SAFRA TASLARI

SAFRA TASLARI

Prof.Dr. Şinasi ÖZSOYLU *
Gıdalarımızda bulunan kolesterol, barsaktan emilerek karaciğere geldiği gibi, karaciğerde yapılan kolesterol da safra vasıtası ile barsaklara atıldıktan sonra, bir kısmı tekrar emilerek vücudumuza döner. Safraya atılan kolesterol ester-leşmemiş (serbest) şekilde olup, kan kolesterol düzeyi ile ilgili değildir. Serbest kolesterol gibi safranın yapısında bulunan lesitin başta olmak üzere, diğer fosfolipidler de suda çözülmezler. Safranın bileşiminde bulunan safra asit (kolik asit) tuzları ise suda çözülürler.
Suda çözünmeyen serbest kolesterol ve lesitinin safrada çökmeden taşınması, bunların safra tuzu ile bulunuş oranlarına bağımlıdır. Safradaki kolesterol miktarı artar, lesitin oranı azalır veya safra tuzları konsantrasyonu azalırsa, kolesterolün safra içerisinde kolaylıkla çökmesi beklenilir. Böyle durumlarda safra taşı oluşması olasılığı çok artar. Karaciğerimizde yapılan safranın barsaklara atılmadan önce safra kesesinde suyunun bir kısmının emilmesi de dikkate alınacak olursa, safra taşlarının en büyük kısmının safra kesesinde oluşmasını bir ölçüde anlamak kolay olur.
Safra taşı oluşumu nedenlerinin büyük bir kısmı halen bilinmemekle birlikte, bazı özellikler dikkati çekmektedir. Daha sıklıkla yetişkinlerde görülen kolesterol safra taşlarının şişman, bazı hormonları kullanan, safra kesesi tembelliği olan kadınlarda daha sık olduğu bilinmektedir. Safranın bileşimi yanında, safra kesesi gelişim bozukluğu ve iltihabı olanlarda, kırmızı küreleri (eritrositleri) kısa ömürlü (hemolitik anemi) olanlarda ve beslenmesinde bazı gıdaları çok alanlarda daha sık kolesterol safra taşı teşekkül etmektedir. Yaşla, safradaki kolesterolün arttığının gösterilmesi, yaşlılarda kolesterol taşlarının artmasına bir açıklama olabilir.
Kolesterol safra taşları, röntgenle direkt olarak görünmezler. Bu taşların röntgenle tesbit edilebilmesi için koles-tografi metodu ile safra yollarının röntgenle görülebilir hale getirilmesi sonucu gözlenecek boşluklardan safra taşlan hakkında oldukça iyi bilgi edinilir, içerisinde kalsiyum da bulunan safra pigmenti (kalsiyum bilirubinat) taşları ile karışık safra taşları, direkt röntgenle görülebilirler. Pigment taşlarının daha sıklıkla kırmızı küreleri kısa ömürlü (konjenital hemolitik kansızlığı olan) çocuklarda görülmesine karşın, safra taşlarının yetişkinlerde bulunan tipleri, genellikle röntgenle direkt olarak görülmeyen kolesterol taşlarıdır.
Safra taşlan bulgu verip, taşıyanı hasta ettiklerinde, ameliyatla alınmaları tek bir tedavi yöntemi olarak belirmekte idi. Ancak 1970’li yıllardan beri, özellikle sık görülen kolesterol taşlarında değişik medikal tedavi yöntemlerinin denenmeye başlanması, tedavi de olduğu gibi yeniden taş teşekkülünü önleme yönünden de önemli görülmektedir. Kolesterol safra taşlarının eritilerek kaybolması ümidi, bir safra asidi olan kenodioksikolik asitin ağız yolu ile verilmesi ile başlamıştır. Aylar sonra kolesterollü safra taşlarının eriyerek kaybolduğu gösterildikten sonra bu yöndeki medikal tedavilere ait araştırmaların arttığı görülmektedir. Uzun süre kenodioksikolik asit alan hastaların karaciğer fonksiyonlarının bozulabileceği-nin işaret edilmesi üzerine, araştırmalar kolesterol safra taşlarını eritebilecek diğer safra asitleri üzerine yönelmiş bulunmaktadır. Tedavide ursedeoksikolik asidin kullanılmasının daha iyi olabileceği bildirilmiştir. Kolesterol taşı teşekkülünün bu safra tuzları ile önlenebilmesi ümidi, evvelce ameliyat olmuşları rahatlacak bir yol gibi de görünmektedir. Tert butil eterin kateterle safra kesesine ulaştırılması sonucu kolesterol safra taşlarının iki saat içerisinde eritilebileceğinin gösterilmesi araştırmalara yeni boyutlar ve hastalara yeni ümitler getirmiş bulunmaktadır.
Bu yıl, safra kesesi ve safra kanallarındaki safra taşlarının ses dalgalan ile parçalanarak ortadan kaldınlabilmesi, hastalan ameliyatsız tedavi etmede çok önemli bir atılım olmuştur. Daha önce böbrek taşlarına uygulanan bu metodla su altında tutulan hastanın safra kesesindeki belli büyüklükteki taşlar kann ön yüzünden verilen; safra yollarındaki taşlar ise karın arka cidarından gönderilen ses dalgalan ile küçük parçalara ayrılmakta ve bunlar da safra akımını artıran ilaçlarla barsa-ğa atılarak tedavi edilebilmektedir. Medikal tedavideki bu hızlı ilerleme, ameliyattan çekinen veya ameliyat olmasında sakınca görülen hastalara ümit getirmektedir. □
(Satranç Dünyası sayfasındaki soruların yanıtları) 1. Fxh6! Vxh6 (1 ..Şxh6? 2.Vh3 mat) 2.Ag5 Şg8 (2,.Şg7 3.Vxd6 kazanır ama 3.Kxf8 Fe5 4.Kbfı!? Keı! yanıltabilir.) 3.Kxf8 Şxf8 (ya da 3.. Vxf8 4.Axe4 Fe5 5.Vxg6 Vg7 6.Vf5 kazanır.) 4.Vxd6 (4.Axe4 Fe5 den daha kuvvetli) 4..Ke7 5.Kfı Şe8 6.Vc6 siyah oyunu terkeder çünkü 6..Kd7 7.Kf7 ya da 6..Şd8
7.d6 Vxg5 8.dxc7 Kxc7 9.Vd6 Şc8 10.Kf8 Şb7
11.Vb6 mat. (Botterill-Hall, İngiltere 1982)
1..b5! 2.Axb5 Fxb5 3.Vxb5 Kb8 4.Vc4 Fxb2 5.Şbı Ae4! 6.Vxe4 Fc3 7.Şcı KbıP8.Şxbı Vb8 9.Şcı Vb2 mat. (Barbakadse-Domuls, Daugawpils 1982)
1. Axh5! gxh5 2.Kf6l! Şg8 3.Kh6! f5 (3..Fxh6 değişik matları davet edebilir.) 4.Vg5 Ae4 (yoksa 5.Fxf5 var.) 5.Fxe4 fxe4 6.Fxf8 Şxf8 7.Vf5 Şg8
8.Ve6 Şf8 9.Kfı siyah yelkenleri suya indirir! (Arlandi-Messa, Lvrea 1982)
* H.Ü. Tıp Fakültesi öğretim Üyesi, TÜBİTAK TAC üyesi.
hnsan, bütün yaşamı boyunca kaderin ikiye aynldığı bir tarihin farkında olur; ister bir felakete doğru, ister, bir başarıya doğru olsun. _La ROCHEFONCAULD
BİLİM VE TEKNİK
SİZ OLSAYDINIZ?
16
BUZLAR ÜLKESİ
V\KSV\_ KSVVWY?
*
W.KIESEL-T. BRANDENBURG
Finlandiya yakınlarındaki Botnia Körfezi’nde, ilkbahar buzullarında deneme yapan, 14 yaşında, 50 m uzunluğundaki alışılmışın dışında bir burun yapısına sahip Alman Buzkıran gemisi “Max Waldeck”i gören FinlandiyalI kaptan Voima hayretler içinde kalmıştı. Geminin yeni burnu bir iskele görünümünde, köşeli ve parçalıydı ve bu yassı burnu ile sanki buz kalıplarını yiyecek gibi duruyordu.
Gemi mühendislerinin ümidi olan bu yeni burun tipi, gerçekten de bir metre kalınlığındaki kapalı buz tabakalarının üzerinden kayarak geçmekte ve sekiz metre kalınlığındaki buz katmanlarını adeta kemirerek yemektedir. Bu becerisini de benzerlerine göre % 50 fazla verimle çalışmakta olan özel pervane sistemine borçludur.
Hamburg Gemi Yapım ve Deneyim istasyonu Buz Deneme Bölümü yöneticisi yüksek mühendis Dr.Joachim Schwarz ve ekibinin buz havuzu içersinde aylar süren, yakın mesafe gezileri, dünyanın her tarafından gelen, gemi mühendisleri ve diğer bilim adamları tarafından ilgiyle izlenmişti. Senelerce, buzkıran gemileri yapımında söz sahibi olan
Alışılagelmiş Buzkıran gemileri buz tabakalarını sadece kırıyorlardı. Oysa bu gemilerde geliştirilen yeni bir burun tipi ile buzlardan tamamen arınmış bir yol açmak mümkün olmaktadır.
Eski tip buzkıran gemilerin açtığı yolda, kırıtan buz parçaları hem gemilerin ilerlemesini engellemekte, hem de birleşerek tekrar donmaktadır.
Alman araştırmacıların, Finlandiya ve Sovyetlerin buzkıran gemi yapımcılarıyla rekabeti; Thyssen-Kuzey Denizi tesislerinde yaratılan MO-81 modeli buzkıran gemisi.
Finliler ve Sovyetler, bu denemelerden ümitli değillerdi. Oysa bu yeni geliştirilen yassı burun tipi, Kuzey Denizi Tersa-nesi’ndeki buz parkeleri üzerinde ilk uluslararası başarısını elde etti.
Sovyetler bu çalışmalara paralel olarak, kuzey kutup rotası ve Sibirya deniz yolunu açmak üzere güçlü bir buzkıran
HAZİRAN 1986
17
“Waas ilkesi’’ Thyssen-Waas projesi, buzun kesilmeye karşı olan direncinin, kırılmaya karşı olan direncinden daha düşük olduğunu ortaya koymuştur. ■
1. Gemi hareket halindeyken, burnun her iki tarafına yerleştirilen kesici kenarlar, buz kalıplarını keserek aşağı doğru bastırmaktadır.
2. Geminin su içinde kalan “V” şeklindeki gövde bölümü aşağı doğru bastırılan buz kalıplarını ortadan ikiye bölmektedir.
3. Kesilen bu buz kütleleri, suyun kaldırma kuvveti ve geminin hareketinden doğan hava-su karışımından oluşan akıntının etkisiyle su yüzeyine doğru hareket etmektedir.
4. Kesilen buz tabakaları geminin yanlarındaki buzulların altında kaldığından, geride buzdan arınmış bir suyolu ortaya çıkmaktadır.
filosuna sahip olmak için araştırmalarını sürdürüyorlar. Bu amaçla MUDYUG isimli buzkıran gemisine uyguladıkları 5 milyon mark’a mal olan yeni bir burun tipinden büyük başarı bekliyorlar.
Alışılagelmiş buzkıran gemilerinde ilke; geminin burun kısmının, buz tabakalarını iterek altına alması ve ağırlığı ile buz kitlelerini kırması şeklindedir. Bu gemilerde, kırılan buz parçaları sürekli olarak kıç pervanesine zarar vermekte ve verimi azaltmaktadır. Bunun dışında, arkaya doğru genişleyen gemilerin arka kısımları, geminin yan kısımlarındaki kırılmamış buz kitlelerine saplanabilmektedir. Bu durum, gemilerin ön çıkıntılarını tahrip edebilmekte ve geminin dış yüzeyine de zarar vermektedir. Bu nedenle, birkaç yolculuktan sonra buzkıran gemilerinin yüzeylerini yeniden boyamak gerekmektedir.
Bu ilkeye göre çalışan buzkıran gemilerini izleyen yük gemileri, açılan yoldan çabuk geçmelidir, çünkü kutubun soğuk ikliminden dolayı, kırılan buz parçaları birleşerek, tekrar donmaktadır.
Çekiç başına benzeyen gemi gövdesine yeni tip “kutu burnu” uyarlayan deneyimli Makina Mühendisi H.Waas, bu alışılagelmiş ilkeyi de değiştirmiş oldu.
Buzun kesilme direncinin, kırılma direncinden daha düşük olduğunu saptayan Waas’in geliştirdiği yeni tip buzkıran gemisi yol alırken, geminin her iki tarafına ilave edilmiş olan “kesici kenarlar” buzdan kalıplar keserek onları aşağı doğru bastırmaktadır. Geminin “V” şeklindeki sualtı bölümü, bu aşağı doğru bastırılan buz kalıplarını, tekrar ortadan ikiye bölmektedir. Kesilen buz kitleleri, deniz suyunun basıncıyla ve geminin yol almasından ortaya çıkan hava-su karışımı akımla, su yüzeyine doğru hareket etmektedir. Buzkıran gemisinin yanlarında su yüzeyine doğru hareket eden buz kalıpları, kesilmemiş buz tabakalarının altına hapsolmakta böylece geminin arkasında, buzdan arınmış bir geçiş yolu oluşmaktadır.
Thyssen Waas Tersanesi’nde geliştirilen bu yeni burun ile yapılan denemelerde Max Waldeck gemisi, 90 cm kalınlığındaki buzu, 2 deniz mili hızla kırabilmiştir. Bunun için sa-
dece 2100 PS’lik bir güç sarfetmiştir. Oysa diğer araştırıcılar, bu işlem için iki veya üç kat, daha fazla bir güce ve yakıta gereksinim olacağı görüşündeydiler. Bu nedenle Thyssen Waas Tersanesi çalışanları, yapılan denemeler sonucunda geliştirilen yeni burun tipi ile diğer buzkıran gemilerinin de kapasitelerini arttırabilecekleri görüşünde birleşmekteydiler.
Von Heinrich Waas tarafından geliştirilen ve “Buz tilkisi II” adı verilen bu buzkıran gemisinde geminin burun kısmına yakın, karşılıklı dönen ve her biri 440 PS’lik güce sahip eşit ağırlıktaki iki tekerleğin dönmesi sonucu, gemi iki yana doğru sallanmakta ve yükselerek buz üzerine baskı yapmak-
18
BİLİM VE TEKNİK
Amerikan Buzkıran Sistemi: SSIT
Sovyet Mühendis Pikul’un Buzkıran Modeli
tadır. Bunun için araştırmacılar tek başına kaba kuvvetle idare edilmeyecek yeni tip gemilerin yapımına yöneldiler.
H.Waas’in geliştirdiği ve “çekiçbaş” adı verilen Max Wal-deck gemisi bu yeni tip gemilerin bir öncüsü olabilirdi, ancak Sovyetler gelecekte en kalın buzkalıplarını bile dişleyebilecek yeni tip bir buzkıran üzerinde çalışmalarına devam etmektedirler. Sadece 50 m uzunluğunda ve bir sigarayı andıran gövdesi ile bu gemi buzulları alttan kavramakta ve üst kısmında öne uzanan testere şeklindeki çelik dişlerle buz kalıplarını kırabilmektedir. ‘AH Buzkıranı” adı verilen bu geminin kule şeklinde bir kumanda merkezi bulunmaktadır. Sovyet Vadim Pikul’un geliştirmiş olduğu bu gemi projesinde, geminin gövde kısmı buz tabakalarının altına gitmekte ve gövdeye bağlı kalın bir zırh şeklindeki testere dişler, buzul tabakalarını kırmaktadır. Bu dişlere direnç gösteren buz tabakaları ise gemi gövdesinin aşağı ve yukarı doğru dalma hareketleri sonunda sarsılarak çatlatılabilmektedir. Bunun dışında gövdenin buzların altında olması nedeni ile gemi pervanesi, kırılan buz parçalarından etkilenmemektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde de buna benzer, denizal-tıyı andıran görünüşte bir buzkıran tankeri üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.
Kanada ise buzkıran gemilerinin yapımından daha farklı yöntemler geliştirmektedir. 38 ton ağırlığında 1700 PS gücündeki motorlarla çalışan ve saatte 25 deniz mili hız yapabilen “Hovercraft” benzeri uçaklar, buzların 1,5 m yüksekliğinden uçmakta ve kalın buz tabakalarının altına yönelttikleri hava basıncıyla buz tabakalarında 75 cm’lik çatlaklar oluşturabilmektedir.
Bugün yapımı düşünülen dev buzkıran gemilerinin elde
ediliş değeri çok yüksek boyutlardadır. 800 Milyon DM’a maı-olacağı hesaplanan 100.000 beygir gücündeki bir buzkıran gemisi, yapımı tamamlandığında, normal seyri sırasında 2,5 m kalınlığmdaki buz tabakalarını kırabilecektir. Uzmanların görüşüne göre, 20 m kalınlığındaki buz dağları ise bu gemiye herhangi bir zarar veremeyecektir. Sovyetlerin, Finlilere siparişi olan 194 m uzunluğundaki bu dev gemi, dünyanın en büyük buzkıran gemisi olacaktır.
Bu dev buzkıranların yapımının düşünüldüğü sırada Thyssen Waas teknolojsinin ulaştığı başarı, araştırmacıları, böyle dinazor benzeri gemilerin kullanılabilirliği yönünden kuşkuya düşmüştür. Bu kuşku, Lazer ışınları ve atom enerjisi yardımı ile donan su kitlelerinin tekrar sıvı durumuna getirilebileceği düşüncesiyle daha da artmaktadır.
Hobby’den çev.: Aysel YUVACI
HAZİRAN 1986
19
Yerin Altındaki Doğal Güzellikler ve Turistik Değerler:

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*