MİDHAT PAŞA; Tanzimat devri Osmanlı sadrâzamlarından. Rusçuklu Mehmed Eşref Efendinin oğlu olup, 1822’de İstanbul’da doğdu. Asıl adı Ahmed Şefik olup, Midhat ismiyle meşhur oldu. Husûsî hocalardan ders aldı. Dîvân-ı Hümâyûn kaleminde vazifeye başladı (1834). Mustafa Reşîd, Âlî, Mütercim Rüşdî ve Sâdık Rifat paşaların toplantılarında Zâbit Kâtipliği yaptı. Paris, Londra, Viyana ve Belçika’ya gitti (1858). AvrupalIların OsmanlIları yıkmak için ürettikleri fikirlerin etkisinde kaldı. Yurda dönüşünde Meclisi Vâlâ (Danıştay) Başkâtipliğine getirildi (1859). Daha sonra Niş (1861) ve Tuna (1864) vâlilikle- rine tâyin edildi. Tuna vilâyetinde yaptığı çalışmalarla AvrupalIların takdirini kazandı. Şurây-ı Devlet (Danıştay ve Yargıtay) Reisliğine getirildi (1868). Sadrâzamla anlaşamadığından Bağdat Vâliliği göreviyle İstanbul’dan uzaklaştırıldı (1869). Sonra azledilerek Edirne Vâliliğine tâyin edildi (1872) ise de beş gün sonra 31 Temmuz 1872’de sadrâzam oldu.
Üç ay kadar sadrazamlık yaptı. Bu esnâda rüşvet karşılığında Mısır Hidivi İsmâli Paşaya Avrupa’dan borç alabilme yetkisi tanıdı. Gerçeklerin aksine devlet bütçesinde gelir fazlalığı olduğunu id- diâ etti. Uygunsuz davranışları ve yalanlarının ortaya çıkması üzerine sadrazamlıktan azledildi (19 Şubat 1873). Aynı yıl Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye Nâzırlığına getirildiyse de kendisini sadrazamlıktan azleden pâdişâha karşı kin beslemeye başladı. Yeni OsmanlIların (Bkz. Jön Türkler) sadrâzam adayı oldu. Midhat Paşa; Mütercim Rüşdî Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve Müfsid İmâm (Haşan Hayrullah) işbirliği yaparak Sultan Abdülazîz Hanı tahttan indirip Beşinci Murâd’ı tahta geçirdiler. Ancak Abdülazîz Hanın hunharca katledildiğini duyan Sultan Beşinci Murâd’ın aklî dengesi bozuldu. Doktorların verdiği rapor üzerine tahttan indirilip yerine Abdülhamîd Han geçti. 19 Aralık 1876’da ikinci defâ Sadrâzam olan Midhat Paşa başkanlığında toplanan Vükelâ Heyetince incelenen Kânûn-i Esâsı metni üzerinde bâzı değişiklikler yapıldı. Pâdişâhın karşı çıkmasına rağmen Midhat Paşa 113. maddeyi (pâdişâh, devletin emniyetini bozan ve tehlikeye düşüren kişilerin hudut hâricine sürülmesi maddesini) eklettirdi. Pâdişâhın tasdikinden sonra Kânûn-i Esâsı ve Meşrûtiyet îlân edildi (23 Aralık 1876). İngiliz hayrânı olan ve Meşrûtiyet hakkında köklü bir bilgisi bulunmayan Midhat Paşa, kendi husûsî danışmanı ve Nâfiâ (Bayındırlık) Müsteşârı Odyan Efendiyi İngiltere’ye göndererek, Meşrûtiyet rejiminin Avrupa devletlerince garanti altına alınması talebinde bulundu. Osmanlı Devletinin dâhilî idâresini yabancı devletlerin kefâleti altına sokmak için gayret etti. O sırada İstanbul’da toplanan Tersâne, Konferansına da aynı teklifi yaptı. Fakat kabûl ettiremedi. Pâdişâh, Meşrûtiyetin ilânından sonra, bir sene beş ay kadar devlet idâresine karıştırılmadı. Abdülhamîd Hanın muhâlefetine rağmen Midhat Paşa ve arkadaşlarının basiretsizlikleri yüzünden 24 Nisan 1877’de