktadır. Xunzi (yaklaşık MÖ 289-235) ise (Mencius’un insan doğasına olumlu yaklaşımını benimsemeyen bir başka Konfüçyüsçü düşünür) ahlakın pratik bir zorunluluğa cevap veren ve insan doğasını kusursuzlaştırması beklenen faydacı bir kavram olduğunu savunacaktır.
Sui (586-618) ve Tang (618-907) hanedanları dönemlerinde (Taoculuğun ve ardından Budacılığın altın çağı), resmî bir Konfüçyüs dini gelişir, adına tapmaklar inşa edilir ve «mandarin»ler «dört temel niteliğe» ve «yirmi yedi kusursuzluk» ölçeğine göre değerlendirilen bir not verme sistemiyle kusursuz hale getirilir. Gene de, üstat Kong’un öğretisi, özellikle, Song Hanedanı döneminde (960-1279), o çağın en önemli akımı olan Zhu Xi’nin Yeni Konfüçyüsçülüğü sayesinde yeni bir soluklanma yaşar.
Eyalet valisi olan Zhu Xi (1130-1200), başta, Yunan filozofları tarafından biçimlendirilmiş «biçim» ve «madde»ye benzeyen iki kavram olan li ve eji olmak üzere evrenin felsefî ilkelerini inceler. Düşünceleri XX. yy’a kadar gündemde kalacak olan bu düşünüre göre, insanın nihaî ereği, klasikleri inceleyip toplumu ve doğayı gözleyerek yüce iyiliğe (bu, Platon’unkine yakın bir kavramdır) açılmaktır.
Filozoflar, özellikle de, Wang Yangming olarak anılan Wang Shouren (1472-1529), Taocu ve Budacı kavramlarla dolu olan bu Yeni Konfüçyüsçülüğü daha da derinleştireceklerdir. Bu, Gu Yan-wu (1613-1682), Huang Zongxi (1610-1695) veya Dai Zhen (1724-1777) gibi filozoflarla, sık sık eleştirel bir açıdan gerçekleşecektir.
Konfüçyüsçülük, 1850’ye doğru, Batılılaşmaya ve Çin toplu -munu Hıristiyanlaştırma girişimlerine tepki olarak güçlenecektir. Ama, cumhuriyetin kurulmasıyla (1911) birlikte, genç aydınlar feodal ve gerici olarak değerlendirdikleri Konfüçyüs’ü reddederler; ama devlet, Konfüçyüsçü geleneğe yakınlığını koruyacaktır. Gerçekten de, Mao Zedong Marksizme yabancı bütün inançlar ve ideolojilerle birlikte Konfüçyüsçülüğü de etkisizleştirmeye çalışsa bile («On sekiz yaşımdan itibaren Konfüçyüs’ten tiksindim» diye yazacaktır), komünist sistemin ana eksenleri (düşünce ustalarına mutlak itaat, toplumun katı bir biçimde aşamalan-dırılması, özel yararın kamu yararına tabi kılınması), Konfüçyüsçü kavramlara hiç de zıt değildir ve Konfüçyüsçü düşünce, en azından resmî olarak, Mao ile Lin Biao arasındaki son çatışmanın merkezinde yer alacaktır. Konfüçyüsçülük, kendine siyasî ve tinsel bir yol arayan günümüz Çin’inde felsefî ve dinî öğreti olarak artık geçerli olmamakla birlikte, toplumsal davranışlarda ve zihniyetlerde derin izler bırakmıştır. □
ÇİN DIŞINDA KONFÜÇYÜSÇÜLÜK
Çin medeniyeti tarafından taşınan Konfüçyüsçülük, Çin kültüründen derinden etkilenen Kore, Japonya ve Vietnam gibi komşu ülkelerde de yayılmıştır.
Konfüçyüsçülük Avrupa’da XVII. yy’da, Cizvit misyonerler sayesinde keşfedilir. Hem ahlak felsefesi, hem de yönetim sistemi olarak Batılı filozoflarda büyük bir ilgi uyandırır. Vol-taire ve Leibniz, düşünürü ide-alleştirirlerken, Diderot ve Montesquieu, kesin gelenekçiliği nedeniyle daha sakırumlı bir yaklaşım benimserler. Ama genel kural olarak, Batı, Kon-füçyüs’ü bir hümanizm yaratıcısı olarak kabul eder.
Konfüçyüsçülüğü XVII. yy’da resmileştiren Japonya’da, düşünürün öğretisi çeşitli okullar tarafından benimsenir: Yamağa Soko Okulu, özellikle, toplumun katı bir biçimde aşa-malandınlmasına ağırlık verir ve savaşçı kastın onur yasası olan buşido’yu benimsetir. XVI-II. yy’da, Dazai Shundai Okulu, dinî yönünü bir yana bırakarak, Konfüçyüsçülüğü İktisadî sorunlara yöneltecektir.
Mandarin’in Gezintisi
(G. Tiepolo’nun tablosu,
Villa Valmarana, Vicenza). Kültürlü insanlara iktidar yolunu açan sınavlar sistemi, Konfüçyüsçülüğe dayanır.
AYRICA BAKINIZ
► Ib.aH! Buda ve Budizm
► fcpH Çin
► IEânslI din
► 1B.ANŞL] Japonya
► 1B.ANSU Taoculuk
Yijing, beş Çin klasiğinin en eskisidir ve bunun sekiz temel trigramının Konfüçyüs tarafından yorumlandığı kabul edilir: bunlar Song döneminin metafizik kurgulanna temel oluşturacaktır.
i
Konfüçyüs’ün yaşamına ilişkin veriler büyük ölçüde tahminidir ve esas olarak, tilmizleri tarafından kaleme alınmış gerçek bir aziz yaşamını yansıtan ideal bir biyografiye dayanır.
Konfüçyüs’ün MÖ 551’de, Lu Krallığı’nda (Shandong İli) doğduğu sanılır. Yoksulca ama ünlü bir ailenin (köklerinin
Shang Hanedam’na kadar uzandığı söylenir) oğlu ola” .-yüs, küçük yaşta yetim kalır. Latinceleştirilmiş adı (C: ‘ soyadından (Kong) ve üstat anlamına gelen iki onur;;
(fu ve zı) uyarlanmış, Türkçeye de onun okunuşuyla F-.:’ olarak yerleşmiştir. İki çocuğunun olduğu ve Taocu r_: ozi ile tanıştığı, Zhou Hanedam’nm başkenti Luoyar; -ğı yolculuktan önce memur olarak çalıştığı söylenil. düşünürün varsayıma dayalı bu buluşması, birçok y: r. sanat eserine kaynaklık etmiştir.
Siyasetin ahlakî bakımdan yükseltilmesi gerektiği; Konfüçyüs, Zhongdu şehrinin valiliğine getirildikte: ideal yönetimle ilgili düşüncelerini uygulamaya koyrr- -larım arar. Tilmizlerinin iddiasına göre, iktidar uygula-leşine başarılı olur ki «bir yılın sonunda ülkenin dört r ■ da herkes bunu örnek almıştır». İnanışlara bakılırsa ba işleri idare memuru, MÖ 500 dolaylarında adalet bakıdan da Lu Prensliği’nde siyasî danışman olarak da gar. mıştır. Ama bu son görevinden uzaklaştırılması üz;: • 497’den itibaren, gezgin yaşamına geri döner ve sen-‘ Prensliği’ne ulaşır.
Ortadan kaybolduğu on dört yılın sonunda, men döndüğü ve kendini eski metinleri, şarkıları ve ayır*.:: meye verdiği söylenir. Tarihçi Sima Oian’a göre, başta Kitabı» (Shujing), «Şiirler Kitabı» (Shijing) ve «Değişi’– -(Yijing) olmak üzere, İlkçağ’a ait büyük dinî metinler.’ bir bölümünü derler, elden geçirir veya kaleme a^r yüs’ün Lu Prensliği’nin «İlkbahar ve Sonbahar Yıllıkla giu) başlığını taşıyan bir vakayinamesini de kaleme lenir.
Konfüçyüs’ün MÖ 479’da, yetmiş iki yaşındayker. : Lu başkentinin yakınlarında bir yere gömüldüğü sanı_a olduğu varsayılan mezar, anısına kurbanların adand:ğ. kez durumuna gelir.
Bir gelenek sürdürücüsü
Konfüçyüs’ün öğretisini ortaya koyan bazı metn-a: tarafından bizzat kaleme alındığı düşünebilirse de, z. esas olarak, tilmizlerinin «İçlidışlı Söyleşiler» (Lunyu) barda topladıkları bir aforizmalar derlemesinden öğremlrra
Siyasal ve toplumsal düzen, dönemin Çin toplum, kümdarlarla (iktidarı elinde tutanlar) aydınların (bilgıy: a tanlar) tamamlayıcı rolünün bilincinde olan Konfüçy-.;; sını kurcalayan temel sorundu. Gerçekten de, feodaller meşruiyetim ve otoritesini güven altına almak için zı murlarımn ağırlıklı bölümünü oluşturan aydın memurla nıyorlardı: yöneticiler, yasa koyucular, yargıçlar, hazn:a leri, müfettişler, siyasî danışmanlar, «mühendisler». Cy; tin temel direğini oluşturan bu aydınlar, hükümdarın vs: rıcalıklarmdan (fiefler, yüksek görevler) yoksundular. r._ tikleri güçlü insanlara fazlasıyla bağlı olan bu kesimler sal ve politik yeniliklere pek açık değildiler. Gene de tez: rafından sık sık horlanan, hatta soyulan aydınların ğerlerinin tam olarak bilineceği toplumsal bir sistemin ^ sını yürekten diliyorlardı.
Aydınlar, zaman zaman, efsanevî kişiliklerin (Shen N angdi veya Sarı imparator, Zhuanxu, Yao, Büyük Yu 1 kın iyiliğinden başka bir amaç gütmeden ve ünlü bilge. dımıyla yönettikleri sözde bir altın çağı örnek alıyorlar yısıyla, Tanrı tarafından görevlendirilmiş bir kralın (u-a :. tiği («Tanrı’nın Oğlu» [Tianzı] lakabı buradan gelir) idea. let tasarlıyorlardı. Bu hükümdarın rolü, ülkeyi, toplun: mu güvence altına alan «Beş İlke», insanlarla tanrılar ara ilişkileri sağlayan «Beş Ayin» ve büyük ahlakî ve siya; karşı çıkanları cezalandırmaya yönelik «Beş Ceza»ya zr. rak yönetmekti. Kralın çevresinde, insanları «Beş Mutlu, türme gücüne sahip, «Dokuz Erdem»le donatılmış bz konseyi yer alıyordu.
Henüz kutsallık düşüncesinin derinden etkisinde Çin’de geliştirilen bu idealleştirilmiş toplum tasarısı, bir lak ve dinî, hatta batıl uygulamalar üzerine inşa edilir: çekten de geleneksel Çin düşüncesinde, iyi yönetim s rensel uyuma sıkı sıkıya bağlıydı: mevsim ayinlerine uymanın çiftçileri doğal afetlerden, hükümdarıysa, Tar. killiğinden alınmaktan koruyacağına inanılıyordu. D-çevrimlerine duyulan saygının insana duyulan saygıyla karıştığı bu anlayışa, Konfüçyüs düşüncesinin tamame: olmadığı Taocu felsefede de rastlanır.
Konfüçyiis ve tilmizleri.
«İçlidışlı Söyleşiler» başlıklı derlemede yer alan bu resimde, üstat, yüzyıllar içinde kâh faydacı bir ahlaka indirgenecek, kâh gerçek metafizik boyutlarına ulaşacak olan görüşlerini öğretirken tasvir edilmiştir.