ÖŞÜR; Aim. Zehntenabgab, Fr. La dime, İng.
Fithe. Toprak mahsullerinin zekâtı. İslâm dîni,
dört çeşit mala sâhip olup, nisap miktarına ulaşınca
zekât verilmesini emretmektedir. Bu dört çeşit zekât
malından biri de toprak mahsulleridir. Diğer
üçü altın, gümüş ve para zekâtı, ticâret mallarının
zekâtı ve hayvan zekâtıdır. (Bkz. Zekât)
Yağmur suyu veya nehir, dere suyu ile sulanan,
haraç olmayan bütün topraklardan (öşürlü toprak
olmasa bile) ve vakıf topraktan çıkan şeylerin zekâtına
(uşr) veya öşür denir. Uşr veya öşür, lügatte
“onda bir” demektir. Arapça “aşere (on)” kelimesinden
türemiştir. Öşür vermek farzdır.
Kurfân-ı kerîm’de, En’âm sûresinin 141. âyetinde
emredilmiş, onda birinin verilmesi de hadîs-i şerifte
bildirilmiştir. Öşür, mahsulün onda biridir. Haraç
ise, beşte bir, dörtte bir, üçte bir, yarıya kadar
olabilir. Bir topraktan, ya öşür veya haraç vermek
lazımdır (Bkz. Harâç). Kul borcu olan, borcunu
düşmez. Öşrünü tam verir.
Öşür vermenin farz olduğunu bildiren âyet-i
kerîmede meâlen buyruldu ki:
“Çardaklı, çardaksız, o cennet gibi üzüm
bağlarını, meyveleri ve lezzetleri çeşitli hurmaları,
mezruâtı, bir bakıma birbirine benzeyen, bir bakıma,
benzemeyen zeytinleri, narları inşâ eden
(yetiştiren) O1 dur. Her birinin verdiği (yetişip olgunlaştığı)
vakit mahsulünden yeyin! Devşirildiği
veya biçildiği gün de hakkını (öşrünü) verin ve
(sadaka vermede) işraf etmeyin. Zîra Allahü teâlâ
israf edenleri sevmez.” (En’âm sûresi: 141)Hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki:
“Yağmur suyu veya nehir, dere suyu ile sulanan
ağaçlardan ve ekinlerden öşür, yâni onda
bir verilir. Hayvan gücü ile veya dolap, motor
ile sulanan yerdeki mahsul elde edilince öşrün
yarısı, yâni yirmide bir verilir.”
Öşür, İslâm dîninin sosyal adâleti sağlayan
emirlerinden biridir. Öşür ile senenin her mevsiminde
topraktan yetiştirilen çeşitli mahsullerin
devşirilmesiyle birlikte belli miktarları Müslüman
fakirlere verilerek onların bu mahsullere olan
ihtiyaçları karşılanmış olmaktadır. Böylece açlığın
sefâletin, zarûret hâlinin önüne geçilmekte, cemiyeti
meydana getiren fertler arasındaki sevgi
bağı sağlamlaşmaktadır. Bunun devlete verileni
de devlet eliyle Müslüman fakirlerin ihtiyâcına
sarfedilmek üzere toplanmakta ve dînin izin verdiği
yerlere harcanmaktadır. Öşür, aynı zamanda
cemiyet hayâtında birlik ve berâberliğin, sevgi ve
saygının ve kaynaşmanın da vâsıtalarından biri
olmuştur.
İmâm-ı A’zam’m ictihatına dayanan fetvâlara
göre: “Her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun,
mahsul topraktan alındığı zaman, onda birini veya
kıymeti kadar altın veya gümüşü, Müslüman fakirlere
vermek farzdır.”
Hayvan gücü ile veya dolap, motor ile sulanan
yerdeki mahsul elde edilince, yirmide biri verilir.
İster onda bir, ister yirmidef bir olsun, hayvan, tohum,
âlet, gübre, ilâç ve işçi masraflarını düşmeden
evvel vermek lâzımdır. Bir sâ’dan (3,5 kg’dan)
az mahsulün öşrü verilmez. Toprağın sâhibi çocuk,
deli, köle olsa da, öşrü verilir. Öşrü vermeyenden
hükümet zorla alır. Ne kadar olursa olsun, ev bahçesindeki
meyve ve sebzeler için, odun, ot ve saman
için öşür verilmez. Balın (fennî tesisat ve
masraflar yapılsa dahi), pamuğun, çayın, tütünün,
dağdaki ağaç meyvelerinin (mesela zeytinlerin,
üzümlerin) onda biri, öşür olarak verilir. Zift, petrol
ve tuz için öşür yoktur. Çift sürmekle hâsıl olsun,
bağdan hasıl olsun, mahsulün onda birini fakir
Müslümana vermeden önce yemek haramdır.
Eğer ölçü ile çıkarıp, ölçü ile yedikten sonra, yediğinin
de öşrünü hesap edip verirse, önce yemiş
olduğu helal olur.
Osmanlılar zamânında, Anadolu’daki mülkiyeti
devlete âit olup, “mîrî” denilen topraklar,
ekim yapılmak, işlenmek üzere kullanma hakkı
millete bırakılmıştır. Bunlar sebepsiz yere üç sene
ekilmeyince başka birine verilirdi. Bu topraklar,
kullanan tarafından satılamaz, babadan oğula
miras bırakılamazdı. Ancak bir örf ve usul olarak
kullanma hakkı mirasçılara verilirdi. Sonradan bu
toprakların çoğu millete satıldı, öşürlü oldu. Anadolu’daki
toprakların hemen hemen hepsi öşürlü
topraktır. (Bkz. Toprak Hukûku)
ÖŞÜR
21
Eki