ÖDÜNÇ (Karz-ı hasen); Aim. Aus-. Verleihen
(n); Darlehen (n), Fr. Emprunt. İng. Lending;
loan. Bir kimseye, çarşıda benzeri bulunan
her şeyi, belli veya belirsiz bir zaman sonra geri almak
üzere vermek. Daha çok para başta olmak
üzere, ihtiyaç duyulan her cins mal ödüncün konusudur.
Ödünçte esas olan, karşılıksız olmasıdır.
Bununla berâber, ödünç vermenin menfaati
düşünüldüğünde bir karşılık da sözkonusu edilmektedir.
Ticârî hayattaki, menkul ve gayrimenkul
kredisi, inşaat kredisi, her türlü banka kredileri
ve anonim şirketlerin çıkardığı tahviller ödünç
özleşmesi niteliği taşımaktadır.
Ödünç, iki taraflı bir sözleşmedir. İnsanların,
ha>atta birbirine yardımcı, faydalı olmak düşüncesinden
doğmuştur. İnsan birbirine muhtaç yaratılmıştır. Herhangi bir ihtiyâcını, kendi emeğiyle
karşılayamayınca, başkasından satın alarak veya
ödünç isteyerek gidermeye çalışmaktadır. Satın
alma gücü olmayan kimse çok kere ihtiyâcını
ödünç alarak giderir. Ödünç vermek ve almak,
ekonomik hayâtın devamını sağlayan önemli bir
husustur.
İnsanların muhtaç olduğu maddî ve mânevî
ihtiyaçları, onları birlikte yaşamaya zorlar. Yaratılan
varlıklar içerisinde, en muhtaç olan, hayâtını
devam ettirebilmek için fazla şeye ihtiyaç duyan,
yine insandır. İnsanın ihtiyaçları sonsuz, fakat ihtiyaçlarını
elde edecek gücü sınırlıdır. Bu durum,
insanı cemiyet hâlinde yaşamaya ve cemiyet hayâtında
iş bölümü yapmaya sevk etmiştir. İnsanlar
kendi menfaatları için birbirinden faydalanmaya,
iyilik duygusu ile birbirlerine faydalı olmaya çalışmışlardır.
Cemiyet hayâtındaki bu karşılıklı yardımlaşmayı
sağlayan en etkili faktör, din olmuştur.
İlâhî dinlerin hepsinde, bu tür yardımların karşılıksız
olması, ödünç verenin bir menfaat beklememesi
emredilmiştir. Bu ise, cemiyet hayâtında
fertler arasında sevgi, hürmet ve karşılıklı saygının
doğmasına sebep olmuştur. İnsanların, bir
menfaat düşünülmeksizin birbirine yaklaşması ve
yardımlaşması sağlanmıştır. Fertlerinin birbirine
hürmet ve saygı duyduğu toplumlar sağlam temeller
üzerine kurulmuş ve uzun ömürlü olmuştur.
Menfaata dayanan toplumlar, çabuk yıkılmış, yok
olmuşlardır.
Dîne bağlılığın zayıfladığı ve yok olduğu toplumlarda
ödünç veren, ödünç alandan menfaatlanmak
istemiş ve bundan da fâiz müessesesi doğmuştur
(Bkz. Fâiz). Halbuki fâiz, yardıma muhtaç
olup ödünç alanı daha zor durumlara sokmakta,
ekonomik hayâtını felce uğratmaktadır. Bu durum
ise, cemiyet hayâtındaki sosyal dengeyi sarsmaktadır.
Bu zararların gözönünde tutularak günümüzdeki
ticârî faaliyetlerde, ödünç verene, fâiz
yerine kâr verilerek ekonomik işletmenin ortakları
arasında yer alması çalışması yaygınlaşmaktadır.
Bugünkü Türk hukûkunda ödünç: Çeşitli
özel kânunlarda düzenlenmiş olan ödünç verme işleri,
fâiz sistemi esas alınarak uygulanmaktadır.
