Genel

PSI GERÇEKTEN VARDIR!

PSIi) GERÇEKTEN VARDIR!

 Telepati ve olacağı görmek gibi larınca batıl inanç sayılan parapsikolojik olaylarla uj aştığı öğrenince hayretler içinde kaldılar!

İstatistiklere bakılırsa, bilim adamlarının %9( ‘ı PSI inanmamakta, hatta bunun tartışmasını bile yapma t isten mektedir. Buna karşı, halkın %70’i böyle fizikötes giiçle varlığına inanmaktadır.

Peki, bilim adamlarının büyük çoğunluğu ned::n PS reddetmektedir! Vardığım sonuç, PSI’yi “ilgiye değmez” tı dukları için bir tarafa attıklarıdır. İçlerinden pek az PSI h; kında yazılar okumuş ya da bu konuda deneyler yapmışı Ancak: “PSI’nın olması imkânı yoktur, ondan dol. yı da olamaz” demek, hiç de bilimsel bir ispatlama yönten ı değili:

Uzun yıllar boyunca konuyla ilgili yayınları i ıceledi Kendim de bazı deneyler yaptım ve bu alanda b;E ştaTge uzmanlar, özellikle J. B. Rhine ve eşi ile tanıştım. ABD’ Durban şehrindeki Duke Üniversitesinde profesc rlük y; mış olan Rhine (1885-1980), ayrıca 1935’ten beri dünyaı en tanınmış parapsikoloji laboratuvarlarından birini yön mişti. Sonuçta, iki şıktan birini kabul etmek gereki: ği kanı na vardım: Ya tekrarlanabilen ve her yerde ortaya çıkatı-i PSI olayları vardır; ya da binlerce tanınmış bilim ; iamı I PSI’ya inandırmak için, kendi kendine uydurdukları /a da ı ğiştirdikleri verileri kullanmaktadır. Bazı bilim çevrileri g çekten böyle bir “komplo” olduğunu iddia etmişlerse ı ben buna katılamıyorum.Böyle sahtekârlıklar hangi ¡ilim a minin şine yarar?

Şuna dikkati çekmem gerekir ki, PSI’nin varlı; ına in; mak, PSI hakkında bütün anlatılanlara, örneğin ispriı zma (ı çağırma) seanslarında olup bitenlere inanmak anla nma g mez. Bu seanslar, bilimsel açıdan inandırıcı olmak an uz; tır; çünkü bunlarda kontrollü deney şartları yara1 İmam tadır. Deneyci, düzenli bir deneyde dış etkenlen ı soru, etkilemesini önlemek için, deneyi belirli şartlar al mda ı zenler ve gözetir. Bundan dolayı, kontrolsüz sert« st sea, lar her türlü sahtekârlığa açıktır. Bunları, sahneler» eki si1 bazlık göstenlenne benzetebiliriz. Orada da sihirbazlar rünüşte olağanüstü mucizeler gösterirler ama, biz bu gc lenlerin ustalıkla düzenlenmiş Dır ‘göz boyama” Dİduğı biliriz. O halde ilk kural, ancak kontrollü deney ı lahora var) şartları altında gerçekleştirilen olaylara inanma] tır. G etilecek ikinci kural, deneyimimizi gerçekleşme omlarını yısal olarak belirtebilecek biçimde düzenlemektir. Unut yalım ki, deneylerde çoğunlukla rastlantı önemi» ‘ol o) ve birçok PSI olayı rastlantı ile açıklanabilir. Ömuğin di lim kı, rüyanızda bir atın yarışı kazanacağını gör dünüz | ertesi gıınıı wı’çckten de yarışı o at kazandı. Bununla, gı ceğı gombıklıı’Hn/ inandırıcı biçimde ispatlanmış sldıı i1 It.ıyır’ Hilmi’,H ,ı.,i.l,ın om e a) kaç kıvııın yarış nr :wı g, ördüğünü ve kaç kişinin rüyasının doğru çık- aç kere böyle rüyalar gördüğünüzü ve bunla ru çıktığını gerçekleşme oranlarıyla belirle

