sosyalizm
Toplumsal örgütlenmenin adalet ölçüsüne göre düzenlenmesini amaç alan kuram. “Sosyalizm” sözcüğü, iş bölümü temeline dayanan ve sanayi kapitalizmi gelişmesine bağlı olan toplumlarda, üretim araçlarına sahip olmayanların, bunlara sahip olanlara karşı ileri sürdükleri hak iddiasını belirtmek için, 1820 yıllarına doğru ortaya çıkmışsa da, marksçı açıdan sosyalizm, komünist toplumun ilk evresidir ve mübadele araçlarının, kamuya ait olması, mal varlığının herkesin emeğine göre dağıtılmasıdır. Marx ve Engels’e göre, iki tür sosyalizm vardır: Kendi öğretileri olan, tarihsel maddeciliktemeli- ne dayanan “bilimsel sosyalizm; bunun karşıtı saydıkları, Robert Ovven, Charles Fourier, Saint-Simon, Proud- hon tarafından temsil edilmiş olan ütopik sosyalizm.
1889’da, marksçılıktan esinlenen II. Enternasyo- nal’in Paris’te toplanması, bilimsel sosyalizmin yaygınlaşmasına yolaçmış, On yıl sonra, Avrupa’nın büyük sosyalist partilerinden çoğu marksçılığı benimsemiştir. Jules Guesde, Fransa’da Fransız İşçi Partisi’ni kurup, Almanya Devrimci İşçi Partisi’ne karşı, önceliğin sendika eylemlerine ve grevlere değil, siyasal iktidarın ele geçirilmesine verilmesi gerektiğini ileri sürmüş, Edouard Vaillant’ın Devrimci Sosyalist Partisi’yse, Blanqui’nin düşüncelerinden ve etkin bir komünizmden esinlenmiştir. Millerand ve jaures gibi bazı bağımsız sosyalistlerse, seçimler yoluyla ilerlemeyi savunmuşlar ve Fransa’da 1889’da 12,1902’deyse 43 milletvekilliği elde etmişlerdir.
İngiltere’de marksçılık, kapitalizmi yıkmaktan çok, kitlelerin yaşam koşullarını iyileştirmek için ondan yararlanmaya çalışan işçi birliklerinde, yani Trade-Uni- on’larda, başlangıçta hiçbir başarı gösterememiş. Sid- ney VVebb ve Bernard Shavv’un etkisindeki Fabian Der- neği’nin daha çok sosyalizme yakın olan görüşleri, Keir Hardy’nin 1893’te kurduğu Bağımsız Emekçi Partisi tarafından benimsenmiştir. Ama 1906’da bu dernekten
Custave Courbet’nin Proudhon ve Çocukları (1865’e d.) adlı tablosu. Proudhon, ütopik sosyalizmin başlıca temsilcilerindendir. (Petit Palais sarayı, Paris.)
doğan İşçi Partisi (Labour Party), çoğunlukla liberalleri desteklemeyi sürdürmüş, İngiltere’nin en erken sanayileşmiş ülke olmasına karşılık, bu ülkede, sosyalizmin yalnızca çok ılımlı bir biçimi gelişebilmiştir.
Almanya’da, Eylül 1863’te Ferdinand Lassalle, Leip- zig’de Alman Emekçileri Genel Birliği’ni kurmuş, bu birlik, genel oy verme hakkının sağlanması için savaşan, ama koyu bir ulusçuluğu benimseyen ve üretim kooperatiflerinin kurulmasında devlet müdahalesini kabul eden ilk sosyalist parti olmuştur. Lassalle’ın Bismarck’la anlaştığı sırada Liebknecht ve Auguste Bebel de, Alman Emekçileri Sosyal Demokrat Partisi’ni kurmuşlar ve sonunda her iki parti, 1875’te Gotha Kongresi’nde, Las- salle’ın etkisinin açıkça görüldüğü, Marx tarafından eleştirilen bir program üstünde birleşmiştir. Devlet baskısına karşın gelişen yeni parti, Kari Kautsky tarafından 1890’da, marksçılığa daha yakın bir doğrultuda yeniden örgütlenerek, Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni oluşturmuştur.
Köylü sınıfının ağırbastığı Rusya’da Plehanovtarafın- dan savunulan marksçılık, ütopik sosyalizm ile Rus geleneğini bağdaştırmaya çalışan popülizmle çatışmış, II. Enternasyonal’e bu ülkeden üç parti katılmış, bunların en etkini olan, 1898’de Minsk Kongresi’nde kurulan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, çok geçmeden bolşevikler ve menşevikler arasında bölünmüş, Lenin’in önderliğindeki bolşevikler, Prag Kongresi’nde (1912) kendi bağımsız örgütlerini kurarak, 1917’de Ekim Devrimi’yle iktidarı ele geçirmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, görüşlerde belirli bir değişiklik ortaya çıkmış ve birbirinden gün geçtikçe ayrılan iki düşünce akımı oluşmuştur. Birinci akıma bağlananlar, sosyalizmin, burjuva demokrasisi içinde yasal bir biçimde yapılacak reformlarla ve adım adım gerçekleştirilmesi gerektiğini savunurlarken, bu görüşü benimseyenlere “reformist” diyenler, sosyalizmin, ancak Rusya ya da Çin’deki gibi bir devrim sonucunda gerçekleşebileceğini ileri sürmüşlerdir.