RECAİZADE MAHMUT EKREM).

RECAİZADE MAHMUT EKREM).

Aynı dönemde özgür koşuk biçimini de deneyen Abdülhak Hamit Tarhan “üslubum yok, esalibim (üsluplarım) var” diyerek değişik anlatım arayışlarına girdi. Dil ve anlatım bakımından olduğu kadar, konuları bakımından da tutarsız bir söylem yarattı. Şiirini “ben” söylemi üstüne kurarak ölüm, metafiziksel duygular, bireysel acılar gibi konulan işledi. Zengin imge bulma yeteneğim, plansız bir yazış çerçevesi içinde gelişigüzel kullandı (Bkz. TARHAN, ABDÜLHAK HAMİT). Muallim Naci ise, yeniliklerden haberli olmasına karşın, konu, dil ve biçim bakımlarından divan şiiri geleneğini sürdürdü.
TANZİMAT DÖNEMİ ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ. Tatızimat’m birinci döneminde şiir dili, gerek sözcükler, ge-
rekse tümce yapısı bakımlarından yalınlaşmaya yöneldi. Şiiri ustalık gösterme aracı olarak değil, düşüncelerini kamuya ulaştırma aracı olarak gören ozanlardan Şinasi, “safi türkçe” denemeler yaparken Namık Kemal, arapça, farsça sözcük ve tamlamaları en aza indirdi. Ancak ikinci dönemde Recaizade Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hainit Tarhan, sanat sanat içindir görüşüne uyarak yeniden ağdalı osmanlıcaya döndüler. Abdülhak Hamit Tarhan kendisinden önceki kıta ve beyit bütünlüğü anlayışım bırakarak, şiirde anlam bütünlüğünü aradı. Şinasi ve Namık Kemal öğreticilik ve ahlakçılık kaygıları yüzünden kuruluğa düşerken, ikinci dönem sanatçıları duygusallığı aşırıya vardırdılar. Biçim bakımından eskiye bağlı olan birinci dönem sanatçıları küçük değişikliklerle gazel, kaside, murabba, müstezat, kıta gibi Divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanırlarken, ikinci dönemde yeni biçimler denendi. Tanzimat döneminde de aruz ölçüsü kullanıldı (Bkz. TANZİMAT EDEBİYATI).
SERVET İ FÜNUN DÖNEMİNDE ŞÜR
Abdülhamit ü’nin Meclis-i Mebusan’ı kapattıktan sonra yöneldiği baskıcı yönetimin etkileri şür alanında da görüldü. Muhaliflerin pek çoğu ya uzlaşma yolunu seçmiş ya da Avrupa’ya kaçmıştı. Daha önce bir fen dergisi olan Servet-i Fiinım ’un yönetimine Recaizade Mahmut Ekrem’in önerisiyle öğrencisi Tevfik Fikret’in getirilmesi ve genç sanatçıların bu dergi çevresinde toplanmalarıyla, Tanzimat edebiyatından farklı nitelikleri olan bir edebiyat anlayışı ortaya çıktı (1896). Bu dönem, derginin 1901’de sansürce kapatılmasından sonra sona erdi. Servet-i Fünun döneminin en önemli sanatçısı olan Tevfik Fikret’in ilk şiir denemeleri divan şiiri biçiminde oldu. Galatasaray Lisesi’nde Fransız şüri-ni tanıdıktan, Recaizade Mahmut Ekrem’in ve Abdülhak Hamit Tarhan’m şürlerini okuduktan sonra şiirim yenileştirdi. Tevfik Fikret’in bu dönemindeki ilk şiirleri duygusal ve bireysel yaşantıları işler. Daha sonraları Servet-i Fünun şiirinin temel özellikleri olan şiirsel müzik, resim ve renk duygusu bu şiirlerde görülmeye başladı. Tevfik Fikret’in 1896-1901 yılları arasındaki şnrleri, ortamın umutsuz, kaygılı havasını yansıtır, kendi “ben”i içine kapanan genç kuşağın bakış açısını temsil eder.
1901’de Servet-i Fünun kapatılıp topluluk dağıldıktan sonra Tevfik Fikret,
toplumsal temelden yoksun olsa da siyasal muhalefete yöneldi. 1908’den sonra da, İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla kısa süren bir iyimserlik döneminin ardından değişen bir şey olmadığım görünce, şürlerine yemden karamsarlık egemen oldu. İlk şiirlerindeki din duygusu da yerini uygarlık ve özgürlüğün yüceltilmesine, son dönemdeyse, dinlerin, ulusların ötesinde insaû-cıl bir tutuma bıraktı. Tevfik Fikret’ in şiiri, hem biçim, hem de içerik bakımından eski şiir anlayışlarından uzaklaştı. Beyit ve dize egemenliğini kırarak, tümcenin beyit ya da dizede bitmediği, öteki dizelere taştığı ulan-tı dizeyi (anjambman) kullanarak şnri düzyazıya yaklaştırdı, bu yeni ses arama çabası, tümce yapısında ve dil-
de yalınlıktan uzaklaşmasına yol açtı (Bkz. TEVFİK FİKRET).
Servet-i Fünun şürinin, Tevfik Fikret* ten sonra en önemli temsilcisi olan Cenap Şahabettin, eski anlayıştaki ilk şiirlerinin ardından, başta Verlaine olmak üzere Fransız ozanlarım tanıdıktan sonra, yeni şiire yöneldi. Cenap Şahabettin’in şiiri de öteki çağdaşları gibi, imgeleri manzara resmi çizer-cesine düzenleyip, dizelerin sıralanışı, aruz ölçüsü ve söz sanatlarının yardımıyla, doğanın ritmini vermeye dayanır. Bir tür simgeciliğin yardımıyla duyarlıktan çok melankoliye dayalı bir şür söylemi kurdu. Onun şürin-de, bilinen anlamda insan öğesi yoktur ya da dolaylı olarak vardır. Sözcükleri anlamlarına göre değil, müzik-sel değerlerine göre kullanan Cenap Şahabettin, süslü bir dil kullandı (Bkz. CENAP ŞAHABETTİN).
Servet-i Fünun şiirinin öteki ozanları arasında dâ şunlar sayılabilir: Hüseyin Siret Özsever; Ali Ekrem Bolayır;
3917
H. Nazım; Süleyman Nesip; Süleyman Nazif; Faik Ali Ozansoy; Celal Sahir Erozan; vb.
SERVET-İ FÜNUN ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ. Tanzimat şiirinde, kamuoyuna seslenebilme amacıyla yönelmen dilde yalınlık, Servet-i Fünun şiirinde estetik kaygının ön plana geçmesiyle, yerini fransızcanm da etkilerini taşıyan yeni bir osmanlıcaya bıraktı. Servet-i Fünuncular, aruzu başarıyla kullandılar, hatta Tevfik Fikret’in “Yağmur”, Cenap Şahabettin’in “Elhan-ı Şita ” (Kış Ezgileri) şiirlerinde olduğu gibi kimi doğa ritimlerini verebilmek için, aruzdan yararlandılar. Eski nazım biçimlerini bırakarak sone, terza rima gibi Batı şür biçimleriyle serbest müstezatı kullandılar. Servet-i Fünun ozanları aşk, acıma, ayrılık gibi dar bir konu çerçevesi içinde kaldılar (Bkz. SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI).
SERVET-İ FÜNUN DIŞINDA ŞÜR
Servet-i Fünun topluluğu dışında, kimi bakımlardan divan ve Tanzimat anlayışlarını sürdüren ozanlardan İsmail Safa, Mehmet Celal, Nigâr Hanım, Halk edebiyatım yeni bir bireşimle sürdüren Rıza Tevfik Bölükbaşı, ölçü ve dil bakımlarından Halk edebiyatını örnek alan Mehmet Emin Yurdakul, İslamcı ahlakı ve yaşama biçimini yaymaya çahşan Mehmet Akif Ersoy gibi ozanlar vardır.
Bunlardan Rıza Tevfik Bölükbaşı, özellikle Bektaşi tekke şiirinin lirizmini ustaca yakalayarak, yalın bir dil ve hece ölçüsüyle, yeni bir halk şiiri bireşimine ulaştı. Aşk, doğa, gündelik yaşamdaki acıları işledi. Mehmet Emin Yurdakul, savaşların yitirildiği bu dönemde yurt sevgisi, insanları sevme, acıma gibi konuları işlediği şiirlerinde Türkçülüğü edebiyatta ve düşüncede seçenek olarak geliştirdi. Serbest müstezat ve sone biçimini ve heceyi kullandı. Dilde yalınlaşmayı, yabancı sözcükler kullanmamayı ilke edinerek, daha sonraki Milli Edebiyatçıları ve hececileri etkiledi. Her iki ozan da Milli Edebiyat çerçevesinde görülebilir (Bkz. MİLLİ EDEBİYAT). Cumhuriyet döneminde de şiir yazmayı sürdüren Mehmet Akif Ersoy, önce Ziya Paşa ve Muallim Naci etkisinde şiirler yazarken, 1908’den sonra İslamcı düşünceyi, yaşama biçimini ve ahlakım savunarak hadis yorumlarını, İslam tarihinden motifleri şiirleştirdi. Çalışmak, yardımlaşmak; dindarlık gibi kavramları kullanarak yazdığı koşuk-öykülerinde (manzum hikâ-
ye) İslama göre yaşama biçimini verdi. Özelliİde koşuk-öykülerde gerçekçi gözlemlere dayanarak İstanbul’un yoksul semtlerinde yaşayan insanları canlandırdı (Bkz. ERSOY, MEHMET AKİF).
İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ. FECR-İ ATİ ŞİİRİ
Abdülhamit ü’nin uyguladığı baskı ve sansür, Meşrutiyet ikinci kez ilan edildikten (1908) sonra yerim toplumsal ve düşünsel özgürlüğe bıraktı. 1901-1908 yıllan arasındaki dönemde yeniden yayımını sürdürmeye başlayan Servet-i Fünun dergisi, edebiyat ürünleri yayımlamayarak, fen yazıla-rma ağırlık verdi. Bu dergi 1908 sonrasında yeniden edebiyata yer vermeye başlayınca, genç kuşak sanatçıları, yeni bir edebiyat akımı oluşturmak üzere bir araya geldiler ve 1909’da dergide Fecr-i Ati bildirisini yayımlayarak, sanatm “şahsi ve muhterem” olduğunu duyurdular (Bkz. FECR-İ ATİ EDEBİYATI).
Fecr-i Ati döneminin en önemli ozam Ahmet Haşim oldu. Dicle kıyılarında geçen öksüz çocukluğunun duygulu anlatımları olan ilk şürlerinden sonra, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Abdülhak Hamit Tarhan gibi ozanlarla Fransız simgecilerini tanıyarak, kendisine özgü şiir söylemini kurdu. “Mukaddeme” adlı tek kıtalık şiirinde “Seyreyledim eşkal-i hayatı /Ben havz-ı hayalin sularında / Bir aks-i mülevvendir onunçün / Arzın bana ahcar ü nebatı ” diyerek açıkladığı bu şür anlayışı, doğanın düşgücüyle yoğrularak ve soyutlanarak betimlenmesine dayanır. Ahmet Haşim, Piyale
(1926) kitabının önsözünde de kendi şürini daha geniş olarak anlattı: “Şair, ne bir gerçek habercisi, ne etkili ve güzel söz söyleyen insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili ‘düzyazı’ gibi anlaşılmak için değil fakat duyulmak üzere var olmuş, musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakm bir dildir.”Ahmet Haşim, Servet-i Fünun şürinin dil müziği yaratma anlayışım daha da ileri götürerek, dili yalnızca müzik olarak gördü. Çok süslü olan dilini, 1921’den sonra, Milli Edebiyatçıların etkisiyle yalınlaştırdı. İşlediği aşk ve doğa, yaşanmışlıktan uzak, zihinsel izlenimlere dayanır (Bkz. AHMET HAŞİM).
Fecr-i Ati döneminin, hepsi Ahmet Haşim etkisindeki öteki ozanları Emin Bülent Serdaroğlu, Tahsin Nahit, Mehmet Behçet Yazar, vb’dir (Bkz. FECR-İ ATİ EDEBİYATI).

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*