KONSANTRASYON
uyacağınız bu sayfaları bir çırpı- Irir ve bu arada zamanın nasıl ni anlayamazsanız, tam anla- Iconsantre olmuşsunuz demektir, konsantrasyon denen olay nedir durumda birçok şey niçin daha aşır?
P J BLUEMENTHALL
laya başladığınız bu yazı alışılageldiği gibi yalnızca dağarcığınızı geliştirmenize veya hoşça vakit ge- değil, aynı zamanda kendi üzerinizde küçük bir de- inıza da olanak sağlayacaktır, u anda ne yapmakta olduğunuzu sorsak, hiç dü- “ okuyorum” diyeceksiniz. Ancak hepsi bununla ‘‘Okumak” olarak adlandırdığınız şu andaki eyie- ıda tam şu sırada içinizde cereyan etmekte olan ı içeren genel bir tanımdır, ğin, şu anda en küçük kan damarlarınızın bile ge- kanı vücudunuzun en dışına, yani derinize kadar ini hissediyor musunuz? Bu nedenle de vücut sı- n okumaya ilk başladığınız ana oranla daha yüksek ı farkında mısınız!
tırları okumaya başladığınızda kalp atışlarınız ya- soluk alıp verme süreniz uzamıştır. Ayna göz be- büyümeye başlamıştır. Yaptığınız iş her ne kadar dikli de olsa, sanki okuduğunuz herşeyi duyuyor- ı kulaklarınız da devreye girer ve sonuçta beyniniz lymaya başlar. Bu dalgalar eğer beyin cereyanlarını Elektroansefalograf ile ölçülürse, bu beyin akımla- fa dalgaları’’ ile ‘‘Beta dalgalan” arasında bir böl- ıkları görülecektir. Yani açıkçası, “rüya görme” ık olma” arasında bir durumdasınız artık, işte size istediğimiz de bu: Yalnız okumuyorsunuz; aynı za- >nsantne de oluyorsunuz, ların konsantre olma yeteneklerini tümüyle yitir- bir yapıya sahip olmaları büyük bir şans. Eğer böy- ydı büyük felaketler doğabilirdi. Böyle bir durum- ılabileceğini düşünebiliyor musunuz! Çevremizdeki ler, bütün kokular, görülebilen bütün nesneler, bü- r aralıksız olarak ve aralarında önem açısından hiçbir ıksızın üzerinize hücum edeceklerdi. Sanki bir stad- 00 seyirciyle aynı anda; fakat apayrı konularda kişi-
vlp’i v^nıvnmniK oıhi nlaraklılf vr hu dıırıım da hİ7İ
Bir İrlanda kilisesinde bulunan bu 15. Yüzyıl kireç kabartmasında bakışlar, orta noktaya konsantre oluyor.
ortaya çıkıyor. Beyin, aynı zamanda bilgi ve etkilere, gerektiğinde kapılarını kapayan bir organdır.
Araştırmacılar, beynimizdeki şeker göstergesinin konsantrasyon sürecini belirlediğini bulmuşlardır. I930’lu yıllarda Meskalin gibi haplarla yapılan deneylerde, bu tip alüsinas- yon maddelerinin beynin şekerle beslenmesini engellediği saptanmıştır. Şeker eksikliğinde beyin, organizmaya ulaşan bilgi akımı üzerindeki kontrolünü yitirir ve bu durum ardından hayaller, düşler, yanılsamalar ve diğer alüsinasyonların ortaya çıkmasına neden olur.
1908 yılında Amerikalı araştırmacılar R.M. Yerkes ve J.D. Davvson fareler üzerinde konsantrasyon ile başarma zorunluluğu arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Bu deneyde farelerin görevi, konuldukları labirentten çıkış yolunu bulmaktı. İşlerini biraz kolaylaştırmak için çıkış noktasına bir ışık yerleştirilmiş ve onları bu işi yapmaya yönlendirmek için de ceza niteliğinde hafif elektrik cereyanları devreye sokulmuştu. Yerkes ve Davvson, bu küçük elektrik şokunun akım derecesi ile çıkıştaki ışığın şiddetini sık sık değiştirerek, baskının konsantrasyon yeteneğini arttırıp arttırmadığını anlamak istediler.
Elde ettikleri sonuç şöyleydi: Elektrik şoku hafif olarak verildiğinde fareler, çıkıştaki ışık ne kadar parlak olursa olsun, labirentten çıkmak için fazla çaba harcamıyorlardı. Elektrik şoku güçlü olduğu zaman ise, saldırgan hale gelen farelerin, çıkıştaki ışık ister parlak ister sönük olsun, çıkışı bulacak halleri kalmıyordu.
Rııoiin “YprifPi—rbw<.nn rporki” olarak tanımladığı-
veya üstünde uygulanan baskılar, her iki durumda da başarma gücümüzü olumsuz yönde etkiler.
Alman profesör Kari Mierke 1957 yılında yaptığı bir deneyle, insanlara güçlerinin üzerinde yüklenildiğinde doğacak sonuçlan göstermiştir. Bu iş için, dakikada hatasız 150—180 tuşa vurabilen bir grup daktilo yazıcısını angaje eden Mierke, onlardan daha hızlı yazıp, dakikada 200—220 vuruş yapmalarını istedi. Ayrıca işlerini daha da güçleştirmek amacıyla, onlara çok az kullanılan ve okunması güç bilimsel sözcüklerden oluşan bir metin verdi. Sonuçta hiçbir yazıcı istenen başarıyı gösteremedi. Ortaya çıkan tek belirti bu başarısızlık değildi. Yazıcılar kötümser davranışlar içine de girmişlerdi; yenilmişlik ve bitkinlik belirtileri göze çarpıyordu.
Demek ki, insanlar konsantre olduktan bir işte aşın yükleme ile rahatsız edilirlerse, psikolojik sıkıntılar doğuyor. Örneğin, bir tekstil fabrikasında hemen hemen tüm dikiciler baş ağrısından yakınırlarken, verimin de buna paralel olarak düşmesi nedeniyle yöneticiler bir psikoloğu devreye soktular. Psikolog gözlemleri sonucunda işe yeni alınmış olan kısım şefinin makinaları başında çalışanları kontrol etmek için gerekli turları hep çalışanlann arkasında yaptığını belirledi, insanlann bir işi yaparken sürekli olarak arkadan kontrol edilmelerinin konsantrasyonlarını bozacağı görüşünden yola çıkan psikolog, kısım şefini bu alışkanlığından vazgeçilip, çalışanların önünde dolaşmasını sağladı. Sonuçta çalışanların baş ağrıları kısa sürede yok oluverdi ve işlerine yeniden konsantre olarak, verimi yükselttiler.
Bu labirentin dışından ortasına parmak ya da k.ı lem kullanmadan, yalnızca gözle ulaşabilmenin tek yolu konsantrasyondur.
Görüldüğü gibi, küçük bir aynntı bile konsantrasyona etki edebiliyor. Örneğin, siz şu satırlan okurken her ne ka dar konsantre olsanız da, çeşitli faktörler dikkatinizi dağıta bilir. Bu etkileyici faktörler arasında günün bazı saatlen de yer almaktadır. Araştırmacılar öğleden sonra 13 ile 15, sa baha karşı 01 ile 05 saatleri arasında insan vücudunun kon santrasyonu güçleştirici bir biyolojik durumda olduğunu göz-
Atlayıştan önceki konsantrasyon:
Bayan sporcu atlama tahtasında zıplamadan önce “kalasında” zıplıyor |
terdir. Aynı şekilde kafanızı kurcalayan herhangi bir şey okuduğunuz metine dikkatinizi toplamanızı engeller. Emeğin, pencereden dışarıya dalarak öğretmenini dindiği için azarlanan öğrencinin konsantre durumda olma- söylenemez. Aksine, konsantrasyonunu başka birşeye İtmiştir. Bu, öğretmenin istediği yön olmayabilir.
Eski zamanlardaki eğitimciler, çocuklardaki konsantras- yalnızca onlara dikkatlerini neyin üstüne toplamaları etiğini söyleyerek sağlayabileceklerine inanırlardı. Günü- pedagogları için bu yöntem artık geçerli değildir; çünkü zca .irade gücü, ne çocuklarda ne de yetişkinlerde, ilgiyi ilen yöne çekmek için yeterli olmuyor. Belirli bir konu- ;i duyup, ona konsantre olmada yardımcı tek etken mo- yondur. İnsan yalnızca gerçekten duymak, görmek, bil- istediği şeylere konsantre olabiliyor.
En yeni istatistiklere göre, okul çağındaki çocukların yak- % 10’unda konsantrasyon bozukluğu bulunmaktadır, öğretmenlere göre bu oran % 40’a bile ulaşmaktadır, ık eğer bir sınıfta öğrencilerin % 10’u kendisini konuya liyorsa, burada hatayı çocuklardan çok, eğitme yeteneği rsiz olan öğretmenlerde aramak gerekir.
Hiçbirimiz, konsantrasyon yeteneğine tümüyle sahip ola- dünyaya gelmedik. Bu yetenek doğuşta yok denecek ka- az gelişmiş durumda olan merkezi sinir sistemi tarafıın-
Vuruştarı önceki konsantrasyon: Üstüste duran tah- rı kırmâk için tüm güç elde toplanıyor.
Büyük salonlardaki konsantrasyon: Gazetecinin metnini yazabilmesi için uygulayabileceği tek yöntem, arkasındaki ses karmaşasına beynini kapatıp, işine konsantre olmak.
dan kontrol edilmektedir.
Doğduktan sonraki ilk üç ay içinde birdenbire yanıp sönen bir ışık, aniden duyulup kaybolan bir gürültü bebeğin dikkatini çeker. Üçüncü ay ile altıncı ay arasındaki sürede, o güne kadar görmediği nesneler ve yenilikler çocuğun ilgisini uyandırır. Bebek altı aylık olduğunda, merakla yeni nesne ve olaylar keşfetmeye çalışırken, edindiği bu yeni bilgileri eski bildikleriyle karşılaştırmaya başlar. Bu eğitim bir yaşına ka
dar sürer. Bu yaş grubundaki çocuklar genellikle resimlere ve resimli kitaplara meraklıdır. Kitapta gördüklerini, çevrelerinde bulunanlarla karşılaştırırlar.
Henüz çok küçük yaştaki bir çocuğun konsantrasyonu, prensipte hayvanlarınkine çok benzer: Yeni nesneleri araştırıp keşfetmedeki amaçları, bu nesnenin kendileri için tehlikeli olup olmadığını öğrenmektir. Kedi ve köpekleri inceleyenler bu durumu kolayca fark edebilirler. “Şartlı Refleks” teorisiyle tanınan Rus psikolog Pawlow, bu tip konsantrasyona “Bu ne acaba—Refleksi” adını vermiştir.
Ancak 1 yaşından sonra, insanlarda konsantrasyon belirli boyutlar kazanıp hayvanlarla olan benzerliğinden uzaklaşır. Yaş ilerledikçe de zekâyı yalnızca yeni varsayımlara değil, aynı zamanda zihinsel görevlere de yönelten yetenek gelişir.
5 yaşındaki bir çocuktan, zor bir mantık problemini 15 dakika çözmek için uğraştıktan sonra yorgunluk belirtileri beklemek doğaldır. 12 yaşındaki bir çocuk ise bu belirtileri ancak 30 dakikadan sonra göstermeye başlar. Eğitim filozofu Pestalozzi’nin “Çocuğun İşi” olarak tanımladığı oyunda, I yaşındaki bir çocuk tek bir oyuncağın başında en çok Î5 dakika durabiliyor. 5 yaşındaki bir çocukta bu süre 100 dakikaya ulaşabiliyor.
Kuşkusuz, konsantrasyonun çeşitli şekilleri var. Bazı insanlar, bir konu üzerinde diğerlerinden daha fazla ve uzun zaman konsantre olabiliyorlar. Bu arada julius Ceasar gibi, bir mektubu okurken aynı anda bir diğer mektubu yazdırabilen insanları da unutmamak gerekdir.
Konsantrasyon üzerine bilgiler, günümüzde yeni teknolojilerin çeşitli uygulamalarıyla oldukça önem kazanmıştır. Silahlı Kuvvetler radar veya kompüter nöbetindeki insan faktörünün ne denli önemli olduğunun bilinciyle, bir insanın ne kadar süre konsantrasyonunu bozmadan durabileceğini bilmek ister. Aynı şekilde sanayi kesiminde de kompüter karşısındaki insanın konsantrasyon süresini ve ekrandaki bilgileri nedenli doğru ve eksiksiz algıladığını öğrenmek gerekli olmaktadır.
şa çıkabildiği saptanmıştır. Bunu kendi üzerinizde deneyebilir siniz: Gözlerinizi kapatın ve küçük bir benek canlandırın Sonra değişik biçimdeki bir ikinci beneği ve ardından üçün cüyü… Beyniniz bu beneklerin hayalini kapalı gözleriniz önün de kaçıncı beneğe kadar canlı tutabilecek!
Kuşkusuz içimizden pekçoğu, birkaç işi birden aynı an da yapabilir. Ancak buradaki yeteneğin bir şartı vardır: Aynı anda yaptığımız işlerden hiçbiri bir diğerine benzememelı dir. İsterseniz Julius Ceasar’ın yeteneğinin sizde de olup olmadığını denemek için, başkasına bir mektup dikte ettirir ken, aynı anda başka bir mektubu kendiniz yazmaya çalışın.
Diğer yandan birçoğumuz araba kullanırken yanımızda
Kılıç sporundaki konsantrasyon Japon yarışmacı düşüncrlrrlnl, yapacağı vuruşta toplamaya çalışıyor.
KONSANTRASYON YETENEĞİNİZİ ÖLÇÜN
dpdbdqdpdbdpdqdbbbppdbd
ppbdpdpdqdbpbdqdbdppdqb
bdqpdbqdpbqdqpbqdqpbddp
pbqpdbpqpDpbpqdbpqpdbqp
pdpdpqddpbpbpqqdpbpbpqd
dpbpqpdpbpqpddpddpbpdqp
dqpdpqdbdbpdqdppdppdbdq
pqdbdqdqpbdqdqdpbbdqdqd
bqddqpbddbqpdbdqpbdqdqd
Burada yapmanız gereken iş “q” harfinin kaç kez kullanıldığını saymak. Deneme sûrenizi kısalttıkça, konsantrasyonunuzu artırmak zorunda kalacaksınız.
uranla konuşmak için çaba harcamayız. Ya da bu metni :urken birşeyler atıştırmak veya odanın içinde dolaşmak piniz için mümkündür sanırız. Ancak birde bu metni okur- n radyodaki haberleri de dinlemeyi deneyiniz. >rlanacaksınız!
Bir deneyde, teste tutulan kişilerden kulaklık takmaları her iki kulaktan iki ayrı insanın iki ayrı konudaki konuşlarını anlamaları istenmiş. İkinci kişinin konuşması çok çok sit bir konuda olmasına rağmen, dinleyici için çok yomcu muş. Deneyin devamında, ikinci metin o kadar yalın seçil- ş ki, bazı sözcükler 35 kez tekrarlanmaktaymış. Buna rağ- en dinleyiciler, duyduklarını hatırlayamamışlar.
Zamanla ve birkaç alıştırma ile, araştırmacıların “gölge etni” diye adlandırdıkları bu basit metinler üzerindeki an- ;ılır1ık oranı % 8’e çıkmıştır. Bu testi ilk uygulayan araş- macı ise, aynı deneyi kendi üzerinde yapmış ve prosedüre şkın olduğu için metnin % 65’ini anlamıştır.
Geçtiğimiz yıllarda konsantrasyon yeteneğini arttırmak n çeşitli teknikler geliştirilmiştir. Ancak hiçbiri bir.mucize teliğinde olmamıştır. Gerçi konsantrasyon yeteneği çok az anlarda bu yeteneği geliştirebilmişlerdir, ancak iyi bir kon- ntrasyon yeteneği olanları kusursuzlaştıramamışlardır.
Geçmiş deneyimlerin ışığında, okul çağındaki çocukla- ı konsantrasyonlarına engel olan en önemli unsurun corku” olduğu anlaşıldığından, öğretmen ve ana—babalar »rkunun saf dışı bırakıldığı bir atmosfer yaratmaya İrmaktadırlar.
Jimnastik terapisindeki deşarj alıştırmaları da, çocuğun ınsantrasyonunu gözle görülür biçimde arttırıyor. Ayrıca dolayı övgü ile ödüllendirildiğinde, aynı şekilde konsantrasyonunu sürdürebiliyor.
Yetişkinlere bu konuda yardımcı unsurlar olarak yoga ve meditasyon gösteriliyor. Yoga yapanlarda da meditasyon sırasında tıpkı konsantre olmuş kişilerde ortaya çıkan belirtiler görülün Yükselen vücut sıcaklığı, büyüyen gözbebekle- ri, kalp atışları ve soluk alıştaki yavaşlama, kan basıncındaki düşüş ve uzmanların “pasif uyanıklık” olarak adlandırdıkları duruma geçiş.
Konsantrasyonu yükseltici en yeni yöntemler “Bio— Feedback” olarak biliniyor. Ancak bu yöntemleri uygulamak için, beyin cereyanlarını, kan basıncını, kas gerilimini ve vücut sıcaklığını ölçen aletler gereklidir.
Bu tekniğin ilgi çekici noktası şu: Alet ve göstergelere bakarak insanda, değerleri kendi iradesi doğrultusunda değiştirme gücü gelişir. Vücut sıcaklığını, kan basıncını ve kalp atışlarını yükseltip alçaltabilirsiniz Bu aletlerin başında kendini nasıl manipule edebileceğini öğrenen kişi, birkaç alıştırmadan sonra aynı işi hiçbir araç kullanmadan da başarabilecektir. Tabii ki Bio—Feedback yöntemi bir mucize yaratmıyor. Ancak en azından insanın kendi kendini kontrol etmesinde ve konsantrasyonunda önemli bir gelişme sağladığı da yadsınamaz.
Sonunda konsantrasyonunuz ü/ninde konuşabileceğimiz noktaya ulaşmış bulunuyoruz sevgili okuyucular. Bu metnin okunması, bir konsantrasyon alıştımı.ıvı niteliğindeydi. Okuma sırasında yalnızca konsantrasyon üirrıne bildiklerinizi pekiştirmekle kalmadınız; aynı zamanda son satıra kadar sabrederek alıştırma da yapmış oldunuz
AKILLI
FRENLER
Bilgisayar kontrollü frenler öyle hızlı tepki gösteriyor ki, savrulmanıza olanak tanımıyor.
Michael D. LEMONİCK
| |
“şte sürücülerin korkulu rüyası: Yolda yüksek hızla seyrediyorsunuz. Önünüzdeki kamyon aniden frene basıyor. Siz de hemen frene basıyor ve direksiyon kırıyorsunuz, ancak bu arada aracınızın sağ tekerlekleri yolda bulunan bir buz tabakasına rastgeliyor. Frenler kilitleniyor ve dönmeye başlıyorsunuz. Aracın kontrolünü bütünüyle kaybediyorsunuz.
Yolun arızalı olup olmaması bir yana, kilitlenmiş frenler, sürtünme gücünün kaçınılmaz sonucunu doğurmaktadır. Fren pedalına basıldığında, tekerlekteki fren pabuçları tekerleğe baskı yaparak onu durdurmaya çalışıyor; lastiklerle yol arasındaki sürtünme gücü ve hız halindeki aracın momenti ise tekerleği döndürmeye çalışıyor. Sürtünme kaynaklarından birinin kalkması, diğerine o derece güç kazandırıyor.
Fizik yasalarını ortadan kaldırmak olanak dışı; ama iki Avrupa şirketi, elektroniğin marifetlerini kullanarak, bunun üstesinden gelecek bir yol buldu. Sonuç: Her türlü yol şartlarında savrulma ya da kaymayı önleyen fren sistemleri (ABS veya ASS : Anti-skid Braking System)…
Avrupa yapımı Mercedes, BMW, Volvo ve Genaral Motors marka araçlarda bu sistem 1978’den beri var olmasına karşı Amerika Birleşik Devletleri’nde 1985 model Mercedes BMW ve bazı Lincoln Continental marka araçlarda ancak yeni boy gösteriyor.
“Bırakın Bilgisayar Halletsin”
Alfred Teves (ITT firmasının bir alt kuruluşu) ve Ro- bert Bosch (Daimler-Benz ile işbirliğiyle) firmaları tarafından yapılan bu sistemler birbirlerinden yalnızca birkaç ayrıntıda farklılar; her iki firma da, bir insanın yapabileceğinden bin kez daha hızlı bir şekilde, değişen durumu sezen, analiz eden ve ona göre tepki gösteren bilgisayarların yeteneklerinden yararlanmışlardır.
Kare dişli bir çark, her ön tekerleğin içine ve arka tekerlekleri çeviren pinyon dişlisine takılmaktadır. Her dişlinin yanında, mıknatıs ve bobinden oluşan bir sezici (sensor) vardır.
Elektromanyetik kurama göre, bir manyetik alana doğ-
nan bobin üzerinden de akım geçmesini sağlıyacaktır. Hızl.ı dönen dişlilerin yarattığı bu akım dalgaları, motor kapımı altına yerleştirilen bir mikro-işlemci ağırlıklı kontrol iınııesı ne kaydedilmekte ve titreşen bir kuartz kristaline göre /.ı manı ayarlanmaktadır.
Mikro-işlemci, tekerleğin dönme hızını ve buna bağlı ola rak aracın hızını hesap ediyor. Bu iki değer birbirine uyum gösterdiği sürece ABS (Anti-skid Braking System: Karşı savrulmalı T ren Sistemi) sükunet halinde bulunuyor. Bu du rumda, frenler, ayağın fren pedalına uyguladığı baskının do ğurduğu hidrolik basıncın doğrudan doğruya ana fren silindi rine iletilmesiyle kontrol ediliyor.
Savrulma veya kayma başladığında, mikro-işlemci, teker lek hızındaki değişmenin, kendisine önceden programlanmış emniyet değerine uygun olmadığını kaydediyor. Tekerlekle rin büyük bir çabuklukla hız kaybettiğini anlayıp, üç milisani ye içinde frenlere iletilen hidrolik akımını durduran manye tik musluğu açıyor ve tekerlek dönüşü serbestleşiyor.
Kontrol ünitesi, yeniden bir aşırı hız düşüşü kaydedin ceye kadar fren basıncının geri dönmesini sağlıyor ve işlem böylece tekrarlanıyor.
Mercedes-Benz’in sözcüsü Amold Shuman, ‘‘ABS. fren leri sürücüden çok daha çabuk pompalamaktadır. Tekçili k ler birbirinden bağımsız olarak kontrol edilmektedir. Ön ir kerleklerden biri saniyede üç veya beş kez pompalanılken, öbürü saniyede on kez frenlenip serbest bırakılmaktadır Su rücünün tek hissettiği şey, fren pedalındaki titreşimdir. An cak sürücü pedaldan ayağını çekmeden basmaya devam w melidir. Bazı sürücüler için buna ajışmak zor geliyor” demektedir.
ABS sistemi Amerika Birleşik Devletleri’nde neden da ha önce uygulanmaya başlanmadı! Bunun en önemli sebebi fiyatlardır. Amerikalılar emniyet için eklenen ünitelere fazla dan para ödeme konusunda isteksizdirler. Cünki ABS. araç