LENİN, Vladimir İlyiç

LENİN, Vladimir İlyiç; Rus Komünist Partisinin
kurucusu, sosyalist fikirlerin ilk tatbikçisi,
yazar, ihtilâlci ve diktatör. Asıl adı Vladimir İlyiç
Ulyanov’dur. “Lenin” lakabını Rus Komünist İhtilâlinde
aldı. 1870’de Volga Nehri üzerindeki
Simbirs (bugünkü ismi Ulyanovsky) şehrinde doğdu
ve 1924’te Moskova’da felçli vaziyetteyken,
tekrar tekrar gelen kalb krizinden öldü.
Aslen Yahûdî olup, babası eğitim müfettişiydi.
Annesi Alman asıllı köylü bir kadındır. Alman
kültürüyle yetişen Lenin, beş kardeşti. Ağabeyinin,
Rus Çarı Üçüncü Aleksandr’a karşı düzenlenen
başarısız bir sûikast sonucu yakalanıp
îdâm edilmesi, ihtilalci fikirlerini hızlandırdı. İlk
ve orta öğreniminden sonra 1891fde Kazan Üniversitesinde
hukuk tahsili yaparken ihtilalci faaliyetleri
sebebiyle okuldan kovuldu. Petersburg
(Leningrad) Üniversitesinde başladığı hukuk tahsilini
de tamamlayamadı. Kendisini Marksizm’i
ve Marks’ın kitaplarını okuyup fikirlerinin Rusya’da
sosyal ve siyasî açılardan nasıl tatbik edilebileceğini
araştırdı. Açlık ve topraksızlık sebebiyle
şehirlere akın eden köylülerin, 1880’lerden
îtibâren sanâyinin gelişmesi sonucu, “işçileşmesi”
meselesi üzerinde durarak “İşçi Sınıfının Kurtarılması
İçin Savaşanlar Birliği” isimli marksist
demekte faal rol oynadı. Rus Sosyal DemokratPartisine girip, hareketli çalışmalarda bulundu.
1895’te gittiği İsviçre’de Plekhanov ile buluştu ve
Rusya’ya dönüşünde Çarlık rejimi aleyhtârı çalışmaları
sebebiyle Sibirya’ya sürüldü. 1897’den
1900 yılına kadar burada kaldı. Sibirya’da kendisi
gibi sürgün edilmiş olan Marksist Nataşa Konstantinova
Krupskaya ile tanışıp evlendi. 1894’te
Rus Narodnik (Halkçılık) hareketini tenkit eden
Halkın Dostları Geçinenler Kimlerdir? ve
1897’de yazdığı Ekonomik Romantizmin Vasıfları
isimli eserleri ile başlattığı tartışmaları,
1899’da sürgünde yazdığı Rusya’da Kapitalizmin
Gelişmesi (Razvitle Kapitalizma ve Rossii)
isimli eseriyle tamamladı.
1900 yılında sürgünden dönünce, 1898’de
Minsk Kongresinde kurulan ve Sovyet Komünist
Partisinin başlangıcı olan, Rus Sosyal Demokrat
Partisince, teşkilâtlandırma ve propaganda
faaliyetleri için Avrupa’ya gönderildi. İsviçre’de,
Iskra (Kıvılcım) gazetesini çıkararak
Marksist fikirlerini yaymaya başladı. Bu gazete
gizlice Rusya’ya da gönderilip dağıtılarak, sınıf
kavgalarına zemin hazırlandı. 1903’te Brüksel
ve Londra’da toplanan Rus Sosyal Demokrat Partisi,
Lenin ile Plekhanov’un fikir ayrılığına düşmesi
sebebiyle ikiye ayrıldı. Lenin’in tarafını tutanlara
“bolşevik”, Plekhanov ve Troçki’nin tarafını
tutanlara “menşevik” denildi. Bölünme,
Rusya’da marksist ihtilalin gerçekleştirilmesinde
partinin rolünün nasıl olması gerektiği konusunda
oldu. Lenin, partinin profesyonelce yetişmiş
kimselerden teşekkül etmesini ve ihtilalin işçi
sınıfı önderliğinde yapılması gerektiği tezini savunuyordu.
“Bana profesyonel bir ihtilalci teşkilât
verin, Rusya’nın altını üstüne getireyim.” diyordu.
Muhtelif zamanlarda yapılan uzlaştırma teşebbüsleri
neticesiz kaldı ve 1912 Prag Kongresinde
yoğun faaliyetlerine devam etti. Lenin, bolşevikleri
ihtilâle hazırlayarak, eğitim ve teşkilatlandırma
faaliyetlerini hızlandırdı.
1905’te menşevik Troçki’nin önderliğinde
Petersburg’da girişilen ayaklanma ile Petersburg
ve Moskova’da işçi sovyetleri (kurulları) kuruldu.
Çarlık Rusya’sının merkezi Petersburg’du.
Çar’ın kuvvetleri bu ayaklanmayı bastırdı ve Çar
İkinci Nikola, anayasalı meşrutî bir idâreye geçerek
bâzı hürriyetler verdi. Duma (Millet Meclisimi
topladı. Lenin ayaklanmayı desteklemek
için Rusya’ya döndü ve 1907’de tekrar Avrupa’ya
kaçtı. Daha çok İsviçre ve Fransa’da dolaştı.
1909’da Alman Sosyal Demokratlarının “revizyonist”
düşüncelerine karşı Materyalizm ve Emperyalizmin
Tenkidi isimli eserini yazdı. Bunda
Marks’ın düşüncelerini anti-materyalizm olarak
yorumlayanları “revizyonistlik” ile suçlayıp tenkid
etti.Bu yıllarda Pravda (Gerçek) gazetesini çıkaran
Lenin, yazılarında David Hume, Kant ve
Tolstoy’u tenkit etti. Marksizm ve sosyalizmde
gâyenin dîni kaldırmak olduğunu ifâde ederek,
taraftarlarından bu fikir doğrultusunda her türlü
faaliyette bulunmalarını istedi. Particilik ve sınıf
kavgalarına dâir yazılarının açıklandığı Proleter
İhtilalin Askerî Programı kitabında; “Kardeş
harpleri de harptir. Kim sınıf mücâdelesini tanırsa,
ülke içindeki kardeş harplerini reddedemez.
Bunu reddetmek, sosyalist ihtilalden vazgeçmek
olur.” diyordu. “Sınıflar kavgasında ahlâk
kaidelerine bakılmaz. Ahlâk, proleteryanın
zaferi için çalışmaktır. Bu zaferi sağlayacak kuvvet,
partidir”, “Parti, aktif çalışmalar yapacak
teşkilâtlı bir gruptur. Bir ileri karakoldur. İşçiler
partinin idâresine karışmazlar. Onlar, parti tarafından
idâre edilirler.” “Rusya’da sosyal demokrasi
kurulamaz. Bu dâva fikir tartışmaları
ile yürümez. Dâvayı zafere, yavaş bir iktisâdî gelişme
değil, ânî ve sert çıkışlar götürebilir. Hürriyet
içinde ihtilal olmaz. İhtilal, otorite ve istibdat,
demektir. Kapitalizmden sosyalizme geçiş
devresinde diktatörlük vardır.” “Mümkün olduğu
kadar aktif olanları öldürünüz ki, bize az iş
kalsın.” tezleriyle Leninizm’in teorik esaslarını
ortaya koydu.
Birinci Dünyâ Savaşının başlangıcında İsviçre’de
bulunan Lenin, bu savaşı, emperyalist devletlerin
dünyâyı paylaşma kavgası olarak vasıflandırdı
ve bunun, sınıflar arası bir savaş hâline dönüştürülme
yollarını sağlamaya çalıştı. Bu düşüncelerine
1917’de yazdığı Emperyalizm, Kapitalizmin
Son Aşaması (imperialism Kak Vışşaya
Stadio Kapitalisma) isimli eserinde yer verdi.
Savaşta, Rusya’nın karşılaştığı güçlükler ve
Çanakkale Boğazının açılmaması sebebiyle müttefiklerinden
yardım alamaması yüzünden ülkede
açlık başgösterince, Petersburg’da bolşevik vemenşeviklerin katıldığı gösteriler bir anda ihtilâle
dönüşerek, işçi ve asker sovyetleri idâresi kuruldu.
16 Mart 1917’de Çar’m istifasıyla üç yüz yıllık
Romanof Hânedânı sona erdi ve Prens Lvov
başkanlığında geçici liberal bir hükümet kuruldu.
Harp hâtıralarında; “Lenin’i Rusya’ya göndermekle
hükümetimiz büyük bir sorumluluk altına
girmiştir. Ama askerî bakımdan bu hareket iyi
netice verdi. Rusya’yı yere sermek lâzımdı.” diye
bahseden Alman generali Von Ludendorf; 17 Nisan
1917’de bol para ve imkânlarla Lenin’i Almanya’dan
gizlice trenle Rusya’ya soktu. Savaşın,
emperyalizmin vâsıtası olup, bir gâyeye teşvik
etmeyeceğini, asıl hedefin sosyalizmin zaferi olduğunu
yayan Lenin, “Askerler, evinize dönünüz,
toprak sâhibi olunuz.” çağırışını yaptı.
Rus Çarlık rejiminin yıkılmasına kadar katıldığı
Birinci Dünya Savaşma devam kararı veren
geçici hükümetin Temmuz ayında doğu cephesinde
giriştiği taarruz başarısızlık ile neticelenince
“bütün iktidar sovyetlere” sloganıyla, barışın imzâlanması,
köylüye toprağm, işçiye fabrikaların verilmesini
savunarak Lenin’in düzenlediği ve menşevik
Troçki’nin de katıldığı isyan, Lvov’un çekilip,
Kerensky’nin başbakan oluşuyla bastırıldı.
Troçki tevkif edildi. Lenin ise Finlandiya’ya kaçtı.
Burada 1917’de yazdığı Devlet ve Devrim (Gesudarts
Voi Revolyutisiya) kitabında proleterya
diktatörlüğünü târif ederek, işçi ve köylülerin iktidâra
gelmesiyle sınıf ayrılıklarının kalkacağını iddia
ediyordu.
Bu sırada ülkenin durumunda büyük bir karışıklık
başgöstermiş, köylüler zenginlerin çiftliklerine
hücum etmeye başlamışlar, otorite ve düzen
diye bir şey kalmamıştı. Eylülde serbest bırakılan
Troçki önderliğinde 7 Kasımda Kerensky’nin hükümet
sarayına karşı saldırıya geçen bolşevik Askerî
İhtilal Komitesi, iktidârı ele geçirdi. Lenin
gizlendiği Smolny Enstitüsünden çıkarak Petersburg’a
geldi. İlk yaptığı iş çarlığın gizli belgelerini
açıklayarak savaştan çekildiğini îlân etmek ve
Almanlar ile antlaşma imzalamak için teşebbüse
geçmek oldu.
Yirminci yüzyılın en mühim siyasî hâdiselerinden
sayılan Bolşevik İhtilali ile iktidârı ele geçiren
Lenin, 25 Kasım 1917’de Kurucu Meclis seçimlerine
gitti. Bütün parlak sözler ve vaatlere
rağmen 35 milyon reyden sadece dokuz milyonunu
alarak 707 üyeden 175’ine sâhib oldu. Bunun
üzerine Kurucu Meclisi dağıtarak proleterya diktatörlüğünü
ilân etti. Stalin ile beraber 2 Aralık
1917’de yayınladığı beyannâmede Rusya’daki Müslümanlara
“çarlar ve zâlimler tarafından dinleri
tahkir edilen Müslümanlar! Dîninizin ve kültür
müesseselerinizin serbest olduğunu bildiriyoruz.”şeklinde propaganda yaptıysa da Müslümanları
inandıramadı. Toprak mülkiyeti bir karamâme ile
kaldırıldı. Sanâyi müesseselerini devletleştirdi.
İhtilâlin devâmı için Kızılorduyu ve “diktatörlüğümüzün
kılıcı, sert gözü” diye tavsif ettiği ÇEKA’yı
kurdurdu. Muhalefetin insafsızca ezilmesi,
gizli polis terörü ve Lenin’in “barış, ekmek, toprak”
sloganlan halkın arasında yankılar uyandırdı. Başşehiri
Petersburg’dan Moskova’ya taşıdı ve komünist
ihtilâli diğer ülkelere de yaymak için Üçüncü
Enternasyonali kurdu. Gelişmelerden şikâyet
eden birisine; “Bu bir Rus meselesi değildir. Bu,
dünyâ ihtilâli yolunda geçmemiz gereken bir aşamadır.”
cevabını verdi.
İhtilalden sonra komşu ülkeler ile savaşlar ve
iç harpler devam etti. 1918 yılında ilk Sovyet anayasası
îlân edildi. Buna göre Sovyetler Birliği sâdece
proleterya sınıfının devleti sayılıyordu. 1918-
22 yılları arasında ihtilâle karşı ayaklanan Vrangel
ve Denikin’in Beyaz Rus orduları ile mücâdele
edildi.
Lenin’in icrââtları ve komünizm idâresi Rusya’nın
durumunu düzeltmedi. Komşu ülkelerle
mücadeleler ve iç harpler devam etti. Köylüler dağıtılan
toprakların tapusunu isteyip, verilenlerin
ihtiyaçlarını karşılamadıklarını ileri sürdüler. Şehirden
ayrılıp köylere gelen sekiz milyon kişi de
toprak istedi. Tarlalarda, fabrikalarda, mâdenlerde,
petrol kuyularında ve demiryollarında İstihsal
faaliyetleri aksadı. Buğday istihsâlinde
Çarlık Rusyası rakamlarına ancak 1960’larda ulaşılabildi.
Gıdâ maddesi ve mamul eşyâ temini
güçleşince açlık tehlikesi, mal darlığı ve karaborsa
başgösterdi. Lenin, icrââtlarının memnuniyetsizliklere
sebebiyet vermesi üzerine sert
tedbirler aldı. Her şey önceden planlandığından
ÇEKA ve Kızılordu memnuniyetsizliklere ve muhâlefete,
katliamlar ile cevap verdi. Sâdece Kiev’de
1919 yılında Lenin’in propagandalarına katılmayan on bin aydın Rus subayı, zarar yapılmayacağı
vaadi ile teslim alınarak hepsi, erkek
çocukları ile îdâm edildi. Hanımları da genelevlere
konulup, kızılordu erlerine teslim edildi.
Uğradıkları büyük hakâretlere ve hunharca tecâvüzlere
tahammül edemeyen bu kadınlar, kısa
sürede öldüler.
İhtilâlin başlangıcından îtibâren Sovyetler
Birliğinde Lenin’in yedi senelik iktidârı devrinde
otuz iki milyon insan hayatını kaybetti. 1922’de
karşı güçler bertaraf edilerek, SSCB kurulmuş oldu.
Böylece dünyâ târihinin en büyük zulüm imparatorluğu
ortaya çıktı. Sovyetlerin, İkinci Dünyâ
Harbindeki insan zayiatı, sâdece Lenin zamânmda
katledilenlerden azdır.
1917’den itibâren uygulanan Harb Komünizmi
1921’de biraz liberalleştirilerek yeni iktisat siyâseti
(Novoya Economic Politicaya) (NEP) tatbikata
konuldu. Soukhozlara paralel olarak Kolhozlar
kuruldu (Bkz. Kolhoz). Kontrol ve parti
disiplini şiddetlendirildi.
Lenin’in, Halk Komiserleri Şûrası ve Komünist
Parti Başkanıyken 1922 yılında başlayan krizleri,
1923’te tekrarlayarak, onu konuşamaz hâle getirdi.
21 Ocak 1924 günü gelen kalp krizinde ölen Lenin,
Moskova’da yapılan büyük, özel bir yere kondu.
Yerine Stalin geçti.
Lenin öldükten sonra fikirlerinin, “Leninizm”
ismiyle bütün dünyâda propagandası yapıldı. Esası;
din düşmanlığı, önce yalan ve yaldızlı sözlerle
aldatmak, sonra zulüm ve işkence ile yok etmektir.
1990’dan sonra Sovyetler Birliğinin dağılmasından
sonra Lenin’in fikirleri de yargılanmaya
başlamış ve eski propaganda gücünü kaybetmiştir.
Târihin en kan dökücü ihtilâlcilerinden olan
Lenin, Marksizm teorisinin tatbikçisi, komünizm
İdâresinin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği Devletinin kurucusudur. Lenin, komünizmin
başarıya ulaşması için; “Birinci vâsıta
yalan söylemek, aldatmaktır. Ne kadar büyük yalan
söylerseniz, o kadar muvaffak olmuş sayılırsınız.”
dediğinden, çok yalancı ve o kadar da
çok zâlim ve kan dökücü idi. Çok kitap yazdı. Bu
kitaplarından Türkçe’ye çevrilenler vardır. Yazıları
birbirinden hayli ayrı ve değişik yorumlara
yol açmıştır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*