Palestrina, Giovanni Pierluigi da (d. y.
1525, Palestrina, Roma yakınları – ö. 2
Şubat 1594, Roma), İtalyan Rönesans bestecisi.
16. yüzyıl kilise müziğinde tutucu
eğilimin başlıca temsilcilerinden olmuş,
en az 105 missa ve 250 motet yazmıştır.
Yaşamı. 1537’de Roma’da Sta. Maria
Maggiore Kilisesi’nin çocuk korosunda söylemeye
başladı ve 1539’a değin burada
müzik eğitimi gördü. 1544’te Palestrina’daki
katedrale orgcu ve şarkıcı olarak alındı;
burada org çalmanın ve koroya yardımcı
olmanın yanında müzik öğretmenliği de
yaptı. Görevlerinde gösterdiği yetenek ve
beceriyle Piskopos Giovanni Maria Ciocchi
del Monte’nin (sonradan Papa III. Julius)
dikkatini çekti. 1547’de Lucrezia Gori’yle
evlendi. 1551’de papalık tarafından atandığı
ilk görev olan Roma’da San Pietro Bazilikasının
koro şefliğine başladı ve böylece
bazilikanın müzik sorumlusu oldu. III. Julius’a
adadığı ilk missalar kitabını 1554’te
yayımladı. Ertesi yıl da Papalık Korosu
şarkıcılığına yükseldi. Gene bu sıralarda
papalık şapeline besteci olarak atandı ve
papanın onuruna bir missa besteledi. Bu
arada dindışı müziğe de zaman ayırdı ve ilk
madrigal kitabı 1555’te çıktı. III. Julius’un
yerine gelen IV. Paulus’un bir fermanıyla
evli erkeklerin papalık korosunda görev
almaları yasaklanınca iki meslektaşı ile
birlikte, küçük bir emeklilik ücretiyle işten
uzaklaştırıldı.
Beş yıl San Giovanni in Laterano Kilisesi’
nin korosunu yönettiyse de buradaki koşullardan
pek hoşnut kalmadı. Mart 1561’de
Sta. Maria Maggiore’de daha uygun bir
göreve atandı. Burada yedi yıl kadar kaldı.
Ardından Kardinal Ippolito d’Este’nin çağrısı
üzerine Roma yakınlarındaki bir sayfiye
olan Tivoli’deki Este Villası’nın müzik sorumluluğunu
üstlendi. Kardinalin hizmetinde
dört yıl kaldıktan sonra San Pietro’ya
döndü. 1578’de Roma’nın en seçkin müzikçisi
konumunda olması yüzünden Vatikan
Bazilikası’nda II Maestro di musica (Müzik
Hocası) unvanını aldı.
Palestrina 1570’lerin sonlarında Orta İtalya’yı
kasıp kavuran salgınlarda karısını ve
müziğe çok yetenekli olan iki büyük oğlunu
kaybetti. Önce papaz olmaya karar verdiyse
de daha sonra vazgeçerek 1581’de varlıklı
Virginia Dormoli ile evlendi. Hizmet ettiği
bütün papalar tarafından Papalık Korosu’
nun resmî bestecisi olarak tanındı.
Palestrina, Annibale Zoilo’yla birlikte Papa
XIII. Gregorius tarafından o zamanlar
ayinlerde kullanılan düz şarkının özgün
biçimine kavuşturulmasıyla görevlendirildi.
Zorlu bir çalışma gerektiren bu düzenleme
görevi sırasında ise bir dizi özgün müzik
yarattı. Çoğu yaşamının son 12 yılı içinde
yayımlanan bu yapıtları arasında motetler,
missa ve madrigal kitapları vardı. Bu dönemde
Palestrina Virtüöz Müzikçiler Topluluğu
Vertuosa Compagnia dei Musiri adlı
meslek kuruluşunun oluşmasında da önemli
rol oynadı.
Müziği. Palestrina’nın çok verimli bir besteci
olması, hem dinsel, hem de dindışı
yapıtlarında olağanüstü yüksek bir düzeyi
korumasına engel olmadı. Çok çeşitli üsluplarda
yazılmış 105 missasında dört ile sekiz
arasında değişen sayıda ses kullandı. Tenor
olarak cantus firmus(*) kullanma tekniğinden
Ecce sacerdos magnus, U Homme armé,
Ut, re, mi, fa, sol, la, Av e Maria, Tu es
Petrus ve Verıi Creator Spiritus gibi missalannda
yararlandı; bu missaların başlıkları da
kullandığı cantus firmus’un alındığı dinsel şarkıdan geliyordu. Palestrina kontrpuandaki
ustalığını bazı kanonik missalarında
(bir ya da birden çok ses partisinin bir başka
ses partisinden geliştirildiği missalar) ortaya
koydu. Ağırbaşlı bir düz şarkıyı süsleyerek
müzik dokusunun ayrılmaz parçası haline
getirme, hatta bazen yeni bestelenmiş bölümlerden
ayırt edilmesini olanaksızlaştırma
yeteneği ise, ilahi ezgilerini temel alan
missalarında belirgindi.
Palestrina missalarının büyük çoğunluğunda
bestecinin kendine ya da başkasına ait
bir müziği yeni bir bestenin başlangıç noktası
olarak kullandığı ve sonraları parodi
tekniği olarak tanınan yöntemi uyguladı.
Bir bölümünde de öncüllerinin ya da çağdaşlarının
müziksel buluşlarından yararlandı.
Mantova için yazdığı dokuz yapıt ise bir
başka missa türünün örneklerini oluşturdu;
bunlarda Gloria ve Credo bölümlerini düz
şarkıyla kontrapuntal çoksesliliğin (polifoni)
hep dönüşümlü olarak seslendirilmesine
olanak verecek biçimde düzenledi. Bütün
bunların ötesinde küçük, ama önemli bir
grup missasında da serbest bir üslup ve
tümüyle özgün bir müziğe yer verdi. Bunların
en ünlüsü dört ses için Missa Brevis’tir.
Günümüze ulaşan 250’den çok motetinde
de Palestrina çok çeşitli biçim ve türler
denedi. Çoğunda açıkça belirlenmiş bir
biçim kullandı; bazısında dinsel metnin
biçimini yansıtmakla birlikte ancak birkaçını
düz şarkıya dayandırdı. Ama pek çoğunda
dinsel ezgiyi büyük bir ustalıkla yeniden
dile getirdi. Cum ortis fuerit ve Accepit
Jesus calicem gibi motetleri, kanonik missalarıyla
aynı düzeydedir. Palestrina bugün
Vatikan’da bulunan bir portresinde çok
sevdiği anlaşılan ikinci motetin bir kopyasını
elinde tutarken görülür.
Neşideler Neşidesi’nden alınmış sözlere
dayanan 29 motetinde Palestrina çağrışımlı
müzik cümleleri kullanarak kulağa, göze ya
da her ikisine birden pitoresk öğeler getiren
“madrigalci” yaklaşımın pek çok örneğini
verdi. Offertorium bölümlerinde cantus firmus
tekniğini tümüyle bir yana bırakarak
serbest üslupta yazmasına karşılık ilahilerde
geleneksel melodiyi (genellikle en tiz seste)
değiştirerek kullandı. Yeremya’nın Mersiyeleri”
nde İbranice ve Latince sözlü bölümlerin
karşıtlığından yararlandı. Genellikle sekizli
dört diziden oluşan Magnificat’larmda
(Meryem Ana’nın Şükran İlahisi), her dizide,
sekiz tondan birinde bir Magnificat’a
yer verdi ve Mantova missalarındaki gibi,
dönüşümlü bir yapı kullandı.
Palestrina’nm madrigalleri genellikle dinsel
müziğinden daha az ilgi çekici sayılırsa
da pitoresk ve pastoral öğelere en az
çağdaşları kadar duy arlıydı. Bunun da ötesinde
birçok basımı yapılan ve çok taklit
edilen Vestiva i colli”sinde madrigal formunda
öykülü sonenin ilk örneğini vermişti.
Ayrıca Petrarca’nın şiirlerini olağanüstü bir
başarıyla bestelemişti.
19. yüzyılın sonunda, Palestrina’nm İtalyan
kontrapuntal çoksesliliğinin doruğunu
temsil ettiği görüşü, müziği konusunda katı
önyargılara yol açarak bir bakıma ününe
zarar verdi. Akademi ve üniversite sınavlarında
“Palestrina tarzında kontrpuan” biçiminde
sorulan sorular da büyük bir esneklikle
kullandığı üslubun dondurulması sonucunu
doğurdu. Genç besteciler Palestrina’
nın müziğini, kilise müziğinde saf kontrpuanının
simgesi olarak görmeye başladı. Gerçekte
ise yapıtları yalnızca eski kontrpuan
tekniğinin doruk noktasını göstermekle kalmaz,
sonraki çağlarda müziğe damgasını
vuracak olan tonal anlayışın da nüvelerini
içinde taşır.
Palestrina,
05
Mar