Koronavirüs sonrası dünya nasıl olacak?

Koronavirüs salgınının gündelik yaşamı değiştirdiğine şüphe yok. Ama bu değişikliklerin kaçı kalıcı? Salgın sona erdiğinde nasıl yaşayacağız? Fütüristlere COVID-19 sonrası hayat hakkındaki öngörülerini sorduk.

“Geleceği görmek deli işidir” derler. Buna ancak en cesur zihinler cüret edebilir.

Bugünlerde hayatın her alanında, bilim ve teknolojideki büyük ilerlemeler ve küresel sağlık krizinden kaynaklanan büyük ve hızlı bir değişime tanıklık ediyoruz. Ancak bu değişimin nereye varacağına ilişkin hiçbir fikrimiz yok.

Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn gibi birçok ülkenin sağlık bakanı, “gelecek haftalarda ne olacağını” bilmenin imkansız olduğunu söylüyor. Üstelik bunu bu bakanlar, yığınla veriye erişimleri olmasına rağmen söylüyor. Örneğin 2007 yılında yürütülen “SARS-CoVvari” enfeksiyonların yeniden çıkmasına ilişkin çalışma gibi.

Fransız astrolog ve fizikçi Nostradamus’un 16’ncı yüzyılda yazdığı metinlerde, Çin’in Avrupa’yı bugünlerde yaşanacak bir salgın sürecinde işgal edeceğini nasıl tahmin ettiği sorusu gizemini koruyor.

İklim aktivistleri bile Aralık ayında Çin Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) SARS-CoV-2’ye karşı ilk kez uyardığında, küresel tüketimciliğin bu kadar hızlı bir çöküşe maruz kalacağını söyleyemezdi. Ama bu gerçekleşti.

Kaset gibi ileri sarılan toplum

COVID-19 salgınının, toplum ve gündelik yaşam üzerinde halihazırda büyük etkileri oldu. Büyük çoğunluğumuz elbette bunların geçici bir dönem olmasını umut ediyor. Sokağa çıkma yasakları, dükkanların kapatılması, tedarik zinciri problemleri ve toplumsal yaşamın muhteşem bir hızla yavaşlaması…

Ama belki de insanoğlu olarak hayatın yavaşlamasını istiyoruzdur?

Bundan elli yıl önce, dünyanın en önde gelen fütüristlerinden Alvin ve Heidi Toffler, hayatın giderek artan hızını ele aldıkları “Future Shock” (Gelecek Şoku) adlı kitabı yayımladı. Tofflerlar, giderek artan bu hızla birçok insanın başa çıkamayacağını ve bu yüzden toplumsal ve bireysel bir şok yaşayacaklarını savundu.

Kendisini “gelecek odaklı bir stratejik danışmanlık şirketi” olarak tanımlayan Toffler Associates’in CEO’su Maria Bothwell, “Alvin ve Heidi Future Shock’u yazdıklarında kendilerini fütürist olarak tanımlamıyorlardı. Ama eşi benzeri görülmemiş bir değişim hızıyla mücadele eden küresel bir toplum fikrinden heyecan duydukları aşikardı” diyor. Bothwell, söz konusu şoku nasıl atlatacağımızın, adaptasyon yeteneğimize bağlı olduğunu ve yaşananları hafif karşılamaya çalışmanın yeterli olmayacağını söylüyor.

Kriz sonrasında “yeni normal” bizi bekliyor

İşin karmaşık tarafı, iki toplumun asla aynı olmaması ve o toplumu oluşturan birey, aile, kavim, hükümet ve şirketlerin birbirlerinden çok farklı olması. Bothwell, “Tüm bu oluşumlar yeniliklere farklı hızlarda adapte olabilir ve senkronizasyon eksikliği uyuşmazlıklara yol açmaya devam eder. Bu da gelecekte ‘şok’ hissine kadar gider” diyor.

Bothwell, bugün yaşanan değişimlerin ne kadarının kalıcı olduğunu ve ne kadarının geçmişteki haline geri döneceğini bilmenin imkansıza yakın olduğunu söylüyor. Öte yandan Bothwell, yalnızca üç haftadır karantinada olmamıza rağmen değişikliklere uyum sağlamayı başardığımızı hatırlatıyor.

“Kriz sonrasında ‘yeni bir normal’ ile karşılaşacağız. Ancak bu bazılarının öngördüğü üzere devasa bir boyutta olmayacak. Ancak insanlar farklılıklara hazırlıklı olmalı.”

“Felaket tellalı”: Her gün yolda 2 saat geçirmeye gerek yok

İngiliz astronom Sir Martin Rees, kendisini pandemiler konusunda “felaket tellalı” ilan eden bir bilim insanı. Rees, “Kötümserliğin temelinde, bu tür olayların yeniden gerçekleşebileceği, buna ‘kötü aktörlerin’ neden olacağı ve daha fazla kötücül ve bulaşıcı değişken saçacakları fikri yatar” diyor ve devam ediyor: “Bu, influenza veya çiçek hastalığı ile yapılabilir. Neyse ki yeni virüs daha karmaşık ancak muhtemelen onu da hacklememiz yalnızca an meselesidir.”

Rees, “After Shock” (Şoktan Sonra) kitabına katkıda bulunan 50 isimden biri. Sözkonusu kitap, Future Shock’un ilk kez yayınlanmasının ellinci yıldönümü vesilesiyle yayınlandı. Rees’in son fütürist çalışması, 2018’de yayınlanan “On the Future” (Gelecek Üzerine). Kitapta az da olsa pandemilerden ve bu bağlamda toplumsal kırılmalar ve birbiriyle bağlantılı dünyada ekonomik çöküşten “kaçacak hiçbir yer olmamasından” bahsediliyor.

Rees, “İyimser senaryo, bunun, iki ders alacağımız ve badirelerini atlatacağımız, ‘bir defaya mahsus’ bir olay olması” diyor. “Alacağımız derslerin ilki, dirençli olmayan, uzun tedarik zincirlerine bel bağlamamamız gerektiği. Bu tür olaylarla başa çıkabilmek için atıl kapasiteye, insanlara ve ekipmanlara yatırım yapmamız gerekiyor. Ancak bu çok olası değil. Alacağımız ikinci dersse, kent çalışanlarının her gün evle iş arasında mekik dokuyarak ‘bir-iki keyifsiz saat’ geçirmesinin gerekli olmadığını öğrenmemiz.”

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*