38- Bilindiği gibi, Yüce Allah, kendisinin kutsal varlığını ve birliğini bilmeleri,
kendisine ibadet ve itaatta bulunmaları için insanları yaratmıştır. İnsanları
diğer birçok yaratıklar arasında akıl ve düşünce ile seçkin kılmıştır. Onun için bir
insan aklını güzel kullandığı taktirde, kendisini yaratıp da ona düşünüp anlama
gücünü veren bir yaratıcının varlığını sezer. Kendisinin ve çevresindeki varlıkların
öyle rasgele kendiliklerinden var olmadıklarını anlar. Böylece kendisinde İlâhi bir
düşünce doğar ve büyük bir kudret sahibi yaratıcının var olduğu inancına ulaşır.
Fakat o Yüce yaratıcıyı hiç kimse şanına uygun bir şekilde bilemez. O’nun
peygamberine uymayan kimse, Allah’ın razı olmadığı ibadetlerin hangileri olduğunu
kestiremez, yaratılış hikmetinin ne olduğunu anlayamaz. İnsanlar arasındaki
ilişki ve karşılıklı hakların nelerden ibaret bulunduğunu ve görevlerin ne
olduğunu gereği üzere belirleyemez. Nihayet yaratılış gayesinin dışında yürür de
bundan haberi olmaz. Cehalet içinde bulunduğunun farkına varamaz. Böylece ebedi
mutluluktan yoksun kaldığını anlayamaz.
Peygamberlerin varlığından haberi bulunmayan veya peygamberlerin yoluna
inanmayıp gerçekleri bozarak değiştiren nice milletler sapıtmışlar, insanlığa yakışmayan
hallere düşmüşlerdir. Aralarında her türlü vahşet hareketleri türemiş,
insanlara, ağaçlara ve taşlara tapınıp durmuşlardır.
İşte insanları bu gibi çirkin hallerden kurtarmak, onlara din ile dünya gö
revlerini öğretmek ve böylece hem dünya, hem de ahiret mutluluğuna ermelerini
sağlamak için Allah’ın elçileri olan peygamberlere ihtiyaç vardır.
Onun için yüce Allah kendi ihsan ve ikramı ile insanlara peygamberler
göndermiştir. Böylece insanlara karşı “İlâhi hüccet” tamam olmuştur. Artık hiç
kimse, “Ben görevimi bilmiyordum; onun için sana ibadet edemedim,” diye özür
beyan edemeyecektir. Çünkü Yüce Allah insanlara görev bildiren peygamberleri
göndermiştir. Bunlar Allah’ın hüccet ve delilleridir.39- Daha önce söylediğimiz gibi, peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusu,
bizim peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem). Hazret-i
Muhammed, yeryüzündeki bütün milletlere gönderilmiş bir peygamberdir, peygamberliği
kıyamete kadar devam edecektir; en son peygamberdir. Onun yaymış
olduğu din, bütün insanlara aittir. Onun getirdiği İslâm dini, bütün insanlığın
dinidir, yaratılış gayesine en uygun olan bir dindir. Her zaman için ihtiyaçlara cevab
verecek olan hikmet dolu ebedi bir dindir. O mübarek peygamberin getirdiği kitab
(Kur’an) tümü ile hiç bir değişikliğe uğramaksızın kıyamete kadar allah tarafından
korunmuş olacaktır.
Sonuç: Beşeriyet öteden beri peygambere muhtaç bulunmuştur, peygamberlere
uymaksızın hak yolu bulacağını ve Hakka ereceğini savunan bir gafile
soralım: Eğer peygamberlerin varlığından habersiz bir bölgede yetişmiş bulunsaydı,
kendisinde Allah’ın varlığı ve O’na karşı görevleriyle ilgili fikirler gerçek şekli ile
bulunabilecek miydi? Din ve dünya işlerine ait görevleri belirleyebilecek miydi?
Kendi vicdanında yüksek duygulara karşı bir çekicilik bulabilecek miydi?
Zavallı insan! Kendi ruhunda sönük bir şekilde parıldamaya başlayan bazı
yüksek fikirlerin kendisine nereden geldiğini hiç düşünmemektedir. En kolay iş
lerde ve fenlerde bile bir hocaya, ustaya ve yol göstericiye insan muhtaç olur da,
en önemli olan din konusunda gerçekleri öğrenmek için bir öğreticiye, bir yol
göstericiye nasıl muhtaç olmaz? Doğrusu, sağduyulu hiç bir düşünür, peygamberlere
olan ihtiyacı inkâr edemez.
“Hiç bir ümmet yoktur ki, onlar içinden bir uyarıcı (peygamber) gelip
geçmiş olmasın.” (Fatır: 24)
Peygamberlere Olan İhtiyaç
14
Mar