wiki

ÖMER MUHTÂR

ÖMER MUHTÂR; İtalyan işgâli altında bulunan
Libya’nın kurtarılması için yürütülen direniş
hareketinin liderlerinden.
Ömer Muhtâr 1862’de Bingazi’nin Defne bölgesi
Batnan kasabasında doğdu. Küçük yaşta babası
ölünce, Şeyh Ahmed el-Giryânî’nin himâyesinde
tahsile başladı. Mısır sınırına yakın Tobruk
iline bağlı Canzur Medresesinde Kur’ân-ı kerîm
okumayı öğrendi. Sonra Cağbûb’da İslâmî İlimler
Enstitüsüne kaydolarak tahsilini tamamladı. Alçak
gönüllü, cesûr, vakar sâhibi ve ilim ehli bir kimse
olarak çevresinde tanındı.
Osmanlı Devletinin parçalanması ve yıkılması
için çalışan Hıristiyan Avrupa devletleri, akla
gelmedik zulüm ve baskılar uyguladılar. Kadın, çocuk,
ihtiyar demeden pekçok Müslümanı katlettiler.Çeşitli meseleleri bahâne ederek Osmanlı ülkesinin
değişik bölgelerini işgâl ettiler. İşgâl ettikleri
yerlerdeki Müslüman halkı, kadın, çocuk ihtiyar
demeden akla gelmedik işkencelerle öldürdüler.
Bu işgalci devletlerden biri de İtalya’dır. İtalya,
Eylül 191 l’de Trablusgarp ve Bingâzî’yi işgâl etti.
Osmanlı Devletinin orada bulunan kuvvetleriyle
savaş eden işgalci İtalyanlar, insanları öldürmeye ve
köleleştirmeye başladılar. Libya halkı Osmanlı kuvvetleriyle
birlikte işgalcilere karşı çarpışarak başarılı
neticeler elde etti. Fakat İtalyanların Libya’ya girmesi
engellenemedi. 1912’de imzâlanan Uşi Antlaşmasıyla
Osmanlı Devletinin Libya üzerindeki
hâkimiyeti resmen son buldu. İtalyan hükümetinin
bu antlaşmadan sonra, Trablusgarp’taki milliyetçi
kuvvetler ve Berka’daki Senûsîlerle yaptığı uzlaşma
teşebbüsleri neticesiz kaldı.
İtalyan işgal ve zulmüne son vermek için direnen
Libyalılar Ahmed Şerîf es-Senûsî’nin idâresinde
birleştiler. Bu direniş kuvvetlerine Ömer
Muhtâr da katıldı. Birçok örnek davranışlar ortaya
koyarak mücâhidleri teşvik etti ve cesâret verdi.
Ömer Muhtâr’ın şöhretini duyan İtalyanlar ona büyük
makam ve maddî imkânlar vâdederek mücâdeleden
vazgeçirmeye çalıştılar. Fakat o; “Bizim burada
yalnızca Allâhü teâlânın düşmanlarına karşı
koymaktan başka bir ihtiyacımız yoktur.” cevâbını
verdi ve mücâdeleyi kahramanca sürdürdü. Nihâyet
1922 yılında direniş kuvvetleri başkumandanlığına
seçilen Ömer Muhtâr, İtalya’da iktidarı ele geçiren
Mussolini’nin Libya’yı sömürgeleştirme politikasına
şiddetle karşı koydu. Mücâhid kuvvetlerini
iyice teşkilâtlandırdı. Bâzı ekonomik ve askerî yardımlar
toplamak üzere Mısır’a gitti. Fakat umduğu
yardımı bulamadı. Mısır’dan dönüşünde İtalyanlar
bir tuzak kurarak onu ve arkadaşlarını yok etmek istediler.
23 Nisan 1923 günü meydana gelen kanlı
çarpışmada İtalyanları perişan etti. Berka’da yeni bir
direniş hareketi başlattı.
1923 senesi sonlarında Cebelü’l-Ahdar’da yaşayan
aşiretlerden topladığı milis kuvvetleriyle
başarılı baskınlar düzenleyerek İtalyan kuvvetlerine
büyük kayıplar verdirdi ve bâzı stratejik yerleri
elde etti. Mısır ve Sudan’dan aldığı az miktarda
yardım da kesilince, bedevî köylülerden topladığı
yardımlarla, direnişi devam ettirdi. 8 Kasım 1929
günü İtalya’nın Umûmî Vâli Köşkünü hedef alan
büyük bir operasyon düzenleyerek üstün başarı elde
etti. 11 Nisan 1930 günü İtalyan Cephelerinin
merkezi durumunda olan bir karargâhı basarak imhâ
etti. Nihâyet 1931 yılında İtalyanlarla yapılan
şiddetli çarpışmalar sonunda esir düştü. Trablusgarp’a
gelen İtalyan generali Graziani’nin başkanlığındaki
bir savaş mahkemesinde îdâma mahkûm
edildi. Ömer Muhtâr tutuklu bulunduğu sırada ona
bâzı teklif ve telkinler yapıldı. Ancak kendisi bunbunların
hiçbirine iltifat etmeyip; “Ben kazâ ve kadere
inanıyorum. Allah’ın benim hakkımda taktir ettiklerine
râzıyım.” diyerek inanç ve akidesinden tâviz
vermedi ve bu uğurda darağacma gitmeye râzı
oldu. Mahkemenin verdiği îdâm kararı açıklanınca;
“Hüküm yalnız Allah’ındır. Sizin alçak hükmünüzün
hiçbir geçerliliği yoktur. Biz Allah’a âidiz
ve ancak O’na dönücüyüz.” diyerek karşılık
verdi. 15 Eylül 1931 târihinde Bingâzi yakınlarındaki
Suluk’ta îdâm edildi.
Ömer Muhtâr hakkında İtalyan kumandanı ve
Libya genel vâlisi şunları söylemiştir: “O akîde ve
inancına son derece bağlıydı. İnancına saldırana
şiddetle karşı koyar ve hiçbir şey onu korkutamazdı.
Aynı şekilde vatanına da büyük bir sevgi
beslemekteydi. Vatanı için yapmayacağı bir şey
yoktu. Vatanına yapılan saldırıları aslâ affetmiyor
ve bunlara tahammül edemiyordu. Müthiş bir
zekâya sâhipti. Geniş bir dînî kültüre ve bilgiye sâhipti.
Maddeye ve dünyâ nimetlerine aslâ iltifât etmezdi
ve bu konuda hiçbir yatırım ve hesâbı yoktu.
Dünyâda sâhip olduğu hiçbir mal ve mülkü de
mevcut değildi. Dünyâ nîmetlerinden sevdiği tek
bir şey vardı, o da vatanıydı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir