Namaz, “her yerde ve her zaman Allah’la birlikte olduğunu bilme şuuru” olan huzur-u dâiminin yerleşmesine vesile olur. Namaz, Rabbe teslim olma, Ona boyun eğme, Ona yalvanp ihtiyaçlannı isteme ve aynı zamanda Ona hesap verme zamanıdır.
Düşünün ki, günde beş kez ebedî sevgilinizin huzuruna çıkacaksınız. Her şeyin sahibi, bütün evreni sonsuz kudretiyle idare eden Yüceler Yücesinin dergâhında boyun bükeceksiniz. Günah işleyebilir misiniz?
İnandığınız, güvendiğiniz, yardım istediğiniz Rabbinize olan bağlılığınızı günde beş vakit tazeleyeceksiniz. Emirlerine karşı gelebilir misiniz? Koskoca Cehennem ve kabir, azabının küçük bir tecellisi olan Kah-har-ı Zülcelâl’e günde beş defa hesap vermek için yemin etmişsiniz. İsyan edebilir misiniz? İşte namazın bu azametli etkisinden dolayı Rabbimiz Kur’an’da bize şu gerçeği hatırlatıyor:
“(Habibim) Kitaptan sana vahiy edileni oku ve namaz kıl. Muhakkak ki, namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz elbette en büyük ibadettir. Yaptıklarınızı Allah hakkıyla bilir” (An-kebut: 45)
Evet, kim namazı dosdoğru kılarsa nefsini, kötülükten, hayasızlıktan, isyandan, günahtan korur. Yazık ki, namaz kıldığı halde kendilerini kötülükten, günahtan ve haramdan çekemeyen Müslümanlar var. Demek ki, namazı gerçek anlamıyla kılmıyor, ondaki manevî derinliği kavrayamıyor, onu sıradan bir alışkanlık gibi geçiştiriyorlar. Çözüm, namazın hakikatini anlamak için okumak, araştırmak ve çaba harcamaktır.
Namaz günahlardan korumakla birlikte manevî derecelere de yükseltir. Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.) sahabelere:
— Size, Allah’ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi, buyurdular. Sahabeler de:
— Evet, ya Resûlellah, dediler. Resül-i Ekrem:
— Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescitlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribatınız, işte bağlanmanız gereken budur, buyurdular. (Müslim, Taharet: 41)