Birbuçuk yüzyıl sonra, Cengiz Han’ın yönetimindeki
Moğollar hem Cinleri, hem de Songları yenerek bütün
Çin’i ele geçirdiler. 1227’de Cengiz Han öldüğünde,
Moğollar Kore’den Türkistan’a, Sibirya’dan Hindistan’ın
kuzeyine uzanan bir imparatorluk kurmuşlardı.
Ama o dönemde bile Çin, hâlâ Moğol İmparatorluğunun tam anlamıyla bir parçası olmamıştı. Çin’e tam anlamıyla
egemen olmayı Cengiz Han’ın torunlarından
Kubilay Han başardı. 1279’da Güney Song ülkesini bütünüyle
ele geçirip, kendini Çin imparatoru ilan ederek,
başkenti Pekin olan Yüen sülalesini (1279-1368) kurdu.
Moğol yönetiminin bütün Asya’da barışı sağlamasının
sonuçlarından biri, Çin’e girişlerin nispeten kolaylaşması,
yabancılarla, özellikle Batı’yla yoğun bir ilişki
sürecinin başlaması oldu. Moğollar, Çin’e yabancı serüvencilerin
gelmesine göz yumdular. Nesturi hıristiyanlığı
ve İslâm gibi dinlerin yayılmasına hoşgörüyle
karşıladılar. Kendileri de Tibet buddhacılığını ya da tantracılığı
benimsediler. Ayrıca, 1274’te babası ve amcasıyla
birlikte Çin’e giden Venedikli Marco Polo gibi pek
çok yabancıyı devlet bürokrasisinde görevlendirdiler.
Bu arada, sistemli olarak devlet görevlerinden uzaklaştırılan
Çinliler, birçok yasal sıkıntıyla karşılaştılar. Ama
yerli sanatların, özellikle de kaligrafi, resim, tiyatro ve
romanın gelişmesi sürdü.
MOĞOL YÖNETİMİ
09
Eki