40- Yüce Allah, insanlara yine insanlardan peygamberler göndermiştir. Bu
peygamberlerden bir kısmına da kendi emirlerini ve yasaklarını, kendisine ibadet
şekillerini öğreten kitaplar indirmiştir.
Bu kitaplardan bir kısmına “Suhuf” denir. Bunlar birkaç sayfalık kitaplardır.
Kitablardan dördü de büyük kitaplardır. İnişleri şöyledir:
On sahife Hazret-i adem’e, elli sahifea Hazret-i Şit’e, otuz sahife Hazret-i
İdris’e, on sahife Hazret-i İbrahim’e verilmiştir diye rivayet edilir.
Büyük kitablara gelince: tarih sırasına göre bunlardan birincisi Hazret-i
Musa’ya verilen Tevrat’tır. İkincisi Hazret-i Davud’a verilen Zebur’dur. Üçüncüsü
Hazret-i İsa’ya verilen İncil’dir. Dördüncüsü de, bizim peygamberlerimize verilen
Kur’an’dır.
Yüce allah bu kitabları vahy yolu ile göndermiştir. Ya Cibril-i Emin adındaki
bir melek aracılığı ile bildirmiş yahut başka bir şekille ilham etmiştir. Bu kitaplara
“İlâhi Kitablar” denildiği gibi, taşıdıkları yüksek vasıftan dolayı “Semavi Kitablar”
ve Cibril-i Emin aracılığı ile indirilmiş olduklarından da “Münzel Kitablar” denir
41- Yüce Allah’ın bütün kitablarına iman etmek her mü’min için farzdır, biz
bugün diğer milletlerin ellerinde bulunup da semavi oldukları söylenen kitaplara
değil de, Allah’ın aslen peygamberlerine göndermiş olduğu kitabların tümüne iman
ederiz. Çünkü Kur’an’dan başka olan kitablar değişikliğe uğramışlardır. Kur’an-ı
Kerim’in hiç bir sözü zamanımıza kadar değişmediği gibi, kıyamete kadar da değişmeyecektir;
çünkü Allah onu değişiklikten koruyacağmı yine Kur’an’da bildirmiştir.
Bütün semavi kitablar insanlar için birer rahmet olmuşlar ve hak yolu göstermişlerdir.
Onun için hepsini iman etmek zorundayız. Bu kitaplardan herhangi
birini inkâr etmek hepsini inkâr demektir. Gerçek mü’min o kimsedir ki, Yüce
Allah’ın bütün kitablarına inanır. Yüce Allah’ın en son kitabı olan Kur’an-ı Kerime
sarılır ve onun hükümlerini gözetmeye çalışır.
42- Bugün Kur’an-ı Kerim’den başka diğer Semavi kitablar tüm olarak
yeryüzünde mevcut değildir. Aradan asırlar geçmiş ve bir çok milletler tarihe karışmış
olduğundan kitabların birçoğu tamamen kaybolmuş, bir kısmı da büyük
değişikliklere uğrayarak İlâhi vasıflarını kaybetmişlerdir.
Bugün elde bulunan Tevrat, Zebur ve İncil nüshalarından hiç biri, Yüce
Allah’ın musa’ya, Davut’a ve İsa’ya indirmiş olduğu kitabların aynı değildir. Ancak
Kur’an-ı Kerim asliyyetini olduğu gibi korumaktadır, bir kelimesi bile değişikliğe
uğramamıştır.
43- Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetleri, daha başlangıcından bizzat Hazret-i
Peygamber Efendimiz tarafından ezberlenmiş olduğu gibi, ashabın birçokları tarafından
da ezberlenmiş ve yazılmıştı. Hazret-i Peygamberin ahirete göçmesinden
sonra Hazret-i Ebu Bekir, bütün ashab-ı kiram huzurunda Kur’an’ın birer nüshamı
yazdırarak onu değişiklikten korumuştu. Hazret-i Osman’ın halifeliği zamanında
da asıl kitabdan yeterince yazdırılarak büyük İslâm merkezlerine birer nüsha
gönderilmişti. Bunların her birine “Mushaf-ı Ş erif adı verilmiştir, daha sonra bütün
Mushaflar bu asıllara göre aynen yazılagelmiştir.
Her asırda yüzbinlerce Mushaf-ı Şerif yazılmış. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’i
baştan sona ezberleyen binlerce hafız yetişmiştir. Bu özellik semavi gereğidir.
Çünkü diğer semavi kitaplar arasında yalnız Kur’an-ı Kerim’e nasip olmuştur. Bu
da bir hikmet kitablar belli bir kavme ve belirli bir zamana ait olarak peygamberlere
indirilmişlerdi. Kur’an-ı Kerim ise, bütün insanlık alemine ve bütün asırlara mahsus
olarak peygamberlerimize indirilmişitr. Onun için bu kitabın Allah tarafından
korunması bir hikmet gereği olmuştur.
44- Kur’an-ı Kerim’in bir ayeti bile değişikliğe uğramayarak aslı üzere kalması,
öyle bir gerçektir ki, bunu bir kısım müsteşrikler (şarkiyat ilimleri ile uğraşanlar)
bile insaf göstererek doğrulamaktadır. Bunun aksini iddia edenler, müslümanlık
aleyhine propoganda yapan siyasi maksadlı ve körü körüne bâtılasaplanmış kimselerdir. Bugün Kur’an-ı Kerim her yabancı dile tercüme edilmiş
durumdadır. Bu diller arasında , Türkçe, Farsça, Hindçe, Almanca, Fransızca, İngilizce,
Rusça, Felemenkçe ve Çince’ye tercüme edildiği gibi, Cava, Bengal ve
Malaya dillerinde de tercümeleri vardır.
Sonuç olarak, bugün Kur’an-ı Kerim’in İlâhi ifadeleri bütün beşeriyetin
kulaklarına çarpıp durmaktadır. İnsanlığı bir kardeşlik, bir selâmet ve mutluluk
üzere taplanmaya çağırmaktadır.
“Kur’an bütün âlemler için bir uyarıcı, bir zikirdir.” (Kalem: 52