Organikle DÖNÜYOR
Londra’da, iki restoranı ve 150 kişilik istihdamı olan Hüseyin Özer, üç ay önce Karaköy’de açtığı 1.200 metrekarelik Sofra London’ı kapatıyor. Özer, Dr. Alper Çelik ile Nişantaşı’nda sadece organik ürünlerin kullanılacağı bir restoran açacak. Hedef İstanbul’da 10 organik restoran açmak.
TOKAT, Reşadiyeli Hüseyin Özer, Londra’da kraliyet ailesinin üyelerini, İngiliz hükümetinin bakanlarını ve Hollywood yıldızlarını ağırladığı ‘Sofra London’ restoranlarından bir tanesini 3 ay önce Karaköy’e de açtı. Ancak, yeni ortaklarıyla anlaşamadı ve bu restoran için kapatma kararı aldı. Çok yakında Dr. Alper Çelik ile Nişantaşı’nda tamamen organik ürünlerin kullanılacağı bir restoran açacağını söyleyen Hüseyin Özer, “Organikle dönüyorum. İstanbul için hedefimiz 10 restoran. Ankara, Bursa, Adana, Antalya’dan da talep var” diyor. Hüseyin Özer şöyle konuşuyor:
DİYET, SAĞLIK VE LEZZET
“Yurtdışında Türk mutfağı sadece döner ve kebaptan ibaret sanılıyor. Biz Londra’da bu algıyı kırdık. En iyi müşterilerimiz de İngiltere’yi yönetenler, Hollywood yıldızları v.s. Şu anda Londra’da Mayfair ve Oxford Street’te iki restoranım 150 kişilik istihdamım var. İkisinin de kapısında kuyruk var. Sunday Times yakın zamanda bizden bahsetti. ‘Eğer gerçek Türk yemeği istiyorsanız Sofra’ya gidin’ diye yazmış. Bizi seviyorlar çünkü biz yemekte ‘diyete, sağlıklı ve lezzetli’ olmaya çok özen gösteriyoruz.
YEMEKLERİ HAFİFLETTİK
Malum, bizim yemeklerin bazıları ağır. Ben onların lezzetini koruyarak hafiflettim. Mesela keşkeği kuşkonmazlı ve mantarlı yaptım. Bulgur, nohut mercimek karışık pilav da yaptım, adına da Kapadokya pilavı dedim.
Tatlıları da hafiflettim. Mesela baklavanın hamurunu azaltıp fıstığını çoğalttım. Çünkü baklava çok ağır bir tatlı. Ben aynı zamanda diyetisyenim ve Anadolu mutfağını çok iyi biliyorum ama hepsini hafiflettim. Bu sayede çok elit yabancılar bizim mutfağın tiryakisi oldu. Türkiye’de de ‘organik restoran’ zinciri olarak büyüme kararı aldık.
Hüseyin Özer’in “Sokak çocukluğuyla başlayan ve Londra’ya uzanan girişimcilik öyküsünü” 8 Ağustos 2006’da Hürriyet Ekobi sayfamızda yayınlamıştık.
SEFALETTEN PATRONLUĞA
Reşadiye’liyim. Küçükken bir çocuğun başına gelebilecek en kötü şey geldi başıma ve annem babam ayrıldı. Ben de küçük yaşta köyde dedemle kaldım. Okumak için can atıyordum ama beni okutmak yerine çoban yapmaya karar verdiler. 11 yaşıma geldiğimde canıma tak etti ve kaçıp Ankara’ya gittim. Sokak çocuğu da oldum ama hiçbir zaman yanlış yapmadım. Geceleri Kızılay’da bir tuvalette yattım. Karın tokluğuna bulaşıkçılık yaptım. 24 saatte bir ciğer-ekmek yiyebiliyordum. Sonra bir pastaneye girdim ve kışa kadar karın tokluğuna çalıştım. 1963’tü ilk kez para alacak bir iş buldum. 2.5 lira yevmiye ile çalışıyordum. O günlerde bazen Altındağ yolunda yürürdüm ki bir hemşehrim görür de beni o akşamlık evine götürür diye. Sonra bir pidecide 4 lira yevmiye ile iş buldum. Sonra da bir meyhaneye girdim ve bir oda tutma imkanım oldu. Parayı söyleyince ’Bununla ancak kömürlük tutarsın’ dediler. Tuttum ve o kömürlükte 1 yıl yattım.”
Otobüsle Londra’ya
Hüseyin Özer, 1967’de İstanbul’a gider. Özer, “Beyoğlu’nda bir tanıdığımın çalıştığı lokantaya gidip iş sordum. ’Yakacık’ta bir lokanta açılıyor’ dedi. Önce inşaatında sonra da o lokantada çalıştım. Askerden gelince evlendim. 2 sene sonra da boşandım. Evdeki eşyaları satıp, Londra’da dil kursuna yazıldım. 1975’te, Londra’ya gittim. Londra’da bulaşıkçı olarak başladım. Sonra kebapçıya transfer oldum” diyor. Özer, bir başka kebapçıda çalışırken eski patronu restoranını satmak isteğini anlatır ve Özer, 5 bin sterlin banka kredisi kullanarak, 5 bin sterlin de kendi birikimiyle o restoranı alır. İlk restoranı 3 masalık olur. Patronluğunun 10’uncu yılında tiyatro-opera merkezi Covent Garden’da ikinci Sofra’yı açar. Kebabı döneri kaldırıp Türk yemekleri yapmaya başlar. 3 masalık restoran 100 kişilik olur. İlk yıl bir daire, bir Rolls Royce alır.
The Times’a ‘lezzet’ dersi
The Times Gazetesi’nde dönemin başyazarı Matthew Paris’in bir yazısı çıkar. Yazıda özetle; “İmparatorluk kurmuşlar ama Türklerin bir mutfağı, yemek kültürü bile yok” denmektedir. Özer, hemen bir mektup yazar. Türk mutfağını, yemeklerini anlatır ve “Londra’nın en sevilen restoranlarından biriyiz ve bunu da Türk yemekleriyle başardık, gelin görün” der. Times’ın ilgili editörü Sofra’ya gelir, Türk yemeklerinin ne olduğunu görür. Times’de başyazar Paris’in yazdıklarını tekzip eden güzel bir yazı yayınlanır.