DOSTUN MURADIDUR BİZÜM ANCAK MURADUMUZ
ÂLEMDE HER NE OLSA ÇÜN ANI HUDÂ İDER
İbrahim Hakkı Erzurumi
MÜRİD OLDUR HAKİKATDE MURÂDINDAN OLA FÂRİĞ
YEDİ PÎRE EDE TESLİM ZİMÂM-I CİSMİ-İLE CÂNI
Gaybî Hz.
Derviş bi murattır. O yüksek teslimiyet sahibidir. Kendi muradını Allah cc.a teslim etmiştir. Dervişin muradı ancak MURADULLAHTIR. Yedi pirden maksat turuk-ı aliyyede yedi esmadır. Muhyiddin-i Arabî hz.nin diğer pîrânın da buyurduğu üzere Nefs-i emmâre. levvâme, mülhime, mutmainne, radiyye, mardiyye, safiyye. Mürit, mürşidinden gelen feyzle, rahmet-i ilâh, şefaat-i peygamberî, himmet-i pîranla, kendi gayreti ve fıtrî istidadı ile yedi esmayı geçer , tekmil-i merâtıb eder.
Emmâre nefis, hayvani bir yaşantıdır. Bunun üzerinde levvâme vardır. Geçmişte yaptıklarından pişmanlık duymak demektir. Bir zamanlar hata yaparken, kabahat işlerken yaptıklarından mutlulık duyuyordu, ama sonra mürşid-i kâmilin himmetiyle artık geçmişte yaptığı hata ve günahların yapılmaması gerektiğini mürşidin nasihatlerinden, irşadından işitince kendini kurtarır, Levvâme den Mülhimeye geçer. Bu esmada dervişe HU esmâsı verilir.
HÛ esması bir deryadır. HÛ ismi, kişinin ilham ile evhamı ayıracak duruma gelmesidir. Gönülden bazı evhamlar vesveseler gelir. Derviş HÛ esmâsı ile bunları gönülden çıkarır. Çıkan evhamların yerine ilhamlar, doğuşlar gelir.Bunlar hayırlı şeylerdir. Vesvese nefsani arzulardır. Bunlar kalbî hastalıklardır. HÛ esması ile bütün bunlar temizlenir. Derviş HÛ dedikçe insanı oluşturan bütün uzuvlar ve hücreler “MÛTÛ” sırrıyla dirilir.
Niyâz-i Misr-î hz.leri.
“GÖNÜL O BAHRE DALDI DİLİM TUTULDU KALDI
GİRDİM ANIN ZİKRİNE AZÂLARIM DİL OLDU”
Bir hadis-i şerifte Petgamber ef. sav.
“İNSANLAR UYKUDADIRLAR, ANCAK ÖLÜMLE UYANIRLAR”
HÛ esmâsı, hücreleri canlandırır. BUu hücrelerin hepsi, daimi sûrette Allah’ı zikrederler. Tsavvufta buna zikr-i daimi denilir.
Niyaz-i Mısr-i Hz. leri bu konuda
GİR SEMÂ’A ZİKR İLE GEL YÂNE YÂNE HÛ DEYÛ
ER SEFÂ-YI AŞK-I HAKK’A YÂNE YÂNE HÛ DEYÛ
HEP ERENLER HÛ İLE KALDIRDILAR CÂN PERDESİN
AÇTILAR GÖZLERİN ANDAN YÂNE YÂNE HÛ DEYÛ
GÖRDÜLER HÛ KAPLAMIŞ HEP ON SEKİZ BİN ÂLEMİ
FEYZ ALIRLAR CÜMLE HÛ’ DAN YÂNE YÂNE HÛ DEYÛ
ZÂT-I HAKK’I BULDULAR BULUŞTURDULAR BU HÛ İLE
DOAT GÖRÜNDÜ HER TARAFTAN YÂNE YÂNE HÛ DEYÛ
EY NİYÂZ-İ GÖNLÜNE ÂŞIKLARIN HİKMET DOLAR
KÜNTÜ KENZİN HAZNESİNDEN YÂNE YÂNE HÛ DEYÛ
HÛ esmâsı bir semâ halindedir. Bir yaprak bile yukarıdan aşağı inerken HÛ diye iner. Eşyanın zikri HÛ dur. Rüzgârın esintisinde HÛ vardır. Her nefes alışverişte HÛ vardır. Dalgaların sesinde HÛ vardır. Doğanın her zerresinde HÛ vardır
“GÖNÜL ÂYİNESİN SOFÎ EĞER EDER İSEN SAFÎ
AÇILIR SANA BİR KAPU AYÂN OLUR CEMÂLULLAH”
HÛ esmâsı, perdeleri yırtar, kulla Allah arasında olan engelleri aşar.
Niyaz-i Mısr-i Hz.leri
“RÂH-I AŞKI FERAHNAK EYLER OL SEBEBDEN
TÜRLÜ HÂLETLER VERİR İNSANA HÛ “
HÛ esmâsı yakıcı bir ateştir. Tam manası ile zikredilirse insanın içini tutuşturur. Zikrederken dilin ucunu üst dişlere temas ettirircesine göbekten HÛ HÛ HÛ diye okunur. Fazlada okunmaz yanıjlık verir. Toprağın susuzluktan kurumuş çatlak halini düşünürsek HÛ esması da kötülüklerden çatlamış gönle güzellikler verir. Bu sebebden HÛ esması tamamen gönül işidir. Derviş sevgiliyi gönlünde bulmaya başlar.