  1. Tek bir rüyanın doğru çıkması, bilimsel de- esas olamaz.

le, bilimle açıklanamayan olaylar insana çok >ilir ve hatta şüphecileri bile etkileyebilir, Galler’deki Aberfan’da bir felaket olmuş, yer en şehrin bir bölümü toprak altında kalmış- i çocuk olmak üzere 144 kişi hayatını kay­an bir gün önce Aberfanlılar olayı önceden ar tarafından uyarılmıştı. Ne var ki, bu olay

bu gibi olayları laboratuvar şartları altında ıriz? Rhine, hiçbir suretle üzerinde oynanma- an deneysel usuller geliştirerek PSI’yı bilim urtan ilk kişilerdendir. Bir deneyinde eşit s.) bolü (halka, yıldız, dalga, haç ve kare) taşı tirdi. Deneyin uygulandığı kimselere kartlar ırak gösterilecek ve kendilerinden kapalı kart ılmaları istenecekti, ihtimal hesaplarına göre ima 5 kartı doğru bilebilir. Rhine ise birçok imayı aştığını, birkaçının ise bunun çok uı’i* îlirledi. Bu da Rhırıe’e göre, PSI’nin varlığın1 elildir.

nılan deneyin ve deneyi yapanların doğrulu nildi ama, sonradan psikologların aklına şoy : Acaba Rhine’ın açıkladığı veriler, ojjreımıc lıHcncn başarı grafiklerim; uyuyor muydu’ Oı i nıırc başarı c.ıalıgı yükselir, d/ellıkle ıı/ım

Bir laboratuvar deneyinde PSI yeteneği ölçülüyor: Sol taraf­taki kişi, sağ taraftaki deneycinin yüzü kapalı olarak masaya koy­duğu kartlara basılı sembolün ne olduğunu bulackatır. Kartlar ka­pak olduğundan, sembolleri du­yu üstü güçleri ile keşfetmeye çalışıyor.


 

 

 

 

ren tekdüze bir çalışmadan sonra düşer, işin artık bitmek :ere olduğu zaman tekrar yükselir. Gerçekten de Rhine’in irilerinde aynı eğilimlere rastlandı.

Bütün bunlara rağmen, deneycinin bazı tutum ve davra- şlarıyla denenen kimseler üzerinde etkili olduğu düşünüle- lir. Alman fizikçisi Helmut Schmidt bu ihtimali önlemek in deney düzenini bir bilgisayara bağlamış ve sayı birimi olarak :fontium-90’ın parçalanmasından yararlanmıştır. Şöyle ki, :rontium-90 parçalanırken in^n eli değmeksizin 4 küçük mbanın parıldaması sağlanır. Deneyin uygulandığı kimse- en, önce hangi lambanın parıldayacağını bilmesi (öngörme :sti) ya da bir lambanın daha çok yanmasını sağlaması (zi- insel etkileme testi) istenir. Bu deneylerin sonucunda, chmidt birçok insanın ihtimal yasalarına adeta meydan oku- uğunu gördü. Schmidt’in deney düzeni tamamen otomatik Iduğundan ve insan eli değmediğinden, deneyin çok inandı- ıcı olduğu söylenebilir.

I970’te, iki Amerikalı öğrenci olan Robert Brier ve Wal- :r Tyminski’nin aklına birkaç insanın “zihinsel gücü”nü bir- ¡ştirmek geldi. Rbine’in daha önce anlattığımız kart dene- inde özellikle başarılı olan kimseler; belirli bir günün belirli ir saat ve dakikasında rulet masasındaki kırmızı ya da siyah enk serisini önceden bileceklerdi. Brier ve Tyminski, belir­men tarihte oyun salonuna geldiler ve… gerçekten de .azandılar!

Hiçbir insan ötekine benzemez. Herkesin özel yetenek­leri vardır. Muhtemelen PSI yeteneği de insandan insana de­ğişmektedir ve karakter özellikleriyle ilişkilidir. Birçok de­neyler, dışa açık insanların içine kapanık insanlardan daha büyük bir PSI duyarlığına sahip olduğunu göstermiştir. De­neylerde uysal koyunlar (PSI’ye inananlar), inatçı keçilerden (PSI’ye inanmayanlar) daha iyi sonuçlar almaktadır. Günlük hayatımızda da buna benzer birçok örnek yok mudur acaba?

