PAASIKIVI

PAASIKIVI
Georg PABST
he > cephe v.b. Bu kelimelerin yazı dilinde hem b, hem de p’li şekilde yazıldığı görülür. Türkçeüe sonu b ile biten yabancı kelimelerin p’li yazılması bir imlâ kuralı olarak yaygınlaşma yolundadır; garip « ar. iarlft), mağlûp « ar. mağlup), harp « ar, harb) v.d.
F veya b ile başlayan tükçe ve yabancı kelimeler, anadolu ağızlarında p’li biçimde söylenir: fantezi > pantazl, fabrika > pov-iika, balta > palla, banka > panga, binmek > pinmek, balık > palık (paluk) v.b. Eski Tilrkçeden beri ön sesle b ünsüzü hâkim olduğu halde türk lehçelerinin çoğunda, az da olsa p ünsüzüyle başlayan türkçe kelimeler görülür. Uygurcada bile 6-‘li bazı kelimelerin p-’li biçimlerine de rastlanabilir: bir/pir (bir), bol-lpol- (ol-) v.b. Hemen bütün lütk lehçelerinde ön ses b’nin yerine, p kullanma eğilimi görülür. Kuzey ALtayca: pir (bir), pol- (ol-) [< bol-], paş (bas), pu (bu) v.b. Çuvaşça; par- (ver-) [< bet-], pelet (bulut), pıfırhan- (sıkıl-), pın-(bak-), pılcık (balçık), pır- (var-) [< bar-] v.b. Soyonca ve Karagasça: p/r (bir), pil-(bil-); por (olur) [< iıoîur] v.b. Tarançı lehçesi; pifak (bıçak), palçik (balçık) v.b. Türk lehçelerinde p ünsüzüyle ilgili bltta-kım ses değişmeleri de dikkati çeker; türkmence, kırgızca ve tarançi lehçesinde, ön veya iç sesinde f Ünsüzü bulunan yabancı kelimeler p’li biçime girer; Türkmence pi-klr (fikir), pennî (fennî), ııpar (sıfat) v.b. Kırgızca: parman (ferman), pıfan (plan) v. b. Tarançı lehçesi: payda (fayda) v.b. Türkiye Türkçesinde fc’li örnekleri görülen bazı kelimeler Azerîcede p’li olarak geçer: pozmah (bozmak), palçıg (balçık), pifgı (bıçkı) v.b. (ML)
PA, protaktlnyum’un kimyasal sembolü. || Basınç ve gerilme birimi olan Pascal’ın sembolü. (Ij)
PA i. (fars. pâ). Esk. tP» harfinin bir adı. ¡1 Pa-yı farisî, farsça p. J| Pay t müsellese («üç noktalı p»), p harfinin bir adı.
— Dil bil. Pa-yı farisî ve pa-yı müsellese I tamlamaları, ba-yı farisî (farsça i) ve bayı müsellese (Uç noktalı b) tamlamalarına I benzetilerek yanlış olarak yapılmıştır; çünkü arapçada p harfi yoktur; p zaten üç harfli olduğu için ıüç noktalı p» demek de anlamsızdiT. (M)
PA veya PAY i. (fars. pâ veya pay). Esk. Ayak: Cebhende uyur izleri pür-hatıra yorgun/Hiç beklemeyen, hep yürüyen pa-yı taunun (Tevfik Fikret). 11 “1 1JI ” ‘
ayak öpen. Ayak öpme töreni. || Pa-bustt ayak öpücülük. || Pa-bürehne, yalın ayak. ¡1 Pa-der-git (veya pay-der-gil) («ayağı çamurda*], davranamaz, kıpırdayamaz halde olan. Sıkıntıda olan. | Pa-der-heva (veya pay-der-heva) («ayağı havada»], sağlam olmayan, temelsiz. j| Pa-der-ikaI (veya Pay-der-ikal) («ayağı köstekte»], ayağı bağlı, hareket edemez. ] Pa-der-pa, ayak ayağa, yan yana. ¡| Pa-fersud, ayağı incinmiş, ü Pa-hast, ayak altında kalmış. || Pa-sebük, ayağına hafif. || Pa-sltade, ayakta duran. II Pay-i diraht, ağaç kökü. || Pay-1 hum, küp dibi. |] Pay-i semend, at ayağı. II Hempa. Bk. HEMPA.
■— Tasav. Payı maçan, pabuçluk. || Mevle-vîlerde müride verilen ceza. (Kabahat, kusur işleyen Izelle sadır olan] mürit, pabuçlukta sağ eli sol kulağında, sol eli sağ kulağında tek ayak üzerinde durdurulurdu. Bu ceza müridin, mürşit tarafından affına kadar sürer; cezalı ancak mürşidin izniyle yerine dönebilirdi.) [M] P.A.A., PAN* AMERICAN WORLD AİR-WATts’in kısaltması. (L)
PAAL (Laszlo), macar ressamı (Zam 1846-Charenton 1879). Viyana’da, Düsseldorf’ta ve özellikle Paris’te, 1874-1878 arasında da Barbizon’da çalıştı. Çoğu zaman melankolik bir İkizimle orman resimleri yaptı: Kapalı Haya, Fırtınalı Manzara, Orman Kenarı (Budapeşte müzesi). [t] PAARDEBEBG, Güney Afrika cumhuri
kılar}, 1917) ile ilgili çalışmalar yaptı. (M) P.A.B. i. Biyokim. E fani. PARAM INOBEN-ZOİK ASİT.
PABEND veya PAYBEND blş. i. (fars. pâ veya pay ve bend, bağ’dan pâ-bend veya pây-bend). Esk. Ayak bağı, engel: Islâm imif devlete pâbend-i terakki / Evvel yoğ idi ifbu rivayet yeni çıktı (Ziya Paşa). [M] PABtANiCE, Polonya’da (Lodz voyvodalığı) şehir, Lodz’un güneybatısında; 77142 nüf. Dokuma sanayii (yün, bez, pamuklu ve ipekli kumaşlar). Kimya ürünleri. Kâğıt.
<w
PABST (Georg Wilhelm), alman filim yönetmeni (Viyana 1893-ay.y. 1967). önceleri tiyatro yönetmenliği yaptı, sonra senaryo ve komedi yazdı. Sinema yönetmenliğine geçerek, Die Freudlose Gasse (Neşesiz Sokak) 11925]; Die Liebe der Jeanne Ney (Jeanne Ney’in Aşkı) [1927]; Lutu (Die Büchse der Pandora) [1929] adlı filimler! çevirdi. Sesli filim ortaya çıkınca, Tagebuch Einer Verlorenen (Düşmüş Bir Kadının Günlüğü)
(1929], West Front 1918 (Batı Cephesi 1918)
[1930], sonra ünlü Üç Kurufluk Opera (Die Dreigroschenoper) ile Kameradschaft (Arkadaşlık) [1931] mimlerini çekti. 1934’te Hollywood’a gitti ve Bromfİeld’in A Modern Hero’sunu (Çağımızın Bir Kahramanı) çevirdi. Fransa’ya döndükten sonra, Mademoiselle Docteur’U (1937), Le Drame de Shanghal’yi (Şanghay Dramı) [1938] ve Jeunes Fllles en Ditresse’i (Sıkıntılı Genç
.r . V rıAlAl _____. t, 1 : Vanirlaan Al-
«Salı
Georg PABST
Cephesi 1918» den bir sahne (1930)
______ (i Dip, kök, derinlik.
il Temel. j| Kuvvet, mukavemet || Pa-ber* ca («ayağı yerde»), yerinde duran, hareket-
üzere oAaD^Pa-be^riMb’lpa-be-rikâb ve- imzaladıktan sonra başbakan olarak tekrar ya pa-der-rikâb) [«ayağı üzengide»], yola iktidara geldi. Mart 1946 da Mannerheım-çıkmak üzere olan. |l Pa-beste (veya pay-beste), ayağı bağlı, hareketsiz. ” “ ‘
ğı en önemli filim Der Prozess’te (Durulma) [1948] sanatçının eski nitelikleri yemden göze çarpar. (L) .
PABUÇ i. (fars. pâ, ayak ve -püf, örten > pd-püf, ayak örten’den). Ayakkabı: Osman evin kapısında pabuçlarını çıkardı, imamın arkasından mermer bir tafhğa geçti (H, E. Adıvar), Ökçesi basık pabucunun içinde, kara ve çatlak topuklu ayakları ellerinden ziyade ortadadır (Y.K. Karaosmanoğlu).
_ çEg. DEY. (B/r şeye) Pabuç bırakmamak, aldırmamak, korkmamak: Olur olmaz uduma pabuç bırakmaz (S. F. Aba-sıyanık). || Pabuç eskitmek (veya paralamak), bir işin arkasını bırakmamış, ta* İtip etmiş olmak. || Pabuç kadar dili var (veya pabuç kadar dil uzatıyor), terbiyesizce karşılık verenler için kullanılır.
II (Birinin) Pabuçlarını çevirmek, o kimseyi kovmak. 1] Pabuç pahalı. Tekiz. «Durum tehlikeli, işin sonunda ziyamı çıkmak var» anlamında kullanılır: Baktı ki pabuç pahalı sustu oturdu. |] Pabuç tartmak, azametle ağır ağır yürümek. || Pabuçtan aşağı, çok değersiz, aşağı. || (Kendini) Pa-
de lord Roberts’e burada teslim oldular.
FAARL, Güney Aöika cumhunyetıncle (Kap ili) şehir, Berg Hiver kıyısında; 77 142 nüf. (1990). 1690’da protestanlar tarafından kurulşn
şehir, zengin bir tarım bölgesinin ticaret merkezidir. Besin sanayii. (!■)
P A ASIKI VI (Juho Kusti), finlandiyalı devlet adamı (Tampere 1875-Helsinki 1956). Helsinki üniversitesinde yardımcı profesördü. Sayıştay genel müdürü (1903-1914), senatör (1917), maliye bakanı (1908), sonra Milli banka genel müdürü oldu. Muhafazakâr partiye girdi, başkan seçildi ve 1918’-de kısa bir süre İçin hükümet başkanlığına getirildi. Tartu barışı (1920) görüşmelerine katıldı, Stockholm’e elçi gönderildi (19361939), Moskova ite anlaşmaya varmak istedi (kasım 1939) ve İkinci Dünya savaşı sırasında bir ara sandalyesiz bakan oldu; mart antlaşması (1946) görüşmelerini yaptı ve Moskova’da Finlandiya’yı temsil etti (1940-1941). İkinci Rus-Fin savaşında siyasetten çekildi, 19 eylül 1944 antlaşmasını
iktidara geldi Mart 1946’da Mannerheım • ¿£üğe „kutmaK^suc* davranış-
yapan?” söylenir. dama
Pa-bus, 19ÎO’de altı yıl için yeniden seçildi, (t.)
lar yapanlar için söylenir. || Pabucu dama atılmak, daha çok değer verilen birinin gelmesiyle gözden düşmek. || Pabucunu eline vermek, kovmak. || Pabucunu ters giydirmek, güç bir durumda bırakarak kaçırmak.
II Ayağının pabucu olamamak. Bk. AYAK.
(Birinin) İki ayağını bir pabuca sokmak. Bk. mi— Kıyf. Esk. Mestle giyilen, genellikle ökçesiz ayakkabı. (Bafmak da denir.) Bk. ANStKL.
— Mekan. Bir makine organının veya bir mekanizmanın gerek hareket halinde bir bütüne destek görevi (kılavuz) yapmağa, gerek asın gücU soğurmağa (frenleme) yarayan bir parçası. || Fren pabucu, bir makineyi veya taşıtı durdurmak veya hareketini yavaşlatmak için tekerlek bandajı üzerine mekanik bir organ yardımıyle sıkılan, içi hafifçe bükülmüş ahşap veya madem parça.
— Mobl. Bir mobilyanın ayaklarına geçi-Hleo» madeni veya ahşap parça.
rtsav. Pabucu ters çevirmek, tekke ve ¡elerde bir kimseyi kovmak. Bk. AN-

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*