Borçlar Kânunu’nun 306-312’nci maddelerinde
düzenlenmiştir. BK. 306’ya göre “Karz
(ödünç) bir akittir ki, onunla ödünç veren, bir miktar
paranın veya diğer bir misli (benzeri bulunan)
şeyin mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu
kimse dahi buna karşı miktar ve vasıfta müsâvi
(eşit) aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef
olur” diye târif edilmektedir. Ödünç verilen şeyin
ne zaman geri verileceği tâyin edilmemişse,
ödünç verenin ilk talebinden sonra altı hafta içinde
geri vermek lâzımdır.Deniz ticâreti kânununda: “Deniz ödüncü,
bir sözleşmedir ki, onunla kaptan, kânununun kendisine
verdiği yetkilere dayanarak gemiyi, navlunu
ve yükü rehnetmek (rehin vermek) sûretiyle
ödünç alır” diye târif edilmektedir.
Para verme hakkında kânuna göre: Ödünç
para verme işleriyle uğraşmak için hükümetten
izin almak gerekir. Bankaların izin almaları gerekmez.
Çünkü özel kânunlarında bu işi yapabilecekleri
hükme bağlanmıştır. İzin alarak bu tür işlerle
uğraşan şahıslar (bankerler), her türlü işlemlerini
belgelemek mecbûriyetindedirler. Ödünç
işleriyle uğraşan bankerlerin durumu, 1982 ve
1983 yıllarındaki bankerler krizinden sonra yeni
esaslara bağlanmıştır.
İslâm hukûkunda ödünç vermek: Karz-ı hasen
yâni ödünç vermek İslâmda bir ibâdet olarak kabul
edilmiş olup, çok sevap olduğu bildirilmiştir.
Çarşıda misli, yâni benzeri bulunan herşeyi, belirsiz
bir zaman sonra, misli geri verilmek üzere vermeye,
Karz-ı hasen denir. Ödünç vermek, îcâb ve
kabul ile, “aldım, verdim” gibi sözleşme ile geçerli
olur. Bir altın ödünç alan, bir altını öder. Değeri
değişti diyerek önceki veya sonraki değerde gümüş
veya kâğıt lira veremez. Bunlar yerine altın da
veremez. Bir kimse gücü varken borcunu ödemezse,
alacaklı veya başkası, mahkemeye başvurarak
bundan zorla alabilir. Borç ödenince, senet, borç verenin
mülkü ise, ödendiğini bildiren vesîka verir.
Ölüm hastasının çok alacaklısı varsa, hepsine taksim
eder. Ev, dükkan, hayvan, elbise gibi kıyemi
olan, yâni misli bulunmayan şeyleri ödünç vermek
fâsittir, geçersizdir ve hemen geri vermek lâzımdır.
Kullanılması haram olur. Ödünç alman kıyemi şeyin
kıymetini ödemek lâzımdır. Ödünç verirken,
zaman tâyin edilmez. Çünkü zaman tâyin ederse,
malı, misli ile veresiye satmış olur. Bu ise fâiz olur.
Sened’e ödeme târihi koymamakla, ödünç veren
verdiğini geri almak hakkına her zaman mâlik olmakta,
belli bir zamanı beklemek zorunda kalmamaktadır.
Zaman tâyin etmeksizin ödünç verilir ve
arzu edilen zaman da isteyip geri alınır.
Ödünç, verirken bir menfaat şart koymak fâiz
olur. Haram olur. Şart koymadığı hâlde, öderken
ayrıca bir şey fazla verilebilir.
Ödünç istemek ancak lâzım olunca câiz olur.
Lâzım olmak üç türlüdür.
1. Lüzum-i îcâbî: Nafakası olmayanın nafaka
almak için, ödünç istemesidir. Sertr-i avret için
çamaşır parası da böyledir.
2. Lüzum-i aklî: Evi olmayan kimsenin, memleketin
âdetine göre, kirâ veya satın almak için
ödünç istemesidir. Soğuktan korunmak için, elbise
parası da böyledir.
3. Lüzûm-i istihsâni: Mevki, vazifesi sebebiyle,
âdete uygun giyinmek için, ödünç istemektir.Bu üç lüzûm için, fâizsiz ödünç istemek câiz olur.
Yalnız bunlara ödünç verilir. Başkalanna zulmeden
zâlimlere, fâsıklara ödünç verilmez. İhtiyâcı olana
ödünç verilir. İhtiyâcı olmayana, malını lüzumsuz
yerlere, harama harcayana verilmez. Başkasına
ödünç vererek kendini sıkıntıya düşürmek doğru
değildir. Nisâba mâlik olmayan kimsenin, kurban
kesmek için ödünç istemesi câiz değildir.
ÖDÜNÇ (Karz-ı hasen)
21
Eki