Genel

septisemi

septisemi

Kana hastalık taşıyan bakterilerin karışmasını belirten tıp terimi. Halk arasında “kan zehirlenmesi” denen sep­tisemiye, aşağı yukarı bütün bakteriler yol açabilir; ya­yıldıkları dokularda bozunlara ve toksin salgılanmasına neden olurlar. Zatürree gibi yerel enfeksiyonları ciddi­leştiren ve oldukça tehlikeli olan septisemide, antibi­yotik tedavisiyle, başarılı sonuçlar alınmaktadır.

septisizm: Bk. kuşkuculuk.

sera etkisi

Atmosfer bileşenlerinin morötesi ışınları ve görünür

Sera etkisi, yeryüzünün, Güneş’in ışınlarını soğurup, sonra uzun dalga boylu kızılaltı ışınlar biçiminde yeniden yansıtmasıyla ilgilidir. Atmosferin su buharı ve karbondioksit bileşenlerinin, uzun dalga boylu kızılaltı ışınımları tutmaları, yeryüzündeki sıcaklığın anmasına yol açar.

 

ışınları geçirip, kızılaltı ışınları tutan cam bir sera işlevi görmesine verilen ad. Güneş’in yayınladığı kısa dalga boylu ışınlar, atmosferdeki gazlar tarafından soğurul- mayıp, yeryüzüne ulaşarak sıcaklığı yükseltirler. Ama yeryüzünün yeniden yaydığı uzun dalga boylu kızılaltı ışınlar, atmosferdeki karbondioksit (C02), su .buharı (H20) ve metan (CH2) tarafından büyük ölçüde soğuru- lup, yeniden yeryüzüne gönderilir. Yani atmosfer, bir tür “battaniye” işlevi görür: Atmosfer olmasa, yeryü- zündeki ortalama sıcaklık 15 °C değil, -28 ?C olurdu. Sera etkisinde en önemli rolü oynayan atmosferdeki su buharı olmakla (yağışlı bölgelerde sıcaklığın geceleri kurak bölgelere oranla daha düşük olmasının nedeni budur) birlikte, atmosferdeki karbondioksit oranında değişiklikler de, iklim değişikliklerinde önemli rol oy­nar. Bu yüzden çevrebilimciler, büyük ölçüde fosil ya­kıtların kullanılması sonucu olarak son yıllarda atmos­ferde karbondioksit oranının artmasının, Yer sıcaklığın­da önemli artışlara yol açacağı konusundaki kaygılarını belirtmektedirler.

seramik

Killerin, suyla karıştırıldıklarında kuruyunca sertleşerek istenen biçimde nesneler yapılmasına olanak veren bir hamura (çömlekçi çamuru) dönüşme ve pişirildikten sonra sert, değişmez bir yapı kazanma özelliklerinden yararlanılan çanak-çömlek üretme sanatı. “Seramik” terimi, bazı dört ayaklı hayvanların boynuzlarını belir­ten Yunanca “keramos” sözcüğünden türetilmiştir. Ne­deni de, kilden elde yapılan ve güneşte kurutulan ilk çömleklerin, boynuz biçiminde olmasındandır. Daha sonra “seramik” terimi, kilden yapılan bütün nesneleri belirtmede kullanılmıştır. Günümüzde de pişmiş top­rakla ilgili bütün sanatlar ve sanayi dalları bu sözcükle belirtilir.

Seramiklerin tümünde kullanılan gereç, değişik oranlarda kuvarslı kum ve “kaolinit” denilen sulu alü- min silikat bileşimi bir toprak, yani kildir. Elenip su katı­larak yoğurulduktan sonra plastik özellikler kazanan bu çamura (hamur), çömlekçi istediği biçimi verebilir. Eski Çinli çömlekçiler, çamuru yıllarca bozunmaya bırakıp, sonra ayakla çiğneyerek yoğurup işlemişler, ilk çöm­lekçiler çamur topağının ortasına bir oyuk açıp, oyuk çeperinin setini giderek inceltmişlerdir. Daha sonra, içi boş silindir biçiminde parçaları duvar taşları gibi üst üste koyup, çeperlerini elle perdahlamayı öğrenmişlerdir. Bazı çömlekçiler halâ bu yöntemle çalışırlarsa da, ço­ğu, eski çağlardan bu yana bilinen tornayı (çark) kulla­nırlar. Torna, merkezinden dönel mile bağlı tahta ya da metalden yapılmış bir tabladır. Çömlekçi, çamur topa­ğını tam ortaya koyar, ayağıyla tornayı döndürürken el­leriyle çamura biçim verir. Günümüzde bu aygıtlar elektrik motorlarıyla çalıştırılmaktadır.

Jür başka biçim verme yöntemiyse, XVIII. yy. sonun- dâ bir seramik işçisinin bulduğu döküm yöntemidir. Bu yöntemde, sulandırılmış kil, bir alçı kalıba dökülür; ka­lıp, suyu soğurarak, çeperlerinde ince bir çamur taba­kasının oluşmasına yolaçar.

İster elde ya da çarkta biçim verilmiş, ister dökülmüş olsun, seramik parçaların, kuruduktan sonra fırında pi­şirilmesi gerekir. İlk fırınlar meşe, gürgen ya da reçineli ağaç odunlarıyla bir ya da birkaç gün sürekli ısıtılan odun fırınlarıyken (30 ya da 40 m3‘lük fırınlar yılda iki- üç kez yakılırdı ve ateşleme işlemine çömlekçinin bü­tün ailesi katılırdı. Ateşin zayıflamaması zorunluydu. Kötü hava, güçlü bir esinti, bir fırın dolusu çömleği bo­zabilirdi), günümüzde odun fırınlarına çok az rastlan-

 

İ.Ö. 480’den kalma seramik bir eski Yunan iamforası. Üstündeki motif tanrıça Athena’yı canlandırmaktadır. (Ciba koleksiyonu, Basel, İsviçre.)

 

 

maktadır; yerlerini aşağı yukarı her yerde, elektrikli fı­rınlar ya da propan fırınları almıştır.

Seramikler iki büyük türe ayrılır: Birinci türe, pişmiş toprak, sırlı çömlekler, fayanslar ve ince fayanslar girer; ikinci türdeyse kumtaşı parçalar ve porselenler yeralır.

Gevrek olan pişmiş toprak yapıların yüzeyi donuk ve morumsu bir renktedir. Eski çömlekçiler, çömlek çuku­runa yeşil renk vermek için bakır oksit karıştırıp 1 000 °C dolayında pişirirler, sırlı seramiklerin yüzeyine pişirme­den sonra kurşunlu bir sır vurarak, parlak görünüm ve­rirlerdi. Kırsal alanlarda mutfak eşyalarının çoğunu, sırlı çömlekler oluşturuyordu. XVIII. yy’da kimyacılar kur­şunun doğurduğu sakıncaları açıklayınca, birçok ünlü seramik atölyesi kapandı.

Fayanslar (emaylı çömlekler), birinci pişirmeden sonra renksiz ya da metal oksitler katılarak renk verilmiş kalay temelli bir sırla kaplanır ve ikinci pişirmeden geçi­rilerek sırın camlaşması sağlanır. İnce fayansların beyaz ve sert bir yapısı vardır ve zamanla yüzeylerinde ince çatlaklar belirir.

Rönesans’tan XVIII. yy. sonuna kadar İtalya’da, özellikle fayansın beşiği olan Faenza’da (Ravenna yakı­nı), İspanya’da, Hollanda’da ve Fransa’da, düşük ya da yüksek sıcaklıkta pişirilmiş çok güzel seramikler yapıl­mış, bu parçaların çamuru, biçimi ve süsleri, her ya- pımevinin kişiliğin yansıttığından, herıyapımcı,mesle­ğiyle ilgili gizleri büyük bir kıskançlıkla saklamıştır.

Kumtaşı parçalar saydamsız ve geçirimsizdir. 12 000 °C-13 000 °C arasında sıcaklıklarda pişirilir. Kumtaşlı toprağın bulunduğu her yerde çömlek yapımevleri ku­rulmuş, yüzyıllar boyunca çiftliklerde ve süt üretiminde kullanılan çömlekler yapılmış (pişirme işleminin bitimi­ne doğru çömlekçiler, parçalara ışıltılı bir görünüm ver­mek için fırınlara deniz tuzu atarlardı); birçoğu, pişme­den önce ya da iki pişirme arasında emaylanmıştır.

Porselen yarı saydam, ince, sert, sedefimsi bir sera­miktir. 1 280°C-1 400 °C arasında pişirilen porselen ça­murunu işlemek güçtür; kurutulduğunda ya da fırına verildiğinde “kendini çeker”. Porselen, Çinliler tarafın­dan bulunmuş ve Vasco de Gama tarafından XV. yy’da

Hindistan yoluyla Avrupa’ya getirilmiştir. İki yüzyıl bo­yunca Doğu porselenini yapmaya çalışan seramikçiler, ancak gevrek porselen üretebilmiş, kaolenden ilk sert porselen, Saksonya seçici prensinin sarayında gerçek­leştirilmiştir. Fransa’da Limoges yakınlarında bir kaolen yatağının bulunması, sert porselenin geniş ölçüde üreti­mini sağlamış, Fransa’da Sevres’de ve Paris’te, Alman­ya’da Meissen’de ve İtalya’da Capodimonte’de, Çin porselenleriyle boy ölçüşecek seramikler üretilmiştir.

XX. yy’da plastik maddeler seramiğin yerini alma eğilimi göstermişse de, nükleer sanayide, uzay araştır­malarında ve elektronik sanayisinde seramik yeniden ilgi çekmeye başlamıştır. Bu alanlardan gelen istek uya­rınca, günümüzde çarpmalara karşı dirençlerden, sı­caklık değişikliklerine dayanıklı gereçlere ve yüksek ni­telikli elektrik yalıtkanlarına kadar çok çeşitli yeni ürün­lerin yapımında seramik kullanılmaktadır. Bu gereçler, hamurlarında eski kilin yerine genellikle bileşenlerin­den birinin kullanılmasına karşın, “seramik” adıyla anı­lırlar. Söz konusu bileşenler arasında, 1 000 °C sıcaklığa kadar dayanıklı nesneler için silis, 2 000 °C’a kadar tek başına ya da grafit ve teflon gibi yalıtıcılarla karışım ha­linde alümin sayılabilir. (Ayrıca Bk. PORSELEN.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir