
Kurtlar Sofrası ve Ben
### **Kurtlar Sofrası ve Ben**
Hayat bazen insanı hiç istemediği sofralara oturtuyor. Başta sana “Biz aileyiz”, “Sen bizdensin” diyorlar. Gözlerinin içine bakıyor, elini tutuyor, sırtını sıvazlıyorlar. Ama zamanla anlıyorsun ki o masa, dostların değil; senin etinden, ruhundan, umutlarından beslenen kurtların sofrasıymış meğer…
Ben bu sofranın başına oturtulalı çok oldu. Belki de gözümdeki iyi niyet perdesi, kalbimdeki sevgi fazlası yüzünden… Kim bilir? Herkesin elinde bir bıçak, bir çatal… Kimisi gözümün içine baka baka bir parçamı alıyor, kimisi arkamı döndüğümde. Ama en acısı da ne biliyor musun? Sofradakilerin çoğunun bir zamanlar “Ben senin ailenim” dediği insanlar olması…
Ben bu sofradan kalkmazsam, işte ona yanarım. Çünkü o masa, bir kere oturanı kolay kolay bırakmıyor. Her kalkmaya yeltendiğinde “Gitme” diyorlar, “Sensiz eksik oluruz.” Oysa eksik olan onlar değil, ben olmuşum yıllardır…
Bu yazı dizisinde işte tam da bunu anlatacağım. Bir sofraya oturmanın, orada yıllarını tüketmenin ve nihayet gözünü açıp “Yeter” demenin hikâyesi…
Belki senin de bir kurtlar sofran vardır. Ama bil ki bir gün susmak da yorar insanı…
Bugün başlıyorum anlatmaya.
Aynı sofrada susanlar değil; yeni bir masada konuşanlar var.
Kurtlar Sofrasında Bir Lokma Olmak
Hayat garip bir oyun. Güldüğünde seninle gülen çok olur, ama ağladığında yanında kim kaldı diye dönüp bakarsın da elin bomboş kalır. Bir zamanlar aynı sofrada oturduğum, ekmeğimi bölüştüğüm insanlar… Şimdi aynı sofrada, ama bu kez bana karşı oturuyorlar.
Kurtlar sofrasında bir lokma olmak, işte tam da böyle bir şey.
İyi günlerim vardı, şükrettim. Paylaştım. Yanıma geleni geri çevirmedim, “Birlikte yürürüz” dedim. Ama meğer çoğu sadece güneşliyken yanımda duruyormuş. Hava kararınca, gölgeleri bile yok oldu. Bugün düşmüşüm, sendelemişim, fark etmez. Herkes düşer. Asıl mesele, düşene kim el uzatır?
“Benimle iyi zamanımda yanımda olanlar, şimdi düştüm diye düşmanımla saf tutuyor.”
Bu cümle içimi acıtıyor. Çünkü ihanet en çok en yakınından gelir. Düşmanın nefreti tanıdıktır, beklersin. Ama dost bildiğinden gelen sırt bıçaklaması, işte o boğar insanı.
Ama şunu öğrendim:
Kurtlar sofrasında oturmayı herkes beceremez. Kimileri kurttur, kimileri lokma… Kimileri ise sessizce kalkar sofradan, kendi yolunu çizer. Ben üçüncüsüyüm. Artık aynı sofraya dönmem.
Bana düşerken gülenle, yeniden yürümem. Çünkü gerçek dost, senin elinden değil, yüreğinden tutandır çok şükür çok fazla tutanlar oldu.
Bugün düştüm, ama bu son değil.
Ayağa kalkmak zaman alabilir ama sabrım da, gücüm de var. Ve bu defa, yanımda gerçekten kim var, çok iyi biliyorum.
Düşene değil, düşürene vuranlara yazık.
Sanıyorlar ki, düştüm diye bitti her şey.
Sanıyorlar ki, bu yolun sonuna geldim.
Ama bilmezler; ben küllerimden doğmayı çoktan öğrenmiş biriyim. Her darbe, beni daha da sağlamlaştırdı. Her ihanet, gözümdeki perdeyi kaldırdı. Şimdi daha net görüyorum her şeyi. Daha dikkatliyim. Daha güçlüyüm.
Beni bugün hafife alanlar, yarın ismimi duyduklarında susacak.
Çünkü benim düşüşüm, onların zaferi değil — sadece sessizlik öncesi fırtına.
Hedeflerim hâlâ aynı yerde duruyor. Yolum belki dolandı, ama yönüm değişmedi.
Siz beni unuttuğunuzu sanarken, ben yeniden doğuyorum.
Ve şunu unutmayın:
Ben pes etmem.
Ben vazgeçmem.
Ve ben, hiçbir zaman orada kalmam.
Yarını bekleyin. Çünkü yarın, benim geri dönüşümün başladığı gün olacak.
O kurtlar sofrasını ….
Sessizce, ama dimdik.