Doksanüç Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus Harbine girildi. Midhat Paşa, medrese talebelerini kışkırtıp “Harp istiyoruz!” nü- mâyişleri yaptırdı. Sultan’ın penceresi dibinde bile “Harp!” diye bağırıldı. “Âl-i Osmân” yerine “Âl-i Midhat”ın kurulabileceğini söyleyerek saltanata göz dikti. Hıristiyan ve Müslümanlardan “millet askeri” adıyla kendi emrinde yeni bir ordu teşkil etmeye kalkıştı. Bosna’da Türk bayrağında hilâlin yanma haç koydurarak, bu bayrakla bir tabur askere, İstanbul’da geçit resmi yaptırdı. Kendisini nâdir gelen bir kahraman zanneden Midhat Paşa, Pâdişâha karşı kaba hareketlerde bulunarak herkesin nefretini kazandı. Ziyâ Paşa ve Nâmık Kemâl gibi en yakın arkadaşlarını sürgüne göndererek Meşrûtiyet anlayışım açık bir şekilde ortaya koydu. 5 Şubat 1877’de sadâretten azledilerek Midhat Paşanın Kânûn-i Esâsî’ye koymakta ısrar ettiği 113. maddeye istinâden yurtdışına çıkarıldı. Midhat Paşa, önce Brendizi, sonra Napoli, İspanya, Paris ve Londra’ya gitti. İngilizlerden çok iltifât gördü. Girit’te ikâmetine izin verildi. Sonra Suriye Vâliliğine tâyin edildi. Vâliliği zamânında kanlı Marûnî-Dürzî çatışmaları oldu. Devlet aleyhindeki faaliyetleri sebebiyle merkeze daha yakın olan Aydın Vâliliğine getirildi (1880). Bu sırada, Abdülazîz Hanın katliyle ilgili olarak teşkil edilen mahkeme, soruşturmalarına devam ediyordu. Kendisini götürmek için heyet gönderildiğini haber alan Midhat Paşa, İzmir’deki Fransız konsolosluğuna sığındı. Vâlilikten azledildi. Abdülhamîd Hanın tehdidi üzerine himâyesiz kalan Midhat Paşa, İstanbul’a getirilerek Yıldız Sarayı Çadır Köşkünde tutuklu olarak ifâdesi alındıktan sonra, Haziran 1881’de diğer zanlılarla birlikte muhâkeme edildi. Sultan Abdülazîz Hanın şehit edilmesinde rol oynadığı tesbit olunarak îdâma mahkum oldu. Buna, kabîne üyeleri, eski sadrâzamlar, müşir ve feriklerden teşekkül eden fevkalâde bir Temyîz Heyeti karar verdiyse de Pâdişâh azınlıkta kalanların reylerini tercih ederek îdâm hükmünü sürgüne çevirtti. İzzeddîn Vapuru ile Cidde üzerinden Tâif e gönderildi. Midhat Paşa, üç yıl kadar burada yaşadı. İngilizler tarafından kaçırılacağını haber alan Hicaz Vâlisi Osman Nuri Paşanın emriyle 8 Mayıs 1884 gecesi kaldığı odayı basan Berber İsmâil adındaki bir asker tarafından boğularak öldürüldü. Cenâzesi Tâif Kalesi surları dışındaki kabristana defnedildi. 26 Haziran 195 l’de kemikleri Tâif ten İstanbul’a getirilerek Hürriyet-i Ebediye Tepesinde gömüldü. Garp kültüründen ve İslâmî bilgilerden mahrum olan Midhat Paşa, zekî bir kimseydi. Ancak kendisinin de bâzı vesilelerle îtirâf ettiği gibi iyi bir devlet adamı değildi. Sorumluluktan çekinmeyen ve kibirli bir kişi olan Midhat Paşa, devlet sırlarını en olmadık kimselere söylemekten çekinmezdi. Siyâsî tecrübeden mahrûm olduğu gibi, memleketin kurtuluşu için tek çârenin Meşrûtiyet rejimi olduğuna inanmıştı. İbn-ül-Emin Mahmûd Kemâl İnal’ın tâbiriyle; “Önünü ardını gözetmez, yaptığı işi düşünmez!” bir adamdı.
MİDHAT PAŞA
15
Eki