Genel

RUH HASTALIKLARI Eskiden Tedavisi Münkü Değildi

Ruh hastalıkları

RUH HASTALIKLARI

Ruh hastalıkları

Ruh hastalıkları

Yüzyılımızın ortalarına kadar ruh hastalıkları hemen hemen hiç tedavi edilemiyordu. Şizofrenler, kendi hayallerine, manik-depresifler (taşkın-çöküntülü saldırı) sert sallantılı ruh durumlarına ve nörotikler kendi kaygılarına bırakılıyordu. Daha sonra ruh hastalıklarında kullanılan ilaçlar tam bir tedavi sağlamasa da, ilk yardım görevi gördü.
Fransız beyin cerrahlarından (neurosurgeon) Henri La-borit, anesteziden (duyum yitimi) önce hastayı yatıştıracak bir karışım istiyordu. Laborit, yaklaşan operasyonlardan önce, hastaların doğal olarak histamin salgıladıklarını ve bu maddenin hastaları sinirli hale getirdiğini hissetti ve bir laboratu-vardan antihistamin karışımı istedi. İlk hazırlanan karışım pro-methazin idi, bu çok başarılı oldu.Daha sonra daha kuvvetli olan chlorpromazin yapıldı.
Fransız ruh bilimcilerinden Jean Delay ve Pierre Demken, ilacın, manik-depresif hastaları, manik (taşkın) durumunda yatıştırdığını buldular. 1952 ve 1955 yılları arasında ilaç, diğer ruh hastalarına da uygulandı. Chlorpromazinin, özellikle şizofrenlerin tedavisinde etkili olduğu görüldü.
1950’lerin sonlarına doğru chlorpromazin, Avrupa’da ve ABD’de yaygın olarak kullanıldı. Akıl hastanelerine kapatı-. lan bir çok şizofren, toplumdaki eski yerlerini aldılar. 1960’ların sonunda ABD’de akıl hastanelerindeki kişilerin sayısında oldukça önemli bir azalma görüldü.
Hastalara olan önemli etkisinin yanında chlorpromazin, ikinci bir devrimin başlamasına neden oldu. Bu ilaçların beyinde başlattıkları biyokimyasal mekanizmaların anlaşılmasıyla, şizofren, depresif ve manik hastaların beyinlerindeki bozuklukların anlaşılabileceği düşünüldü.
Chlorpromazinin moleküler aktivitesi hakkmdaki ilk ipuçları, Delay ve Deniken tarafından ortaya kondu. Şizofrenlerde etkili chlorpromazin miktarı, hastadan hastaya değişmekteydi. İki araştırmacı dozu, hastada iyileşme olana kadar azar azar artırdıklarında, bazı hastalarda iyileşmenin olduğu
Aklın tüm sağlığı, gönlün tüm şenliği şu üç sözcükte gizildir: Sağlık, barış v« y«t«n«fc.
■POPK 1
dönemde, katılaşma, hareket zorluğu ve titreme (tremor) gelişiyordu. Bunlar Parkinson hastalığının tipik belirtileriydi (Bundan dolayı hastayı iyileştirecek fakat yan etkiler yaratmayacak dozlar kullanılmaya başlandı). Delay ve Deniken, Chlorpromazinin, beyinde duyusal alandaki şizofrenik etkiyi ortadan kaldırırken, motor alanlarda Parkinsona ait yan etkiler çıkardığını düşündüler. Bu olay, Parkinson hastalığının anlaşılmasına olanak sağladı.
Bir AvusturyalI olan Olep Homykievvicz dopaminin, beynin bazı bölümlerinde yüksek konsantrasyonda bulunan ve motor aktiviteyi düzenleyen bir nörotransmitter (sinirlerde iletiyi sağlayan kimyasal ara maddeler) olduğunu düşünüyordu. Fakat ölmüş olan Parkinsonlularının beyinlerinde yaptığı araştırmada, motor alanlarında dopamininin bulunmadığını gözledi. Daha sonra Parkinson hastaların, damar içine L-Dopa enjekte etti. Bu madde beyinde Dopamine dönüştü ve hastalarda önemli derecede düzelmeler görüldü. “Bugün L-Dopa’ Parkinson tedavisinin dayanağı durumundadır.
İsveçli farmakologlardan Arvid Carlsson, şizofrenin belirtilerini (symtom) kontrol ederken, Chlorpromazin gibi ilaçların Dopamin reseptörlerini bloke ederek bariz bir Dopa-min yetersizliği oluşturduğunu tahmin etti. Bu reseptörler, sinir hücrelerinin yüzeyindeki proteinlerdir ve bunlarla bağlanan transmitlerle kilit-anahtar görevi görüp sinir aktivite-sindeki değişiklikleri başlatırlar.
Uyuşturucu ilaçların reseptörlerinin tanımlamasıyla, 1973 yılında beyindeki nörotransmitter reseptörlerinin ölçümüne girişildi. 1975 yılında Dopamin reseptörlerinin yerleşim yerleri bulundu ve ölçümler yapıldı, sonunda psikoaktif ilaçların etkilerinin, Dopamin reseptörlerini bloklama yoluyla olduğu saptandı.
Dopaminin şizofrende anahtar rol oynadığı henüz ispatlanmış değildir. Fakat veriler, dopamin sisteminin her zaman için şizofrenik beyin anormallikleriyle bir bağlantısı olduğunu göstermiştir. Bu anormallik, dopaminin vücutta aşırı yapımına veya belki de aşırt duyarlı hale gelen dopamin reseptörlerine bağlıdır. Şizofrenin nedenini araştırırken, şimdilik dopamin en iyi ipucudur.
Lityumun ruh biliminin tedavi alanına girmesi, bütün psikoaktif ilaçlar içinde en şaşırtıcı olanıydı. I940’lı yılların sonunda John Cade adlı bir rııh bilimci, yıllar süren ve birbirini izleyen aşırı taşkınlık ve çözüntü hali gösteren manik-dcpresiflerin, ürik asit metabolizmalarında bir bozukluk olabileceğini öne sürdü. Ona göre aşırı taşkınlık (manik) dönemine, ürik asidin çok birikmesi neden olmaktaydı. Her ne
kadar çıkardığı sonuçlar tamamen yanlış olsa da, kobayla lityum tuzları ve lityum karbonat şeklinde ürik asit enjek etti ve tedavide umulmadık şekilde olumlu sonuçlar elde et Cade’nin bulgulan 1949’da bir dergide yayınlandı. C de’nin çalışmalarını okuyan HollandalI ruh bilimci Moge Schou deneyleriyle bunun etkisi hakkında kesin karara v; dı. Basit lityum metal iyonu, şimdiye kadar mania tedavisi de kullanılan en iyi ajandı. Ayrıca Schou, tekrarlayan de resyona, lityumun koruyucu olarak (prophylactic) etkili ı duğunu keşfetti. Bununla beraber lityumun doğada bulunan tuz olması, patentini almayı engelliyordu.
Bu yüzden büyük ilaç şirketleri, lityumun klinik kullanımı iç gerekli işlemleri, büyük yatırımlar gerektiği için yapmaya teksiz görünüyorlardı. Aynı zamanda yüksek dozçlarda kı lanılan lityum, sodyum ile yarışmaya girerek, vücutta toks etki yaratmaktadır. Herşeye rağmen, lityumun mani defressifler üzerindeki tedavi edici etkisi göze çarpıcıdır. H nüz hiç kimse lityumun nasıl etkileaiği-hakkında bir düşü ceye sahip değildir.
ilaçların moleküler etki mekanizmaları hakkında daha ç( şey öğrendikçe, daha etkili ve daha seçici ajanların çıkm; olası hale gelmektedir.
Science 85’den çevireni« Alp USUBÜTÜIM—Hakan SEÇKİ
Maraton koşusuna hazırlanan bir atlel gibi agi’ çalışmalar yapan sporcular, ayrıci tamlnlcr almalı mıdırlar 7
Hayır; özellikle tatlı, pirinç, kepekli eki; tanıl ve patates gibi besinler İçeren yükseli leyde karbonhidrat diyeti uygulayan ıporç için ekstra vitamin alımı gereksizdir. Vltaı ■er enerji üretimini sağlayan biyokimyası! ıeç için gereklidirler. Dolayısıyla vûcuttah tamln efcvkrğl, enerji üretimindeki noksaı d fi beraoerlndc getirecektir- Ancak eğer s cu, karbonhidrat protein ve yağları Içerer beslenme rejimi uyguluyorsa, vücut bunlar i rek duyulan er.oıjl üretimini attırmayacak Doğal vitaminler sentetik olanlardan dah
H-ıyıı, Deney tüpünde elde edilen C vlt ni İle, gul mey vasından çıkarılan C vitamini sında fark yoktur. Ancak yine de vltamld h?plar yerine besinlerden almak daha yaj dır; cunkü besinlerde, vitaminlerin yanı sır ger besleyiciler de bulunu;
Sağlıklı olmak bize “İşte şimdi en güzel mevsimdeyiz” dedirtir.
F. P. ADAMI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir