Sendai
Japonya’da kent. Honşu adasının kuzey kesiminde, adanın Büyük Okyanus kıyısının ortalarında, Tokyo’nun 320 km güneyinde yeralan, Miyagi ilinin ve Tohoku bölgesinin merkezi olan Sendai’nin (ya da Sen- day) nüfusu 918 380’dir. Önemli bir sanayi (demir-çelik sanayisi; kimya sanayisi; dokuma ve besin sanayileri; seramik yapımı; vb.), öğretim (Tohoku Üniversitesi) ve turizm (Rinnoci parkı, yakınındaki Matşuşima Ulusal Parkı, vb.) merkezi olan kent, Tohoku bölgesinde yapılan tahtadan oyma bebekleriyle’de ünlüdür.
TARİHÇE
Aynı meslekte çalışankişilerin,çıkarlarını korumak için kurulmuş sendikalarda toplanma hareketi, yani sendikacılık, sanayi devrimiyle İngiltere’de (“trade- union”culuk) ortaya çıkmış ve tarihi, iktisadi liberalizme paralel gelişmiştir; iktisadi liberalizm başlangıçta, iki kişinin aralarında bir iş sözleşmesi yapma özgürlüğü olarak düşünülmüştür.
Sendikacılığın eylem yollarından en önemlisi grevdir. 1868’de, Brüksel’de Birinci Enternasyonal’in III. Kongresi’nde, K. Marx’ın hazırladığı metinde işin durdurulmasının sınırı, “Grevler, işçiyi bütünüyle özgürlüğe kavuşturmanın bir yolu değil, .günümüzde, işgücü ile sermaye arasındaki savaş durumunda bir zorunluluktur” cümlesiyle belirlenmiştir. Ne var ki, sendikacılığın hedefi zajman içinde, işçilerin satmalma gücünü korumaya, işsfeliğe karşı savaşa yönelik korporatif bir savunmadan, daha genel, ülkelere ve dönemlere göre değişen bir anlayışa doğru gelişmiştir.
Sendikacılığın tarihinde, sendikalar ile işçi partilerinin ilişkileri konusunda dört temel görüş ayırt edilir: Sendikaların her tür siyasal partilerden bağımsız olmalarını savunan anarko-sendikalizm ya da anarşist-sendi- kacılık; sendika örgütünü bir işçi partisi adcılığıyla ya da doğrudan doğruya temsil edecek üyelerle parlamentoda sendikacı bir siyasetin söz hakkını savunan trade- unionculuk; işçilerin siyasal dilekleri konusunda sosyalist partiye üstünlük ve öncelik tanıyan, sendikalar ile parti arasında işbölümüne dayanan sosyal demokrat görüş; sendikanın parti ile işçi kitlesi arasında aracı olmasını, yönetici rolü Komünist Parti’nin üstlenmesini öngören leninci görüş.
Türkiye’de, ilk önemli işçi örgütü 1894’te, Tophane işçileri tarafından Osmanlı Amele Cemiyeti adıyla gizli olarak kurulduysa da, çok geçmeden dağıldı. İkinci Meşrutiyet’in (1908) getirdiği özgürlük havası içinde işçi grevleri birbirini izlerken, çeşitli kentlerde birçok işçi derneği kuruldu ve Selanik’te Sosyalist İşçi Federasyonu oluşturuldu. Birinci Dünya Savaşı’nda bu federasyonun dağılmasından sonra, cumhuriyet döneminde ilk ciddi işçi kuruluşu 1923’te, İstanbul Umum Amele Birliği adıyla kuruldu. Gerek bu kuruluşun, gerek kurulan yeni örgütlerin çeşitli aralıklarla dağılmasından sonra,
1936’dan başlanarak çıkarılan yasalarla, işçilerin sendikalarda örgütlenmeleri yasaklandı. 1946’da çıkarılan yasayla bu yasağın kaldırılmasından sonra, birçok sendika kurulmasını, 1947’de Türkiye’de ilk sendikalar yasasının çıkarılması (ama bu yasa, sendikaların siyasetle uğraşmalarını yasaklamasının yanı sıra, grev ve toplu sözleşme haklarına da yer vermiyordu) izledi. 1952’de Türk-lş’in (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurulmasından ve 1961 Anayasası’nda sendika özgürlüğüne yer verilmesinden sonra, yeni bir döneme giren sendikacılık hareketi hızla gelişirken (bu arada işverenler de 1962’de Türkiye İşveren Sendikaları Federasyo- nu’nu kurdular), 274 sayılı Sendikalar Kanunu (1963) ve 275 sayılı Grev, Lokavt ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’yla, sendikacılığın yasakları gerçek anlamda kaldırıldı. Türk-İş’in Altıncı Genel Kurul’unda Türk sendikacılığına en uygun siyasetin “partilerüstü politika” olduğunun açıklanması (1966) üstüne, bu görüşe karşı çıkan bazı Türk-İş üyesi sendika yöneticilerinin ve bağımsız sendika yöneticilerinin biraraya gelerek DİSK’i (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurmalarıyla sendikacılık hareketi iki kola ayrıldı. 1973’ten sonra MİSK ve Hak-İş adlı iki konfederasyon daha kurulduysa da, 12 Eylül hareketiyle sendika etkinlikleri durduruldu ve DİSK ile MİSK’in yönetimi kayyumlara verildi: DİSK yöneticileri tutuklandı. Bu arada çıkarılan 2364 sayılı yasayla Yüksek Hakem Kurulu uygulamasına geçilip, 1982 Anayasası ve 2821 ile 2822 sayılı yasalarla, çalışma yaşamına devlet müdahalesi artırıldı. DİSK yöneticileri uzun süre tutuklu olarak yargılanıp, çeşitli cezalara çarptırıldılarsa da, Türk Ceza Kanunu’nun 141. ve 142. maddelerinin kaldırılmasından sonra, Askerî Yargıtay tarafından aklandılar (1991) ve sendika çalışmalarına döndüler.
Seneca, Lucius Annaeus
Latin filozofu (Cordoba, İspanya İ.Ö. 4’e d.-Roma İ.S.
65). Ünlü bir belagatçi olan Hatip Seneca’nın (İ.ö. 60’a d.-İ.Ö. 39’a d.) o§Uj olan Lucius Annaeus Seneca (babasından ayırmaİctein Filozof Seneca da denir), Ro- ma’da felsefe dersleri alıp, yeni pythagorasçı Sotio’nun etkisiyle bir süre vejetaryenliği benimsedi; ama ergenlik çağında sağlığı bozulunca, Mısır valisi olan akrabalarından birinin yanına gitti. Dönünce (İ.S. 32’ye d.), siyasete atıldıysa da, bazı siyasal temkinsizlikleri ve imparator Caligula’nın kıskançlığı nedeniyle, bir süre evine çekilmek zorunda kaldı.Claudius’un tahta çıkışından kısa süre sonra (İ.Ö. 41’de), Caligula’nın kızkardeşlerinden biriyle evlilik dışı ilişki kurmakla suçlanarak Korsika’ya sürülüp, sık sık yinelediği bağışlanması ricalarına karşın, ancak 49’da, Messalina öldürülüp, Claudius’la evlenen Agrippina imparatoriçe olunca Roma’ya dönebildi. Sonradan Neron adıyla tahta çıkacak olan Domitius Ahenobarbus’un eğitmenliğine atanıp, etkisini koruyabilmek için Britannicus’un ve Agrippina’nın öldürülmelerine katlanmak zorunda kaldı. 62’ye kadar Neron tarafından desteklendiyse de, o tarihte Burrus’un ölümünden sonra, etkisi azaldı ve emekliliğini istedi. “Liberal” siyasetin temsilcisi olduğu için bu isteği geri çev- rildiyse de, fiilen görevinden çekilerek saraya uğramamaya başladı. Üç yıl sonra gelenekçi senatörlerin Pi- son’un önderliğinde Neron’a karşı hazırladıkları darbeye adı karıştırılıp (fesatçılar onu imparator yapmayı tasarlamışlardı), 65’te komplo açığa çıkarılınca, Ne- ron’un buyruğuyla bileklerini keserek intihar etti.
Başlıca yapıtları: Yedi ciltlik bir fizik kitabı olan Quaes- tiones Naturales (Doğal Sorunlar), iki ahlâk incelemesi (De Clementia [Acıma Üstüne]; De Beneficiis [İyilikler Üstüne]), diyalog ve incelemeler (Consolatis ad Helvi- am Matrem [Helvia Ana’ya Avutmalar]; Consolatio ad Polybium [Polybus’a Avutmalar]), söyleşiler (De Brevi- tate Vitae [Yaşamın Kısalığı Üstüne]; De Providentia [İ- nayet Üstüne]; De İra [Öfke Üstüne]; DeTranquieltate /\n/m/[Ruhun Sükûnu Üstüne]), trajediler (Hercules Fu- rens [Öfkeli Herakles]; Troades [Truvalılar]; vb.).