Önlü orkestra şefi Arturo Toscanini’yi

örnekleri burada.. Yerle gök arasındaki bu                           medi. Kayaların görünüşü kadar, köylünün ruhu

manastırlarda şanlı bir geçmişin maceralarını                        da değişmedi. Halk yine de artık kayalaraı oyup

anımsatan taze renkli freskleri saklayarak gözler                     ya da genişletip ev durumuna getirmiyor. Evini

önünde cömertçe sergiliyorlar . Bugün, bunlar-                       tuğladan, briketten, kesme kayadan yaptırıyor,

dan bazıları köylüler için, çobanlar için ev yerine                   Yaşamın ritmi mevsimler boyunca sürüp gidiyor,

geçiyor halâ., akşamları hâlâ bir kapı görevi                                  Bugün köylü kuyudan suyu motor gücüyle

yapan bir değirmen taşını yuvasına sürdükten                        çekiyor, sekilerde yine meyve ağaçları yetiştiri-

sonra gece yaşantısı başlıyor. Kayadan oyuklarda                      yor, üzüm asması büyütüyor.. Mağaralarda

binlerce yıldan beri aynı biçimde üzümler                               limon saklanıyor, mahzenlerde şarap dinlendiri-

eziliyor. Sen Bazilinkilerin aynısı güvercinler                                                                                           liyor..

kayalıkları yine yuva olarak kullanıyorlar ve                                    Evet, burası Kapadokyanm Ürgüp yöresi.,

bağlar için çok yararlı olan gübrelerini bırakı-              Başka bir dünyanın değişik bir yöresi ve kenti… yorlar..

Mağaralar bugün de tahıl ambarı, depo,

mutfak olarak kullanılıyor. Bu bölgede yaşam                                                               COMTELLATION’dan

yüzyıllardan beri pek büyük değişiklikler göster-                                                     Çeviren: Emrullah GÜNEY

BAŞLIKSIZ

HALDUN TANER’DEN

Önlü orkestra şefi Arturo Toscanini’yi, kırıp sarıp kent halkının ileri gelenlerinden bağışlar toplayıp bir küçük şehrin orkestrasını yönetmek için angaje etmişler. Toscanini gelmiş, kentin belediye orkestrasını bir-iki gün çalıştırmış. Sonra konser günü gelmiş çatmış.

Şef podyuma çıkmış, orkestra pürdikkat büyük yöneticinin sopasına bakarak konsere başlamış. Halk gözlerine ve kulaklarına inanamıyormuş. Küçük kentin alçakgönüllü orkestrası büyük bir şef tarafından yönetilmenin verdiği moral ve coşku ile âdeta euphoria haline gelmiş, kendi kendini aşmış, inanılmaz düzeyde bir konser çıkarmış. Halk sevinç ve övünç içinde, orkestra üyeleri, mutluluktan uçuyor. Toscanini memnun. Alkışın ardı arkası kesilmiyor. Herkes, sarılışıp birbirini kutluyor. Toscanini, tezahürat yatışıp da odasına çekilince, Konzertmaystere :

—  Bana lütfen ikinci kemanlar sırasının en solunda oturan esmer delikanlıyı yollar mısınız?

demiş.

Konzertmayster, buna bir anlam verememiş ama:

—    Hay hay demiş. Dışarı çıkmaya hazırlanan delikanlıyı bulmuş. “Maestro seni çağırıyor” demiş.

Esmer ikinci keman, kemanını masaya bırakmış, önünü ilikleyip maestronun odasına girmiş.

Maestro, onu yüreklendirmek için:

—  Buyur evlâdım, şöyle geç otur, demiş.

^ Genç adam bir iskemleye itişmiş.

—    Bu gece orkestra olağanüstü bir başarı yaşadı, diye başlamış, Toscanini. “Herkes büyük bir coşku içinde çaldı. Orkestra kendi kendini aştı. Kent halkı orkestrası ile övünmekte haklıydı. Ben de dahil herkes bir bayram havasına girdik. Ama konser boyu gözüm hep sende idi. Bir sen evlâdım, bir tek sen bu havanın dışında idin. Durgun, donuk, asıksuratlı bir halin vardı. Adeta, yasak savar gibi bir zoraki çalıyordun kemanını. İçime merak oldu. Nen var çocuğum, hasta mısın?

Genç kemancı, edepli, edepli :

—  Hayır, maestro, demiş.

—    Ha anladım. Sen bir şeye kırgınsın. Herhalde birinci keman olmak istedin, yapmadılar, hakkını yediler. Her orkestrada görülen kulis oyunlarına kurban gittin.

Genç kemancı yine öyle edepli :

—  Hayır, maestro demiş.

—    Şimdi anlar gibiyim. Belki Beethoven’i sevmiyorsun. Onun senfonisini çaldık diye keyfin kaçtı. Bu da pek doğaldır evlâdım. Her müzisyenin sevdiği besteciler olduğu gibi alerji duydukları da olabilir. Keyifsizliğinin sebebi bu mu idi?

Genç kemancı:

—  Hayır maestro demiş.

Maestronun sabrı taşmış.

—  Peki, nen var be Allahın kulu demiş, nedir zorun?

Genç kemancı:

—  Bendeniz, esasen müziği pek sevmem de, demiş.

MİLLÎYE T’t en

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*