SPORUN TARİHSEL GELİŞİMİ

Sporun geçmişinin insanlıkla yaşıt olduğu varsayılır. İnsan, beden gücüyle hemcinslerinden üstün olmak ve onlara karşı üstünlük sağlamak gereksinimini duydu, bu da sporun temel felsefelerinden biri olan “rakibe üstünlük sağlama” içgüdüsünün ortaya çıkmasına yol açtı. Beden kültürüyle ilgili bu etkinliklerin ilk izleri, ilkçağlarda Ortaasya, Önasya, Mezopotamya, Nil ve Akdeniz havzalarında görülür. Asya’da Türk, Çin ve Hint kültürleri; Nil Deltası’nda Mısır; Mezopotamya’da Sümer, Asur-Babil uygarlıkları; Anadolu’da Hitit ve daha sonra da ton kültür ve uygarlıkları bu konudaki büyük gelişmelere de sahne oldu.Bu uygarlıkların tümünde beden kültürüne verilen önemin gerçek nedeninin, o çağların belirli niteliği olan savaşla ilgili olduğu görülür. Varolma, başka uygarlıklar üzerinde egemenlikler kurma zorunluluk ve tutkusunun sonucu olan savaşlarda başarılı olabilmek, ancak beden gücü ve dayanıklılıkla gerçekleşeceğinden beden kültürü üzerine önemli eğilindi. Eski Yunanlılar’da görülen “gymnasion” adını taşıyan spor salonları bu amaca yönelik kurumlardır. Tanrı ve tanrıçalara ancak güçlü beden ve bedensel güçle lâyık olunabileceği inancı varolduğundan, spor, aynı zamanda kutsal bir anlam ve değer de kazandı. Tanrılar Tanrısı Zeus adına düzenlenen kutsal “Olimpia” şenlikleri de bunun sonucuydu. Eski Roma’da da spor geniş ilgi gördü, ancak burada daha başka bir kimliğe büründü. Zırhlı eldivenlerle yapılan boks, rakibinin kolunu, bacağını, boynunu kırma, onu boğazlamayı sakıncasız sayan güreş, insanların vahşi hayvanlarla yaptıkları mücadele, kanlı gladyatör gösterilerine kadar uzandı. Roma’da spor, “stadion” adı verilen eski Yunan spor alanlarından çıkıp, “circus” adı verilen kanlı gösteri alanlarına girdi.
Spor, yüzyıllar boyu gelişerek 19. yüzyıl içinde en büyük aşamaya uğradı. 1863′te İngiltere’de futbol ortaya çıktı, bunu 1880′de atletizm kulüplerinin kurulması izledi. Spor, İngiltere’den ABD’ye sıçradı, bu ülkede daha başka ve özgün bir nitelik kazanarak genişledi, çağdaş bir biçime dönüştü, gerçek anlam ve değerini buldu, giderek tüm dünyaya yayıldı. Spor, günümüzde tüm dünyada belirli kurallara uygun olarak yapılmakta, bu uluslararası kuralların gerek belirlenmesi, gerekse yürütülmesi, uluslararası federasyonlarca sağlanmaktadır.
Günümüzde spor bilim adamları eski ve klâsik beden eğitimi kavramından daha üst düzeyde düşünmeye başlayınca insan hareketlerini özellikle sportif hareketleri egzersiz fizyolojisi, biyomekânik, sosyoloji, felsefe,psikoloji, pedagoji, biyokimya gibi çok farklı bilim dalı kökeninden gelerek incelemeye ve irdelemeye başlamışlar ve sonuçta yaklaşık 20 yıllık böyle bir evrim sonucu “Spor Bilimi” ortaya çıkmıştır.
Spor bilimi doktrininin bu denli yeni boyutlar kazanması ile toplumlar, uluslar ve tüm dünya, spor kavramını deyim yerinde ise adeta yeni baştan keşfetmektedirler.
Ahlâk eğitimi ile spor eğitimini de birbirinden soyutlamak olmaz. Bu iki kavram etle tırnak gibi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Büyük önder Mustafa Kemâl ATATÜRK; ” Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlâklısını severim.” tümcesinde bu hususu en somut biçimde dile getirmiştir. Çünkü kişi seçtiği spor eğitimi vasıtası ile bu sağlam vücuda çelik gibi bir seciye, sade, temiz, açık, doğru ve hür bir ruh aşılar. Sıhhatini ihmal eden kuvvetsiz ve çürük vücudun iyi bir kafa yapısına aday olması oldukça zorlaşır. Ahlâk eğitimi ile spor eğitiminden beklenen sonuç kuvvetli bir kişilik yapısıdır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*