Yatırımlar uzmanı John Mihalasky ile elektrokimya mü­hendisi Douglas Dean, şaşılacak başarılar kazanmış bazı giri­şimci ve yöneticilere bu

başarılarının sırrını sordular. Giri­şimciler alım-satımda önsezilerine dayandıklarını, yönetici­ler ise daima doğru seçimi yaptıklarını söylüyorlar. John Mi­halasky ile Douglas Dean; sadece bilgisayara dayanan ve in­san eli değmeyen bir deneyde, 5.000 kadar girişimci ile yö­neticiden 100 rakkamlı bir sayı serisini önceden bilmelerini istediler. Sonra, her birinin deneydeki başarı oranını işteki başarı oranı ile karşılaştırdık. Sonuçta, rakkamları doğru bilme oranı ile işteki başarı oranı arasında hayret verici bir paralellik olduğu belirlendi. Bunda rastlantının rol oynadığı­nı ya da rakkamlarla oynandığını iddia etmek biraz güç olsa gerektir!

İnsanda olacağı önceden bilmek yeteneği yanında, psi- kokinez dediğimiz eşyayı zihinsel güçle kımıldatma yeteneği vaıdır. Bu, en alışılmadık ve halkın varlığına en az inandığı

araştırmalar yapmışlardır. Hasıed’in anlatacağımız ¡ney xeni, laboratuvar sartlannda lazırlanmış deneyle ı ne öyle Un Geller gibi kimselerin serbest deneylerir en d inandırıcı olduğunu açıkça göstermektedir. Hasted, nce ı tal bükücülerle deney yaptı. Deneyde onların met i bük gücünü, metal parçası üzerinde meydana gelen bükı neyi çerek belirlemeye çalıştı. Bunun için, meta! bir çul: ğun : tına genişleme ölçüm bantları yerleştirdi. Bu bantl rre büküldüğü zaman elektrik sinyalleri yayınlarlar. Ha ed a; düzenle birçok paralel deney yaptı ve çoğu halde ükiii sinyalleri aldı. Deneye tabi tutulan kimseler deney rasır metal çubuklardan metrelerce uzakta bulunuyorlar ı. Bu dan dolayı sonuçla deneycinin fark edemeyeceği biç ide ( namalan söz konusu olamazdı.

Hasted’in anılan iki Fransız bilgini ile birlikte y; tığı ı neylerde elde ettiği sonuçlar da aynı ölçüde etkileyici ir. Bı larda kullanılan deney malzemesi, normal insan güt ile i: külemeyecek bir metal parçası idi. Deney sırasınd, Fnır metal bükücüsü Jean-Paul Giraid metalin yüzünü h; fçe c şarken, Crussard da seansı videoya alıyordu Sonu :a, rr tal üzerinde ancak üç insanın intak gücüyle oluştı ulabi cek bir bükülme meydana geldiği görüldü!

En etkileyici sonuçlar, kuramsal açıdan ‘imkânsı ’ ola lardır. Hasted, bu konuda yapılmış olağanüstü iki d< eyi a latıyon Birinci deneyde kırılgan bir metal alaşımı ullan mıştı. Böyle bir alaşım, belirli bir zamandan daha kı ı sür de belirli bir açıdan fazla bükülemez. Eğer daha çabı < biikı lürse kırılır, ancak yavaş yavaş bükülebilir. Ne var i Ha ted; bükücülerin metali kritik zaman sınırının altındı bir si rede büktüğünü belirlemiş ve bu bükülmenin, alaşım \ fiz.it sel özelliklerine aykırı olduğu halde, psikokinez yani ihinsı etkileme yoluyla gerçekleştirilmiş olduğu kanaatine va 11151:1 ile kaşık bükme olayı: tsraetö Uri Oelteı Wim Thoelke (solda) ile televizyona çıktı t şiddetli bir tartışma başladı: Acaba del■ tkten PSI yeteneğine sahip miydi, yoksa i(/ çabukluğu mu gösteriyordu?

;ney, plastik deformasyon (biçim bozulması) < sted; bir metal bükücünün verilen kaşığı hafi sonra kendisine iade ettiği zaman, kaşığın sal almış olduğunu söylüyor ve şunu ekliyor: ” gözetlenmiş bulunan bu deneyde kaşıktaki şe n hileyle sağlandığına ihtimal veremem.”. G< ışıkta böyle bir deformasyon ancak cıva tuzl:

1 kimyasal maddelerle temas halinde sağlanal 1 tuzlar, metalin rengini gözle açıkça görülecı ftirirler. Ayrıca; böyle bir reaksiyon sonucum 51 da değişir. Ne var ki, Hasted kaşığı dene deneyden sonra tartmış ve hiçbir değişikl

olojik güçler eğitilebilir ve ortalamanın üştür i unda en basit bir usul, deneyin uygulandığı kin doğru ya da yanlış bildiğini söylemektir. Öğn

Bir PSI olayı: Masa görünüşte ha- uada asılı kalıyor. Çok kimse böyie olaylara şahit ol­muşsa da, bilim adamları bunları şüpheyle karşılamaktadır.

Bir felâketten önce orta­ya çıkan PSI yeteneği; I966’da Güney Oalkr’deki Aberfan’da 144 kişi toprak kayması sonucunda hayatı­nı kaybetti. Halbuki olaydan bir gün önce, bunu rüyala­rında görmüş olanlar tarafın­dan uyarılmışlardı

nirken de nerede yanıldığımızı bilmezsek, bilgimizi ilerlete­nleyiz. Rhine; kart deneyi uygulanan kişileri iki gruba ayır­mıştı. Birinci gruptakilere, bir kartı do|ru bilip bilmedikleri hemen söyleniyordu, ikinci gruptakilere ise sonuç ancak de­ney serisi bittikten sonra açıklanıyordu. Sonucun hemen ken­dilerine açıklandığı birinci grubun daha başarılı olduğu gö­rüldü. O halde olağandışı yetenekler eğitilebilir.

Deneylerde dış gevrer#! de etkili olduğu görülmüştür, insanın duyuları çok hassastır. Dış uyarılar bizim dikkatimizi dağıtır, zihnimizi istediğimiz ölçüde PSI deneyleri üzerinde toplayamayii’. Bunu, “Ganzfeld tekniği” ile önleyebiliriz. Bu usulde, denenen kimsenin gözleri üzerine kesilmiş pingpong

 

 

topunda bir kapak takılır. O zaman göze sadece dağılmış bir ışık gelir, dikkatin başka yere çekilmesi önlenir. Diğer duyular da benzer usullerle köreltilebilir. Böylece dikkat, sa­dece yapılan deney üzerinde toplanabilirse; başan oranı da­ha vüksek olur

Şu sonuca vardım ki, PSI gerçekten mevcuttur ve varlı­ğı hakkındaki deliller, diğer psikolojik olaylardakinden çok daha inandırıcı olup, istatistik verilere bağlanabilmiştir.

Parapsikolojinin olmadığını iddia edebilmek için, fiziksel evren hakkındaki bilgimizin eksiksiz olması gerekir. Halbuki evren hakkında daha pek çok şeyi bilmiyoruz. İç evrenimiz, hakkında bildiklerimiz ise, dış evren hakkında bildiklerimiz­den de azdır. En iyisi, alçakgönüllü davranarak bu konuda bilgilerimizin henüz sınırlı olduğunu kabul etmek, diğer yan­dan ciddi bilimsel deneyleri sürdürmektir.

Bazıları, PSI’yi açıklayacak bir teori geliştirilmedikçe PSI’- nin bir değeri olamayacağını ileri sürmektedir. Buna katıla­mıyorum. Çekim kanunları ve relativite, Newton ve Einste- in bu konudaki denklemleri geliştirmeden önce de mevcut­tu! Umanm ki, zamanla fizikçilerin PSI hakkında duyduğu şüpheler dağılacak ve daha iyileştirilmiş deney düzenleriyle sınanan bir PSI teorisi geliştirilebilecektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir