‘Neden seks? “

‘Neden seks? “

‘NEDEN SEKS? ”
Birçok kimseye çok şaşırtıcı hatta ürkütücü gelse de seks, bir organizmanın üremesinde yetersiz ve riskti olmasına rağmen, bilindiği gibi en yaygın yoldur. Birçok biyolog, seksin nasıl gelişip evrimleştiğini, neden önem kazandığını ve en az yarım milyar yıldır süren ve hala da gelişmekte olan saltanatını nasıl koruduğunu bulmaya çalışmaktadır.
Gina MARAIMTO – Shannon BROWNLEE
Bilim adamlarına göre, seks için harcanan zaman ye enerji, gereğinden fazladır. Temel etkinliği,çeşitli genetik mirasa sahip dölleri oluşturmak olan seks birçok görüşe göre, şiddetle değişen çevre şartlarına uyum sağlayıp yaşamını sürdürecek dölü garanti etmemektedir. Çünkü seks, ebeveynin, dölü ile olan genetik bağım azaltmaktadır. Bu durum ise biyolojinin temel görüşlerinden olan “Bir organizmanın temel amacı, genlerini olabilenden fazla miktarda gelecek kuşağa aktarmaktır.” deyimi ile ters düşmektedir. Gerçekten, seks; bir ebeveyne, genlerinden yansını dölüne aktarabilme olanağı tanımaktadır.

Doğanın yapısına daha uygun görülen aseksüel üreme (seks olmadan üreme), daha hızlı ve daha etkindir. Kendini bu şekilde dölleyen yaratık, çiftleşme zorunluğu olmadığı gibi, genlerinin hepsini dölüne geçirme şansına da sahiptir.

New York Devlet Üniversitesi biyologlarından George Williams, “İlk bakışta gelişemez, evrimleşemez sanılan seksin bu ısrarlı yaygınlığı, özellikle evrim biyolojisinin temel gizemlerinden biridir” demektedir.

Darwin zamanından beri bu gizemle yüzyüze kalan biyologlar, seksüel-‘tiremenin ayrıcalığı olan döldeki genetik Varyasyonlarla (değişkenlik) ilgili, çok çeşitli teoriler ileri sürmüşlerdir. Ancak henüz hiç kimse yeterli bir sonuç elde ede-
kanıtlan olarak, ancak o döneme ait, siksüel yapılan korurmuş fosillere rastlanmıştır. Yeryüzündeki, eh azından 2 m’ -yar yıl örîcesinin ilk tek hücreli canlısı, basit hücre bölünmesi veya mitoz ile aseksüel çoğalıyordu. Bu durumda hücre seksüelbasitçe genetik yapısının bir kopyasını ve ortadan bölünerek, benzer genleri içeren iki hücre oluşturur.

Cambrian döneminde ortaya çıkmaya başlayan çok hücreli organizmalar çok daha karışık bir yolla ürediler. Çünk-bu canlılar, mayaz (meiosis) denilen yöntemle çoğalma kapasitesine sahip hücre içeriyorlardı. Bu yöntemde hücre içince gelişen bir dizi karmaşık olaydan sonra, hücrenin kromozor-ları dört yeni seks hücresi oluşturacak şekilde bölünür. Eğe* orjinal mayotik hücre erkeğe aitse, mayoz sonucu dört sper-hücresi, eğer dişiye aitse, dört yumurta hücresi oluşur. He* bir sperm veya yumurta hücresi, ebeveyndeki kromozomların yarısına sahiptir. Bir yumurta hücresi ile sperm döllendiğinde, oluşan yeni genetik hücrenin kromozom sayısı, olması gerektiği gibi tamdır. Biyolojik anlamda seks, ne cins -yet ne de çiftleşmedir, fakat kromozomlar içindeki genleri’ yeniden dizilmeasi olayıdır.

ilk bakışta mayoz bölünme hünerli, evrimsel bir yen’ • gibi görünmektedir. Seksüel ürün birçok değişik genlere, dolayısıyla karakterlere sahiptir. Böylece, ara sıra oluşabilen e” iyi dö!. değişik çevre koşullarına ayak uydurup yaşamını sür

ğişim, bir koloninin tüm türierini ortadan kaldırabillir, Çünkü hepsi aynı özelliğe sahiptir.

Değişim sadece bu avantajla bile, seksi haklı çıkarabilir. Fakat mayoz bölünme, aynı zamanda bir engeldir. Çünkü ebeveyne ait genetik mirası azaltmaktadır. Örneğin, bir anne çocuğuna ancak genlerinin yarısını verebilmektedir. Öbür tarafta aseksüet canlı, dölüne tüm genlerini geçirmektedir. Princeton biyologlarından teorisyen Jan Seeger’in iddiasına eğer seksüel bir dişi mutasyonla aseksüalite kazanırsa, çok çabuk yayılabilen kopyasını oluşturacak ve sayısal üstünlüğü olan koloni, seksüel olanı ortadan kaldıracaktır.

Bu açıdan bakıldığında seks, türlerin oluşumunda zayıf bir yoldur çünkü sürekli güçlüklerle dolu evrimsel bir tırmanıştır. Tüm kuşlan ve memelileri içeren en gelişmiş türler zirveye varmıştır. Bazı biyologlara göre, üreme oranlan ve çiftleşmeleri çok daha kompleks olan bu canlıların geriye dönüşü de olası değildir.

Seks yine de en azından basit organizmaların aseksüali-teye dönüşümünü gerçekleştirmekle dikkate değer bir avantaj sağlamaktadır. Seğer’e göre, aıklanmakta asıl güçlük çekilen konu, seksin hala natıl olup da ısrarla üstünlüğünü koruduğudur.

Müşkülpesent biyologlar; “Fisher-muller hipotezi” adı verilen ve seksi haklı çıkaran ilk bilimsel teoriyi olumlu karşıladılar. Elli yıl önce ileri sürülen bu teori, kısa sürede dokt rin halini aldı. Genetikçi R.A. Fisher ve H. J. Muller, asek-süel evrimin sadece bir yönde ilerlediğini kabul ettiler. Bir koloninin tüm genlerinin zararlı mutasyonlar ile sarıldığını, sonuçta da her koloni dizisinin ortadan kalktığını ileri sürdüler. Çünkü aseksüel bir organizmada oluşan mutasyon, kendinden sonraki tüm nesile olduğu gibi geçer oysa seksüel toplumda durum böyle değlidir, çünkü bir grup içinde, her avn! snHa mutasyon oluşması söz konusu değildir.
higan Üniversitesi genetikçilerinden W.D. Hamilton bir popu lasyonda iyi mutasyonlann aynı zamanda oluşmasının çok zor görüldüğünü, mutasyonlann çoğunun ise zararlı olduğunu ileri sürdü. Hamilton’a göre mutasyonlar seyrektir. Seksin, bunlan koruyarak yeni döle aktarması ise zor bir görevdir.

Dikkatli bir gözlem sonucu, bu teorinin de mantıksal bir eksikliği olduğu kanıtlanmıştır. “Seksüel türlerle karşılaştırılacak olursa, aseksüel türlerin yakın zamanda ortadan kalkacağı doğru olabilir. Ancak evrimsel yok oluş gerçeğine rağmen, aseksüalitenin kısa vadede ulaşacağı başarıyı gözden uzak tutamayız”, diyen Seger, günümüz sonuçlarına göre doğal seleksiyonun işe yaramadığını ve şimdilik aseksüalitenin muazzam bir avantajla her yerde kendini göstermekte olduğunu ialeri sünmektedir.

Fisher ve Muller’in teorisini daha sonraları, George Wil-liams’ın “En iyi insan” teorisi, W.D. Helukkuh’un “Kırmı-
yetisini veren seks, ısrarlı yaygınlağını süraurmeKıeuıı. ha sonraları Fisher ve Muller, seksin ayrıca, iyi mutasyonla-rın yaygınlaşmasıyla evrimi hızlandırdığını ileri sürdüler.

Ancak gerçekte, sonuçlar böyle değildi. Biyologlar seksin ancak belirli durumlarda evrimi etkilediğini buldular. Mic

Kraliçe” teorisi ve Mc Gill üniversitesi genetikçilerinden Graham Bell’in “Karmaşık Banka” teorisi gibi, başkaları izlemiştir.

1970’lerde ileri sürülen “En iyi insan” teoresinde bir döle sahip olmak, şans oyunlarına benzetilmiştir. Bu benzetmeden yola çıkarak, farklı genlere sahip döller oluşturan seksüel yaratıkların herbirinin, farklı numaralar içeren az sayıda bilet aldığı; aseksüel yaratıkların ise hepsi aynı numaraya sahip birçok bilet aldığı varsayılmıştır. Bu numara bir kere kazandığında, aseksÖeller şanslı olmaktadır. Çünkü hepsinde aynı numara vardır; fakat en ufak bir çevresel değişiklikte tüm aseksüel koloni yaşama şansını kaybedebilecektir, işte bu gibi durumlarda seksüel organizmanın yaşamını sürdürebilme şansı daha çoktur. Zira elinde farklı numaralar vardır. Ancak yeni çevre şartlarına ebeveynden daha çok uyum sağlayan süper organizma oluştuğunda, seksüalite büyük ödülü kazanmış olmaktadır.

“Dünyanın büyük çoğunluğu halen en iyi insan teorisine inanmaktadır.” diyen Graham Bell, bu modelin de bazı sorunları olduğunu söylemektedir. Seksüel organizmalar, tekrarlayan çevresel deağişimlere ayak uydurabilecek kadar yeterli dölü kısa zamanda oluşturamamaktadırlar.

VVilliams, bu gibi durumlarda ağaçlar ve balıklar gibi, ancak olgunlaştıktan sonra büyük sayılarda döl üreten seksüel organizmaların şanslı olduğunu, yüksek memeliler ve insanlar gibi az sayıda döl sahibi olanların ise bu yaşam biçimine uygun düşmediği sonucuna varmıştır. Ancak, insanların seksüel üreme biçimine bir kere geçtikten sonra tekrar aseksüali-teye, basit değişikliklerle dönmeleri zordur.

Diğer biyologlar, VVilliams’ın tartışmasına hiç katılmadılar. Birçokları seksin bu kadar yaygın olmasını, organizmalara yeni stratejik durumlarda yaşamlarını sürdürebilme şansı veren anahtar bir faktöre sahip olmasına bağladılar. W.D. Hamilton, evrimi, çok yeni ve harika türler geliştirmekten
sunun yanıtı “Kuşkusuz, diğer seksueı tüner şeMmuc »c-rilmiştir. Kırmızı Kraliçe senaryosuna göne, yarışanlar sürekli değişimlerle dolu bir dünya yaratırlar. Türler arasında sürekli kovalamaca vardır. Ta ki av, düşmanından kaçmayı ya da kurtulmayı beçerecek bir yol bulana kadar. Ancak bu sefer de kovalayan yeni taktikler geliştirir ve eski avantajını tekrar kazanmaya çalışır.

Örneğin, mutasyona uğrayan bir bitkinin yapraklan, üzerinde beslenen böcekleri öldürecek şekilde toksinle (zehirle) kaplanırsa ve bu özelliğe sahip olanlar orjinallerinin yerini alırsa, böcek topluluğu gidgide azalacak, belki de tümüyle ortadan kalkacaktır. En azından, toksini yenebilecek özellikte genlere sahip olan bir kaç tanesi kalacaktır. Bu böcekler ise hızla çoğalacak ve kısa zamanda baskın durumda bir tür yaratacaklardır. Toksine dirençli böcekler akımıyla karşı karşıya kalan bitkinin savunması ise artık işe yaramaz olacaktır.

Kırmızı Kraliçe teorisi ile ilgili bir özel örnek de patojen mikro organizmalardır. Organizma ile patojen ajanlar arasındaki ilişkiye değinen Hamilton “Patojenlerinbaşarıyla organizmaya girmelerinde doğru parolayı bilmeleri gerekir; aksi halde organizmanın savunma sistemi tarafından yakalanırlar. İnsan vücuduna giren yabancı hücreler, parolayı bilmedikleri için, antikorlar tarafından ortadan kaldırıljrlar. Parolayı öğrenmeyi başaranlar, savunma sistemini aşarak, çoğalmaya başlarlar. Organizmayı böyle istilalardan korumanın bir yolu da her nesilde parolayı değiştirmektir. Aseksüel organizmanın bunu başarması ise daha zordur.” diyor. Hamil-ton’a göre, kendini adapte etmiş bir patojen, kısa sürede tüm koloninin sahip oiduğu tek parolayı bulup çıkaracak ve serbest olabilecektir.

Hamilton, dünyanın sularla kaplı olduğu ilk dönemlerde, aseksüel mikrooganizmaların çevreyle çok yakın ilişkide olduğunu ye bazı kolonilerin paraziter yaşam biçimini seçmiş olabileceğini ileri sürmektedir. O’nun düşüncesine göre, parazitler başarı kazanmaya başladığında konakçılar karşı hücuma geçmiştir.

“Seks olmadan hiçbir taraf kazanamazdı. Hücuma uğrayan bir organizma, seks sayesinde değişik bir parola oluşturarak savunmasını sağlayabilir ve üstünlük kazanabilir” şeklinde düşünen Hamilton’a göre, seksüel organizmalar ancak bu şekilde varlıklarını korumuşlardır. Diğer gözlemciler, seksin 

SEKS İYİ BİR SAVUNMA OLABİLİR Bir teoriye göre seks, organizmanın hastalıklara karşı savunma oluşturmasına yardım eder. Ancak koloniler daha narindirler.

evriminde hastalıkların çok önemli olabileceği düşüncesini enteresan, ancak yetersiz buldular. Graham Bell’in “Karmaşık Banka” teorisi adını, Darvvin’in “Türlerin kökeni” adlı eserinde, doğadaki yaşam karmaşasınının anlatıldığı bir bölümden almıştır.

Buradaki en önemli kehanet; orman gibi karmaşık, ancak değişmeyen çevre koşullarında, seksüel canlıların daha sık bulunduğudur. Çünkü seksüel döl, bir çok fırsat ve kaynaklarla yüzyüze geldiğinde başarılı olmaktadır. Bunun aksine aseksüel organizmalar, periyodik olarak yıkanıp temizlenen sel alanları gibi değişken çevrelerde, daha kolay ve sık bulunmaktadırlar. Çünkü kısa zamanda çoğalmaktadırlar. Bu ise, zaman içinde köklü değişikliğe uğrayan çevrelerde, ancak seksüalitenin tutunabileceğini ileri süren “En iyi Adam” hipotezine ters düşmektedir.

Bell’in teorisi, doğada ne gözlemlediyse onu açıklamaktadır. Ancak, birçok biyolog bu görüşü gereğinden fazla karmaşık bulmuştur. Bell “Herkesi yakından ilgilendiren seksin nasıl başladığı sorusunun yanıtı geçmişte gömülüdür. Eğer bir milyar yıl öncesine, taki protozoa (tek hücreli) mayoz bölünmenin üstünlüğünün keşfedildiği zamanlara bakacak olursak, ilk çok hücreli organizmaları da görmemiz mümkündür.” ü i .

Paleontoiog

karmaşık yapılı organizmaların evrimi için seksin önceden varolması gerektiğini göstermektedir.”

“Neden Seks?” “Niçin olmasın?” sorularının akla ge-
DAHA İYİ DOĞUM KONTROL

ha düşük dozlarda hsrmsn İçeren yeni prepa-ratlarının (İlacın kullanifna hazır şekli) hem etkin ve güvenil bir doğum kontrolü sağladıkları, hem de birçok hastalığa yakalanma duyarlılığını azalttıklarını ortaya koymuştur.

Geçtiğimiz yılın Aralık ayında New York-ta düzenlenen bir slmpozyumda konuşmacılar, doğum kontrol hapları hakkında şunları söylediler:

• 55 yaşın altındaki kadınlarda over (yumurtalık! kanserine yakalanma olasılığını yüzde 40 oranında azaltmakta, böylelikle her yıl ABD’de yaklaşık 1.700 over kanseri olgusunun ortaya çıkışını önlemektedir.

• Her yıl yaklaşık 2.000 endometrium kanseri (rahim İç cidarı kanseri) olgusunun ortaya çıkışına engel olmaktadır. İlaçları kullanan ka-dınlann bu hastalığa yakalanma riskini yan yarıya azaltmaktadır.

• Kısırlığın başlıca nedenlerinden biri olan genital sistem enfeksiyonlarından bir kısmının görülme sıklığını belirgin ölçüde azaltmaktadır.

• Dış gebelik riskini azaltmaktadır.

• Menstruel kan akımını azaltarak demir eksikliğine bağlı kansızlığa karşı kişiyi korumaktadır.

• Adet öncesi dönemde görülen gerilimi gidermekte ve adet kramplarını azaltmaktadır.

– Aynca kullanan kadınlan, over kistleri ve İyi huylu meme hastalıklarına karşı korumaktadır.

Doğum kontrol haplarının tüm bu yararları, İçerdikleri maddelerin daha düşük ve daha etkin oranlarda olmasından kaynaklanmaktadır. ilaçlardaki yüksek östrojen düzeyinin bilinen yan etkileri nedenlyle,(araştırmacılar östrojen düzeyini 100 -150 mlkrogramdan, 50 mlk-rogramın altına kadar İndirmişlerdir. Eskiden kullanılan doğum kontrol İlaçlarındaki östrojen hormonu miktarı, bugün kullanılanlardaklnden İki kat daha fazlaydı. Yine eskiden kullanılan haplardaki progestlnlerln düzeyi İse bir ara şimdikinin on katına kadar çıkmıştı.

DISCOVER’dan çeu: Dr. Abidin SÖNMEZ
«*b
» I
?!’ü!şr sanıldığı kadar kolay değildir. Biyologlar, yanıtıard ciM ;n ^,;:::I ^‘*–‘!’h-ı mı d;rh-’ Belki de değiller.

Dlscoverdan çev.: Int. Dr. Fulya DÖKMECİ
nisan 1985
21

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*