Genel

MR. TOMPKINS’İN SERÜVENLERİ

MR. TOMPKINS’İN SERÜVENLERİ
George GAMOV
D ir sabah Bay Tompkins yatağında keyif uykusunda iken, odada birisinin varlığını ssetti. Van tarafa bakınca, eski arkadaşı Pro-sörün koltukta oturduğunu gördü. Dizlerine ydığı bir haritaya eğilmiş, bakıyordu.

Profesör başını kaldırarak, “Sen de geliyor jsun?” diye sordu.

“Nereye geliyor muyum?” dedi Bay Tomp-ıs. Profesörün odaya nasıl girdiğini merak lyordu.

“Kuşkusuz kuantum ormanındaki filleri ve )uı hayvanları görmeğe. Geçen gün gittiğimiz ıırdo salonunun sahibi, bilardo toplarının ya-dığı Gidişlerinin nereden geldiğini sonunda ııı söyledi, Haritada kırmızı kalemle işaretle-|lm bölgeyi görüyor musun? Belli ki, bu böl-Jekl her şey kuantum kanunlarına uyuyor ve ıntum sabiti de çok büyük. Yerliler buranın atanlar tarafından işgal edildiğini sanıyorlar, “karım kİ, kendimize bir rehber bulmamız çok ; olacak. Gelmek istiyorsan, acele etmelisin, mi bir saate kadar yola çıkıyor. Üstelik gider-ı Slr Richard’ı da almamız gerekiyor.”

Bay Tompkins, “Sir Richard da kim?” diye du. Profesör şaşırmıştı. “Hiç ondan bahse-liğlni duymadın mı? Çok meşhur bir kaplan ısıdır, ilginç bir av partisi v«at edince, O da ıııle gelmeğe karar verdi.”

I İmana geldiklerinde, Sir Richard’ın tüfekle-vo mermilerini taşıyan uzun kutuların ge-e taşındığını gördüler. Mermiler, Profesörün ntum ormanına yakın bir kurşun madeninden rttlğl özel bir kurşundan yapılmıştı. Bay ıpklns, kamarasında bavullarını düzenlerken skli titreşimlerden, geminin limandan ayrıldı-anladı. Deniz yolculuğunda dikkate değer ılr şey yoktu. Sonunda gemi, güzel bir şeh-kıyısına yanaştı. Bu şehir, efsanevi kuantum esine en yakın olan yerleşim yeri idi. “Şim-dedi Profesör, “içerilere yapacağımız yolcu-
KUANTUM ORMANI
den hiçbirinin bizimle geleceğini sanmıyorum. Fili kendimiz idare etmemiz lazım. Bu iş de sana düşüyor Bay Tompkins. Ben bilimsel gözlemlerle meşgul olacağım, Sir Richard da silahlarla uğraşacak.”

Şehrin kenar mahallelerinden birindeki fil pazarına geldiklerinde, Bay Tompkins oldukça endişeli görünüyordu, idare etmesi gereken hayvanların iriliği onu korkutmuştu. Filler hakkında çok bilgili olan Sir Richard, oldukça büyük güzel bir hayvan seçmişti. Sahibine fiyatını sordu Yerli, bembeyaz dişlerini göstererek: “Hrup hanvek’o hobot hum. Hagori ho, haraham oh hohohohi” dedi.

“Çok para istiyor” diye tercüme etti Sir Richard, “ama bu fil kuantum ormanından gelmiş, onun için daha fazla fiyat eder diyor. Alalım mı?”

Profesör, “Elbette alalım. Gemide bazen fillerin kuantum topraklarından dışarı çıktıklarını v«e yerlilerin de onları yakaladığını duydum. Bu filler diğer yörelerin fillerinden çok daha iyidir. Bizim durumumuzda ise bu fil, ormanda kendi vatanında olacağı için çok yararlı olabilir” dedi.

Bay Tompkins, filin her tarafını inceledi. Çok güzel, büyük bir hayvandı; ama davranışlarında, hayvanat bahçesinde gördüğü fillerden farklı hiçbir taraf yoktu. Profesöre dönerek: “Buna kuantum fili dediniz; ama bana göre bildiğimiz filden hiç farkı yok. Akrabalarının dişinden yapılmış bilardo topları gibi acayip davranışları yok. Neden her yönde dağılmıyor acaba’”

“Anlamakta çok özel bir yavaşlık gösteriyorsun” dedi Profesör. “Çünkü kütlesi çok fazla. Bir süre önce yer ve hızdaki belirsizliğin kütleye bağlı olduğunu söylemiştim. Kütle ne kadar büyük olursa, belirsizlik o kadar küçük olur. İste toz parçacığı gibi hafif cisimlerde bile, günlük hayatımızda kuantum kanunlarını gözleyememe-mizin sebebi budur. Ama milyarlarca defa daha hafif olan elektonlarda çok önemli olur. Kuantum ormanında kuantum sabiti oldukça büyük, ama fil gibi ağır hayvanlarda geze çarpacak etkiler yaratacak kadar da büyük değil. Kuantum filinin yerindeki belirsizliği fark edebilmek için sınırlarını çok incelikle gözlemek gerekir. Belki filin

ulsa flu oluşunu ıllkkut otınişslnlzdir. /uıııunlu bu belirsizlik, çok yavaş olarak artar ve sanıyorum ki, çok yaşlı fillerin uzun kürkleri olduğunu söyleyen yerli efsanelerin kaynağı budur. Ama bütün küçük hayvanların, çok dikkate değer kuantum etkileri göstereceklerini umuyorum.”

“İyi ki” diye düşündü B&y Tompkins, “bu geziyi at sırtında yapmıyoruz. Öyle olsa idi atım ayaklarımın arasında mı, yoksa karşı vadide mi. hiçbir zsman bilemeyecektim.”

Profesör ve silahlan ile Sir Richard, filin sırtına bağlı büyük sepete tırmandıktan ve Bay Tompkins deneyimli bir fil sürücüsü gibi elindeki sopa ile filin omuzundaki yerini aldıktan sonra, esrarengiz ormana doğru yol almaya başladılar.

Şehirdeki insanlar, oraya bir saatte varacaklarını söylemişlerdi. Bay Tompkins, filin kulakları arasında dengesini korumaya çalışırken, bu zamanı Profesör de kuantum olayları hakkında bilgi almak için kullanmaya karar verdi.

Profesör’e dönerek, “Lütfen bana söyler misiniz? Neden küçük kütleli cisimler böyle acayip davranıyorlar? Hep bahsettiğiniz kuantum sabitinin, sağduyuya uyğfcn anlamı nejdir?” diye sordu.

“Bunu anlamak o kadar zor değil” dedi Profesör. “Kuantum dünyasında gözlediğiniz bütün cisimlerin acayip davranması, siz onlara baktığınız içindir.”

“Bu cisimler o kadar utangaç mı?” diye gülümsedi Bay Tompkins.

“Utangaç uygun bir kelime değil” dedi Profesör. “Önemli olan nokta; hareketle ilgili herhangi bir gözlemi yaparken, kaçınılmaz olarak o hareketi etkiliyoruz, değiştiriyoruz. Gerçekten, eğer bir cismin hareketi hakkında birşey öğreniyorsanız bu, hareketli cismin sizin duyularınıza veya kullandığınız cihaza bir etki göndermesi anlamına gelir. Etki ve tepkinin eşit olması gereğinden, sizin ölçme aletiniz de cismin üzerinde bir etki yapıyor; yani hareketini “bozarak” yerinde ve hızında bir belirsizlik yaratıyor sonucuna ulaşabiliriz.”

“Peki” dedi Bay Tompkins, “eğer bilardo salonunda topa elimle dokunsaydım, hareketini mutlaka etkiler, değiştirirdim; ama sadece ona bakmakla, hareketini nasıl bozabilirim?”

“Elbette bozarsın. Karanlıkta topu göremezsiniz; ama eğer ışığı kullanırsanız, ışık ışını toptan yansıyarak, ona etki edip (biz buna ışık basıncı diyoruz) görünür hale getirecek ve hareketini bozacaktır.”

“Ama varsayalım ki, çok hassas aletler kullanıyorum; aletlerimin hareketli cismin üzerindeki etkisini ihmal «Wil«r»U UaMar tfıra’iU »»ı».
“İşte bu, bızıın klasik fizikle düşündüğümü 2ün aynısı. O zaman etki kuantumu hoııüz kııyln dllmemlştl. Bu çağın başlarında herhangi lılı cismin etkisinin belli bir sınırın altına indlrlln meyeceğl ortaya çıktı. Bu sınıra kuantum subltl denir ve “lı” sembolü ile gösterilir. Nornıul dünyada etki kuantumu çek küçüktür: Alıştığımı/ birimlerle, ondalık noktadan sonra yirmi yedi tane sıfırlı bir sayı yazarak ifade edilebilir. Etki kuantumu, ancak elektronlar gibi hafif parçacıklar için önemli olur. Bunların kütlesi çok küçük olduğu için, çok küçük etkilerden hareketlerini değiştirirler. Şimdi yaklaşmakta olduğumu/ ku antum ormanında etki kuantumu çok büyüktür O dünya, kaba bir dünyadır. Hiç bir nazik hareket mümkün değildir oruda

O dünyada bir kimse, bir kedi yavrusunu okşa mak isterse; yavru ya hiçbir şey hissetmeyi) cek, ya da ilk kuantum okşamasında boynu kı rılscaktır.’’

Bay Tompkins, düşünceli bir sesle, “Bunla rın hepsi çok iyi, ama kimse onlara bakmadığı zaman, cisimler normal bir şekilde, yani düşünmeye alıştığımız gibi mi davranıyorlar?”

Profesör, “Kimse bakmıyorken” dedi, “kim se cisimlerin nasıl davrandığını bilemez ki. Bu sebepten, sorduğun sorunun fiziksel bir anlamı yoktur.”

“Tamam, tamam” dedi Bay Tompkins, “bana bu iş felsefe gibi geliyor!”

Profesör alınmıştı. “İstersen felsefe diyebilirsin, ama gerçekten bu, modern fiziğin temel prensiplerinden birisidir (bilemiyeceğiniz konularda asla konuşmamak). Fiziksel teorinin bütünü bu prensibe dayanır; oysa felsefeciler, ço ğunlukla onu görmezlikten gelirler. örneğin, meşhur Alman filozofu KANT, cisimlerin ?>zol liklerini bize “göründükleri” gibi değil de, ub lında “oldukları” gibi yansıtabilmek için çok zaman harcadı. Modern fizikçi için, ancak “gö/ lenebilenler” diye isimlendirilen özelliklerin an lamı vardır. Modern fiziğin tamamı da, gözle nebilenlerin karşılıklı ilişkilerine dayanır. Gözle nemeyen şeyler, sadece boş düşünme için ya rarlıdır. Bunları yaratmak için, hiçbir kural ve kısıtlama yoktur. Ayrıca, varlıklarını kanıtlamak veya herhangi bir şekilde onları kullanmak da mümkün değildir. Şöyle söylemeliyim…”

Bu esnada havayı müthiş bir kükreme sesi kapladı ve fil aniden irkilince. Bay Tompkins az daha yere düşüyordu. Bir sürü kaplar, file saldırıyor, her yönden üzerine atılıyorlardı. Slr Richard silahını kaptı ve en yakındaki kaplanın

ylml” ııııı11<lıınclı<11>11 duydu. Knplcııııı tam al ıduıı vurmuştu; anın hayvana hiçbir zarar ve-momlşll

“Yine ateş eti” diye bağırdı Profesör, toşi her tarafa yönelt ve tam nişan almaya yret etme! Sadece bir tane kaplan var, ama n çevresine d&gılmış, ümidimiz Hamiltoniyen’i ırmakta.”

Profesör başka bir tüfek aldı ve silah ses-

i ile kuantum kaplanının kükremesi birbirine ‘işti. Her şey bitene kadar, Eay Tompkins’e re sanki sonsuz zaman geçmişti. Sonunda rmilerden biri gerekeni yapmıştı. Aniden bir le olan kaplan, hızla havada bir yay çizdi ve vücudu, uzaktaki bir palmiye kümesinin arıma düştü.

Crtalık durulduktan sonra Bay Tompkins, “Bu niltoniyen kim?” diye sordu. “Yoksa bize yar-ı etmesi için jr.eşhur bir avcıyı mezarından kaldırmak istiyorsun?”

Profesör, “Özür dilerim. Kavganın ortasında ’ecanla sizin anlamıyacağınız bilimsel bir dil
kullanmaya başladım. “Hamiltoniyen” iki cisim arasındaki kuantum etkileşmesini veren matematiksel bir ifadedir. Bu matematiksel formu ilk defa kullanan İrlandalI matematikçi HAMIL-TON’un anısına böyle isimlendirilmiştir. Daha çek kuantum mermisi kullanarak, mermilerle kaplanın vücudu arasındaki etkileşme ihtimalini artırmak istedim. Görüyorsunuz ki, kuantum dünyasında hiç kimse, tam olarak nişan alıp vuracağına emin olamaz. Merminin ve hedefin dağılmasından dolayı, her zaman sadece sonlu bir vurma şansı vardır. Hiçbir zaman, vuruştan tam emin olmak mümkün değildir. Biz ise, kaplanı vurabilmek için en az otuz mermi harcadık. Vuran merminin kaplan üzerindeki etkisi o kadar fazla idi ki, vücudu uzaklara sıçradı. Aynı şey evimizde de oluyor; ama çok daha küçük ölçekte. Daha önce bahsettiğim gibi, bizim dünyamızda bazı şeyleri anlıysbilmek için, elektron gibi küçük parçacıkların davranışlarını incelemek gerekir. Bir atomun, nispeten ağır bir çekirdek ve etrafında dönen elektronlardan ibaret olduğunu duymuşsunuzdur. Başlangıçta, çekirdeğin çevresindeki elektronların, aynen Güneş’in etrafındaki gezegen hareketine benzer şekilde döndüklerini düşünürdük. Ama daha derin analizler, atemun bu minyatür sisteminde, hareketle ilgili olarak kullanageldiğimiz kavramların çok kaba olduklarını ortaya çıkardı. Atomun içinde rol alan etkiler, temel etki kuantumu ile aynı büyüklük mertebesindedir ve tüm resim, bu yüzden oldukça dağılmıştır. Atom çekirdeğinin etrafında elektronun hareketi birçok bakımdan, filin çevresinde her tarafta görünen kaplanın hareketine benzer.”

“Bizim kaplana yaptığımız gibi, hiç kimse elektronu vurmuyor mu?” diye sordu Bay Tompkins.

“Elbette, bazen çekirdek, çok enerjili ışık kuantası veya temel ışık etkisi birimleri yayınlar. Atomu dışarıdan bir ışık demeti ile aydınlatarak da elektronları vurabilirsiniz. Orada da aynen burada kaplana olan olacaktır. Birçok ışık kuantası, elektronun bulunduğu yerden ona hiç etki yapmadan geçecektir. Ancak birisi elektrona etki edecek ve onu atomun dışına atacaktır. Kuantum sistemi ise orta derecede bir etkilenmeye uğramaz. Ya hiç etkilenmez, ya da büyük ölçüde değişir.”

Bay Tompkins, “Aynen, kuantum dünyasındaki öldürülmeden okşanamayan zavallı kedi yavrusu gibi” diyerek sonuç çıkardı.

Sir Richard ateş etmeye hazırdı. Profesör O’nu durdurdu.
lahırıı hemen doğrulttu. Gerçekten, bambu kümesinden büyük bir ceylan sürüsü çıkıyordu.

Bay Tompkins, “Bunlar eğitilmiş ceylanlar” diye düşündü. “Sanki törende geçit yapan askerler gibi sıra halinde koşuyorlar. Bu da bir kuantum etkisi ise hiç şaşmam.”

File doğru yaklaşan ceylan grubu çok hızlı hareket ediyordu ve Sir Richaıd ateş etmeye hazırdı. Profesör onu durdurdu.

“Kartuşlarını ziyan etme” dedi, “kırınım görüntüsünde hareket eden bir hayvanı vurma ihtimali çok az.”

Sir Richard, “Bir hayvan demekle neyi kastediyorsun? En az birkaç düzine hayvan var orada!” diye yekindi.

“Yok, yok! Orada, bir şeyden korktuğu için bambu kümesinden dışarıya koşan tek ceylan var. Bütün cisimlerin “dağılması”, bildiğimiz ışığın özelliklerine benzer bir özellik taşır. Belirli sı-
ralarla gelon açıklıklardan geçince, örnoQln kıı medeki birbirinden ayrı bambu gövdelorl gibi, okulda iken öğrendiğiniz kırınım olayını meyda na getirirler. Bu yüzden maddenin dalga kor«l< terinden bahsedebiliyoruz.”

Ama ne Sir Richard, ne de Bay Tompkins, bu esrarengiz “kırınım” kelimesinin ne aıılamn geldiğini düşünemediler. Konuşma da burada kesildi.

Seyyahlarımız kuantum ülkesinden geçerken, çok sayıda ilginç olaylarla karşılaştılar. Küçük kütlelerinden dolayı, nerede oldukları çok zor belirlenen kuantum sinekleri ve çok eğlendir ci kuantum maymunları gibi. Artık yerli köyüne benzeyen bir yere yaklaşıyorlardı.

Profesör, “Bu yörelerde bir insan topluluğu olduğunu bilmiyordum. Gürültüye bakılırsa bir çeşit festival yapıyorlar galiba. Hiç dinmeyen çan seslerini duyuyor musunuz? dedi

Büyük yuvarlak bir ateşin çevresinde, vahşi bir dansın figürlerini yapan yerlileri birbirinden ayırmak çok zordu. Kalabalıktan, her büyüklük te çan tutan kahverengi eller yükseliyordu. Dn he da yaklaşınca, her şey, kulübeler ve çevredeki ağaçlar bile dağılmaya başladı. Artık çan sesleri Bay Tompkins’in kulağını tırmalıyordu. Elini dışa rı çıkardı, bir şeyi yakaladı ve fırlattı. Çalar saat, komodin üzerinde duran su dolu bir bardağa çarptı. Yüzüne akan soğuk su duyularını yerine getirdi. Hemen fırladı ve çabucak giyinmeye baş ladı. Yarım saat içinde bankada olması geroki-yordu

Cev: Doç. Dr. Tuncay İNCESU
SİZ OLSAYDINIZ ?
(Satranç Dünyası sayfamızda yer alan soruların yanıtları)

Diyagram : I

1.. Kxh2 2. Şxh2 Vc2 ve mat fVViese -Giertz 1953)

Diyagram : II

1.. Vhı! 2. Şxhı Ff3 3. Şgı Kdı 4. Keı Kxeı mat (N. N. – Relstab 1933)

Diyagram : III

1. Vh8! Şxh8 2. Vc8 Şh7 3. Vf5 g6 4. Vxf7 Şh8 5. Kb8 mat (Gutsche – N. N. 1935)
I İmandaki rıo m i niiuon iHnHcuUr- fnbat nnmilor limonlu l^ln vaml.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir