MUHSİN ERTUĞRUL
Türkiye’de çağdaş anlamda bir tiyatro anlayışının yerleşmesi ve kurumlaşması için çalışanların başında Muhsin Ertuğrul gelir. Tiyatronun bir eğlence değil, kitlelerin eğitilmesinde yararlanılan bir kurum olduğu anlayışım savunan Muhsin Ertuğrul, yıllarca tiyatro sanatına oyuncu, çevirmen, yönetmen ve yönetici olarak hizmet etmiştir. Batı tiyatrosundaki yemlikleri (yorum, sahne tekniği, yönetim vb) Türk tiyatrosunda da uygulamaya koymuş, tiyatronun İstanbul dışındaki şehirlere yayılmasına katkıda bulunmuştur. Sinemayla da yakından ilgilenen Muhsin Ertuğrul, Türk sinema tarihinde «tiyatrocular dönemi» olarak adlandırılan ilk evreye de damgasını vurmuştur.
MUHSİN ERTUĞRUL’UN YÖNETTİĞİ BAŞLICA FİLMLER
1919 Samsan (Almanya’da)
1922 İstanbul’da bir Facia-i Aşk / Şişli Güzeli Mediha Hanım’ın Facia-i Katli
1922 Boğaziçi Esrarı / Nur Baba
1923 Ateşten Gömlek 1923 Leblebici Horhor
1923 Kız Kulesinde bir Facia / Fener Bekçileri
1924 Sözde Kızlar
1925 Tamilla (SSCB’de)
1926 Spartakus (SSCB’de)
1926 Beş Dakika (SSCB’de)
1929 Ankara Postası
1931 İstanbul Sokaklarında
1932 Bir Millet Uyanıyor 1935 Aysel, Bataklı Damın Kızı
1938 Aynaroz Kadısı
1939 Bir Kavuk Devrildi 1939 Allahın Cenneti
1939 Tosun Paşa
1940 Şehvet Kurbanı
1941 Kahveci Güzeli
1945 Yavla Kartalı
1946 Harman Sonu 3947 Kızılırmak Kara kovun 1953 Halıcı Kız
Muhsin Ertuğrul, tiyatroya oyuncu ve yönetmen olarak 40 yıl (1910-1950), yönetici olarak da 26 yıl (1950-1976) hizmette bulunmuştur. Bu sürede tiyatro meslek okulunun açılmasına öncülük etmiş, Devlet Tiyatrosu ve Operasının kurulup gelişmesine katkıda bulunmuş, ilk kez bir tiyatro dergisinin yayımlanmasını gündeme getirmiş, çocuk tiyatrolarının sürekliliğini sağlamış, yerli tiyatro yazarlarını özendirmiş, halkı tiyatroya çekecek kimi yöntemler geliştirmiştir.
Muhsin Ertuğrul, 1919-1953 yılları arasında 30’dan fazla filme yönetmen olarak imzasını atmıştır. Sinemayı tiyatronun ardında ikinci bir iş olarak gören Muhsin Ertuğrul’un filmlerinin çoğunu yabancı kaynaklardan yapılmış uyarlamalar oluşturur. Yerli konuları işleyen filmleriyse Batı sineması etkisiyle gerçekleştirilmiştir. Sinemayı, tiyatronun egemenliği altına soktuğu, yönettiği filmlerin tiyatro filmi düzeyini aşamadığı ileri sürülmüştür.
TİYATROYA ADANAN BİR ÖMÜR
Muhsin Ertuğrul, 5 mart 1892 tarihinde İstanbul’da doğdu. Hariciye Nezareti veznedarlarından Hüseyin Hüsnü Bey’in, Alman asıllı ikinci eşi Fatma Dilruh’tan olan altı çocuğunun en küçüğüydü. Tefeyyüz Mektebi’nde, Darüledep’te, Soğukçeşme ve Topta-şı rüştiyelerinde, Mercan İdadisi’nde okudu. Babasıyla birlikte izlediği meddah, karagöz, ortaoyunu ile Osmanlı Dram Kumpanyası temsilleri onda tiyatro merakı uyandırdı.
Sahneye ilk kez Burhanettin (Tepsi) Kumpanyası’nın sahneye koyduğu Sherlock Holmes oyununda «Bop» rolüyle çıktı (30 temmuz 1910). Reşat Rıdvan ve Burhanettin beylerin sahibi olduğu Odeon Tiyatrosu’nda Dreyfüs, Othello, Güînilıal, Mürebbiye, Haydutlar vb oyunlarda çeşidi roller aldı. Tiyatrocu olmak istemesine tepki gösteren ailesini terk etti.
Muhsin Ertuğrul, Vahram Papazyan’ın (öl. 1968) özendirmesi ve İstanbul’a gelen Fransız topluluklarının etkisiyle, tiyatro görgüsünü geliştirmek üzere gittiği Paris’te (1911) çeşidi Fransız topluluklarını, ünlü oyuncuları (özellikle «Hamlet»i oynayan Mounet-Sully’yi) ve Paris’e gelen Rus topluluklarını izleme fırsatı buldu. İstanbul’a döndükten (1912) sonra «Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları» adı altında bir topluluk oluşturarak Hamlet’i sahneledi; yönetmenliğini üsdendiği oyunda başrolü de oynadı. Aynı yıl Paris’e giderek Andre Antoine’m yönetimindeki Odeon Tiyatrosu’nda çalıştı. İlk yayımlanan tiyatro yazısını Şehbal dergisine Paris’ten gönderdi (23 kasım 1913). 1914 yılında İstanbul’a döndü. «Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları» adlı yeni bir topluluk oluşturarak H. Bem-stein ve E. Brieux’denTürkçeye uyarladığı oyunları sahneledi.
İlk Darülbedayi yıllan
Darülbedayi’nin sınavlarını kazanan Muhsin Ertuğrul, öğrenci olarak girdiği bu kurumda, kısa sürede yardımcı öğretmenliğe getirildi, 1915’te de Darülbedayi’nin devamlı temsil kadrosuna alındı. Çürük Temel ve Hisse-i Şayia’daki başarılı oyunlarıyla kendini gösterdi (1916). Aynı yıl Berlin’e giderek bir süre H. İbsen ve A. Strindberg’in oyunlarını inceledi. Max Reinhardt’la tanıştı, onun çalışmalarını izledi.
Darülbedayi’de Tahsin Nahit’in Bir Çiçek İki Böcek adlı uyarlamasını, H. Fahri Ozansoy’un Baykuş adlı manzum dramını, H. Kistemaeckers’ten uyarladığı Uçurum’u sahneledi ve bunlarda rol aldı (1917). «Edebî Tiyatro Heyeti» adında bir özel topluluk kurarak temsiller verdi (1918). Bu topluluk gerekçe gösterilerek Darülbedayi’den çıkarıldı.
Muhsin Ertuğrul, 1919’da sinema alanında büyük bir atılım
yaptı: Nabi Zeki Bey’le Almanya’da kurdukları İstanbul Film ! keti adına Samsan, Ustad Film şirketi adına da Kara Lale Bayrı ve Şeytana Tapanlar adlı filmleri çekti.
1921’de Darülbedayi’ye bu defa yönetmen olarak dönen Ertuğrul Harap Yurt, Karanlık Kuyu oyunlarını yönetti. Tiyatro; netiminin ve konu seçiminin sanatçılara bırakılması yolundaki teklerine yönetim sert karşılık verdi, M. Ertuğrul ve arkadaş] Darülbedayi’den çıkarıldılar. Önce Almanya’ya giden, orac sonra Avusturya’ya geçen Muhsin Ertuğrul, Strindberg’in Baba m (Fadren) ve Kistemaeckers’in L’Exillee («Sürgün») adlı oyunu Kasırga adıyla Türkçeye çevirdi. İstanbul’a döndükten (1922) sc ra sinema çalışmalarına ağırlık verdi; Kemal Film adına senar; larını da yazdığı 6 film çekti (İstanbul’da Bir Facia-i Aşk [1922], j ğaziçiEsrarı-Nur Baba [1922], Ateşten Gömlek [1923], LeblebiciH hor [1923], Kız Kulesinde Bir Facia [1923], Sözde Kızlar [1924]). 1 mal Film kapanınca bir süre İsveç’te yaşadı.
Yeni arayışlar
Muhsin Ertuğrul, 1924-1925 tiyatro sezonunda «Ertuğrul Mı sin ve Arkadaşları» adlı bir topluluk kurarak Şehzadebaşı’ndaki’ rah Tiyatrosu’nda çeşidi oyunlar sahneye koydu. Türk tiyatro; nun en ilerici ve en sanatsal evrelerinden birini oluşturan bu döne de yerli yazarlara, takım oyunculuğuna, işbölümüne önem veri, ömek bir çalışma düzeni gerçekleştirildi. Türkiye’de ilk defa öğrı çiler için indirimli matineler bu dönemde düzenlendi, tiyatro bil si veren ücretsiz broşürler dağıtıldı. Parasızlık nedeniyle beş ay sc ra dağılan bu topluluk, bu süre içinde 23 değişik oyun sahneledi
Muhsin Ertuğrul, topluluğun dağılmasından sonra Sovyeder I liği gezisine çıktı (1925). Stanislavski, Nemiroviç-Dançenko, T; rov, Meyerhold, Ayzenştayn gibi yönetmeliler ve yazar Tret; kov’la tanıştı. Tamilla (1925) ve Spartakus (1926) filmlerini çekti.
Yeniden Darülbedayi’de
1927 başında Türkiye’ye dönünce Darülbedayi’nin sanat j netmenliğine getirildi. Yeni düzenlemelerle Darülbedayi’ye şe. tiyatrosu kimliği kazandırdı. Provaları disiplin altına aldı, oy seçiminde titiz davrandı, izleyicileri uygarca oyun izlemeleri 1 nusunda eğitti, düzenli bîr program dergisi (Darülbedayi [193 çıkarmaya başladı. Darülbedayi sanatçılarıyla başarılı bir yurt şı (Kahire, İskenderiye) turnesi yaptı. Sanayii Nefise Birliği’r (Güzel Sanatlar Derneği) Tiyatro Bölümü başkanlığına getiril ABD’ye giderek Hollywood sinemasını inceledi.
1930’da Tiyatro Meslek Okulu’nun açılmasına öncülük etti; okulda öğretmenlik yaptı. Tiyatro sanatına katkılarından ötürü ı manya’da Goethe Madalyası ile ödüllendirildi (1931). Çok sayı seyirciyi tiyatroya çekebilmek için Ekrem ve Cemal Reşit (R{ kardeşlerin operetlerine yer verdi. (Üç Saat, Saz Caz, LüküsHayc 1933’te Behzat Butak’m jübilesini yaparak Türkiye’de jübile ge neğini başlattı. Bu dönemde sinemayla da yakından ilgilendi. tanbul Sokaklarında (1931), Bir Millet Uyanıyor (1931), Leblebici H hor (1934), Aysel, Bataklı Damın Kızı (1935) gibi filmleri çekti.
1934’te Belediye Konservatuvarı’nda ders vermeye başla Kurmayı tasarladığı çocuk tiyatrosu konusunda incelemeler yz mak üzere Moskova’ya gitti. 1935-1936 sezonunda İstanbul ‘ hir Tiyatrosu’nda Türkiye’deki ilk düzenli çocuk oyunlarını b; lattı. Gençliğe yönelik öğrenci matinelerinde klasik tiyatro esi lerini ve Türk yazarların oyunlarını tanıtıcı temsiller verdirdi. A kara Devlet Konservatuvarı’nda tiyatro öğretmenliği yaptı (19c 1938). Bir Kavuk Devrildi (1939), Şehvet Kurbanı (1940), Kahv Güzeli (1941) gibi filmleri çekti.
TİYATRO ÜZERİNE DÜŞÜNCELER!
Muhsin Ertuğrul, oyuncu ve yönetmenliğinin yanı sıra tiyatro üzerine pek çok yazı da yazmıştır. Yazılarında tiyatro sanatına bakışını da güçlü mesajlarla dile getirmiş:
«Tiyatro, meydan okumak, gerçekleri açıklamak, savaşa kışkırtmak, haksızlıklara direnmek niteliğini taşırsa ancak o zaman sanatçılar ve seyirciler için değerli bir sanat sayılmaya hak kazanır.»
«Devletin, tiyatroya hastaneler, kütüphaneler gibi ödenek vermesinin nedeni, sahneden insanlan doğru düşünmeye yönelttiği içindir.»
«Tiyatroda ahlakın, ruhun, sanatın eğitimiyle insanoğlu asilleşir, toplumda yaşama görüşü genişler.»
«Âdemoğlu’nu hoyratlıktan kurtarıp insanlık düzeyine getirmek için izlenecek yol tiyatrodan geçer.»
«Sanatçılar yarı deliler gibi sabit bir fikrin kurbanıdırlar. Benim sabit fikrim de tiyatronun toplumu aydınlatacağıdır. Sabit fikirler sabityıldız-lar gibidir. Geceler karanlık oldukça yıldızlar daha çok parlar. Yandan çoğu okuma yazma bilmeyen bizim toplumumuz karanlık içindedir.»
«Ben tiyatroyu seviyorum; çünkü çıplak hakikatten kaçınıp sığınabileceğimiz tek yer orası. Çünkü tiyatro oynamak hayatın gündelik ve çıplak uysallığına karşı en görünür bir isyandır.»
«Ben tiyatroyu seviyorum; çünkü o, hayatımızın sonuna kadar bize oyun oynatarak çocukluğumuzu devam ettiriyor. Çünkü rüyalar ve hasretler orada hiç bulutlanmadan, saadet saçarak bizi doyuruyor, tatmin ediyor.»
«İnsan, kendisini hayatta ve hakikatte olduğundan daha güzel ve daha gelişmiş gösteren bir aynaya muhtaç olduğu için tiyatroyu icat etti. Çünkü ona bir dünya gerek ki orada idealleri galebe çalsın ve yaşamında boşu boşuna arayıp da bir türlü bulamadığı anlamı orada bulsun.»
«Stadyumdaki oyunun seyri sinir gerginliğine, tiyatrodaki oyunun seyri ise duygu ve ruha seslenir. Biri kızıştırıadır. öteki sanat yoluyla insanlık duygularını doyurucudur; huzura, rahata kavuşturucudur.»
Devlet Tiyatrosu’nda
Muhsin Ertuğrul, 1947’de Devlet Tiyatrosu’nun çekirdeğim oluşturan Tatbikat Sahnesi’nin yönetimini üstlendi. İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda Kral Oidipus’u sahneye koydu. Tatbikat Sahnesi’nde Küçük Tiyatro’yu açarak Devlet Tiyatrosu’nun düzenli temsiller vermesini sağladı.
Devlet Tiyatrosu genel müdürlüğüne atandı (1949). İndirimli bir memur abone karnesi sistemi kurarak izleyici sayısını artırdı. Cevat Fehmi Başkut, Ahmet Kutsi Tecer, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Turgut Özakman, Nâzım Kurşunlu gibi yeni yazarları tiyatroya kazandırdı. 1 ekimde Büyük Tiyatro’yu resmen açtı. Hem İstanbul hem Ankara’da J. B. Priestley’in Bir Komiser Geldi adlı oyununu sahneledi. Bu oyundaki «Müfettiş» rolüyle sahnelerde son defa göründü.
1951’de Millî Eğitim Bakam’nın tutumunu protesto ederek görevinden istifa etti. Yapı ve Kredi Bankası’nın çağrısıyla Beyoğ-lu’nda Cumhuriyet döneminin en ilginç özel tiyatrolarından olan Küçük Sahne’yi kurdu. Burada Münir Özkul, Mücap Ofluoğlu, Şükran Güngör, Sadri Alışık, Lale Oraloğlu, Aîtan Karındaş, Kâ-muran Yüce, Cahit Irgat, Haldun Dormen, Nur Sabuncu gibi genç sanatçılarla Fareler ve İnsanlar, Kanlı Düğün, On İkinci Gece, Babayiğit, Godot’yu Beklerken gibi seçkin oyunlardan oluşan bir reper-tuvar tiyatrosunu gerçekleştirdi.
1954’te ikinci defa Devlet Tiyatrosu ve Operası Genel Müdür-lüğü’ne getirildi. Ankara’da Üçüncü Tiyatro ve Oda Tiyatrosu’nu hizmete açtı (1956). Bölge tiyatroları yasa tasarısı üzerinde çalışırken Adana Şehir Tiyatrosu, İzmir Devlet Tiyatrosu ve Bursa Ahmet Vefik Paşa tiyatrolarının açılmasını sağladı. 1958’de yönetimle anlaşmazlığa düşerek genel müdürlük görevinden gene ayrıldı.
Muhsin Ertuğrul, İstanbul Şehir Tiyatrosu başyönetmenliği döneminde (1959-1966) çoğu yurtdışmda tiyatro öğrenimi görmüş olan Tunç Yalman, Şirin Devrim, Engin Cezzar, Genco Erkal, Bek-lan ve Ayla Algan, Nüvit Özdoğru, Güngör Dilmen, Hamit Akın-lı, Zihni Küçümen, Çetin İpekkaya, Doğan Aksel, Duygu Sağıroğ-lu, Mengü Ertel gibi sanatçıların Şehir Tiyatroları’nda yöneticilik görevlerine getirilmelerini sağlayarak çalışmalara büyük bir dinamizm kazandırdı. Kadıköy, Fatih, Üsküdar ve Zeytinburnu semt tiyatrolarını hizmete açtı. Rumelihisarı’nda yaz dönemlerinde temsiller verecek bir açıkhava tiyatrosu da onun çabaları ile faaliyete geçirildi (1961). Şehir Tiyatroları ile repertuvar konusundaki görüş ayrılığına düştü; Belediye Meclisi başyönetmenlik kadrosunu kaldırınca açıkta kaldı (1966). Federal Almanya ve İspanya’da-ki tiyatro eğitim yöntemlerini incelemeye gitti. 1967’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nde tiyatro eleştirisi, ICC Tiyatro Okulu’nda sahne çalışmaları dersleri verdi.
Son yıllan
1969’da Muhsin Ertuğrul’a Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Araştırmaları Enstitüsü’nde şeref üyeliği belgesi verildi. 23 aralık 1969 – 12 ocak 1970 arasında 60. sa-
nat yılı büyük programlarla kutlandı. 1974’te Şehir Tiyatroları’nın başına yeniden, genel sanat yönetmeni olarak atandı. Genç yönetmen, oyuncu, yazar ve dekorcularla işbirliğini sürdürdü. Yedi-kule Zindanları’nda bir açıkhava tiyatrosu açtı. Tepebaşı’nda bulunan Şehir Tiyatroları Marangozhanesi’ni Deneme Tiyatrosu’na dönüştürdü. Gültepe ve Bayrampaşa tiyatrolarını açtı. Gezginci bir tiyatro topluluğu kurarak İstanbul’un çeşitli yerlerindeki kahvehanelerde temsiller verdirdi. 1976’da belediye başkanının Şehir Tiyatroları yönetimine el koyması üzerine görevinden ayrıldı.
1979’da 70. sanat yılı kutlandı; Ege Üniversitesi Senatosu tarafından Türk tiyatrosu ve sinemasına yaptığı hizmederden dolayı kendisine «fahrî doktor» sanı verilmesinden birkaç gün sonra 29 nisan 1979’da İzmir’de öldü.
Muhsin Ertuğrul, tiyatro üzerine birçok yazı yayımlamış, bunlardan bir kısmını ölümünden önce kitaplaştırmıştır: İnsan ve Tiyatro Üzerine Gördüklerim (1975). Anıları Benden Sonra Tufan Olmasın (hazırlayanlar: Prof. Dr. Özdemir Nutku, Doç. Dr. Murat Tuncay, Ef-dal Sevinçli, 1988), inceleme ve denemeleri de Gerçeklerin Düşleri (hazırlayan: Prof Dr. Özdemir Nutku, 1992) adıyla yayımlanmıştır.
MUHSİN ERTUĞRUL’UN SİNEMACILIĞI
Muhsin Ertuğrul, sinemaya çokluk bir tiyatrocu gözüyle bakmıştır. Zaten, sinema onun için genellikle yaz tatillerini değerlendiren bir yan işti. Çeşitli tarihlerde Almanya’da ve SSCB’de sinema sanatını inceleyen, filmler yöneten Muhsin Ertuğrul’un sinemacılığında bunların etkileri yoğun olarak görüldü.
Muhsin Ertuğrul, Türk sinemasında birçok «ilk»in başlatıcısı-dır: ilk tarihî film, ilk sesli film, ilk renkli film, Türk kadınının ilk kez filmlerde görünmesi, vb.
Muhsin Ertuğrul’un ilk önemli filmlerinden biri Ateşten Göm-lek’tir (1923). Halide Edip’in (Adıvar) aynı adlı romanından sinemaya Ateşten Gömlek, ilk konulu Kurtuluş Savaşı filmi olması bakımından da önem taşır. Yine Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen Bir Millet Uyanıyor1 da (1932) Muhsin Ertuğrul, bütün çabalarına karşın, nitelikli bir tarihî film örneği ortaya koyamamıştır: tarihî gerçekler macera havası içinde verilmiş, birçok olay, olgu karanlıkta kalmıştır. Aysel, Bataklı Damın Kızı (1934-1935) gerek Muhsin Ertuğrul sinemasının, gerek Türk sinema sanatının bir kilometre taşı olarak değerlendirilebilir: Talat Artemel ve Cahide Sonku’nun başrollerini oynadığı bu melodram ilk köy filmidir: gerçek mekânda (Bursa’ya bağlı Çalıköy’de) çekilmiş, filmde köylüler de oynatılmıştır. Cahide Sonku ile başrolü oynadığı Şehvet Kurbanı (1940) da bir melodramdır; Alman sinemasından (Tendeki Şeytan [1927]) uyarlanan filmin Türk sinemasına bir katkısı olduğu söylenemez. Son filmi Halıcı Kız (1953), ilk renkli film çalışmasıdır. Film biçim ve içerik yönünden başarısız bulunmuştur.
Türk sinema tarihinde 1923-1939 arası genellikle «tiyatrocular dönemi» olarak adlandırılır. Bu dönemde Muhsin Ertuğrul’un çektiği filmler çoğunluktadır. Muhsin Ertuğrul’un filmlerinde İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarına rol vermesi de belirtilmesi gereken bir özelliktir.