Seyrine doyum olmayan eşsiz Mostar köprüsü
Osmanlı mimarisi estetik anlayışının en güzel numunelerinden biri olan köprü hakkında Evli ya Çelebi şöyle der: “Mostar köprüsü kadar güzel bir köprüye hiçbir yerde rastlamadım…”
“Seyrine doyum olmaz bu köprüyü, Sultan Süleyman Han’ın fermanıyla Abdülmennan Ağa oğlu Koca Mimar Sinan inşa etmiştir.”
Neretva Nehri üzerinde Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Mostar Köprüsü, 1993’te Bosna savaşında yıkıldı ve yerine geçici bir köprü yapıldı. 1997’de eski haline uygun olarak yeniden inşasına başlanıldı ve Ağustos 2003’te kilit taşı yerleştirildi. 23 Temmuz 2004’te açılan köprü, eski Mostar şehriyle birlikte 2005’te Dünya Mirası Listesi’ne eklendi.
- yüzyılda yolu Mostar şehrine düşen Evliya Çelebi, Mostar Köprüsü’nün bundan üç buçuk asır önceki halini dünyaca ünlü seyahatnamesinde dünyanın bütün büyük köprülerini gördüğünü ama Mostar’daki kadar güzel köprüye hiçbir yerde rastlamadığını ifade ediyor.
Gökkuşağı gibi gökyüzüne boy salıp bir kayadan diğer kayaya bir kemer yapmıştır ki, güya cennet benzeri Bağdat’ta bulunan takı Kisra’dır. Mostar şehrinin ortasından akan Neretva Nehri’nin üzerindeki köprü bina olunup iki başı kale gibi yapıldı ki şehrin bir tarafından diğer tarafına bu köprüden başka yerden geçmek hiçbir şekilde mümkün değildir.
“Seyrine doyum olmaz bu köprüyü, Sultan Süleyman Han’ın fermanıyla Abdiilmennan Ağa oğlu Koca Mimar Sinan inşa etmiştir.”
Gökkuşağı gibi gökyüzüne boy salıp bir kayadan diğer kayaya bir kemer yapmıştır ki, güya cennet benzeri Bağdat’ta bulunan tak-ı Kisra’dır. Mostar şehrinin ortasından akan Neretva Nehri’nin üzerindeki köprü bina olunup iki başı kale gibi yapıldı ki şehrin bir tarafından diğer tarafına bu köprüden başka yerden geçmek hiçbir şekilde mümkün değildir.
Ancak bu anlatılan bütün köprülerden seyretmeye değer ve daha ibret verici, eşsiz ve benzersiz olanı bu Mostar Köprüsüdür.
“Şimdi şöyle bilsinler ki bu günahkâr kul, hakîr Evliya bu vakte gelinceye kadar yirmi yedi yıl durmadan seyahat edip on altı padişahlık yeri gezip dolaştım. Yüzbinlerce esere bakıp Erzurum vilayetinde Haşan Kalesi yakınında Aras Nehri üzerinde ibret verici Çoban Köprüsü, Erzurum ile Malazgirt arasında yine Aras Nehri üzerinde Altınhalkalı Köprüsü, Hazzo Kalesi ile Meyyafârikin Kalesi arasında Batman Köprüsü, Hasankeyf Kalesi Köprüsü ve Asi Nehri üzerinde Antakya Köprüsü, Mi- sis’te Cihan Köprüsü, Adana Köprüsü, Tarsus Köprüsü, Sivas’ta Eğri- köprü ve Kızılırmak üzerinde Çaş- nigir Köprüsü ve Osmancık Köprüsü, Sakarya Nehri üzerinde Sultan Bayezid’in Geyve kasabası Köprüsü ve Anadolu diyarında nice yüzlerce ibret verici köprüleri gördüm.
” Rumeli topraklarında Sultan Süleyman Han ve İkinci Selim Han’ın Çekmeceler köprüleri, Bur- gaz Köprüsü, Ergene Nehri üzerinde Koca Murad Han’ın Ergene Köprüsü, Edirne’de Mihal Köprüsü, yine Edirne’de Yeniköprü, Saraçhane Köprüsü ve Edirne yakınında Koca Mustafa Paşa Köprüsü ve Dirin Nehri üzerinde Vişegrad Köprüsü, Koca Sokollu Mehmed Paşa’nin on iki göz büyük köprülerini de gördüm.
“Ancak bu anlatılan bütün köprülerden seyretmeye değer ve daha ibret verici, eşsiz ve benzersiz olanı bu Mostar Köprüsü’dür. Arap, Acem ve Rum’a, Firengistan’da Belh ve Buhara’ya kadar seyahatimiz vardır, bu hakir kul öyle muhteşem bir köprüyü yeryüzünde görmedi. Gerçi daha önce adı geçen Batman Köprüsü ile Hasankeyf Köprüsü de oldukça sanatlı köprülerdir amma bu Mostar Köprüsü göklere başkaldırmış bir kayadan diğer kayaya tak-ı Havarnâk gibi atılmış bir göz yüksek köprüdür ki aşağı bakanın ödü patlar. Hatta Mostar Köprüsü’nün iki başındaki kalelerin içyüzündeki kapılardan birinden diğer kapıya kadar bu uzunluğu tam yüz adımdır. On beş ayak da eni vardır.
