KONUT

KONUT

Bir barınak yapmak, sınırsız bir alanda kendisi için en elverişli koşullan bir araya getirmeye çalışan insan ve hayvan için ortak bir teknik olgudur. Hayvan barınağının tersine, insanoğlununki zaman ve mekân içinde değişmez değildir. Kısmen doğal çevreyle ilintili olmakla birlikte, esas bakımından kullanılan malzeme ve teknikten çok, mekânın düzenlenmesinden doğan genel görünüşe bağlıdır. «Oturmak» düşüncesi, kalıcılığı ve kısa bile olsa sürekliliği akla getirir.
çevresinde düzenlenmiş alanlar gösterir. Daha o ç; barınak bir arada bulunduğu için ne tam olarak ha lanıldıkları, ne de toplumsal teşkilatlanma şeklin mümkün değildir. Çağımızdan 10 000 yıl öncesiı evleri, köy biçiminde yerleşimlerdi.

Cilalıtaş Devri’ne geçişle birlikte, yerleşik düzer galan insanın, barınaklarını ve hayat tarzını farklıi şik kültürel izler belirlemeye başladı.

Bu dönemde hayat şekli tamamen değişmişti. S mik ve bir süre sonra da metalürji gibi yeni teknikli masıyla birlikte topluluk içersindeki görev ve sorur lendı. Mekânların farklılaşmasıyla birlikte konutları rı da karmaşıklaşmaya başladı. Önce silolar ve amb; ra da dükkânlar ve atölyeler ortaya çıktı. Tek gözk rın yerini dört köşeli evler aldı. Daha Neolitik Çc Balkan tipi kil evler, Tuna tipi ahşap evler, hatta ( rı’nda (îskoçya’nın kuzeyi) Skara Brae’deki gibi taş meye başlar. Bölgesel farklılıkların ötesinde ve (tec çiftlikten birçok evin bir arada bulunduğu yerleşimi ğişik konut biçimleri bir arada bulunmasına rağmen, IV. bınyıldan itibaren savunmaya dönük bir yapılaşr doğal olarak korunan alanları (yükseklik, akarsu kivi tiği görülmektedir.

YERLİ YAPILAR

Değişik konut türlerinin alan üzerine yerleşimi görüntüleri ve onları gerçekleştiren toplumların yaı men coğrafya koşullarının (iklim, toprağın yapısı, ye ri…), ama özellikle de sosyokültürel faktörlerin (gi temel ihtiyaçları, ekonomi, din) sonucudur. Bu unsı tek başına belirleyici olmamakla birlikte, bir defa tt ma biçimi ortaya çıktıktan sonra, tümü de değişme bağlanır: çevreye uyum konusunda gösterilen büyüt başı giden yeniliğe direniş.

Andre Leroi-Gourhan, «Çevre ve Teknikler» (Miliı ques) adlı eserinde «halkların tarihî açıdan incelerin nak, kuşkusuz en değerli belirleyicilerden biridir» Ona göre, «büyük mimarî tiplerle giyecekler aras rastlanan ve neredeyse normal sayılması gereken biı cuttur. Metalürji ve mekanik konularında edinilen 1 laylıkla yayılmasının tersine, konut biçimlerinin ba
İlk evler. Tarihöncesi insanlarının bannaklan, belki Viyana’nın gün «kuiübe»ye benziyordu. Kazıklardan oluşan bir çatkının üzeri çalı ç Bu gerilimli yapı, Amerika yerlilerinin tipi denilen kulübelerinin de
KONUT
Sürekli olarak açık havada yaşayan insan topluluklan pek enderdir; Güneydoğu Asya’da, Güney Amerika’da, Avustralya’da ve Güney Afrika’da bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Nitekim Ateş Adası’nın (ki iklim neredeyse kutup kadar soğuktur) yerlileri olan Onalar olarak çok özenli yapılmış koni biçiminde kulübeler inşa edebilecek düzeyde olmalanna rağmen, bannmak için sadece basit rüzgârkıranlarla yetinmişlerdir. Ama bu istisnalar, barınak yapımının neredeyse insanlık tarihi kadar eski olma durumunu değiştirmez. Zaten bannak da, ancak çevre ile olan ilişkileri ölçüsünde kavranabilen bir barınma unsurundan başka bir şey değildir.

TARİHÖNCESINDE BARINAKLAR

insan yerleşimine ilişkin en eski izler Afrika’dadır ve iki milyon yıldan öncesine aittir. Bunlar, ilkel aletlerle bir arada bulunmuş olan yemek artıklarıdır. En eski konut kalıntıları ise 700 000 yıl öncesine ait olup, tarihöncesi uzmanları bunların Yontmataş Dev-ri’nde çalı çırpıdan veya deriden kulübeler, smklarla desteklenen alçak ve derme çatma duvarlar, kemiklerden veya mamut dişlerinden barınaklar şeklinde olduğunu söylemektedirler. Aynı şekilde, yer altında veya üstünde değişik türden barınaklar da tespit etmişlerdir. Kaya altlarında veya mağaralarda sık sık insanoğlunun etkinliklerinin iz ve kalıntılarının bulunabilmesi ise oralarda dışarıya oranla daha iyi korunabilmesinden ve bu izlerin oralarda daha kolayca tespit edilebilmesindendir. Ama mekân olarak mağaralar, ilkel kulübelere kıyasla biraz daha elverişli olmaktan öte bir önem taşımaz.

Avcı-toplayıcıların tercih ettiği çevre, gıda kaynakları bulunan ortamlardı ve bazen bu kaynaklar kalıcı bir yerleşime imkân verecek kadar bol olabilirdi. Yontmataş Devri’ne ait kalıntılar genellikle gerçeğe benzer bir biçimde, yuvarlak veya oval bir yerleşimin
İÇİNDEKİLER

TARİHÖNCESINDE BARINAKLAR YERLİ YAPILAR SANAYİ DEVRİMİ SONRASINDA KONUT TÜRKLERDE KONUT GELENEKSEL TÜRK EVLERİ

 

iye’de, Göreme Vaöisi’nde, kayaların İçersine oyulmuş ev.

ıdokya’da peribacalannın oluştuğu yörede kayaların içine irce ev, manastır ve kilise oyulmuştur.

güçlükle benimsenebildiğine ve «konuşulan dil ve uy- M inan siyasete dönük, çok hassas bir paralellik» bulun- ıj una dikkat çeker. £3

’onut modeli bir defa biçimlendikten sonra, hayat şart- Oj3 kökten bir biçimde farklılaşsa bile konut yine de ken- MM ; özgü nitelikleri muhafaza etmekte ve yüzyıllar boyun- ‘İÇ lek az değişmektedir. Japonya, bunun çarpıcı bir örneğini jturur. Dönencealtı iklimine uygun, kâğıttan duvarlı ve ah-takımadaların güneyine özgü hafif Japon evi tipi, Japonların eye doğru yayıldıkları dönemde bu bölgelere de taşınmış ve eyin yerli halkı olan Aynular da kendi orijinal evlerinin kalın duvarları yerine, yeni fatihlerinin ince tahta duvarlarını uygu-ak durumunda kalmışlardır.

anayi öncesi dönemine ait yerel özellikli yapılaşmalarda önce-belirlenmiş bir model söz konusu olduğu için plan veya biçim sorunlar yoktur. Bir inşaatçı kesiminin ortaya çıkmasına ve ilanda çalışanların uzmanlaşmasına rağmen, çağdaş anlamda iarlık söz konusu değildir. Herhangi bir ülkede bir inşaatçıya ut ısmarlayan bir köylü, onun nasıl bir konut inşa edeceğini eden bilir; komşularının da yardımıyla kulübesini inşa eden kalı köylünün, neyi nasıl yapması gerektiği konusunda tered-ü yoktur, çünkü her şey gelenekler tarafından belirlenmiştir, ece yapının arsaya uyarlanması ve boyu gibi ayrıntılar değişe-

jnos Rapoport, «Ev Antropolojisi» adlı eserinde Osmanlı dönede Saraybosnalı bir dülgerin toprağın eğimiyle kesilecek ağaç-ı yerine, bunlardan kaç tanesini kesebileceğiyle, ışıkla, suyla, ışu evlerin görüş açılarıyla ilgili çalışmalar yaptığını, ama mal ibine nasıl bir ev yapacağını hiç sormadığım, çünkü modelin ışma dışı olduğunu belirtmektedir.

klimin etkisi

lonut tipinin biçimlenmesinde önemli unsurlardan biri de ik-iir. Ama, bu belirleyici bir unsur değildir, insan topluluklarının zaman, mümkün olabilen en büyük konforu gerçekleştirme-yollarıru aradıkları söylenebilir. Böyle olmakla birlikte Amalarda yaşayan Borolar ve diğer bazı kabileler, duvarları ve dam ısü kalın bir ekin sapı tabakasıyla kaplı, büyük ve birçok insa-
nın birlikte kaldığı ortak evlerde yaşarlar. Bu kalın ot duvarlar havanın dolaşmasını engeller ve bu durum da bu nemli ve sıcak iklimde son derece rahatsız bir ortamın oluşmasına yol açar. Bu konut biçiminin dışarıdan gelmiş olan çok daha güçlü bir topluluk tarafından kabul ettirilmiş olması mümkündür. Ama özellikle aşırı iklim koşullarında daha elverişli bir rahatlığın araştırıldığı da yaygın biçimde görülebilir.

Sıcak ve kuru iklim. Bu iklim tipinde sıcaklık farkları genellikle çok büyüktür ve evler, güneşe bakan duvar cephelerini mümkün olduğu kadar azaltmak ve gölge elde edebilmek için biribirle-rine yakın, hatta yapışık olarak, taş veya topraktan yapılır. Duvarlar ve tavan hayli kalın olup iyi bir ısı yalıtımı sağlar ve pek az sayıda ve küçük pencere bulunur. Odaların serinliğini artırabilmek için genellikle yeşilliklerin ve mümkünse suyun bulunduğu, gölgeli iç avlular vardır.

Cezayir Sahrası’nda Mzab’daki Gardaya’da ve diğer şehirlerde sokaklar çok dar, evler çok katlıdır ve mutfaklar, daha serin olabilmeleri amacıyla genellikle yeraltındadır; geceleri damda uyunur. Iç avlular, gölge kuyuları gibidir. Son derece sıcak bir bölge olan Güney Tunus’ta, Matma-ta’da ve çevre köylerinde yaşayanlar, en mükemmel ısı yalıtımım, en az 10 metre derinde evler kazarak sağlayabilmişlerdir. İki katlı olan bu evler, ortadaki bir avlu-kuyuya açılır.
Demir çağına alt tipik Keli evi (Ingiltere). Arkeologların varsayımlanna göre çizilmiştir. Ana çatkı, taş veya topraktan oval veya değirmi bir çember içerisine alınmıştır. Birbirine geçen dallardan yapılmış olan duvarlar toprakla sıvanmıştır. Ocak çakıllardan veya pişmiş kil tuğlalardan bir taban üzerine oturtulmuştur. Yuvarlak biçim giderek yerini dört köşe plana bırakacaktır.
Aynı düzen, 10 milyon kişinin bu şekilde yer altında yaşadığı Çin’deki Shanxi’de de görülür.

Kaliforniya’daki Yokut Kızılderilileri, aşırı sıcaktan korunmak için, kulübelerden oluşan köylerinin tamamını, kaim bir çalı tabakasının meydana getirdiği bir gölgelikle örterlerdi.

Nemli ve sıcak iklim. Güneş ışınlarına büyük ölçüde açık olup, nem unsuru ısıyı çok rahatsız edici biçimde yoğunlaştırır. Bu sebeple de mümkün olduğu kadar havalandırmayı sağlamak ve gölgeden yararlanmak gerekir; ama kuvvetli bir yalıtım pek işe yaramaz, çünkü ısı pek az değişir. Bu durumda evler genellikle hafif malzemeden yapılır: ağaç, bitkisel elyaf, kamış, saz, bambu. Duvar ya hiç kullanılmaz ya çok az kullanılır, iyi bir havalandırma beklentisi ince ve uzun planları gerektirir; yeterli havalandırma sağlanabilmişse, evin zemininin yer düzeyinden biraz daha yükseltilmesi (ve mesela yan yana dizilen bambulardan yapılması) bunu daha da iyileştirebilir. Böylelikle hava her yönden girebilir.

