wiki

ÖĞRETMENLİK

ÖĞRETMENLİK; eğitim ve öğretim kurumlar
m d a öğrencilere istenilen seviyede bilgi, beceri
veya bir sanatı, tekniği öğretme mesleği. Bu
mesleği icrâ eden kimseye öğretmen, muallim veya
hoca adı verilir.
Öğretmenlik mesleğini yapabilmek için belli
bir dal veya branşta özel ihtisas sâhibi olmak ve pedagojik
formasyona sâhip olmak gereklidir. Öğretmenlik
mesleğinde eğitim ve öğretim birlikte
yürütülmekte, öğretilen bilgiler hayatta tatbik ettirilmektedir.
Öğretmenlikte bilgi öğretmek, yol
göstermek, irşâd etmek ve terbiye etmek mânâsına
gelen eğitim, temel esastır.
İlk terbiye edici ve yol gösterici Allahü teâlâdır.
Allahü teâlânın “Rab” ismi “terbiye edici”
mânâsına gelmektedir. Allahü teâlâ melekleri ve
ruhları yaratıp terbiye etti. Onlara vazifelerini öğretti.
Ruhlara hitâben; “Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?” yâni, “Sizi yaratıp, terbiye eden ben
değil miyim?” buyurdu. Ruhlar da;”Evet yâ Rabbi!
Sen bizim Rabbimiz, yâni terbiye edicimizsin.”
cevâbını verdiler. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâma
her şeyin ismini ve faydasını öğretti. Bu
hususu Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Allah, Âdeme
isimlerin tamâmını öğretti.” (Bakara sûresi: 31)
buyurmak sûretiyle haber verdi.
Âdem aleyhisselâma ve diğer peygamberlere
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildiren Cebrâil
aleyhisselâm da bir öğreticidir.
İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâm,
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını kendi
neslinden gelen insanlara anlatmak sûretiyle insanlık
târihindeki ilk öğretmen oldu. İnsanları
dünyâda ve âhirette kurtuluşa dâvet eden diğer
peygamberler, onların vârisleri olan âlimler de birer
muallim, yâni öğretmendirler.
İnsanlık târihindeki en büyük öğretmen olan
Muhammed aleyhisselâm insanlara İslâm dîninin
emir ve yasaklarını önce gizli, daha sonra açıkça
öğretti. Kısa zamanda Müslümanların sayısı çoğaldı.
Eshâb-ı kirâm adı verilen bu müminler de
Peygamber efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem)
öğrendikleri bilgileri çeşitli beldelere, ülkelere
giderek insanlara anlatıp, öğrettiler. Onların
hem bu dünyâda, hem de âhirette kurtuluşlarına vesile
oldular. Eshâb-ı kirâm bu vazifeyi karşılıksız
ve Allah rızâsı için yaptılar. Hulefâ-i Râşidîn (dört
halîfe) zamânında muallim vazifesiyle çeşitli beldelere
gönderilen kimselere devlet bütçesinden
ücret verildi. Câmi ve mescitlerde yürütülen eğitim
ve öğretim faaliyetleri İslâmî ilimlerin sonraki
nesillere ulaşmasını sağladı. Emevîler ve Abbâsiler
devrinde âlim olan kimseler, câmilerde ve
mescitlerde insanlara ilim öğreterek öğretmenlik
mesleğini sürdürdüler. Emevîler devrinden îtibâren
çocuklar için açılan mekteplerde vazifeli öğretmenler
dînî ve fennî bilgileri öğrettiler. O zamâna
kadar daha çok fahrî olarak âlimler tarafından
yürütülen öğretmenlik, bu devirden îtibâren bir
meslek olarak ortaya çıktı. Sekizinci asırda üç bin
talebeyi barındıran Belhli Ebü’l-Kâsım Dehhâk’ın
mektebi ilk öğretimde önemli bir merhale olarak
kabûl edildi. Bu nevî mekteplere, Küttap veya
Mektep, öğretmenlerine de Muallim adı verildi.