Mimar Sinan, iki tarafı göklere yükselen kayalar arasındaki Neretva Nehri üzerine bir minare boyu yükseklikte öyle bir köprü yaptı ki cihanda misli görülmedi.
Sözün özü, deniz ve kara seyyahlarının hiç birinden işitilmemiş ve bir yerde benzeri görülmemiş bir köprüdür.
“Bu köprü yapılırken ustalık üstüne ustalık gösterilmiştir. Bu ustalıklardan biri de, Sultan Dördüncü Murad Han’ın ruznamecisi İbrahim Efendi’nin yaptığıdır. İbrahim Efendi, köprünün batı tarafında olan Tabakhane varoşu içindeki Radobola Nehri suyunu, bu köprünün üstünden tunç künkler ile beri taraftaki çarşı kısmına geçirip bütün hamamlara, cami, han, imaret, medrese ve nice yerlerdeki çeşmelere, hâsılı kırk beş yere sular getirmiştir.
“Sözün özü, deniz ve kara seyyahlarının hiç birinden işitilmemiş ve bir yerde benzeri görülmemiş bir köprüdür. Hem altından ve hem de üstünden su akmaktadır ki seyredenleri hayretler içinde bırakır. Amma Sultan Süleyman Han Gazi bina ettirdiğinde söylenen tarih şudur: ‘Kudret kemeri’ sene 974. Andan | diğer düşürülen tarih de şudur:
“Kcıvs-ı kuzahun aynı bu köprü bina oldu Var mı bu cihan icre mânendi hey Allah’ım İbretle bakup dedi târihini bir arif El gepdiği köprüden biz de geçeriz şahım.Sene 973″
“Bu benzersiz köprü hakkında nice tarihler vardır. Amma hatırıma gelenler bunlardır”.
Bunda olan sanatları, incelik, zariflik ve mimarlığı bu dünyada hiçbir mimar gösteremedi.
“Hakikaten eski ustalar bütün marifetlerini sarf edip ustalığını göstermek için bir kayadan diğer kayaya bir kemer inşa eylemişler ki uzak bir yerden bu köprüye bakılsa yeni çarktan çıkmış yüzük gibi yuvarlak durur. İnsanların geçit yeri olan benzersiz bir köprüdür ki bunda olan sanatları, incelik, zariflik ve mimarlığı bu dünyada hiçbir mimar gösteremedi. Böyle ibret verici köprüyü feleğin gözü de görmedi.
“Amma hakikatine bakılırsa, bu yerin kayaları üzerine böyle bir göz köprü yapmak gerekirdi. Zira iki tarafı göklere yükselmiş kayalar ve aşağıda akan Neretva Nehri, bir minare boyu aşağıdan akan enli büyük bir nehir olduğundan dolayı Koca Mimar Sinan böyle bir köprü yapmıştır,İd cihanın seyyahları böyle yüksek bir kemer görmemişlerdi. “Bu yüksek boylu köprü gökyüzüne uzanmış bir bina olmuşken bazı vezirler, devlet adamları ve âlimler bu köprünün seyrine gelip anılan köşklerde otururlar. Bu sırada şehrin nice cüret sahibi çocukları ve gençleri köprü kenarında hazır olup vezirlerin önünde her bir çocuk ،Yâ Allah’ deyip köprüden aşağı kendilerini bırakarak nehre atar ve kuş gibi uçar. Her bir çocuk birer sanat ile atlarlar, kimi baş aşağı ve kimisi bağdaş kurar ve kimisi ikişer üçer olup birbirlerini kucaklayıp aşağı suya atılırlar. Derhâl dışarı kenara çıkıp kayalardan yukarı tırmanarak köprübaşına gelip vezirlerden ve ileri gelenlerden mükâfat alırlar. Ancak başka insanların değil aşağı atlamak, aşağı bakmaya cüret edemeyip ödü patlar ve yeri toprak olur. Zira bu köprünün boyu su yüzüne varıncaya kadar seksen yedi kulaçtır. Ve Neretva Nehri’nin derinliği de seksen yedi arşındır.
Aklı olan adam bu köprünün kenanna varmaya korkar, ama çocuklar ve delikanlılar köprünün korkulukları üzerinde zıplayarak geçerler, acayip ve tuhaf seyirlik bir iştir.
“Neretva Nehri ,nin içinde hamam kubbesi gibi taşlar vardır. Gayet divane, taşkın ve coşkun akar, nice yerinde buruntu girdapları olup yıldırım gibi şakıyıp şimşek gibi gürler. Böyle bir suya kendini atmak gerçekten büyük cürettir. Bu şehrin zenaatkâr çocukları, evlerinden ustalarının dükkânlarına yemek getirirken iki elinde yemekler, başı üzerinde ekmek ve başka eşyalar varken cüret sahibi çocuklar bu kadar yüklerle köprü ortasından gitmeyip köprünün iki tarafında olan dar korkuluğun üzerinden çok hızlı şekilde seğirterek geçerler.
“Bu büyük köprünün, üzerinde kurulduğu kayaların iki tarafı korkunç, heybetli, beyaz ve kızıl kayaların altları genellikle boştur ki, nice yerleri derin uçurumdur.” <؛٤
Kaynak: Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıliî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (Haz. Seyid Ali Kahraman – Yücel Dağlı) C. 6, İstanbul 2001 s. 286-288