Müslüman ülkelerde ailenin dışarıdan gorulmemes^ ,. özel hayatı kapalı tutma arzusu, duvarları vazgeçilme. • Böylelikle Pakistan’da ve Hindistan’ın kuzeyinde go likli büyük duvarlar, içerisi görülmeden havalanmayı – ^

ve.’tvcıA ara.-n.te. Ma.4ac\. ■■

ve duvarlardaki hasırlar gözeneklidir, dikey yüzeyler ise _•.. malı, gözeneklidir.

Fildişi Kıyısı’nın sahil kesiminde yaşayan halk veya -ve Endonezya’daki bazı halklar bambudan veya yanyar. meşine yerleştirilmiş hurma dallarından, sadece iyi bir ha. ma sağlamakla kalmayıp aynı zamanda ışığı da sızdırar yankılanmasını önleyen duvarlar yaparlar.

Kutup iklimi. Eskimolar, bu iklime mükemmelen uyu-ren özel bir yöntem geliştirmişlerdir. Köyleri için daima dan iyi korunmuş bir yer seçerler. Iglolarmın yarı küresel ■ ri de şiddetli rüzgârların kayıp geçmesini sağlamaya elvs Tek giriş, dışarıdan içeriye doğru eğik ve çukur bir tünel da kar kalıplarından yapılmış ve rüzgârın içeriye girmes:: yecek biçimde tasarlanmış alçak bir duvarla korunur. Is: engellemek için bütün odalar ortak salona bir tünelle ba| tır. Tünele, içlerinde havanın ısındığı geçiş salonları bağlar ların zeminleri ise, sıcak havadan mümkün olduğu kadar rarlanmak amacıyla yükseltilmiştir.

Ilıman bölgeler. Bu bölgelerde kırsal konudar, fırtına gârlardan korunmak için genellikle yeryüzü kıvrımlara;: ve daha çok kuzey yamaçlarında yapılır; böylelikle güne; leri güneşe verilir. Yüzeyin genellikle düz ve kış fırtına^: şiddetli olduğu deniz kıyılarında konutlar, rüzgâra daha e: kalmak ve daha iyi yalıtılmak için genellikle kısmen yere olurlar; bu uygulamanın sakıncası ise konutun içinde ör_: ması gereken nemliliktir.

Güç iklim koşullarına karşı savunma yapmak mümkün: doğal unsurlardan da yararlanılabilir: Oleron Adası’nda g_ ri avlanan balıkları kurutmak için, evlerin çatısından dar.; direklerin arasına dizip sererek güneşe ve rüzgâra bıralcrl: iklimin çok sert, sıcak ve nemli olduğu Umman’da kıy. lan, ısı bakımından belli bir rahadık sağlamak için geliş” hazırlanmış konutlarda otururlar. Bunlarda aynı avluya r. bölüm vardır: kışlık bölüm ısı yalıtımı sayesinde gece : nispî olarak ılıklığı, gündüz boyunca da gecenin serinliğe yan kalın toprak duvarlarla yapılır; yazlık bölümse rüzgî meşine imkân veren, yanyana dizilip birbirlerine tutturujr ma dallarından örülmüştür. Bu tertibat her yönden geler. lardan yararlanabilmek için köşegenlere yerleştirilmiş bez pilmiş dört büyük gözlü «rüzgâr kuleleri» ağaç direkler koyulmak suretiyle tamamlanır. Böylelikle aşağıya doğr-dirilen hava akımı, altındaki odada serinletici bir etki yar;
Teknik etkenler

Kullanılan malzemeler, yerleşime ve iklime göre değiş kesim, kimi zaman hayli ciddî boyudara ulaşan bir mar ekonomisi içindedir. Kardan, deriden, kemikten ve den:—
Kurutulmuş çamurdan ev

(Taquila Adası, Peru). Titicaca Gölü’ndeki adalardan birinde, tıkız topraktan yapılmış olan bu ev, Urolann kamıştan yaptıklan kulübelerle bir arada bulunmaktadır.
Yeni Gine’deki Şiar Adası’nda kazıklar üzerinde kurulu evlerin cepheleri, köy meydanına dönüktür. Döşemenin altındaki boşluğa ağaçtan oyma kayıklar yerleştirilir. Sürekli açık olan kapının sundurması, evin önünün serin olmasını sağlar. Geniş çatı saçaklarıyla, tahtadan ve dut odunu kâğıdından hafif duvarlarıyla, geniş biçimde açılan sürgülü kapılarıyla ve genellikle yer düzeyinden biraz yükseltilmiş zeminleriyle Japon evleri, takımadaların güneyindeki nemli dönencealtı iklimine uygun bir yapı özelliği gösterir.
Borneo’da, kazıklar üzerine kurulu ev.

Çok büyük bölümü güçlükle girilebiien yağmur ormanlanyla kaplı adada ağaç bol ve ucuzdur.
Bir iglo yapımı.

Iglolar sıkı ve yoğun kar bloklan üst üste konulmak suretiyle yapılır ve giriş açıklığı delinmeden önce, iç kubbe sağlamlaştırılır.

BİR AVİKAM KULÜBESİNİN YAPILIŞI

Fildişi Kıyısı’nda yaşayan Avikamların yapı malzemelerinin neredeyse amamı palmiyelerden ibarettir. Evlenecek olan genç bir adamın birinci şörevi, büyük mjktarda palmiye ağacını getirip yığmaktır. Adam oyma kayığıyla lagünün öteki kıyısına giderek yeterince palmiye yaprağı, bağ Dİarak kullanılacak sarmaşık, evin iskeletini oluşturmak için yeterince kalın kiriş ve direk keser. Bütün malzemeler hazır olduğu zaman evin dört duvarı yerde, palmiye yaprakları suya batırılarak tavlanmış sarmaşıklarla bağlanmak suretiyle önceden hazırlanır. Çatının her iki kanadı ia palmiye ağacından yapılan birer iskeletin üzeri yarım yapraklarla döşenip bağlanarak önceden hazırlanır. Bütün bunlar bittikten sonra, çok ağır olan bu parçalar yerine koymak için köy imeceye çağrılır.

Ölmüş ataların ruhuna bir kurban kesilir; bunun amacı arsayı üzeri-le ev yapılmasına hazırlamaktır. Kumun üzerine pek derin olmayan :emeller kazılarak palmiye duvarlar, az sonra içlerine oturtulacakları ou çukurlar boyunca yerleştirilir. Duvarlar bu temel çukurlarına dikine /erleştirildikten sonra köşelerden birbirine bağlanır, daha sonra iç böl-rte elemanları yerlerine tespit edilir. Direkler duvarlara bağlanmak suretiyle bir bütün olarak sağlamlaştırılır. Çatı panoları ipler aracılığıyla Aikarı çekilir ve kiriş direğiyle duvarların üst çerçevelerine bağlanır, kulübenin içine ince kum serilmesi bittikten sonra bir kurban daha ke-iilerek iş tamamlanır ondan sonra evin çevresine bir çit çekmek kalır.

Ev, onu yapana kendisine yardım eden hısım akrabasına ve dostla-ına yedirilen yemeğe mal olur. Sahibi onu düzgün bakım yapmak şartıyla ömür boyu kullanır.
attığı tahtalardan başka hiçbir şeyleri olmayan Eskimolar; topraktan ve hurma ağacından başka hiçbir şey bulamayan Mozabitler, sadece saz ve kamış bulabilen Iraklı bataklık insanları, taştan başka hiçbir şeyin olmadığı Güney İtalya ahalisi, konudarını buldukları malzemelerle gerçekleştirmek zorundadırlar.

Yeterli malzeme bulunsa bile kimi zaman bunlara uygulanan tekniklerin seçiminin çok dar bir alandan yapılması söz konusu olabilir. Bu tekniklerin kullanılması, uygulamada yararlanılacak olan araç ve gereçlerin gelişmişlik düzeyine bağlıdır. Temel teknik sorunlar zeminin üzerine koyulacak olan örtü unsuru, duvarların üzerindeki çatıların yatay desteklerinin baskısı, dayanıklılık, vb gibi sıralanabilir.
Meskenlerin bizzat sakinlerince yapıldığı ilkel topluluklarda yapı işleri genellikle ortaklaşa ve yardımlaşarak yürütülür, bu da daha karmaşık biçimlere veya ağır parçaların kullanılabilmesine imkân verir. Malili Bambaralarda yapı işleri hemen her yerde olduğu gibi tarımsal etkinlik dönemlerinin dışında, yaklaşık olarak şubat ile nisan ayları arasında gerçekleştirilir. Kullanılan malzeme (kereste, saman ve harç [toprak ve su karışımı, bazen değişik yapıştırıcılar da eklenir]) konuta sahip olacak aile tarafından temin edilirken, inşaat işi bütün köyün ortaklaşa yardımıyla (imece) yürütülür ve bu hizmederinin karşılığında da yemekleri verilir. İşin organizasyonu belli bir sıralamayı gerektirir: en becerikliler duvarları örerken, diğerleri kadınların asmakabaklarıyla taşıdığı su ile yoğurulmuş harcı onlara taşır. Koni biçimindeki dam (dallardan yapılan çatı iskeleti ve sazdan veya ekin sapından örtü malzemesi) yerde örülür, sonra on beş kadar genç adam tarafından duvarların üzerine oturtulur; eğer zaman içersinde belli bir bakım ve onarım sorunu çıkarsa, eski ve bozuk olan kaldırılıp atılarak yerine yeni bir dam örtülür. Çalışmaların bitimi ve eve giriş, belli bir dinî törenle noktalanır.

Eğer uzmanlaşmış zanaatkârlar bulunabilirse, bunlar daha karmaşık tekniklerden yararlanırlar. Nitekim Mali’nin Cenne ve Tombuktu gibi kuzey şehirlerinde duvarcıların oluşturduğu loncalar, çok katlı ve cepheleri geleneksel alçak kabartmalarla süslenmiş evler yaparlar.

Bazı toplumlarda insanlar bütün ömürlerini mabederin ve evlerinin yapımıyla süslenmesine hasrederler ve bunlann tümü de zaman içersinde mükemmel inşaatçılar haline gelirler. Sumatra’daki Bataklar ve özellikle de tahta oymacılığındaki olağanüstü yaratıcılıklany-la Minangkabauslar bu olayın özgün örneklerini oluştururlar.

Dam. Bir konutun gerçekten olmazsa olmaz bölümü damıdır ve çözümlenmesi gereken tek gerçek sorun da onun ağırlığıdır, yani yerinde durmasını sağlayacak olan araçlardır. Genellikle direklerden örülü ve duvarlardan bağımsız, amacı sadece çatıyı taşımak olan bir yapı oluşturulur. Genellikle ilk konudarın ortalannda bir direk bulunan yuvarlak planlı oldukları kabul edilir. Günümüzde ise yuvarlak planlı mekânların, küçük kulübelerden çapı 20 metreye kadar büyük evleri de kapsayan birçok çeşidi vardır. Arkeolojik kazılara göre dörtgen planlı evler ise muhtemelen orta kiriş boyunca bir dizi direk tarafından taşınan iki eğik parçalı bir damla kaplıydı.
Hadada’da bir gorfa (Tunus). Berberîler bu yapılarda konaklarlardı. Topraktan bina yapımı, bu göçebe halkın yerleştiği Matmata bölgesinin özelliğidir.

Kyoto’da Japon evi.

Sürmeli kapılar gün boyunca mekânı genişletmeye yarar.
Çin’de bir köy evi (Yunnan).
Ev mimarîsi, pek çok coğrafî ve toplumsal parametreye, özel biçim ve mekân ihtiyacına cevap verir. Yukanda bir Akdeniz yöresi konutu. Altta solda, Normandiya’da bir köy evi; sağda, İzlanda’da bir çiftlik evi.
Belli başlı iki çözüm yolu mevcuttur. Gerilimli yapılar, duruma göre duvarların taşıyıcı olduğu veya olmadığı dam tipleri; yani çadır tipi iskeledi yapılar; ortadan direkli değirmi yapılar; makas çatılı üç boyutlu yapılar. Basınçlı yapılar: taş ve topraktan başka malzemenin kullanılmadığı bölgelerde damı örtme teknikleri kemerler, tonozlar ve kubbelerdir; «yük taşıyan» tonozlar, antik çağlardan beri, özellikle Mikenaililerde, Mayalarda, İzlanda’da, Güney İtalya’da ve Türkiye’de çok sık kullanılmıştır.

Gerçek tonozlar ve kubbeler de Ortadoğu’da çok yaygındır. Cezayir Sahrası’ndaki Suf’da, el-Ued vahasındaki evlerin avlularını, alçı tuğlalardan yapılmış, yaklaşık 2 m yarıçapında ve birbirine orantılı ve bitişik küçük kubbelerle kaplı odalar çevreler. Bölgede başka örneği görülmeyen bu orantılı yapı tipi, şehrin tüm kimliğini ve güzelliğini ortaya koyar.

Duvarlar. Duvarların taşıyıcı olmadığı durumlarda dam bağımsız bir iskelet tarafından taşınır ve duvarlar hafif malzemelerden yapılabilir. Amazon’un Peru’dan gelen kolu olan Mara-non Nehri üzerinde yaşayan Yaguaların uygulamaları böyledir.
‘-‘s.
Yagua evinin temel kazıkları yerden yüksek ve bamr. pilmiş bir döşemeyi ve palmiye yapraklarından örübr-mı taşır; duvar hemen hemen hiç yoktur. Sibirya’da mevsime göre değişen, ince veya kaim bir keçeyle kar. çebelerin konutlarının ve çadırlarının bütün cephe ur_s. nellikle deri, hasır veya keçe gibi taşınabilir malzemem pılmıştır.

Taşıyıcı duvarlar masif bir görüntüde olup, şeklen eğilimleri dolayısıyla yükseklik bakımından sınırlıdır . temel sorun, kullanılabilir alanı yeterince koruyabilme var kalınlığını sınırlamaktır. Daha az bir kalınlıkla dar. bir sağlamlık sağlayan payandalar kullanarak duvar da;. nın artırılması mümkündür. Basınca karşı direnci artır iki yüzeyin arasına elyafla pekiştirilip sıkıştırılmış ter piç) doldurulabilir, pişmiş veya kurutulmuş toprak tef. lebilir. Toprak en evrensel ve muhtemelen tüm dünya; kullanılan malzemedir. Normandiya’da ve Sologne’tk : malzemesi olarak kullanılmıştır.

Büyük yatay kütükler duvar olacak şekilde üst üsts İskandinavya’da, Japonya’da, Nepal’de ve Orta Avrupa gın biçimde kullanılmış ve bu ev tipi göçmenler araalî zey Amerika’ya da yayılmıştır. Sanatın tüm inceliği, k. birleşme açılarının iyi hesaplanıp düzgün kesilmesidir.

Ahşap iskeletli binalar da dünyada hayli yaygındır Rus izbalarının duvarları dikey ahşap direklere çakılm.3 iki sıra kapak tahtalarından (tomruk biçilirken dıştan : tahta ki dış yüzü kabukludur) yapılıyordu. Bu iki sıra: toprakla doldurularak eve mükemmel bir yalıtım sağlı;.

Tekniklerden ve malzemelerden söz ederken, insar: elverişli bir yerleşim alanı bulduğunda inşa etmek yecn yı yeğlediği kaya oyma yerleşimlerini anmadan geçem ya oyma yerleşimleri tüm Dünyada bulunur. Bunlardar mesela Türkiye’de peri bacalarının içine oyularak yapır evler ve kaya kiliseleri çok ünlüdür (Kapadokya). T-: Matmata’dan ve Çin’deki kaya oyma konutlarından r; nanistan’daki Santorin, Güney İtalya’daki Massafra sa’daki Doue Ja-Fontaine de bunlar arasında sayılabilir

Evleri yere gömmek, elverişli bir falez bulunmasa b;.: nal bir olgu sayılamaz. Ağaçsız ülke İzlanda’da yere yar evler, üzerine çimen ekilen kalın turba keseklerincer damlarla kaplıdır. Korsika’daki Pumpugliani çobanlan gömük evler ve mandıralar inşa etmişlerdi. Kuzey An: «basket makers» («sepet örücüler») döneminde birçok I li kabilesi çukur-evlerde yaşıyorlardı. Dinî sebeplerle vunma amacıyla yeraltında yapılan pek çok barınak •.: mezarlığı (katatomp) vardı. Hatta tamamen yeraltında şehirler bile bulunmuştur (Türkiye’de Nevşehir’in H = kasabası yakımndaki yeraltı şehri gibi). Bütün bunlar ır. güvenliğin ön planda olduğunu gösterir.

Sosyokültürel etkenler

: ‘ Her ne kadar doğal ortam geleneksel r

• dünyanın dört bir köşesinde pek çok biçırr lemekteyse de konut, özellikle ve te~ toplumun hayat tarzına bağlı olarak. mekte; bir insan topluluğunun küir. kanlıklarına, toplumsal ilişkilerime v; çelerinin biçimlerine ve görsel old-j simgesel yansımalarına da tercüman tadır. Bir konut modelinin seçimin: birçok unsurun yanı sıra, idealler tarzı, toplumunun kabul etmediği c lar, aile yapısı, toplumsal sınıflar, dm topluluklarla olan ilişkiler gibi birçok ı devreye girer.

i yöneticiler, geleneksel bir hayat biçimini değiştirmek ve-ıdan kaldırmak için insan topluluklarının yerleşim alanları-onut biçimlerini değiştirmeye zorlamak gerektiğini çok iyi şiardır. Çözüm gayet etkili olup sonuç fevkalade sağlamdır, m Fildişi Kıyısı’nda insanlar, yaşadıkları «kümes gibi» gele-köyler ortadan kaldırılıp da dikey kesişen geniş ve düzenli arın ayırdığı parsellere yerleştirildiklerinde ailenin yapısı da biçimde değişti; büyük aile çadadı ve kare biçimindeki par-uymayan yuvarlak «kulübelerin» yerini, damlan galvaniz -ı kaplı «kalıcı villalar» aldı.

os Ropoport, «bir halkın ideal hayat görüşü, belli bir iklim-i malzemelerden yararlanma imkânlarına ve belli bir teknik : bağlı olarak ortaya çıkan konut biçimleri ve bunların alan leriyle olan ilişkilerine bağlı olarak şekillenir» diye belirt-ve hemen eklemektedir: «evler ve yaşama alanları hayat in maddî ifadesi, yani ideal hayat görüşü olup, bu da (yani jeklentisi) simgesel maddesidir.»

ayi öncesi toplumlarının temel olguları arasındaki din kuru-î, konutun simgesel yapısını ortaya koymak bakımından ıünde bulundurulmalıdır.

:sallık kavramının konutlara da yansıdığı Afrika’da, özel-:ozmik görüntünün etkisine her yerde rastlanır. Dogonlara mtün bölgeden oturulacak iskemle gibi sıradan şeylere ka-îi unsurun simgesel bir anlamı vardır. Bu yüzden köyler izü ile yeryüzünü temsil etmek için çifttir; her köy bir in-icudunun değişik bölgelerini temsil edecek biçimde kurul-ır; şefin evi de dünyanın en küçük ölçekte bir modelidir, ilmüş atalar sanki ailenin gerçek fertleriymiş gibi değerlen-ve ölülerle yaşayanların bu beraberliği Afrika medeniyet-ı pek çoğunun çarpıcı bir özelliğini meydana getirir. Evle-ersinde ve avlularda sunaklar, hatta mezarlar görülmekte; atanın soyundan gelen çocukları ve torunları köyün aynı linde yaşamaktadır.

lulara göre daire, gökten gelen tanrısal lütufiarı çeken en mü-ıel şekildir; köyün merkezinde bulunan ve daire şeklinde ■niş olan kulübelerle çevrili hayvan barındırma alanını da yu-c planda yaparlar. Şefin evi güneş ışıklarının ilk vurduğu yer-ılunur ve bu kurala öylesine titizlikle uyulur ki bu konutun ıduğu yer incelenerek köyün ilk yerleşiminin yılın hangi iminde gerçekleştiği bile tespit edilebilir. Diğer konutlar gü-hareketlerine bağlı olarak belli bir hiyerarşiye göre dizilmiş-u düzenleme biçiminin, toplumun hayatını sürdürebilmesi ok önemli olan hayvanlan güvenceye alabilmek kaygısından ı, bir savaş döneminden itibaren uygulanmaya başlandığı naktadır.

m düşünce biçiminden, ama farklı bir yaklaşımdan hareket Kabiliyeli (Cezayir) Vadiya kabilesinin kadınları evlerinin rlarına sadece süslemek için değil, ama aynı zamanda kem ırden korunmak ve kötü ruhları uzaklaştırmak amacıyla da
bir ev. Adanırı batı kıyısında bulunan evler iç/dış ilişkisini çok iyi belirtmektedir.
desenler çizerler. Geometrik, ama tamamıyla simgesel olan bu desenler aynı zamanda sürekli göz önünde bulunduğu için hiç şüphesiz Kabiliyeli kadınların doğal güçlerle olan günlük alışverişlerinde uyarıcı bir çağrışım yapar ve bu dinî inanış onların günlük hayatını etkiler. Aile hayatını etkilemek için başvurdukları dinî büyüler, onları tanımayan kişilerin anlayamayacağı, ama belirgin ve estetik olan bu resimlerle hatırlatılmakta ve desteklenmektedir.

Günlük hayatın alışılmış faaliyetlerini (yemek, uyumak…) çerçeveleyen inanışlar ve uygulamalar, belli bir alan düzenlemesi de getirir. Polinezya’da var olan birçok tabu dolayısıyla evi kirletmemek için insanlar genellikle dışarıda veya özel teraslarda yemek yerler; ama bazı kişilerin, kendi yemeklerini pişirmek için özel fırınlardan yararlanmaya hakları vardır.

Orta ve Doğu Avrupa’da, çiftlik evlerinin salonlarında bulunan ve dinî ibadete ayrılmış olan köşelerin özel bir önemi vardı. Ayrıca kadınlar ve erkekler yemek masasının çevresinde hiyerarşiye ve aile bireylerinin karşılıklı rollerine uygun bir biçimde sıralanırlardı.

Hindistan’da, Çin’de, Moğolistan’da, Tuareg çadırında, Lapon-ya’da, vb ülkelerde kurallar, genellikle alanların dağılmasında belirleyici ve temel bir karaktere sahiptir. Ama, bunun karmaşık örneği geleneksel Madagaskar evindeki durumdu: konut alanı, yılın on iki ayına tekabül eden on iki bölüme ayrılırdı. Bunlardan her biri ayrı bir amaçla kullanılır (biri pirinç çuvalları ve su fıçılanna aitti) ve yatak, başucu kuzeye gelecek biçimde, daima evin doğusunda bulunurdu. Evin cephesi ise daima esas yön olan batıya dönük olurdu. Önemli ziyaretçilere ait olan ana giriş kuzeydeyken, atalara tapınmaya ayrılan en kutsal köşe kuzeydoğuda yer alırdı.

Çin’de, Kanton bölgesindeyse evin içersindeki herşey, kimi zaman içerideki rahatlığı engellese bile, yararlı güçler akımının evin içinden geçmesi için yerleştirilip düzenlenmişti. Gerçekten de Çinli köylülere göre başarı, köylerin, yolların, evlerin, çevreye uyumlu olarak doğru yönlendirilmeleriyle çekile-
Yurtlar, göçebe Tiirklerin ve Moğollann ağaç iskeletti keçe çadıriandır; bazen içleri çok zengin döşenir (burada, Kırgızistan’da iki yurt görülüyor).
Bir Dogon evi ve çevresinde sivri çatılı erzak ambarlan. Dogonlar, gerektiğinde savunabilmek ve ekilebilir topraklan parçalayıp ziyan etmemek için köylerini dağ yamacına kurarlar.

bilecek olan doğaüstü yaradı güçlere bağlıydı ve böylelikle klan yararına da bir ek güç sağlanabilirdi. Yararlı etkileri süzüp geçireceğine inanılan ağaç kümeleri öncelikle dikilir ve kimi zaman inşaata başlamak için bunların büyümesi beklenirdi. Ayrıca kötü ruhların doğru bir çizgi boyunca faaliyet gösterdiği kabul edilir. Evlere giden patikalar hiçbir zaman dümdüz yapılmaz ve ana girişler de olumsuz ve uğursuz olarak değerlendirilen yönlere açılmazdı.
Volkanik taştan duvarlar. Lavlar ve andezitler, Peru’da, Colca vadisinde pek çok bulunur.

Batı Avrupa’da (Briere, Fransa) bir köy evi.
PİNCEVENT YERLEŞİMİ

1964’te, Fransa’da Seine-et-Marne bölgesindeki Pincevent y bir açık hava yerleşiminin kalıntıları bulundu. Burada Milat’:, şık 8 000 yıl kadar önce, ren geyiği avcıları yerleşmişlerdi. Be. ine üzerinde, tam burada bulunan sığ bir nehir geçidi, renge;, geçişi için elverişli bir nokta oluşturuyordu. Bulunan ren ge> rinin incelenmesi, Magdalenyen insanlarının burada mayıs : ayları arasında kaldıklarını düşündürüyordu. Bu geyik türün, da iklimin hayli soğuk olduğunun varsayılmasına yol açtı.

Bu barınakların en eskisi, yan yana dizilen üç gözden oluş: Bu üç gözün çevresindeki toprak koyu kırmızı renkteydi ve üç öbek halinde bulunan atık tepecikleri, rengeyiği kemikle gereç yapımından kalan artıklar, bu üç barınağın biçimini ; yordu. Gerçekten de bu barınakların sakinleri, atıklarını barır. etrafma, çepeçevre, bu şekilde uzaklaştırmış olmalıydılar. I ve çalı çırpıdan çatılmış koni biçimindeki çadırların üzerleri ■ rengeyiği derileriyle kaplanmıştı. Çadırlardan biri daha çci amaçlı olarak, öbür ikisi ise yontu atölyesi gibi kullanıldığı i: veriyordu. Barınağın girişinin hemen yanındaki ocağın etraf miş büyük taşlar, her halde üzerlerine oturmak için kullanıl:;, sanlar böylelikle daha rahat çalışıyorlardı. Barınakların d. kuşkusuz üzerleri rengeyiği postuyla örtülen yatma kerevet.; değerlendiriliyordu. Pincevent’da bunun dışında, nispeten c olan ve o dönemdeki hayat hakkında daha belirgin fikirler ve barınak daha bulundu.
Şüphesiz kadın-erkek ilişkileri veya aileler arasındak sal ilişkiler gibi temel toplumsal grup kompozisyonu ; alanlarının yapılanmasında belirleyici bir unsurdu.

İşte böylelikle samimiyet ve kişisel alan kavramlar»: yada büyük değişimler ve başkalaşımlar geçirdi; oysa veya topluluklara ait ortak alanlar, kimi zaman bize ol bi gelebilecek kadar büyük bir önem de kazanmıştır: E İbanlar ve Dayaklar, uzunluğu 300 m’yi bulan ortak k: yaşarlar. Zaten bu kabilelerde «büyük ev» kavranr «köy» anlaşılır. Bu konutlar kazıklar üzerine inşa edilir birine bitişik aile hücreleri, bir koridor-yol boyunca Geniş bir veranda tüm bina boyunca uzanır ve ortak e oluşturur. Güney Amerika’da da sık sık büyük ortak ye görülürdü. Venezuela’da yaşayan Panarelerde koni t olan konut, kimi zaman da oval veya dikdörtgen biçin: bilir. Peru Amazonyası’nda yaşayan Yagualarda ise zım laşma, gruptan soyutlanmaya ve belli bir özel yaşamı s: ye imkân verir. Herhangi birisi konutun merkezine ari nerek dışarıya doğru baktığında artık hiç kimse ona ne de herhangi bir söz söyler! Burada kültürel bir anlaşma rın veya kilitlerin yerini alır.

Kadının ve erkeğin ev içersindeki ilişkileri ve toplum : ki karşılıklı rolleri, mekânın dağılımını geniş bir biçim; miştir. Bu durum özellikle kadının eve az veya çok kapa: runda olduğu ve kendisini ailenin dışındaki erkeklere g mesi gerektiği tüm İslam medeniyetlerinde çok açıktır, evler kadınların dışarıya görünmeden günlük hayata iliş ve sorumluluklarını yerine getirmelerine imkân verir. Iç başka işlevleri de vardır, ama bu biçimleriyle kadınların k malarına elverişlidirler; oysa erkeklerin sokağa bakan k lan vardır.

Bu ayrım kimi zaman daha da uzaklara gider. Niteki ye köylerinde erkekler, boylu boyunca iç avlulu evlerin s: lan yollarda dolaşırlar. Kadınların evlerin arka tarafında i ne ait çıkışları ve tüm köyü çevreleyen kendilerine ait y< dır; böylelikle gidecekleri yerlere erkeklerle karşılaşmada lirler. Kadınlara ait patikalar kendi aralarında kesişerek y. şür ve genellikle köyün kurulu bulunduğu tepenin eteğ kaynaklarına yönelir.

Hemen tüm animist ülkelerde ve bu arada Fildişi Kıy Gana’nın Abronlarında iç avlulu büyük evler geleneği va ka’da genellikle görüldüğü gibi her mahalle, birçok aileye belli bir çizginin üzerinde kurulmuştur. Bu anaerkil tof kadınların rolleri Müslüman kızkardeşleri gibi silik dej var ki tamamen değişik bir hayat tarzına rağmen, hemeı bir kullanımla karşılaşırız; ama burada kadınlarla erkekl ri tamamen birbirinden ayrılmıştır: kendi sülalesinin mahallede ikamet eden bir erkek, köyün öbür ucunda, lalesinden olan kadınların oturduğu meskende ikamet e sını sık sık görür; «erkek evleri» ana yola veya toplantı rak kullanılan büyük bir ağacın gölgesine açılır. «Kadın e’ köyün arka tarafındaki çayırlara ve küçük patikalara açı

rası oluşturur. Demek ki bu tür örgütlenmede de, yasak l<la birlikte, yine hemen hemen aynı türden bir alan kul->lgusu ortaya çıkmaktadır: erkeklere daha açık ve ortak ır; kadınlara ise daha özel ve sınırlı alanlar, niyetimizin temelindeki eski Yunan megaron modeli, arlan kültüründeki konutta kadının rolünü ima eden merke-:ağın çevresinde biçimlendirilmişti. Kapalı olan mekân içi cadına ait iken dışarısı, açık alanlar da erkeğe aitti, ıların ve erkeklerin rollerinin tarihî olarak belirlenip ayrış-reci, hiç şüphesiz konutun bir veya birden çok merkezî biçimlendirilmesine ve bu sistemin böylece sürüp gitme-açmıştır. Roma uygarlığı bunu eski Yunan’dan alarak mü-lleştirdi.

:en üzerinde etken olan unsurlardan bir diğeri de aile ya-Kimi zaman toplumsal yapı çok karmaşık olup alan üzeri-ıımasmın yorumlanması çok güçtür. Bu, Fildişi Kıyısı’nda, eminin çok karmaşık olduğu Baulelerin durumunda açıkça . Konutların bir kısmı, ailenin fertlerini, evlatlıkları, misa-rb (ki bu insanlar sık sık değişmektedir) barındırır. Köy, dı-gelen birisine sanki karmakarışık bir kulübeler yığını gibi bilir, ama Bauleler bu mekânı gayet iyi tanımaktadırlar: alilerinin girişlerinin nereden olduğunu, geçiş noktalarını, it ve özel alanları mükemmelen bilirler, ı rağmen hemen tüm Amazon Vadisi’nde örnekleri görülen ortak meskenler» veya «malokalar», tüm toplulukları veya aileleri bir araya getirir. Bunlar tek çatı altındaki gerçek lir. İç düzenlemeleri ise hiçbir bölme bulunmamasından, biya’daki Vıtotoslardaki gibi her küçük aile için bir bölme îsına kadar değişik şekiller alır. Bu topluluklarda genellikle ır manyok toplarlar, erkeklerse avlanıp balık tutarlar. Bu iş ü, Kolombiya’daki Barasanaslann meskenlerinde somutlaş-evin tüm cephesi ve ayrıca onlara ayrılmış bir kapı erkek-: iken, yarım daire biçiminde bir apsit gibi gelişen ve çeşitli iere ayrılan arka taraf her kadının kendi bölmesinde yerle-:asav adı verilen manyok galetası yapmasına ve çocuklarıy-enmesine imkân verir. Orta mekânsa yemek yemeye ve tmeye ayrılmış bir toplantı salonu gibi kullanılan bir alan ve vreleyen aile odalarından oluşur. Kadınlar arka taraftan tar-ve yalaklara doğru giderken, erkekler kendi taraflarındaki ın ormana ve ırmağa doğru çıkarlar.

ka’da ise yapı birimi genellikle bireyseldir: bu, tek kişiyi ba-ın bir kulübedir. Malinkelerde yuvarlak ve bir taç gibi dü-ımiştir. Aile reisinin kulübesi doğudadır, ama kapısı batıya ;tür. Onun kulübesinden itibaren, diğer aile fertlerinin kulü-de aile içersindeki hiyerarşiye göre sola doğru, güneşin dön-ınünü takiben dizilir. Tek eşli olan erkek tek bir kulübe inşa m çok eşli olan kendininkinden başka, sırayla kendisini zi-: gelen karılarının her biri için ayrı ayrı birer kulübe yapmak lundadır. Küçük çocuklar anneleriyle birlikte yaşarlar, ama
ergenliğe ulaşanlar beş veya altı kulübelik kendi avlularını oluşturmak için bir araya gelme alışkanlığındadırlar. Burada, hemen hemen herkes, kendi bireysel «konut»unun sahibidir. Ortak alan ise, sınırları kesin olarak belirlenmiş olmasa bile (ki genellikle bu da belirlenmiştir) değişik kısımlarının iyice tanımlanmış bir işlevi olan avlulardır.

Tam bir yerleşim bölgesini tanımlamak için üzerinde kulübeler inşa edilmiş alanlar, kulübeler yapılmamakla birlikte üzerinde yerleşilmiş ve yaşanan yerler, tanınan ve kullanılan topraklarla tanınan ama kullanılmayan topraklar hep birlikte değerlendirilir.

Fildişi Kıyısı’ndaki Avikamlarda, geniş ailenin kazıklı bir çitle ayrılmış bulunan büyük avlusu, her iki tarafında küçük ailelerin konutlarının sıralandığı dar bir iç sokağa açılır. Bu konutların her biri bir veya iki küçük oturma kulübesi, bir mutfak kulübesi ve bütün yerleşimi çevreleyen kazıklı dış çite kadar uzanan küçük
Mali’de, Cenne şehrinde birkaç ev.

Kırmızı killi topraktan yapılmış tek katlı ev mimarîsi bu şehrin uzun süre Fas egemenliğinde kaldığını göstermektedir.

Avrupa kırsalında bir zengin evi (Beauce, Fransa).

bir arka avlu içerir. Bu küçük arka avluda yıkanacak yer, yakacak odun yığını ve araç-gereçler bulunur. Erkeklerin toplandıkları ortak mekânsa orta avludadır ve genellikle üstü kapalıdır. Giriş tarafında genellikle genç erkekler oturur. Aile reisi ise ilke olarak girişin tam karşısında, dipte oturur. Genç erkeklerin ergin yaşa geldiklerinde babalarının yanında oturmaları gibi ufaktefek değişikliklerin dışında, genellikle sürekli olarak bu tür bir alan dağılımı görülür. Her erkek kendi kulübesini inşa eder; öldüğü zaman bu kulübe başka birisi tarafından kullanılabileceği gibi, yerleşme ihtiyacı duyacak herhangi birisi ortaya çıkıncaya kadar terk de edilebilir.

Afrika’nın çok büyük bir kısmında geleneksel olarak konutun ticarî bir değeri yoktur, miras konusu olarak değerlendirilmez ve bir ailenin zenginliğinin herhangi bir parçası olarak ele alınmaz. Genellikle ortak olan arsalar, ihtiyaca göre şef tarafından dağıtılır.

Belli bir yerin sakinleri tarafında yürütülmekte olan ekonomik etkinlikler, özellikle ambarlar, hangarlar, hayvan barınaklan, araç-gereç depoları, dokuma tezgâhlarını yerleştirmek için yüksek tavanlı mekânlar gibi özellikleri olan alanları gerektiriyorsa, konut ve yerleşim üzerinde değişik etkilerde bulunabilir.
SANAYİ DEVRİMİ SONRASINDA KONUT

Sanayi Devrimi, geniş halk topluluklarının esas bafc. kırsal ve zanaatkârlığa dayalı olan hayatını bir daha geny lemeyecek şekilde değiştirdi ve konudan tamamen farkl

Bu olgu kaynağını Ingiltere’de buldu. Nüfus artışı, sarj timinin giderek büyümesi ve hemen bunu izleyen üs: temlerinin makineleşmesi, şehir nüfusunun hızla çoğE. yol açtı. Kırsal kesimden şehirlere göç olgusu, pek çok y; leterin konut sorunuyla karşı karşıya gelmesine yol açtı T lı ve yan yana dizilmiş, çok küçük oturma mekânlan c_ı: kondumsu evlerin oluşturduğu yatakhane-şehirler, iî Londra’da ortaya çıktı. Verimlilik kavramı bu alana da -dığı için bu binalar üstünkörü ve derme çatma olarak irîi Fransa’daki, ortak bir avlunun çevresinde şekillenen rcs; leri mahalleleri de, işçileri barındırmayı amaçlayan ayz: t yacın ifadesiydi. İşte o zaman bir bahçeyle çevrili ve bir aileye ait konut kavramı bir ikamet unsuru olarak değer.: meye başlandı. Kırsal kesim evlerini doğa ile bütünleştr;-ler ortadan kalktı ve barınma kavramının asıl anlamı tsr boşaldı.

Manchester’de 1830’da ortaya çıkan korkunç bir koli:; nından sonra ve radikallerin ve sosyalisderin baskılany.; metier sağlık şartlarını düzeltmek için devreye girdiler ^ tadan itibaren de düşünceler, değişik alan ve amaçlara \ : Mesela Ingiliz Hovvard’m «bahçe-şehirler» kuramınr: -maları, göz alıcı bir gelişme gösterdi. Bütün bu süre r: köylü evleri de boyut ve konfor açısından gelişti ve bur-konut konusundaki değer yargılarıyla boy ölçüşür brr ; ulaştı.

Burjuva modeli

Mülkiyeçti burjuvazi öncelikle eski senyörlerle ilişki başlangıçta klasik mimarîyi kopya ederek şehir ve kasabî-E.’ ğımsız konutlar, kırsal kesimde de malikâneler inşa etti. A ‘ zeyde malî imkânlan bulunmayan orta burjuvazi ise konfır lık bakımından yeni gelişen zevklere uygun modelleri y_r. koydu. Özellikle kırsal kesimde bütün ailece birlikte yaşır vam ediyordu ve bunun için yeterince yer de vardı, ama şe:_ yer darlığı yüzünden bu yaşam tarzı geriledi. Burjuva ker.–ailenin zenginliğinin gösteriş aracı ve işlevsellik kavranrr_r siydi. Gerçekten de her oda belli bir etkinliğe ayrılıyor ve =_i-belli kullanımlar için özgünleşmesi süreci yavaş yavaş gel:î-

XIX. yy sonlarında, kırsal kesimde inşa edilmiş bz mülkü gezelim (ve alan konusunda herhangi bir sikini ;: nusu olmadığı için mekân kullanımının özgürce gelişrr_ nişletilebileceğini de bilelim). Konut yoldan uzaklaşrr-: bir yolun açıldığı geniş ve-kimi zaman çimenlerle bezezr. ön alan ortaya çıkmıştır. Bu alpmn gerisinde oldukça k: birkaç katlı bir kbnut belirir. Simetrik bir biçimde tasarlar : çekleştirilmiş olan cephe, evin görkemini ortaya koyar : basamakla çıkılan bir sundurma veya teras geçilerek g;r.: sına ulaşılır. Bahçe veya park, İngiliz modeli izlenerek, i:: yeşillik görüntüsü verm^fe-aflaacıyla çiçeklenip düzenl;rrr Bu basamaklı giriş, ziyaretçiyi etkilemek amacına yer-. Arkada veya asma katta mutfak, çamaşırlık, bulaşıldık*.’

Sanayi Devrimi sırasında Londra’da ortaya çıkan işçi evleri (Gustave Dori’nin deseni, 1868).

:et birimleri yer alır. Genellikle zemin katta yer alan ve salon-rdan ve yemek odasından hayli uzakta bulunan bu birimler, zmetçilerin yemekleri masaya servis yapmadan önce getirip ^zırlamalarını gerektirir. Birbirinden son derece farklı olan deşik oda tipleri, kadınların süslenme odası, sigara içme odası, lardo salonu, çalışma odaları, kütüphaneler, yatak odaları, solar, gardroplar ve değişik salonları kapsar. Hizmetçilerin geç-deri koridor ve merdivenler ayrı olup, bunlar evin efendileriy-karşılaşmazlar. Hizmetçilere genellikle bir tek ve üst katta, :ğunlukla tavan arasında bir oda verilir. Böylelikle kullanılan anlara ilişkin kelime haznesi en büyük çeşitliliğine de kavuş-uştur. Günümüzde bu terimlerin büyük bir çoğunluğunun ar-c hiç kullanılmıyor olması, oturduğumuz konutların basitleş-esinin göstergesidir.

Küçük burjuvazi ise bu modeli daha alçakgönüllü bir ölçekte ıdit etti. XIX. yy burjuvazisi, belli bir yaşama sanatı modelini redeyse mükemmellik noktasına kadar ulaştırmıştı. Bunlara dullan özlem, lüksten ve geniş alanlardan yoksun mekânlara ve :çücük bahçelere yansıdı.

TÜRKLERDE KONUT

İlkçağ

Türkler XI. yy’dan itibaren Anadolu’da yayılmaya başladıkları alarda, kökeni Cilalıtaş Devri’ne kadar uzanan geleneksel bir man tarzıyla karşılaştılar. Bu konut mimarîsi bölgeden bölgeye klılık göstermekle birlikte temelde benzer özellikler taşıyordu, ler genellikle dikdörtgen planlıydı ve kerpiçten yapılmıştı. Ça-höyük kazılannda ortaya çıkarılan MÖ 6800-5700 yıllarına ait deşmede bitişik düzende yapılmış evler görülür. Bu düzen, ya-arın dışarıya karşı korunaklı olmasını sağlar. Birbirinden farklı kseklikte yapılmış olan bu kapısız evlere çatılardaki açıklıklar-ı girilir. Dikdörtgen planlı yapılar ana oda ve depo olarak kul-jlan yan bölümden oluşur. Kerpiçten yapılan evlerin duvarları ıç hatıllarla desteklenmiştir. Duvarlarında nişler bulunan odada toprak sekiler, ocak ve fırın vardır.

Karaman İli sınırları içindeki Canhasan Höyüğü’nde MÖ 6500 [arına ait kalıntılar bulunmuştur. Bu yerleşime ait kerpiç evle-duvarları çamurla sıvanmış olup, tabanlarına sert kil ve çakıl jenmiştir. Yapılar dörtgen planlıdır. Bunların çoğunda, Çatal-/ük’te de görüldüğü gibi, kapı yoktur. Binalara çatıdan giril-ktedir. Odalarda duvarlara bitişik sekiler, ocak yerleri, duvar ıe gömülmüş fırınlar bulunur. Evlerin arasında avlular ve geçit-vardır.

Çivril’in güneydoğusundaki Beycesultan Höyüğü’nde MÖ >0-4000 yıllarına ait kalıntılara rastlanmıştır. Buradaki evler yi-dikdörtgen planlıdır ve kerpiç duvarlar hatıllarla güçlendiril-itir. Odalarda taş sekiler görülür. Bu tarihöncesi konut mimarî-.amanla bazı değişikliklere uğrayarak «Türk evi» diye adlandı -n bir konut türünün ortaya çıkmasına yol açtı. Bu, Türk-lslam ;üncesine ve hayat tarzına uygun bir yapılaşmaydı.

Türk evleri XV. yy’dan itibaren Osmanlı imparatorluğu sınırla-;indeki hemen her yerde görülür. En çok da Türk halkının yo-l olarak yaşadığı yörelerde rasdanan bu evler yalnız Anado-la değil, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya gibi ülkelerin şiarı içinde de yer alır. Osmanlı Imparatorluğu’nun mirasçısı ı bu ülkeler, bu evleri mahalleleriyle birlikte koruma yoluna nişlerdir.

ürk evleri zaman içinde çevre ve toplum koşullarına, malze-olanaklarına göre değişikliğe uğramış, türlü sanat akımlarına k uydurdukları olmuştur. Buna rağmen temel özelliklerini ko-iuş, ortak niteliklerini sürdürmüşlerdir. Sözgelimi XVII. yy’da a Anadolu’da yapılmış bir konakla, Mostar, Filibe veya Saray-na’da inşa edilmiş bir Türk evi arasında ortak bir plan ve cep-ınlayışı görülür.

Türk evi

ürk evinin ilk planında evin merkezinde yer alan avlu, sofa iş-görür. Eve yeni kanadar eklenerek oda sayısı artırılabilir. Bu ıa, özellikle sıcak yörelerde uygulanmıştır. Sofasız evden son-aşamada Güney ve Güneybatı Anadolu’da açık sofalı evler ilür. Sofa, odalarla çevrelenir. Odalar sofanın bir veya birkaç ma eklenebilir. L veya U biçimli yerleştirmeye de rastlanır. Ru-i’deki iki kadı yapılarda yaygın şema, odaların ortada yer alan sofanın üç yanına eklenmesi şeklindedir. Dış sofalı evlerden raki aşamada iç sofalı evler görülür. Böylece evler daha koru-,ı bir biçim almıştır. Daha çok şehirlerde rasdanan iç sofalı ev-e sofa açıktır. XVII. ve XVIII. yy’larda önce bir cephesinin, da-
ha sonra iki cephesinin yarıya kadar kapatıldığı görülmektedir. Iç Sürmene evleri. sofayı kapatan bu duvarlar pencereli veya kafeslidir. Daha sonra,

XIX. yy’dan başlayarak, aynı eksen üzerinde dört yöne eyvanlar yerleştirilmiş, böylece sofa haç şeklini almıştır. Türk evi planının son aşamasında orta sofalı evlere geçilmiştir. Bu planda evin merkezinde yer alan sofayı odalar ve öteki mekânlar çevreler. Köşelerde genellikle büyük odalar vardır. Havalandırma ve aydınlanmayı sağlamak amacıyla sofanın bir veya birkaç yanına eyvanlar eklenmiştir. Önceleri İstanbul’da uygulanan bu plan daha sonra Anadolu şehirlerine yayılmıştır. Saray ve konaklarda ise biçim değişikliğine uğramıştır. Bu türün son aşaması oval veya yuvarlak sofalı evlerdir. II. Mahmud döneminde yaptırılan hünkâr köşkleri bu plana uygundur. Daha sonra taşradaki konaklarda da oval sofa uygulaması görülür.

Anadolu’da genellikle az kadı olan evlerde ana yaşama mekânı tek kata göre düşünülmüş, kat sayısı arttıkça ast kadar daha önemli hale gelmiştir. Din, aile yapısı ve tarıma dayalı kapalı yaşam biçiminden kaynaklanan kurallar, ev içinin gizliliğini gerektirdiğinden, evin sokakla ilişkisini engellemek amacıyla yüksek avlu duvarları yapılmıştır. Sokağa bakan zemin kat duvarları ya penceresizdir veya pencereler küçük ve yüksektedir. Evin en güzel ve özenle döşenmiş odası «baş oda» olarak adlandırılır. Erkeğe ait olan bu odada konuklar ağırlanır. Başlangıçta yalnızca baş oda çıkma gibi öğelerle dışa açılırken, sonraları öteki odalarda da yaygınlaşan ve cumba, şahniş, şahnişin gibi adlarla anılan bu öğeler, özellikle kadının çevreyle ilişkisini sağlar. Çıkmaları taşıyan bindirme öğeleri yöreden yöreye değişir. Konsol, eliböğründe vb bindirmeler evin cephesine zengin bir görünüm verir. Ankara,

Çankırı, Ayaş ve Kastamonu evlerinde bindirme tekniğiyle birbirinin üstüne basamaklar biçiminde yerleştirilmiş payandalar kullanılmıştır. Safranbolu, Kütahya, Birgi evlerinde kısa veya uzun eğik payandalar, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa evlerinde ise oymalı konsollar görülür.

Evin bölümleri

Türk evinin önemli öğelerinden olan eyvanlar, odalar arasında sofanın bir çeşit uzantısıdır. Bu bölümler hem havalandırma ve aydınlanmayı sağlar, hem de rahat çalışma mekânı olarak ikinci bir işlev üstlenir. Güneydoğu Anadolu evlerinin zemin katındaki eyvanlar havuzlu ve çeşmelidir. Evin en işlevsel bölümü olan avlu, evin sokakla bağlantısını sağlar. Bu bölüm toprak veya taş döşelidir. Evin en renkli yerlerinden biri olan avluda havuz, çeşme, şadırvan, kuyu vardır. Ağaçlar ve çiçekler buraya ayrı bir güzellik verir.

Geleneksel Türk evlerinde odalar ihtiyaca göre değişik büyüklüktedir. İki taraftan pencereli köşe odalar daha büyük ve değerlidir. Orta odalar tek yöne bakar. Bu odaların çıkmaları, iki üç yönden pencere açılmasını sağlamak amacıyla yapılmıştır. Böylece değişik yönlerdeki pencerelerle odanın daha çok güneş alması sağlanır. Sıcak mevsimlerde de güneş gelen taraftaki pencere kapakları kapatılıp öbür yöndekilerin açık bırakılması, odanın hem aydınlık, hem de serin olmasına olanak verir.

Türk evlerinin karakteristik özelliklerinden biri olan çıkmalar ve girintiler biçim kaygısı gözetildiğinden değil; rahat, ferah ve sağlığa uygun bir mekân sağlama amacıyla yapılmıştır. Oturma

odalarına genellikle pabuçluk denilen bir giriş bölümünden bir basamakla çıkılır. Oda bir, iki veya üç taraftan sedirlerle çevrilmiştir. Orta kısmı hasır ve halılarla örtülen döşemesi ahşaptır. Odada yüklük denen derin yerli dolaplarla bir ocak bulunur. Yüklüğün bir bölümü gusülhane (yıkanma yeri) olarak kullanılır. Odada yüklükten başka, derinliği daha az olan dolaplar, raflar ve nişler vardır. Odalar bir sofaya açılır. Evin ortak oturma yeri olan sofada, günün değişik saatlerinde kullanılmak üzere değişik yönlere bakan oturma yerleri yapılmıştır (sekilik, eyvan, köşk). Sofanın en az iki yüzü dışa bakar. İklimi elverişli olan yerlerde sofanın yalnızca üstü örtülü, etrafı açık olabilir. Bazı yerlerde bu tür sofalara hayat dendiği de olur. Bir yanı kafesler veya panolarla yabancı gözlerden saklanarak belli bir gizlilik sağlanmış olan sofaların uygun bir yönü bahçeye veya avluya açılır. Avluda direklerin altından başlayan merdiven buraya çıkar. Türk evinde esas oturma yeri üst katta olup, zemin katın az pencereli duvarları üzerinde üstkat çıkmalarla mekân büyütülmüştür. Altları bazen üçgen haline gelen bu çıkmalar ve geniş saçaklar Türk evinin belli başlı özelliklerındendir. Zemin katm bir bölümünde ikinci derecede odalar ve depo yer alır. Öbür yanın üst katı taşıyan direkleri arasındaki gölgelik alan, oturma veya çalışma yeri işlevi görür. İklimi sıcak olan yörelerde oturma odası ve esas odalar, daha serin olan zemin kattadır. Bu binalarda avlu, evin sofası görevini üstlenmiştir. Bunlar zemini taş döşeli, ağaçlı ve gölgelik yerlerdir. Son dönem Türk evinde, özellikle büyük evlerde ve konaklarda, bina haremlik ve selamlık olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Bu iki bölüm birbirine kapılarla bağlıdır. İkisinin arasında mabeyn denilen ara oda ve sofalar vardır.

Türk evinde süsleme unsuru

Türk evinin özellikle başoda ve ana sofalarında tahta oyma ve kalem işi gibi el sanadarımn en güzel örnekleri görülür. Bu evler geniş saçakları, tavanları, doğramaları, yerli dolapları, parmaklıkları ve bütün ayrıntılarıyla büyük bir zevk ve ustalığın yansıdığı yapılardır. Başlangıçta evlerin ve mekânların tasarımında işlevsellik ön plandaydı. Bu yüzden süslemede aşırılıktan kaçınılmış, binaların dış yüzündeki birtakım mimarî öğeler, gereksinimin yanı sıra süsleme unsuru olarak da değerlendirilmiştir. Iç mekân, süsleme açısından daha gösterişlidir. Özellikle başoda, selamlık ve orta sofaya özen gösterilmiştir. Çiçeklik, kedi gözü, tembel gözü, lambalık, kavukluk, feslik gibi oymalı nişler, yüklük ve dolapların ahşap kapakları, odaları boydan boya dolanan sergen, yemişlik, terek denilen raflar, pencere kafesleri, merdi-
ven korkulukları işlevsel oldukları kadar ince işçilikler, me öğesi niteliğindedir. Özellikle tavanlarda kalem if-r: şap işçiliğinin zengin örnekleri görülür. Alçı tepe persK: valandırmayı sağladığı gibi, renkli camlarıyla süs uns’_r da göze çarpar. XVIII. ve XIX. yy’larda Batı etkisiyle E duvarlar resimlerle süslenmiştir. Resimli evler araşır.; bul’un yalı ve konaklarının dışında Anadolu’da dönerr_ örneklerine rastlanır. Bunlar arasında Milas Bahaedd». nağı, Bayramiç Hadımoğulları Konağı, Yozgat Çapar-cJ-ğı, Yenişehir Şemaki Evi sayılabilir.

Malzeme ve yapı tipleri

Anadolu evlerinin ilk ve temel yapı gereçlerinden b::: tır. Özellikle Orta ve İç Anadolu’da evler Hititlerden r= len örneğe uygun olarak yapılmıştır. Bu evler kerpiç z. ahşap kirişler üzerinde düz toprak damlıdır. Bazı yc*. ana yapı gereci olarak taş kullanılmıştır. Orta Anadofc. e nik bir alanda bulunan Niğde, Kayseri, Nevşehir, Def. lu’da Erzurum, Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır Şanlıurfa’yla, Ege ve Akdeniz kıyıları bunlar arasındad..* batı Anadolu’da Bodrum, Marmaris, Akdeniz kıyılanr;: ye’den Silifke’ye kadar uzanan yörelerdeki evler. Ak;; marî grubu içinde kendine has özellikler gösterir. 5′-t damlı, az pencereli, beyaz badanalı kübik yapılardır. E–riye-Mezopotamya mimarîsiyle bağlantılı olan G’_r Anadolu illerinden Mardin’de taşın büyük bir ustalık!; -dığı düz damlı birbirine bitişik evler, yine aynı bölgec; urfa’da toprak damlı taş evler görülür. Niğde, Nevşer..: güp’te görülen kemerli, tonozlu taş binalar doğal yaş. naşmıştır. Yapı gereci olarak ahşap en çok Kuzeybatı Ar: (Gerede, Bolu, Zonguldak, Adapazarı’nın bazı kesimler, ğu Karadeniz bölümünde (Rize, Trabzon, Artvin, Gire; gındır. Bu yörelerde, duvarları yontulmamış ağaç gev; veya kerestelerin üst üste oturtulmasıyla oluşturulan v± denilen ev tipine rastlanır. Doğu Karadeniz bölümünce ; keledi; kerpiç, taş ve tuğla dolgulu yapı tekniğin ilgir.: riyle karşılaşılmaktadır. Rize ve Artvin çevresinde «gez tekniği yaygındır. Bu teknikle yapılan evlerde ana ta;, araları küçük karelere bölünerek dere taşıyla doldur* sonra kireçle sıvanır. Trabzon ve Giresun evlerinde ise dolma» tekniği kullanılır. Çapraz çatkılarla elde edilir boşlukların arası küçük taşlarla doldurulur. Bursa, Kütâr. ve Birgi evlerinde yapısal öğelerin sıvayla gizlendiği gerdir. Kastamonu ve Safranbolu evlerinde dikme ve pay;” arası kerpiç, tuğla, taş gibi malzemeyle doldurulur. E-duvarlar içten ve dıştan iki kat sıvanmıştır. Ahşap ksrj geleneğinin daha değişik ve gelişmiş bu aşaması, Batı et; şıyan İstanbul evlerinde görülür.

GELENEKSEL TÜRK EVLERİ

Kastamonu evleri. Beş yüz civarında asırlık evin az alındığı Kastamonu evleri geleneksel ataerkil büyük £_ uygun olarak yapılmış çok odalı, büyük evlerdir. Üç arada yaşadığı bu evlerde ortalama altı oda bulunur. C; nellikle üç pencereli olup, tavanları yüksektir. Odalanr. her evde sofa adı verilen salonlar, yüklükler, mutfak oda: sülhaneler (yıkanma yerleri) bulunur. Kastamonu evlec j le ahşap-kâgir karışımı bir teknikle inşa edilmiştir. Taştı. mış temel duvarı üzerine konan kalın ağaç direkler bİK2_ künü taşır. Zengin ormanlara sahip Kastamonu’da evls bol kereste kullanılmıştır. Keresteler çatılıp duvar iskelet rulduktan sonra, kerestelerin arasındaki boşluklar kerp:; layla doldurulmuştur. Evlerin dışı ve içi çamurla sıvancü” ra genellikle beyaz, bazen de çivit mavisiyle badanala Bazı evlerde dış ve iç sıvaların «bağdadî» denilen teknik. dığı görülmektedir. Daha sonra yapılan onarımlarda ev. dana renkleri de değiştirilmiştir.

Kastamonu evleri genellikle iki üç katlıdır, ikinci ve kadar çıkma (cumba) veya çekme kat şeklindedir. Saçak da küçük mekânlar oluşturulmuştur. Birinci katlar d; odunluk, ahır, atölye olarak kullanılır. Bazı evlerin birir.: da bahçeye çıkıntılı fırınlara ve su depolarına rasdamr.

Evlerin çatıları kiremitle kaplıdır. Kiremitlerin altır. döşenmiştir. Saçak uçlarında kiremitlerin kaymasına e. mak üzere yelkovanlar bulunur. Kastamonu evlerinde ; oluklarına da çok önem verilmiştir. Bu olukların özenli bir maden işçiliği göze çarpar. «Çörten» deniler.’ oluğu uçlarında hayvan başları, geometrik ve bitkisel.
Çakırağa Konağı (Birgi, Ödemiş).

: çimektedir.

evlerin dışında ve içinde ağaç süsleme sanatının güzel örnek-:~r-e rastlanır. Kaliteli kerestenin bolluğu, bu alanda gelişmeye sıen olmuştur. Evlerin dışında kapı ve pencere alınlıklarında, .i kapıda, katları birbirinden ayıran silmelerde, köşe direklerin-; saçak altlarında ve yelkovanlarda «damla», «servi», «kurtdi-

• «testere dişi» motifleriyle geometrik süslemeler görülür. Ev-içindeyse, oda ve dolap kapıları, büyük ocağın çevresinde-. -iinbalıklar, tavanlar, korkuluklar da geometrik motifler ve ~si motifleriyle bezenmiştir.

Evler odunla ısıtılmaktadır. Her evde en az bir büyük ocak ,_jnur. Bu ocak ısınma, yemek pişirme ve daha önceki dö-±~lerde aydınlanma ihtiyacını karşılıyordu. Evlerin kapılann-; 3zgün kitlelere ve kapı tokmaklarına rastlanır. Eski evlerin ;-ıLarı yağmura ve rüzgâra karşı korumalı olarak binanın içine yapılmıştır.

Iski Türk evlerinde nazarlık ve uğurluğa sık sık rastlanır. Bun-r_3 en çok kullanıldığı yer Kastamonu’dur. Saçakların altlarına nazar duası levhaları, saçakların köşelerine asılı çocuk ayak-irzları, içi iğne deliği kadar bir kırıktan ustaca akıtılmış, üzeri -eçevre oyalı yumurta ve at nalı en çok kullanılan nazarlıklar-; Bazı evlerin dış kapıları üzerine asılan geyik boynuzlarının getirdiğine inanılır. Ayrıca saçak uçlarına tahtadan oyulmuş rna, ördek,aslan şekillerinin takıldığı görülmektedir. Şamaniz-kalıntısı olan bu hayvan tasvirlerinin kötü ruhlara karşı evi : r-iduğuna inanılmaktadır.

Dar bir vadi içinde ve bu vadinin iki yamacında kurulmuş bir .■^ı olan Kastamonu’da, arazi darlığına rağmen eski evlerin her rj^in bahçesi vardır. Bahçelerde kümes, odunluk, fırın gibi kü-/. yapılar yapılmıştır, evin su ihtiyacının karşılandığı bir de ku-. bulunur. Ayrıca meyve ve çiçek yetiştirilir.

Safranbolu evleri. Safranbolu, dış etkenlerden çok az etkile-rek günümüze kadar bozulmadan gelebilen evleriyle, eski bir .rk şehrinin bütün özelliklerini bugüne taşımıştır. Safranbo-ia mahalleler üç derenin oyduğu vadilerin yamaçlarında kuruştur. Derelerin birleştiği yerde de şehir merkezi yer alır. Şe-ien biraz uzakta, daha yüksek ve geniş bir yamaç üzerinde yazlık mahalleler vardır. Türk yaşayışının bir özelliği olan bu zjk-kışlık oturma düzenine başka yörelerde de rastlanır. Safranbolu evleri yüksek bir duvarın üzerindedir. Bu duvar sağın doğal çizgisini izler ve bunun devamı bahçe duvarını .şturur. Evlerin giriş katlarının taş duvarları penceresizdir ve : kat tabanına kadar yükselir. Altlarda pencere olmayışı, rk-lslam geleneğinde ev yaşantısının gizliliğinden ve dışarıya ;alı olması gereğinden kaynaklanır. Taş duvarların üzerinde znalı ve bol pencereli bir ahşap kat yükselir. Bazen payanda-bir döşemeden ötekine kat yüksekliği boyunca uzanır. Evle-i<i kanatlı büyük bir kapıyla girilir. Kapılar süslü halkalıkları, ?aşlı dövme demir çivileri, büyük demir kilitleriyle güven ve-olduğu kadar hoş bir görünüm sergiler. Kapıdan hayat deni-bir taşlığa girilir. Bir yüzü tahta çubuklarla kaplanmış olan .-at, bu kapama şekliyle hem dış çevreden saklanmış, hem de
dışarının havasından ve ışığından yararlanmış olur. Taşlığın bir yüzünü kaplayan bu bölmenin bir başka işlevi de, arkasına dizilen odunlara dayanak olmak ve bunların yazm kuruyup, kışın iyi yanmasını sağlamaktır. Otuma yeri olarak kullanılmayan giriş katında hayvanların barındığı yerler, samanlık ve ambarlar yer alır. Bu bölüm havuzu ve kaynak suyu olan bahçeye bağlanır. Burada çamaşır yıkama, pekmez kaynatma ve mutaf dokuma gibi işler yapılır. Orta kat alçak tavanlı ve küçük pencerelidir. Aşevi denilen mutfak buradadır. Mutfağın yanında kiler ve
Afif Paşa Yalısı

(Boğaziçi, Yeniköy, İstanbul).
KONUT
YOZGAT’TA NİZAMOĞLU EVİ
zgat’taki Nizamoğlu Evi, kuruluşu kadar içindeki duvar resimleriyle de : çeken bir yapıdır, iki kadı olan Nizamoğlu Evi, 1871 tarihlidir. Olduk-sağlam bir biçimde günümüze kadar gelebilen ev, eğimli bir arazide ya-mıştır ve üç yönü bahçeyle çevrili olup, bir yüzü sokağa bakmaktadır, in tabanı ve tavanı ahşaptır, iki katın da duvarlan ağaç iskeleder arasına deştirilen tuğlalarla örülmüş, üzerine sıva çekilmiştir. Evin zemin katın-depo, mutfak ve hizmet odalan gibi bölümler bulunmaktadır. Üst kat, zey-güney doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen biçimli bir sofayla, :amn iki yanına simetrik olarak yerleştirilmiş odalardan oluşmaktadır, ranın ucunda, sonradan camekânlarla bölünerek iki oda haline getiril-ş bir eyvan ve bir balkon bulunmaktadır. Sokak kapısından büyük bir aya girilir. Sofanın girişten başka üç kenan boyunca zemini bir metre İar set halinde yükseltilmiştir. Bu setlere korkuluk ve çeşitli barok delere süslü ahşap direkler yerleştirilmiştir. Odalara giriş buradan düzenmiş olup sedere üç taraftan güzel birer merdivenle çıkılmaktadır. Eyva-iki yanında yer alan iki büyük oda özenle süslenmiştir. Güneybatıda alan odanın tavanı barok motiflerle süslenmiştir. Göbek kompozisyo-ortasında baş aşağı sarkan çiçek ve çeşidi kıvnmlardan oluşan ajurlu süsleme taşımaktadır. Bu süslü tavanın eteği dört bir yandan çeşitli nzaralarm tasvir edildiği içbükey bir kuşakla çevrilidir. Bu kuşağm içi-insan figürünün de yer aldığı çeşitli olaylan yansıtan sahneler işlenmiş-Bu tasvirler konu bakımından ikiye ayrılabilir: birinci grupta bol ağaç-deniz kıyılarında fesli avcılar, hayvanlar, denizde tekneler vardır. Ön
planda, ağaçlar arasında, büyük, üç katlı bir binanın, arkada evlerin yer aldığı bir kıyı şehri görülür. Kıyıya doğru kürek çeken insanlar, karşı kıyıda ağaçlar arasında bacalanndan duman tüten evlerin olduğu bir köy, köyün dışında bir çeşme, çeşmeden su içen atlı çoban, tarlalar arasında taş bir konak, Yozgat’ın geçirdiği bir yangını anlatan bir sahne, bu bölümü oluşturan başlıca resimlerdir, ikinci grupta bu manzaralann arasında yer alan konulu tasvirler görülür. Doğu ve Batı duvarlarının tavan eteğinde, tam ortaya yerleştirilmiş savaş sahneleri vardır. Bu sahnelerde ortada şahlanmış atın üzerinde komutan ve onun çevresinde savaşa hazır asker gruplan tasvir edilmiştir. Batı örneklerini akla getiren bu resimlerdeki kılık kıyafetler hem Balkan, hem Kafkas havasını andırır. Kıyafetler acemice ve deformedir. Tasvirlerde Isa’nın mucize sahnelerini hatırlatan görüntüler de vardır. Nizamoğlu Evi’nin güneydoğu odasındaki zengin süslemeli ahşap tavanın eteklerindeki kuşakta da çeşitli manzara tasvirleri işlenmiştir. Burada ayn-ca bir natürmort yer alır. Bu tasvirler çocuksu çizgileriyle naif bir özellik taşırlar.

Nizamoğlu Evi’nin azınlık vatandaşlardan bir keşişe ait olduğu söylenmektedir. Tevrat’tan alınmış sahne, savaş sahneleri ve insan figürlerinin yer aldığı manzara tasvirleri bu evin bir Müslüman evinden çok bir Hıristiyan vatandaşa ait olduğunu göstermektedir, insan figürlerinin tasvir edildiği azınlık evleri Anadolu’da yaygındır. Safranbolu, Kastamonu, Kayseri gibi yörelerde de böyle evlere rastlanır. Bu evlerdeki resimler taşıdıkları Batılı özelliklere rağmen «naif» karakterden kurtulamamış örneklerdir.

ambarlar vardır. Evlerin planları hakkında bilgi sahibi olmak için üst kata bakmak gerekir. Çünkü alt katlar sokağın biçimine uymak zorundadır.

Safranbolu evlerinde en yaygın olan planda sofa evin ortasında yer alır. Sofanın çevresinde odalar vardır. Dış sofalı evlerde bitişik odalar görülür, ama orta sofalı evlerde odalar birbirinden ayrıdır, araya sofanın uzantısı girer. Türk evinin özelliklerinden birini oluşturan bu durum, her odanın başlı başına bir birim olmasını sağlar. Böylece günlük yaşamın gerektirdiği oturma, çalışma, yemek yeme, uyuma gibi eylemler kolaylıkla yapılabilir. Safranbolu’da sofaya «çardak» denir. Çardaklı evlerde simetrik bir plan uygulanır. Bu evlerde çardak köşelerdeki odaların aralarına girerek eyvanları oluşturur. Sayısı dörde kadar çıkabilen bu eyvanların birinde merdiven vardır. Çardak odalar arasında bir dolaşım alanıdır. Oda kapıları çardağın köşelerine gelir, ama çardaktan odalara doğrudan girilmez. Türk evlerine özgü sedirde
oturma, yer sofrasında yemek yeme, yer yatağınd sülhanede yıkanma gibi günlük yaşam düzeni Saf rinde de değişmez. Odalarda öbür Türk evlerinde ocak, dolaplar, «oyma» denilen içi boş gözler varc seklığinin bittiği düzeyde bir raf (sergen) odayı çej nır. Bazı oda ve sofalarda da «çiçeklik» adı verilen r; Bunlara vazo, sürahi, lamba gibi şeyler konur. Dola dışında genellikle yalındır. Ocak, odanın dolaplı alır. Bu ocakların eski örneklerinde yarım daire çıkr lahlı veya duvara paralel çıkmalı kemerli ahşap c görülür. Bunların bazıları alçı süslüdür. Kıvılcım ve yılmasını önlemek amacıyla tabanın iki yanına taşt iki korkuluk yapılmıştır. Köşedeki odaların her yü üçer pencerelidir. Alt pencerelerin en dışında, kapa evi dış etkenlerden koruyan kara kapak vardır. Ort< de dışarı çıkma yapan eyvan pencerelerinin üstü ba veya sivri kemerli olarak biter. Kemer içinde kalan \ çalara bölünmüş olan kısım renkli camlarla bezeı dört yanına kıvrılan çatı yüzeyi Türk evinin özelliki ni yansıtır. Orta sofalı evlerin sofa çıkmalarının üs alınlıklı, iki yüzeyli bir çatı, ana çatıya saplanır. Çad cuk» denilen üçgen prizma şeklindeki kulelerden <
MİLAS’TA BAHAEDDİN AĞA KONA

Anadolu’da resim ve süslemeleriyle ilgi çeken evlerden biri Milas Ilçesi’ndeki Bahaeddin Ağa Konağı’dır. Yapının kesi: memekle birlikte, kuruluş ve süslemelerine bakılarak XIX. da yapıldığı sanılmaktadır. Bina, antik Milas’ın Zeus Tapın, şı Mabedi) harabesinin kuşatma duvarı üstüne yaslanmış b: pılmıştır. Manzaraya hâkim bir konumdadır. Konak bugün delenmiş durumdadır. Bir avlusu ve avluda harap durumd; ler, çeşme gibi yapılar bulunmaktadır, iki katlı olan yapının da depo ve hizmet odalarıyla alt kat taşlığı vardır. Üst k. uzunca bir sofa doğu-batı doğrultusunda uzanmaktadır v< yanı odalarla çevrelenmiştir. Sofa, taşlığın üzerindeki ahşa dayanmaktadır. Buraya batı yönünden ahşap bir merdiveiL nağın zemin katı moloz örgülüa yığma duvarlıdır. Üst kat is denilen tarzda ağaç iskelet ve kerpiç dolgulu duvarlarla öri katın tabanı ve tavanı tümüyle ahşap olup, içten ve dıştan sı varlarının yüzleri boyalı nakışlarla süslenmiştir. Binanın mî kim olan doğu cephesi en ilginç yeridir. Batı ucu balkon gib lan sofanın doğu ucu bu cephenin ortasındaki yarım yuva cumbayla son bulmaktadır, içerde sofanın bu ucu eyvan gi! ta ve zemin bir seki halinde yükselmektedir. Konağın üst ka bulunmaktadır. Binanın doğu cephesi dönemin en zengin « süsleme örneklerine sahiptir. Yuvarlak cumbanın iki yanınc çerçeveli, ahşap korkuluklu pencereler yer alır. Cumbamr mavinin hâkim olduğu boyalı nakışlarla çerçevelenmiş oval yon işlenmiştir. Cumbanın yuvarlak yüzeyinde, pencere al lan figürü görülür. Pencerelerin aralanyla alt ve üstlerinde k. lamaları andıran mavi ve kiremit renkli boyalarla yapılmış uygulanmıştır. Eyvanın güneyindeki odanın çıkıntısının yuv, züne mavi boyayla kıvnk dallardan oluşan oval bir çerçeve rengi konturlu ve yine mavi boyalı, büyük bir çift başlı kart lenmiştir. içerde en zengin süslemeler eyvan ve onun kuze yük odada yer alır. Iç süslemelerde, minyatür geleneğinin c ne uygulanmış biçimi etkisi yapan tasvirler üçlü bir düzen o”, tada kapalı ve oval bir kompozisyonla mendirek ve surların körfez ve kıyı kasabası tasvir edilmiştir. Bunun solunda üst i miş yapılarla bir kent parçası, sağında ise kıvrık dallar üstüne vazo motifi işlenmiştir. Kıyı kasabası kompozisyonunda \ matik biçimde verilmesi minyatür havasını yansıtmaktac kompozisyonda yer alan yelkenli gemiler, XVI. yy’dan beri r natında çok tutulan geleneksel motiflerdendir. Natüralist der çek motifleriyle, Batı sanatına özgü kıvrık dalların yanında, deki Batılı anlamda perspektifin uygulanmak istendiği kısın tür geleneğiyle Batılı resim arasında bir geçiş döneminin i Eyvanın iki yanında, bu üçlü kompozisyonla aynı yüksek! halinde, boyalı nakışla yapılmış panolar sıralanmıştır. Bu p, kubbeli, tek minareli şematik bir cami, bir masa üzerinde iki zı meyveler ve çiçekli bir vazodan oluşan natürmort işlenir mn kuzeyine düşen büyük odaya oldukça güzel işlenmiş a* pıdan girilir. Kapının karşısındaki duvarda bir ocak, batıdaki; şap dolap gözleri, doğudaki duvarda da pencereler vardır. < ve pencerelerin üstünde odayı çepeçevre dolaşan bir friz hal lar içinde, çiçekli vazolar ve bir masa üzerinde karpuz, bıçak ler işlenmiş olan natürmortlar resmedilmiştir. Bunlar da : renklerle boyanmış, gölgesiz ve natüralist havada resimlere; halk sanatı niteliğini görmek mümkündür. Bu odanın ahşap lemedeki zenginlik ve kaliteyle dönemin en güzel örneklen ortaya koyar. Bahaeddin Ağa Konağı, XIX. yy Türk mimar ginç yapılarındandır.

ların kenar çizgisi, mümkün olduğu kadar yalın tutulmaya mıştır.

ranbolu evlerinde uğur olarak saçaklara büyük geyik boy-rı asılır. Bazı evlerin içinde veya dış yüzeyinde bitki motif-emeler görülür.

rk evlerinin tipik özelliklerini taşıyan Safranbolu evleri, nin üstün yapı tekniğini, yaşam biçimini, zevkini yansı-irk konut mimarlığının en özgün örneklerini oluşturan bu bugün koruma altına alınmış ve yöre sit-alam olarak be-Tiiştir.

la evleri. Geleneksel konut mimarlığının ve Türk mahalle-ı tipik örneklerine rasdanan ilçelerden biri de Kula’dır. la evleri sofalı olarak planlanmıştır. Burada iç ve orta sofa-ı çok, dış sofalı evlere rastlanır. Sofa, ailenin ortak oturma x. Genellikle avlu tarafına doğru açık olup, sokak tarafı :re veya kafeslerle örtülmüştür. Evlerin önünde, yanında arkasında bir avlusu vardır. Burası sokaktan yüksek duvar-lyrılmıştır. Çoğunlukla iş görme yeri olarak kullanılan bu m, evin açıkta yaşama ihtiyacını da karşılar. Binanın ze-catında depo, ahır, mutfak, çamaşırlık gibi bölümler yer unların kapıları avluya açılır. Bazen bu bölümler avlu için-: katlı ayrı binalar olarak da bulunurlar. Oturma odaları gele evin üst katlarında yer alır. Avlunun bir bölümünün örtülüdür. Bu bölümden başlayan bir merdivenle üst kat na çıkılır. Kula evlerinin duvar inşaatında, çevrede bol rda bulunan siyah renkli volkanik taşlar kullanılmıştır. 3 duvar dolguları ve bacalar tüf cinsi hafif taşlarla yapıl-. Kula evleri tavanlarının işlemeleri, korkuluklarının yont-eri, kapı ve kapakların oyma ve geçme tahta işleriyle ince vki yansıtır.

rsa evleri. Geleneksel Türk evinin güzel örneklerinin yer şehirlerimizden biri de Bursa’dır. Yakın zamana kadar «Ye-;rsa» diye nitelendirilen bu şehirde de o eski, ünlü evler gi-azalmaktadır. Bütün Türk evlerinde olduğu gibi Bursa ev-e de üç temel özellik bir araya gelmiştir: bütünlük, rahat-zlilik.

lellikle iki katlı olan Bursa evleri eğimli bir arazi üzerine nuş olup, evlerin konumunda bu eğimden yararlanılarak, :i kata bir yarım kat daha eklenmiştir. Yer katının duvarı ıdeki çıkmalar Türk evinin belirgin özelliklerindendir. Ev-ılt katları kagir, üst kadar dolma veya ahşaptır. Arsaları ge-.e küçük olan Bursa evlerinde arsanın yarısı bina için kulla-:, kalanı bahçe olarak değerlendirilmiştir. Bahçede meyve ,rı, çiçekler ve havuz vardır. Daha büyük olan evlerde ba-îvuz sofadadır. Eski Bursa evlerinin her biri, bir ailenin otu-bağımsız bir bütündür. Vaktiyle açık çivit mavisiyle bada-an evlerin merdivenle çıkılan birinci katı hayat’a açılır. Bu-îdınlarm günlük işlerini yürüttükleri yerdir. Odaları, sofa-eyvanlarıyla ikinci kat evin asıl yaşanılan bölümünü oluş-Odalarda yüklükler, ocaklar bulunur. Bütün eski Türk ev-e olduğu gibi yer sofrasında yemek yenir, yüklüklerden çı-ı yataklar yerlere serilip yatılır.

katları genellikle penceresizdir. Bu da yine Türk evinin bir |idir ve bunda ev içi yaşamı dışarıdan gizleme kaygısı ya-;ki Bursa evlerinin birçoğunda bulunan küçük kubbeli ha-bölümünün örneği günümüze kadar gelememiştir. Kaplı-
calardan evlere gelen suyolları da artık yoktur. Bugün bu evlerin çoğu yıkılmış durumdadır.

İstanbul evleri. İstanbul’da evler semtlere, içinde yaşayan insanlara, yaşayanın sosyal durumuna, yaşanılan yüzyıla göre değişik biçim ve karakter gösterir. İstanbul’da XVIII. yy’a kadar sivil Osmanlı mimarîsi hâkimdi. Ancak, 1730’dan sonra Batı etkisi görülmeye başlandı. Zaman içinde neoklasik, neobarok, gotik ve ar nuvo stili kullanıldı. Batı etkisindeki binaların en çok rastlandığı yerler Adalar, Yeşilköy, Bakırköy, Arnavut-köy’dür. Buna karşılık Üsküdar, Fatih, Aksaray, Zeyrek, Süley-maniye ve Sultanahmet gibi muhafazakâr semtler sivil Osman-lı mimarîsine bağlı kalmıştır. Boğaziçi’nin Anadolu yakasındaki yalılar da daha çok Osmanlı mimarîsi çerçevesinde yapılmıştır. Geleneksel Türk mimarîsinin özelliklerini taşıyan yalılar arasında Beykoz’daki Ahçıbaşıların Yalısı, Göksu’daki iaşe Nazırı Osman Safter Efendi Yalısı, Anadoluhisarı’nda Amcazade Yalısı, Hekimbaşılarm Yalısı, Kanlıca’da Yedi-Sekiz Haşan Paşa Yalısı, yine Kanlıca’da 1976’da yanan Saffet Paşa Yalısı, Anado-luhisarı’nda Komodor Remzi Bey Yalısı (bugün Erdal İnönü’nün), Vaniköy’de Nazif Paşa Yalısı, Çengelköy’de Server Bey Yalısı sayılabilir.

Batı etkisinin görüldüğü yalılar ve binalar daha çok Boğaz’m Rumeli yakasındadır. Bunların başlıcaları: Yeniköy’de Afif Paşa Yalısı, Faik Bey ve Bekir Bey yalıları, Arnavutköy yalıları, Tarab-ya’da eski Fransız Okulu, Italyan Konsolosluğu, Alman Sefareti, Villa Zarif, Sarıyer’de Necmettin Molla (Abraham Paşa) Yalısı, Büyükdere’de Vehbi Koç Yalısı’dır.

İstanbul’da XVIII. yy’ın başlarına kadar Boğaziçi’nde çok az yalı vardı. Bu dönemde yalılar Anadolu yakasında Paşabahçe’ye, Rumeli yakasında da Büyükdere’ye kadar yayıldı. İstanbul’da yalıların yanı sıra mesireler ve çayırlar için seçilen yerler Türk doğal bahçe ve park anlayışının güzel örnekleridir. Ayrıca bu yörelerde yer alan namazgahlar, köşkler, kasırlar ve çeşmeler kültürel geleneğin birer parçası olarak özel bir anlam taşır. O dönemde köyler genellikle rüzgârdan korunan eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştu. Evler, birbirinin görüş alanını kapatmadan, set set bahçeler içine yerleştirilmişti. Yalılar ise kıyı boylarınca uzanırdı. İstanbul’dan başlayarak hünkâr sarayları, sultan ve efendi sarayları, vüzera, ulema gibi önemli kişilerin yalılarıyla, yer yer Ermeni ve Rum zenginlerinin yalıları iki sahilin kıyılarını süslerdi. Lebiderya yalılar bazen suların üstüne taşardı. Bazen de önlerindeki bir rıhtımla kıyıdan geriye çekilirdi. Bu yalıların arkalarında bir bahçe yer alır, bu bahçelerin önünden de yol geçerdi. Bahçelerin bir köprüyle yolun üzerinden karşı bahçeye veya dağa bağlandığı da görülürdü. Bebek, Tarabya, Büyükdere, Kuleli ve Beylerbeyinde olduğu gibi, yalıların arkasından geçen yollar yer yer sahile de çıkardı. Bu yollar gezi alanları olarak da kullanılırdı. 1750’den bu yana, geniş bir gezi alanı olarak Çarşıbaşı’ndan, büyük çınarların altından Sarıyer’e kadar bugün de uzanıp giden Büyükdere Yalıboyu yolu, bunun en güzel örneklerindendir.

Boğaziçi en parlak dönemini XIX. yy ortalarında yaşadı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda çöküntü dönemi başladı. Giderek birçok tarihî yalı tütün ve kömür deposu olarak kullanılmaya başladı. 1800’lerde yapılan bir sayıma göre kıyı boyunca sıralanan ve sayıları 800-1 000 civarında bulunan yalıların çoğu yandı veya yıkıldı. □
Bahçeşehir İstanbul çevresindeki modern uydukentlerden biridir.
AYRICA BAKINIZ

—► naa aile

—► Ibjvksli Bauhaus

—»■ n.««Li beton

—*- IbImsD bina

—► İb-ansli coğrafya

—► iB.«su Karolenjler

—► [B.ANSLİ Keltler ve Germenler

— ib-a’ou malzeme —*- iB-AKsıı mimarlık —■■ IB.ANSLI mobilya

—► iMiSLi Neolitik Çağ

— IB.ANSU şatolar —1► IMKII şehircilik —*■ iB-ANSLi şehirler

—► 1B.ANSLI tarihöncesi —► 5MM.Ş.M Türkiye —► IB.ANSU üslup

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*