soyut sanat
XX. yy’da ortaya çıkan, gerçekliği betimlemeyi ve hareket noktası almayı reddeden sanat akımı. Soyut sanat, figüratif sanat gibi dış dünyayı belirlemek, ona öykünmek ya da onu yeniden üretmek çabasında değildir. Biçimlerin yaşamında gerçek bir kopmayı temsil eder. 1908-1910 yıllarına doğru, çeşitli ülkelerde çeşitli ressamların aynı zamanda, yalnızca resmi ilgilendiren sorunlara eğilip, resimle ilgili olmayan her şeyin kaldırılmasını istemelerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. 1910’da Kandinsky’nin bir suluboya tablosuyla başlamış, aynı yıllarda soyut sanatın öncülerinden Mondri- an, klasik tipte figüratif resimlerden (sözgelimi çiçek açmış bir ağaç) yola çıkarak, yalın bir çizgiler bütününe indirgenmiş motifin altındaki gizli yapıyı ortaya çıkarmak için, ayrıntı ve renkleri azaltmış, giderek bu çizgiler düşey ve yatay biçimde daha da küçülmüş, ağaçlar, çan kuleleri, deniz kıyıları, beyaz fon üstüne siyah artı ve eksi işaretlerinden oluşmuş haç biçiminde tek bir çizime indirgenmiştir. Bu girişimi daha da ileri götüren Ma- leviç, 1919’da Beyaz Fon Üstüne Siyah Kare adlı yapıtında, kompozisyonu her türlü fazlalıktan arındırmıştır.
Soyut sanatta, renk ve biçimlerin işlevi temel işlevdir. Önemli olan tablonun ya da heykelin dengesi, yapısı,
renk uyumlarıdır ya da tam tersine renk karşıtlıklarının gücüdür. Bazen maddenin etkisi, bazen de sanatçının titiz bir biçimde plastik araçlardan yararlanarak yansıtmak istediği izlenime (saflık ya da kabalık, şiddet ya da durgunluk) göre, hacimlerin, kütlelerin, çizgilerin ritmi ağır basar. Bazı sanatçılar, yapıtın bütün yüzeyine yayılmış renkli bölümlerin