Dînî hususlarda karşılıksız olarak yapılan öğretmenlik;
yazı, okuma, hesap, lügat vb. ilimlerin
öğretilmesinde ücrete tâbi tutuldu. İslâm târihinde
ilk defâ teşkilâtlı olarak Selçuklu Veziri Nizâmül-
Mülk tarafından Bağdât’ta kurulan Nizâmiye
Medreselerinde vazifeli ve maaşlı olarak muallimler
(öğretmenler) dînî ve fennî ilimleri öğrettiler.
Diğer Müslüman ve Müslüman-Türk devletlerinde,
Endülüs Emevîleri, Karahanlılar, Anadolu
Selçuklularında din ve fen bilgilerinin tahsiledildiği müesseselere ve buralarda ders okutan
muallim (öğretmen) ve müderrislere büyük önem
verildi. İlim ve medeniyetin ilerlemesi, yayılması
için büyük gayretler gösteren ilim adamlarına her
türlü maddî ve mânevî destek sağlandı.
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gâzi ve
diğer Osmanlı sultanları, devletin idârî ve askerî sâhada
muvaffak olabilmesi için îmân, ilim, fen ve
teknikte ileri bir seviyede olmanın lüzûmunu kavradıklarından,
günün imkânları nisbetinde İlmî
teşkilâtlar kurup geliştirdiler. Bu müesseselerde
ilim öğreten muallim ve müderrislerin yetiştirdiği
büyük din ve fen âlimleri, İslâm medeniyetinin
yayılmasında muazzam hizmetlerde bulundular.
Osmanlı Devletinin yükseliş döneminde tek dershâneli
medreseler yerine Sahn-ı Seman (Fâtih) ve
Süleymâniye medreseleri gibi çok odalı medreseler
inşâ edilip her odaya bir müderris veya muallim
verildi. Muallim ve müderrislerin terfî ve tâyinleri
belli esaslara bağlandı. Köklü bir eğitim-öğretim
ve sıkı bir imtihandan geçen muallim ve
müderris adaylarına icâzetnâme ve temessük denilen
diplomalar verildi. Tespit edilen esaslara
göre terfi eden muallim ve müderrislerin ortaya
koydukları eserler de devlet tarafından mükâfatlandırıldı.
Müderris ve muallimler almakta oldukları
son maaş üzerinden emekliye ayrıldılar.
İslâm ülkelerinde eğitim-öğretimin hızla geliştiği
ve öğretmenin büyük değer kazandığı sırada
Avrupa’da ve diğer ülkelerde öğretmenlik umûmiyetle
din adamları ve kilise vazifelileri tarafından
yürütülüyordu. Rönesans’tan sonra diğer sahalarda
olduğu gibi eğitim ve öğretimde de yenilik
hareketleri görülmeye başlandı. Fakat öğretmen
yetiştirmekle ilgili hiçbir tedbir alınmadı. On sekizinci
yüzyıldan îtibâren öğretmen yetiştirmekle
ilgili bâzı teşebbüsler olduysa da neticeye ulaşılamadı.
On dokuzuncu yüzyıldan îtibâren öğretmenlik
bir meslek olarak kabûl edilip pedagojik seminerler
düzenlendi ve öğretmenler yetiştirildi.
On dokuzuncu yüzyıla kadar muallimlik (öğretmenlik)
ile müderrislik birbirinden ayrı olarak kabul
edilmiyordu. On dokuzuncu yüzyılda bütün
dünyâda olduğu gibi Osmanlı ülkesinde de öğretmenlik
(muallimlik) ayrı bir meslek olarak kabul
edildi. Pedagojik formasyon sâhibi muallimler
(öğretmenler) yetiştirilmek üzere yeni düzenlemelere
gidildi. 16 Mart 1848 târihinde Dârülmuallimîn-
i Rüşdî adıyla öğretmen okulu; 1868 senesinde
ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere Dârülmuallimîn-
i sıbyan; 1870’te kız okullarına öğretmen
yetiştirmek üzere Dârülmuallimât açıldı.
1869 senesinde çıkarılan Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesiyle
öğretmen yetiştiren kurumlar; ibtidaiye
(ilkokul), rüşdiye (ortaokul), idâdi ve sultânî
(lise) öğretmeni yetiştirecek şekilde düzenlendi.
1891’de Dârülmuallimîn-i Ali adıyla yüksek
öğretmen okulu açıldı. 1909 ve 1915 senelerinde
yapılan değişikliklerle ana, ilk, orta ve yüksek
öğretmen okulları şeklinde düzenlendi.
Cumhûriyet döneminde de yeni eğitim ve öğretim
sistemine göre öğretmen okulları açıldı.
1927’de Kayseri ve Denizli’de ilkokula dayalı üç yıllık
Köy Muallim Mektebi açıldı, fakat uzun ömürlü
olmadı. 1932 senesinde yapılan düzenlemeyle ilköğretmen
okulları, ortaokula dayalı üç yıllık öğretmen
yetiştiren kurum hâline getirildi. 1936’da
köylerde “Eğitmen kursları” düzenlendi. Okuma
yazma bilen, askerliğini çavuş ve onbaşı olarak
yapmış köy gençlerinden 1936-1948 seneleri arasında
10.000 kadar eğitmen yetiştirildi. 1937 senesinde
Köy Enstitüleri açıldı. Tamâmen materyalist
bir felsefe ile eğitim ve öğretim yapan Köy Enstitülerinden
yetişen öğretmenler Müslüman-Türk
milletinin millî ve mânevî değerleri üzerinde büyük
tahribatta bulundular. (Bkz. Köy Enstitüleri)
Köy Enstitüleri millet üzerindeki olumsuz etkileri
sebebiyle 1954 senesinde kapatılarak yerine
tek tip ilköğretmen okulları açıldı.
Ortaokul öğretmeni ve ilköğretim müfettişi
yetiştirmek üzere 1926 senesinde Konya’da açılan
Orta Muallim Mektebi 1927’de Ankara’ya taşınarak
Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü
adını aldı. Daha sonra da Gâzî Eğitim Enstitüsü ismi
verildi. Bu eğitim enstitüsü sistemi taşraya da
yayıldı. 1934’te Kız Teknik Öğretmen Okulu,
1937’de Erkek Teknik Öğretmen Okulu açıldı.
1950’den sonra gelişen meslek dallarına göre yeni
öğretmen yetiştiren kuruluşlara yer verildi. Ticâret
liselerine öğretmen yetiştirmek üzere 1956
senesinde Ticâret ve Turizm Yüksek ÖğretmenOkulu, İmâm-Hatip Okullarına öğretmen yetiştirmek
üzere 1959’da Yüksek İslâm Enstitüleri
açıldı. 1959’da Ankara’da daha sonra da İzmir’de
birer Yüksek Öğretmen Okulu kuruldu.
1973 senesinde çıkarılan Millî Eğitim Temel
Kânunu bütün öğretmenlerin yükseköğretim görmesi
mecbûriyetini getirdi. Bu sebeple ilköğretmen
okulları, 1974’ten îtibâren Öğretmen Lisesi adıyla lise
ve dengi okuluna dönüştü. Ortaokullara ve çıraklık
eğitim merkezlerine teknik öğretmen yetiştirmek
üzere Sanat Yüksek Öğretmen Okulları açıldı. Çeşitli
üniversitelerin eğitim, fakülte ve bölümleri öğretmenlik
formasyonu kazandıracak programlar hazırladılar.
1983 senesinde çıkarılan 2908 sayılı Yüksek
Öğretim Kânunu, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı
olan Eğitim Enstitülerini Eğitim Fakültesi; Yüksek
İslâm Enstitülerini İlâhiyat Fakülteleri hâline getirerek
çeşitli üniversitelere bağladı.
Türkiye’de ilköğretmen teşkilâtı 1908 senesinde
İstanbul’da Encümen-i Muallimîn adıyla kuruldu.
Kurtuluş Savaşı yıllarında kurulan Türkiye’de
Muallimler ve Muallimler Cemiyetleri Birliği
bir müddet Ankara vâliliğinin kararıyla kapatıldı.
1932 senesinde ise bütün öğretmen teşkilâtları
kapatıldı. 1948 senesinde Türkiye Öğretmen
Demekleri Millî Federasyonu kurularak bütün öğretmenler
merkezî bir birlik altında toplandı. 1961
Anayasasının tanıdığı haklardan faydalanılarak
1965 senesinde kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası
(T.Ö.S) öğretmenleri siyâsete âlet etmek
isteyen ve öğretmen kitlesinin dışından gelen kimseler
tarafından hedefinden uzaklaştırıldı.
T.Ö.S., öğretmenler arasında birlik yerine huzursuzluk
getirdi. 1971 senesinde yapılan Anayasa
değişikliğiyle kamu görevlilerinin sendika kurması
yasaklanınca T.Ö.S. kapandı. Aynı yıl Tüm Öğretmenler
Birleşme ve Dayanışma Demeği (TÖBDER)
kuruldu. Öğretmenleri birleştirip, dayanıştırma
özelliğinden çok uzak olan TÖB-DER, öğretmenler
arasında siyâsi kamplaşmaya sebep oldu.
TÖB-DER’e alternatif olarak kurulan ÜLKÜ-BİR ve
MEF-DER gibi öğretmen dernekleri de TÖBDER’le
birlikte 12 Eylül 1980’den sonra kapatıldı.
Müslüman devletler, âlime ve öğretmene saygı
gösterdikleri müddetçe yükselmişlerdir. Ortaçağ
Avrupası ilim adamlarını öldürürken veya zindanlara
atarken, Müslüman devletler ilim teşvikçiliği
yapmışlardır. Açtıkları pekçok üniversite ve
akademi bugünkü dünyâ medeniyetinin kaynağı
olmuştur. Âlime ve öğretmene saygının azaldığı
zamanlarda ise geriye gidilmiştir. Osmanlı târihinde
Tanzimatın îlân edilmesiyle Avrupaî eğitim ve
öğretime geçeceğiz bahânesiyle medreselerden fen
dersleri kaldırılmış, böylece inançsız fen adamı ve
fen bilgisiz din adamı yetişmeye başlamıştır. Bu
durum da devletin hızla çökmesine sebep olmuştur.İyi bir öğretmende aranan vasıflar: Öğrencilere
iyi muâmele etmek; öğrenciler arasında âdil
davranmak; güzel konuşmak; öğrencilerin meseleleri
ve müşkilleriyle ilgilenmek; iyi kalpli, doğru
ve güzel ahlâklı olmak; öğrencilerin bütün suâllerini
cevaplandırmak; bâzı faaliyetlerinde beceriksiz
veya öğrenmede yavaş olan öğrencileri arkadaşlarının
yanında küçük düşürücü söz ve hareketlerden
kaçınmak; olgun bir şahsiyet sâhibi, şakacı
ve samîmî olmak; mesleğini sevmek; öğretmenlikle
ve branşıyla ilgili gelişme ve yenilikleri
tâkip etmek; anlattıklarının öğrencilere faydalı
olup, olmadığını tespit etmek için öğrencilerin
hiç çekinmeden ifâde edebilecekleri şekilde görüşlerini
almak; öğrencilerin şahsî tutumları ve
geçmişteki durumlarına bakmadan dersteki başarılarını
objektif olarak değerlendirmek; ders araç
ve gereçlerinden azamî derecede faydalanmak;
zararlı söylenti, dedikodu ve münâkaşalardan uzak
durmak; bayağı ve müstehcen lisan kullanmaktan
sakınmak; kendine güvenmek; gayretli ve neşeli
olmak; her türlü güçlüklerle mücâdele etmek;
hadiselerin en nâzik ânında dahi taraf tutmadan konuşup,
anlayarak kararını vermek; davranışlarında
nazik olmak; temiz ve sâde giyinmek; derslere
zamânında girip çıkmak; verimli bir eğitim ve öğretim
için okul idâresi, öğretmenler ve öğrenci
velileriyle işbirliği kurmak gibi hususlardır.
İyi bir öğretmenin başarısı, öğrencilerle olan
geniş çaptaki münâsebetlerine bağlıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir