TAHSİN SARAÇ

TAHSİN SARAÇ

Türk ozanı (Muş, 1930 – İzmit. 1 Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızc lümü’nü bitirdikten sonra bir Paris’te öğrenim gördü. Gazi Ej Enstitüsü’nde transız dili ve e yatı öğretmenliği yaptı. Çevirilı sözlük çalışmalan da olan T: Saraç, çeviri çalışmaları nede Fransız ve Macar hükümetle ödüllendirildi: Şiirinde kullai arı dil ve imge zenginliğiyle di çekti. 1988’de Asya-Afrika Yaz Birliği’nin “Lotus” ödülünü alc Başlıca yapıtları şunlardır: Şiir: Bir Ölümsüz Yalnızlık (1 Güneş Kavgası (1968); Direnr (1973; 1970 T.R.T. Sanat Ödi Yanşması’nda Büyük Ödül); G cin Kasaplan (1978); Bir Sevgi\ rüntüleme (1980). İnceleme-antoloji: Günümüz 1 sız Şiiri (1963; 1964 Türk Dili mu Çeviri Ödülü); Çağdaş Fn Şiiri Antolojisi (Günümüz FrJ Şiiri’nin genişletilmiş ikinci ba 1976).
Sözlük: Büyük Fransızca-Ti Sözlük (1976; genişletilmiş i basımı, 1985).
tıriel; Şükran Kurdakul; Erci Uçarı; Halil Kocagöz; Tahsin J Talat Sait Halman; Teoman Al Özdemir İnce; Ayhan Kırdar Ziyalan; Turgay Gönenç; Yülcs zarkaya; Ali Yüce; Cahir Zar vb.
1960 SONRASI. 1960’tan başla toplumcu şiirin ozanları yenidi yayımlamaya başladıkları gibi, İkinci Yeni ozanları ve bu akın kişiyle yola çıkan genç ozanlar, se kendi şiirlerini üreten ozan irlerinde açık ya da kapah topl konulan işlemeye başladılar;
3926
Behramoğlu, Tekin Sönmez, îsmet Özel, Erol Çankaya, vb. ozanlar güncel olaylardan konu çıkararak slogancı bir şiir kurdular.
Haşan Hüseyin akımlardan etkilenmeyerek geliştirdiği şiirinde toplumcu koniılan işledi.
Bu dönemde Hilmi Yavuz, tarihten ve günlük yaşamdan çıkardığı konularını, yeni bir ses ve imge arayışıyla şiirleştirdi. Biçim olarak özgün bir şUr
yapısı kurdu (Bkz. YAVUZ, HİLMİ). Refik Durbaş, kişisel yaşamının anılarım ve izlenimlerini, güncel olaylarla besleyerek, halk şiirinden, güncel şarkılardan biçimsel olarak yararlanıp, rahat okunan, duyarlı ve lirik bir şiir kurdu. Abdülkadir Bulut, yaşamı Bir türkü duyarlığında yorumladı. Yaşar Miraç, Karadeniz bölgesi insanını, bu bölgenin dil ve duyarlığını yansıtarak işledi.
Enis Batur, Ali Püsküllüoğlu, İzzet Yi şar, Serhat Kestel, Ali Rıza Ertaı Veysel Çolak, Hüseyin Haydar, Ahme Ada, Hüseyin Yurttaş, İsmail Uyaroj lu, Metin Altıok, Ahmet Özer, Adna Yücel, Tuğrul Tanyol, Seyit Nezir, Ö: kan Mert, Behçet Aysan, Ali Cengi: kan, Ahmet Telli, Bedrettin Aykın, Te rık Günersel, Seval Esash gibi ozâı lar son dönem şiirinin bellibaşh ozaı ları oldular.
Şikago Bkz. Chicago
? ilinin r$ıi Puerlo
ı bir görünüş.
Güney Amerika’da ülke.
Kuzeyde Peru, kuzeydoğuda Bolivya, doğuda Arjantin’le sınırlı olan Şili’nin batıda boydan boya Büyük Okyanus’a kıyısı «ardır.
COĞRAFYA
Şili’nin yüzölçümünü oluşturan 756 945 km2’lik toprak 4 330 km uzunluğunda bir şerit halindedir, ülkenin genişliğiyse yalnızca 180 km’dir.
Batı kıyısı boyunca uzunlamasına ve tümüyle Büyük Okyanus kesiminden oluşan Şili topraklarının, iki yüz deniz milini bulan bir egemenlik alanına bir dizi küçük ada da girer: Bunlar Paskalya, Sala y Gomez, San Felix, San
Ambrosio adaları ile Juan Fernandez adalarıdır. Şili, coğrafi bakımdan And ülkelerinin bir parçasıdır. Topraklarının 8/10’i volkanik etkinlikler, yer sarsıntıları, buzullar ve aşınmayla biçimlenmiş dağlarla kaplıdır. Ülkede boylu boyunca sıralanan ve birbirinden belirgin biçimde ayrılan dört tip engebe seçilir: And dağları, orta çöküntü alanı, kıyı sıradağları ve kıyıdaki taraçalar.
Kuzeydoğu Andları’nda yükseltileri 6000 m’yiaşanve en yüksekleri Ojos del Salado olan bir dizi doruk yer alır, bunlar daha sonra, güneye doğru yükseklikleri 2 000 – 3 000 m arasında değişen bir yanardağ dizisiyle yavaş yavaş alçalırlar. Şili bütün olarak sürek-
li deprem etkinliğiyle karşı karşıyadı ve bu etkinlik, 1906’da Valparais< 1939’da Chillan, 1960’ta Conceptioı 1966’da Taltal, Temmuz 1971’de g< ne Valparaiso’da olduğu gibi büyü felaketlere yol açmıştır. Batıda, tay ya paralel olarak, özellikle kuzeyd (yükselti 3 000 m’yi bulur) ve Orta Ş lf de belirginlik kazanan daha alça bir sıradağ uzanır.
İki sıradağ arasmda kalan orta ovî özellikle kuzeydeki Atacama çölün ve orta kesimdeki bereketli bir ova] içine alır; Şili halkının yoğunlaştığı b ova, Santiago ve Puerto Montt arasıı da 1000 km’den fazla bir alan boyuı ca uzanır. Kıyı sıradağları Büyük 01 yanus’tan deniz taraçaları ve layı dü; lükleriyle ayrılır.
Ülkenin benzerine güç raslanan uzuı lamasına biçimi (20° paralelden 50 paralele) büyük bir iklim çeşitliliğin yol açar: Kuzeyde çöl iklimleri, güne uçta askutup iklimleri, arada da Al deniz iklimi ve okyanus iklimi egemeı dir. Bununla birlikte, Büyük OkyE nus’un ve Güney Büyük Okyanus ar tisildonunun etldsi mevsimlik farkla rı ve çeşitlilikleri hafifletir.
TARİH
SÖMÜRGELEŞME VE BAĞIMSIZLI* Şili’nin sömürgeleştirilmesi zorlu bi girişim oldu ve gerçek anlamda anca 1883’te tamamlandı; bunun nedeni güney illerinin o tarihe kadar, Mapu çeler (toprak insanları) olarak ahılaj vahşi Araukan yerlilerinin denetimin de olmasıydı.
Almagro’nun 1536’ya doğru gerçek leştirdiği ilk sefer başarısızlıkla sc nuçlandı: 1540’ta Pedro de Valdivii bu topraklara ve altın yataklarını İspanya kralı adına el koydu, ami 1553’te yenilgiye uğratılarak öldürül dü. XVI. yy. sonlarında değerli ma denler tükendiğinde, fethedilen top râklarda hayvancılık ve tarım yapıl
V)İ1
Yüzölçümü
Nüfusu
Nüfus
yoğunluğu
Başkenti
Dili
Dini
Para birimi
:756 945 km2 :13 286 000 (1992).
:Km2,ye 17,5 kişi :Santiago (5 236 000 nüf.; 1992)
İspanyolca :ÇoğunIukla Katolik :Peso
maya başlandı, böylece Şili, yurt dışına buğday satan bir ülke haline geldi. Anayurdun himayeciliği yüzünden iktisadi gelişmesi sınırlanan Avrupa kökenli burjuvazi ilk olarak 1810’da bağımsızlığını ilan etti. Ama bağımsızlık tam anlamıyla 1817’de Chacabu-co zaferiyle kesin olarak kazanıldı. BİR MADEN DIŞSATIM BÖLGESİ. Avrupa kökenli halkın kendi içinde iyi uyum sağlamış olması sayesinde erkenden bağımsızlığın kazanılması, sağlam temellere dayanan bir devletin kurulmasına olanak verdi: Merkeziyetçilik, himayecilik, 1833 liberal anayasası gibi girişimlerde bulunuldu. Bütün bu çabalara karşın, ülke iktisadi bağımsızlığına hiçbir zaman kavuşamadı. Gerçekten de Şili, geleneksel olarak yeraltı zenginlikleri yabancılara yarayan bir maden dışsatım bölgesi oluşturdu. Altın ve gümüşünden İspanyol sömürgecileri, güherçi-lesinden İngiltere, bakırından A.B.D. yararlandı: 1870’ten başlayarak, Şili’nin ticaretini ve mâliyesini denetleyen İngiltere, 1891’de, kuzeydeki nitrat madenlerine sahip çıkmasını engelleyen başkan Balmaceda’ya karşı bir askeri hükümet darbesini kışkırtmaktan geri kalmadı. 1905’te bakır yatakları üç A.B.D. şirketi arasmda paylaşıldı: 1922’den 1970’e kadar bu şirketler ülkelerine 3 milyar dolardan fazla kâr sağladılar. Şili ise son derece az tazminatlarla yetinmek zorunda kaldı; bununla birlikte ülkenin toplumsal ve siyasal düzeninde değişikliklere yol açan bu tazminatlardan hizmet kesimini geliştirmek için yararlanan devlet, yeni düzenlemelere girişti; böylece bir orta sınıfın gelişmesini sağladı. Devletin yardımı sayesinde iktisadi etkinlikler tüketim piyasasının işletilmesinde yoğunlaştı (küçük sanayi ve besin maddelerine yönelik tarım). Aynı zamanda sağlam biçimde örgütlenen bir işçi sınıfı oluştu. 1933’ten sonra, orta sınıf kimi zaman sol kanatla (Halk Cephesi koalisyonu: 1938-1942), kimi zaman da sağ kanatla (muhafazakâr jorge Alessandri’nin
yönetimi: 1952-1964) işbirliği yi ülkeyi yönetti. 1964’e kadar, hükümet yapısal reformlar gen tirme olanağım bulamadı, zateı isteyen de olmadı; oysa böylesi yük bir gelir eşitsizliği sürüp git di: 1970’te, ailelerin % 28’i ulu lirin % 4,8’ini paylaşıyorlardı en zengin durumda olanlar (% m gelirin %48’ini elde ediyorlar denlerin’% 90’ı yabancılarındı dünya piyasalarındaki fiyatları madan değişmesine bağlı olan timin % 70-80’ini oluşturuyor! tisat durgunluk içindeydi: Yerel ve sanayiler aşırı korunuyorlar ki yöntemlere göre gerçekleştir lardı; dolayısıyla dışarıya satış mayacak durumdaydılar. Yapıı formlar gerçekleştmlemediğind li’de sürekli enflasyon, yüksek da işsizlik, giderek artan bir bo ma etkisini gösteriyordu; sistemi meşinin nedeni de, orta sınıfın, toprak sahiplerinin ve madenci bisinin ortak çıkarlarıydı. 191 1973’e kadar, Şili’de iki reforn şımi yapıldı: Hıristiyan demokra sakımmlı, ama sınırlı gir (1964-1970) ve Halk Birliği hük dönemindeki çok daha sistemli g (1970-1973).
İKİ REFORM DENEYİMİ. A.B. orta sınıflar tarafmdan destek ama geniş halk yığınlarının da fa sediği Eduardo Frei başkanlığı Hıristiyan demokrat yönetimi, it sorunu iyileştirmeyi denedi: Taı yapı ve bakir madenlerinin yal lar tarafmdan denetlenmesi. 19 tarımsal işletmelerin % 1,3’ü ha’m üstündeydi ve topraklar 65’ini kaplıyordu; işletmelerin 1 m alfanda bulunan % 62’siyse tc larrn yalnızca % 1,8’ini kaplıy 1967’de onaylanan tarım reforn sası toprakların yalnızca % 1! sahiplerinden alınarak, çok veriı mayan küçük toprak parçaların 000 aileye dağıtılmasına olanal di. Yasa, toplumsal sorunlara ç getirmediği gibi tarımsal üretir durgunluğu daha da artırdı: 19E 1970’e kadar artış yılda yalnızı 2,8 oldu.
Bakır madenlerine gelince, hük A.B.D. şirketlerinin hisselerini 51’ini alarak madenleri “Şililil me”yi, ayrıca üretimi iki katuıa i mayı öngörüyordu. Şili madeı lobisini düzenlemeyi amaçlaya uygulama iki bakımdan sakince du: İktisadın tek ürünlü dışsatım ligini artırması ve devlet yatıra nin büyük bölümünü kendine çî
si. Bakır fiyatlarının’ yükselmesine karşın, iktisat durgunluktan kurtulamadı. Girişilen reformlar toplumsal eşitsizlikleri düzeltmede çok yetersiz kaldı. Söz konusu reformlar sakımm-lı nitelik taşımalarına karşm yönetici sınıfı ürküttüler, ama, sol partilerde, köklü reformlar yapmanın gerekli olduğu bilincini uyandırdılar. Bu nedenle 1970 başkanlık seçimlerinde, sağ oylar muhafazakâr aday jorge Ales-sandri ile Hıristiyan demokrat aday Radomiro Tomic arasında bölündü, sol oylarsa (radikal, sosyalist, komünist, Hıristiyan sol partiler) sosyalist önder Salvador Allende’nin (Halk Birliği) çevresinde toplandı. Oyların % 36,3’ünü alan Salvador Ailende, jorge Alessandri (% 34,9) ile Radomiro Tomic’i {% 27,8) az farkla geride bıraktı. S. Ailende mecliste çoğunluğu elde edemeden, kuramlara saygı göstermekle birlikte, Şüi’de “sosyalizmi kurma”ya yönelik sistemli bir reform programı gerçekleştirmeye başladı. 1971’den başlayarak, madenler tazminat ödenmeksizin ulusallaştırıldı; elli kadar bankacılık ve sanayi grubu devlet denetimine geçti. Tarım reformu düzenli olarak uygulandı: 5 milyon ha toprak 32 000 aileye dağıtıldı. İktisadın bütün kesimlerinde kooperatif işletmeleri oluşturuldu. Ücretlerdeki önemli artışlar tüketimin, dolayısıy-
la da üretimin artmasına yol açtı: Sanayi üretimi 1971’de % 12 oranında arttı. Nisan ayındaki belediye seçimlerinde Halk Birliği oyların % 50’den fazlasını aldı. Bununla birlikte talep artışı enflasyonu da kamçıladı (1971’de % 20); tarım reformu tarımsal üretimi altüst etti ve tam bakır fiyatları düştüğü sırâda besin dışalımı arttı. Borçlanma ve ticaret açığı, ödemeler dengesinde 310 milyon dolarlık bir açığa neden oldu. Bu sorunlar 1972’de ağırlaştı: A.B.D’nin baskıları bakır satışlarını güçleştiriyor, yabancı yatırımları durduruyor, dış borçlar üstünde her türlü pazarlığı engelliyordu. Varlıklı sınıfların başkan Allende’yi istifaya zorlama çabalarım destekleyen A.B.D’nin parasal yardımıyla gerginlik, 1972 Ekiminde kamyon şoförlerinin greviyle doruk noktasına ulaştı. Halk buna geçim sağlama düzeyinin düzenlenmesini, sanayi zincirlerinin kurulmasını isteyen bir karşılık verdi. Parlamentonun giderek açığa çıkan muhalefetine karşm, Mart 1973 seçimlerinde Halk Bir-liği’nin gene oyların % 44’ünü almasına güvenen başkan Ailende istifaya yanaşmadı. Bu tarihteiı sonra, yönetici sınıf ve A.B.D. başka yolları denemeyi düşünmeye başladılar. İktisadi durum karışık bir hal aldı. Enflasyon 1972’de % 140’ı, 1973’te % 350’vi
buldu. 29 Haziranda bir hükümet dar besi denemesi son anda başarısızlık la sonuçlandı. Bundan sonra, Ailen de’nin Hıristiyan demokratlara yönel mesi boşa gitti ve anayasaya saygiy sağlayabilmek için üç kuvvet komuta nına hükümette yer verdi. 5 Eylüldı 800 000 kişi başkam desteklemek üze re Santiago’da yürüyüş yaptı; başkaı bunun üstüne durumu çözümleyecel bir halkoylamasma gitmeyi düşündü Ama bunun için zaman bulamadı: 1: Eylülde silahlı kuvvetler Moneda Sa rayı’m bombardımana tuttular; Salva dor Ailende silahı elinde öldü. Birkâı direniş odağı da hemen bastırıldı. ORDU İKTİDARDA. General Pinc chet,general Mendoza, general Leig] ve amiral Merino’nun komutasında^ ordu, parlamentoyu feshetti, partile ri yasakladı, sendikaları kapattı ve 2! Haziran 1974’teki kurumlar yasası} la iktidarın tümünü devraldı. İdeolc jisi geleneklere, korporatizme, Bal değerlerinin savunulmasına, insanla arasındaki kaçınılmaz eşitsizliğe kafş bireysel savaşıma dayamyordu. İkti sat alanında cunta, tam anlamıyla li berallik siyaseti benimsedi. Birkaç a; içinde 200 işletme ve toprakların, °/ 30’u özel kesime, hatta kimileri esi yabancı sahiplerine (Coquimbo’da Fi restonej geri verildi. A.B.D. şirketle rine ruhsat verilmesi (Ocak 1978) üs
>929
tüne, bakır yataklarının ulusallaştırılması yeniden tartışma konusu oldu. İktisattan devlet desteğini ve gümrük korumasını çeken cunta, verimsiz sayılan öğeleri (tüketim malları) ayıklayarak ve yarı mamul maddeleri (kâğıt hamuru) geliştirerek bu kesimi sağlıklı bir yapıya kavuşturabileceğini umdu. Enflasyon 1974’te % 375’ten 1975’te % 345’e, 1976’da % 75’e inmekle birlikte bu girişimlerden tümüyle olumlu sonuçlar alınamadı. Hükümet darbesinden sonra, peso % 15 000 oranında devalüe edildi. Tüketim düştü; küçük işletmeler iflasın eşiği-
SALVADOR ALLENDE GOSSENS
Şilili siyaset adamı (Valparaiso, 1908-Santiago, 1973).
Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Sal-vadar Ailende Gossens 1932’de tıp öğrenimini tamamladı. 1933’te Şili Sosyalist Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı. 1937’den 1945’e kadar milletvekilliği yaptı ve Aguirre Cer-da’mn oluşturduğu Halk Cephesi hükümetinde sağlık bakanlığı görevinde bulundu. 1943’ten sonra Sosyalist Parti genel sekreteri, 1945’te senatör, daha sonra Senato başkam ve 1956’da Halk Eylem Cephesi’nin kurucusu oldu.
Halk Eylem Cephesi’nin adayı olarak girdiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üç kez (1952,1958,1964) seçimle- * ri kazanamadı. Eylül 1970’te yapılan başkanlık seçimlerine sol kanadın temsilcisi olarak girdi ve seçimleri kazanarak Şili devlet başkanı oldu. Eylül 1973’te ordunun, general Au-gusto Pinochet Ugarte önderliğinde başkanlık sarayım bombalamasıyla gelişen askeri bir darbe sonucunda öldü.
ne sürüklendiler. Ülkedeki etkinlikler yeniden yabancıların bağımlılığına düştü: 1976 sonunda, dış borçlar 5 milyar dolara ulaştı, bu da yıllık katışıklı ulusal ürünün % 50’sine eşitti. İktisadi etkinlik tümüyle bakır fiyatlarına bağlıydı ve bir günden öbürüne değişiyordu. 1977’de 1969’un dü–
#gi
tarlasını süren bir Mapuçe.
3930
zeyine hâlâ ulaşılamamıştı. Bu setin bedeli toplum açısmdaı yüksek oldu: Halk Birliği zama % 3 olan işsizlik oranı 1976’da nüfusun % 19’una çıktı. Zengiı birkaç grubun elinde toplanmas sınıfları çökertti, halk yığın yoksulluğa sürükledi. Çoğu niı teknisyen olan yüz binlerce Şii ülkeden göçü iktisadi nedenli olduğu kadar, siyasal durumdı kaynaklanıyordu. 1976’dan bas rak cuntanın sağlamlığından 1 duyulmaya başlandı. VVashington’un insan hakları 1 sundaki baskıları etkisiz kaldı: ran 1976’da, Amerika Devletle: gütü (OEA) Santiago’daki top sında Şili’yi kınadı. Pinochet, 4 1977’de, yapılan halkoylaması! cunda Şilililerin % 75’inin dest aldı.
Generalin aşırı milliyetçiliği ve sel becerisi her türlü toplums: bandan yoksun bir cuntanın iki da kalmasını sağladı.
1973’te yönetimi eline geçiren gusto Pinochet Ugarte, solda, s ve hattâ ordu içinde oluşan mu fetin birleşememesinden ötürü darım sürdürdü. 11 Eylül 198Ö’c pılan halkoylamasıyla benims yeni bir anayasayla general P het’nin 1989’a kadar başta kal kabul edildi.
1983’ten başlayarak Pinochet ki toplulukların gösterilerinin gün tikçe arttığı, buna paralel olara baskı önlemlerinin şiddetler (1983-1985 arasında sıkıyöıif 1985-1986 arasında olağanüsti ilanı) ülkede, Pinochet’ye karş suikast girişiminde bulunulması lül 1986) üstüne, bir kez daha sil netim ilan edildi. Uluslararası A gütü’nün, 1973-1988 arasında dan kaybolan 700 kişinin öldürt ğünü açıklamasından soma, 5 f 1988’de yapılan halkoylamas halkın % 53’ü, Pinochet’nin biri adaylığım koymasını istemedi Aralık 1989’da yapılan seçimle Patricia Aylvrâı’in başkanlığa s mesiyle (11 Mart 1990’da göre resmen başladı) Pinochet’nin d törlüğü sona erdi. Yapılan soru] malar sonunda, 1973-1990 arasl 2 300 kişinin siyasal nedenlerle’ö rüldüğü ortaya çıktı.
İKTİSAT |
’ 1
1974’te başlatılan liberal tlı i deL. sadi kalkınma siyaseti beklenen nuçları vermedi, alım gücünü kı
I
Şili’dr çok bulunması nedeniyle Şili nitratı olarak da adlandırılan wdyum ni/raım çıkarıldığı, kuzeyde . A lat ama bölgesindeki lebler
ma siyaseti de başarısızlığa uğradı. Enflasyonun denetim altına alınması, kamu mâliyesine çekidüzen verilmesine bağlıydı. Hükümet kamu hizmetlerinin bedelini artırdı ve Halk Birliği tarafından ulusallaştırılmış bulunan şirketlerin yeniden özel ke-
sime geri verilmesine olanak sağladı; yalnızca madencilik, petrol, enerji ve demir-çelik kesimleri bunun dışında tutuldu. Bu siyasetle kamu mâliyesinin şirketlerin yükünü hafifletmesine ve açıklarını kapatmasına olanak sağlanması amaçlanıyordu.
Şili’de etkin nüfusun % 19’unun geçim kaynağım oluşturan tarım, katışıklı ulusal ürünün yaklaşık % 7’sini karşılamaktadır. Ekili topraklar ülke yüzölçümünün % 8’ini kaplar. Başlıca etkinlik buğday yetiştiriciliği ve bağcılıktır. Bağlar dış ülkelere satılan besin maddeleri arasında başta gelen ürünü sağlar. Koyun yetiştiriciliği gelişmiştir; bu alanda hayvan sayısı 6,5 milyon, başı bulur.
Şili aynı zamanda balıkçılık alanında da Güney Amerika’nın en önemli ülkeleri arasındadır. Şili’nin madencilik alanındaki üretimi katışıklı ulusal gelirin yaklaşık % 10’unu içerir ve özellikle bakırdan oluşur. Ayrıca, gü -müş, demir ve altın üretimi de ülke iktisadında önemli bir yer tutar. Ülke enerji kaynaklarından da yoksun de-
ğildir: Önemli oranda taşkömürü r zervleri, petrol rezervleri vardır. Ş. sanayisi madenlerin, özellikle bak rın arıtılmasına dayanır. Siyasal bı nalım en çok dokuma sanayisini etk lemiştir. Buna karşılık tarıma day nan sanayi kesimi, özellikle hayva yemi, bitkisel ya da hayvansal ya içeren maddelerin üretiminde geli miştir.
Önemli orandaki kereste üretimi e gazete kâğıdı üretimini destekler \ Şili’nin bu alanda Güney Amer ka’nın bir numaralı üreticisi durı muna gelmesini sağlar.
Son yıllarda Şili’de, yıllık iktisadi bi yüme oranı artmakta (1990’da % 10 yabancı yatırımcılar çoğalmakta, ii sizlik oranı gerilemektedir (1985’t % 9’ken, 1990’da % 5,9): enflasyo oranı (1991’de % 21) da, Güney Am< rika ülkelerinin çoğundakinden dv şüktür. Gene de, özellikle gelir dağıl mındaki eşitsizlikten ötürü, toplar nüfusun üçte biri büyük bir yoksu’ luk içinde yaşamaktadır. ı
Sinto dini
i Kapınağı’nda lo rahibi.
Japonların ulusal dini.
Japonca “tanrıların yolu” anlamına gelen Şintonun kökenleri japon ulusunun kökenleriyle karışmıştır. Efsaneye göre bir kabile iç denizden Yamato’ya kadar ülkeyi ele geçirdi. Yamato ovasının dinsel başkanları, soyundan türediklerini ileri sürerek Güneş tanrıçası kültünü yaydılar. Kabileler üstüne kurulmuş olan bu toplumsal örgütlenme dönemi, imparator sülalesi ve Şinto (sonradan inanışları ve ilk ayinleri belirtecek olan terim) arasında uzun süre varlığım sürdürdü.
Güneş tanrıçasına ve kabilelerin atalarına tapma hızla doğal güçlere tapmaya dönüştü. Kamis olarak adlandırılan ve rüzgâr, ateş, kaya, doğaüstü varlıklar olan bu doğal güçler dinsel saygı gösterilen nesneler haline gel-
di. Şinto temiz ve arı olanla temiz ve arı olmayan arasındaki ayrım üstüne kurulmuş Cancı (Animist) bir dindir.
552’de Buddhacılığın resmen kabul edilmesi ve 1882’de Batı etkisinin başlaması, eski gelenekleri yıkmadı. Kuşkusuz Şinto kültü ve bayramları estetik özellik yararına yavaş yavaş anlamlarını yitirdi. Ayrıca bu estetik özellik günümüzde söz konusu geleneğin sürdüğünü gösterir. Estetik gelenek haline gelmiş Şmto’dan yaşam eylemlerinin yüceltilmesi olan bir sanat ortaya çıktı. Bu geniş sanat yapıtı kavramı, çiçekleri düzenleme (iîebana) ve çay törenini bir sanat olarak incelemeyi sağlar, din ve sanat belli bir yaşama sanatı üstüne kurulmuştur. Doğa, Şinto’dan doğmuş olan sanatın temel öğesini oluşturur.
mŞinıo
MİMARLIK, HEYKELCİLİK, RESİA SANATI
Doğayla tam bir uyum içinde olan i san gibi, ister İse ve îzumo adlı gö kemli Şinto tapınakları olsun, isteri kazık temeller üstündeki sazdan kul beler olsun, her türlü yapı, içinde yt aldığı görünümle kaynaşmalıdır. Bahçelerde yer alan bu tapmaklar, a ma kirişlerle birbirine bağlanmış ı direkten .oluşan girişleriyle (ton öbürlerinden ayrılır. Yapıtların boyu lan, biçimlerin uyumu, malzemeleri
3931
î
Kyoto’da eski gelenekler hâlâ sürmekledir. Resimde Şinto tapmağına girmeden önce arman hacılar görülüyor.
t
îr
seçimi (ahşap) bu mimari araştırmanın özelliğini ortaya koyar. Heykelcilik alanında jomon dönemi sanatçıları kille çalışmaya başlamışlardı bile (eşyalar, heykelcikler, maskeler). Yayoi döneminde, pişmiş topraktan yapılmış bu heykelciklerden hiçbir iz yoktur. Ama, III. yy’da Kore geleneklerine göre japonlar başkan-. larım gömmek için, savaşçıları, hayvanları, evleri temsil eden küçük heykellerle ya da pek çok süs motifleriyle süslenmiş pişmiş topraktan silindir biçimindeki oyuklarla (haniwa) çevrili özel mezarlar yaptılar.
Resim alanındaki örnekler kimi kap-
kacak üstünde yer alan geometrik biçimlerden oluşmuş grafik süslemelerdir. İlk üsluplaştırılmış insan resmi Yayoi dönemine uzanır. Pirinç döven ya da avlanan bu insan görüntüleri tunçtan çanları süsler (dötaku). Buna koşut olarak aynaların arka yüzleri dik ya da eğri çizgüerden oluşmuş soyut motiflerle süslenmeye başlandı. Bu motifler Kyuşu’nun kuzeyindeki mezarlarda büe bulunur. İlk resim sanatı ürünleri de bu bölgede ortaya çıkmıştır; dinsel esinli resimler doğaüstü bir dünyayı temsü eder. Gerçekte bu resimlerde Çin ve Kore örnekleri yeniden ele alınmış olmakla birlikte
renkler sınırlı olarak kullanılmış örnekler yalınlaştırılarak arala Güneş gibi japon simgeleri katı tır. 5
EDEBİYAT, TİYATRO VE MÜZİ
Japon edebiyatı Şinto anlayışın büyük ölçüde etkilendi. Şintonun i si XV. ve XVI. yy’Iardaki insani davranan hayvan masalları ya öbür masallar olan sösi, sekkyi da görülür.
Tiyatroya gelince, XIII. yy’a kadar gösteri, Şinto bayramlarında sık yapılan danslar ve farslardan olı yordu. Bu gelenek sonradan geni yerek no’ya dönüştü.
Taştan flütler, Tarihöncesi döne? müziğin varlığına tanıklık eden öğe dir.
İsa’nın doğumundan sonraki ilk’ yıllara kadar, tanrılara tapmaya; lenceye,dua etmeye ayrılmış olan zik, sonradan büyüleyici bir özellil zandı. 848’de saray müzikçileri/î kunin) eski zaman törenlerini çaj tiran üsluplaştırılmış müzik gaga ya önem verdiler. XVIII. yy’da Ş müziğinin gelişmesi gagaku ve nc leneklerine bir dönüşle destekle Bu tür özellikle II. yy’dan beri yor lanan kagura biçimini aldı: İmp torluk sarayında yorumlanan mM ra ve tapınaklarda yorumlanan s kagura. •
Şintodan kaynaklanan sanat dı bir sanata indirgenemez.
şist
[f Şist yamaçları.
Tabakalaşmalarına bağımlı olmaksızın ince ve paralel yaprakçık halinde oluşmuş kayaç (yaprak kayaç da denir).
Bileşimleri aynı olan yaprakçıklar şistlilik düzlemi (ya da yapraklanma düzlemi) adı verilen düzlemlerle sınırlıdır. Yaprakçıklar küçük kırıklarla birbirlerinden ayrılıyorlarsa, kırıklı yapraklanma söz konusudur. Çok ince minerallerin yeniden billurlaşması sonucunda bu kırıklar dolabilir (akış yapraklanması). Çok yaygın olan akış yapraklanması damtaşı (arduvaz) dilinimlerinde ortaya çıkar.
Şistler, genellikle hafif sıcaklık ve yüksek basmç koşullarında oluşan başkalaşmış kayaçlardır, kimyasal bileşimleri çok farklı olabilir, çünkü temel özellikleri tektonik niteliİdidir. Bununla birlikte, bütün kayaçlar yapraklanma gelişmesine duyarlı değildir. Killer gibi yumuşak kayaçlar, şiste en kolay dönüşebilen kayaçlardır; kumtaşları gibi sert kayaçlar bu dönüşüme pek boyun eğmez. Şistler, genellikle, killerin ve marnların başkalaşmasıyla oluşurlar; kumtaşlarımn ve kireçtaşlarının şiste dönüşmesiney-
se daha ender olarak raslanır. çok ince kireçli çamurlar yapral manın etkisinde kalabüirler. Yap lanma, bazen yumuşak kayaçlarıi İm tortul kütleleri altına gömülme rasındaki sıkışma sonucu, bazen d lirli yönlerden gelen basınçların siyle gerçekleşir. Çoğunlukla kıv lanmalara (genişliği çok farklı o lir) bağlı olan yapraklanma, bu ramda kıvrımların eksen düzlet paralel olur.
Üst yapraklanma kuşağı, şistleri] tmda oluşabüeceği sınır çizgisin^ men altındaki kuşakür; üst yaprai ma kuşağı 4.000-6 000 m derini bulunur. Kırıklı yapraklanma ilki şan yapraklanmadır; daha sonra düzlemlerde minerallerin yeniden hırlaşması gerçekleşir. Yenideıî hırlaşmalar giderek yoğunlaştığı: farklı bileşimlerde yataklar oluşu bir yapraklara ayrılma olayı do Damtaşı şistleri, önemli değişikli, kurucu mineralleri etkilemeden!
şurlar. Damtaşı şistlerinin, kendilerini ince yaprakçıklara ayıran’bir temel diliminin yönü ve aynı zamanda da daha dar olan ve dilinime düşey konumda bulunan bir yapraklanma yönü vardır.
Genel başkalaşım olayı çerçevesinde başka şistler de oluşabilir. Mineral dönüşümler boldur; killer küçük mika-
lara dönüşürler; yeni mineraller ortaya çıkarlar.
Renkleri başlıca özelliklerini oluşturan yeşil şistler (yeşil renklerinin nedeni, çok sayıda ldorit içermeleridir) en zayıf başkalaşım dönüşümlerinin ürünüdür. Başka şistlerse, içlerinde billurlaşan, iri boylu ikincil minerallerle nitelenirler: Andalu-
zitli şistler; storotitli şistler; glokofanl şistler; vb. Bu mineraller yapraklan ma sırasında oluşabilirler; ne var fc yapraklanmadan sonra oluştukları yi yapraklanmayan biçimini bozduklar: da olur. Andaluzitli şistlere, değme başkalaşımındaki aylalarda da sıi raslanır. ■
Organizmada, aşın besin alma, iç salgı bezleri ya da metabolizma bozukluklarından kaynaklanan fazla yağ birikimi.
İnsanda, normal ağırlığın % 15’ini aşkın bir kilo fazlalığıyla kendini gösteren şişmanlık bir hastalık saydır. Gerçekten de tedavi edilmediği zaman, yol açtığı ihtilatlar nedeniyle kişinin yaşamını tehdit eder. Bununla birlikte, Avrupa’da her beş kişiden birinde raslanacak derecede sık görülen bir rahatsızlıktır. Bazen genel olarak bütün bedeni, bazen de bedenin alt ya da üst yansım ilgilendirir. .Kadında da erkekte de raslanabüen iki tür şişmanlık vardır: Kadm tipi şişmanlık; erkek tipi şişmanlık. Birinci türde yağ fazlalığı leğen, kalçalar ve uyluk bölgesinde toplanır. Özellikle genç kadınları tutan bir şişmanlık biçimi de bu tür içinde yer alır. Bü durumda âdet kanaması dönemlerinde sinirlilik, baş ağrısı, âdetlerde düzensizlik, âdet öncesi memelerde şişkinlik gibi ek bulgular vardır. Bu hastalık psikosoma-tik etkenlere bağlı gibi görünmektedir.
İkinci türde, yani erkek tipi şişmanlıkta yağlılık boyuna, göğüse ve karnın üst bölgesine yerleşmiştir.
KÖKENDEKİ ETKENLER
Şişmanlığın kökeninde birçok etken bulunur. Bunların başmda ve her zaman bir aşırı beslenme vardır. Daha sonra hareketsiz yaşam ve beden eğitimi eksikliği gelir. Olguların %
NORMAL KİLOYU HESAPLAMAK İÇİN FORMÜLLER
LORENTZ FORMÜLÜ:
Ağırlık = 50 + 0,75 (Boy-150)
Başka formül:
Ağırlık = 1 m’nin üstünde kalan sm sayısı
POLTON FORMÜLLERİ:
Kadında
ağırlık=Boy-100-
70’inde raslanan kalıtım da bir etkendir; ama bu, daha çok bir eğilim kalıtımıdır.
Duygusal bir şok ya da uzun süreli ruhsal gerilim gibi riıhsal etkenlerin yanı sıra iç salgı bozuklukları da, etkenler arasında yer alabilirler. Ama tiroyit hormonları.cinsel hormonlar, böbreküstü ve hipofiz hormonlarındaki düzensizlikler gibi hormon bozuklukları genellikle şişmanlıkla birlikte giderler, ama tek başlarına şişmanlığa yol açmazlar.
Şişmanlığın gidişini sıklıkla izleyen ihtilaflar çeşitlidir. Halsizliğe, çarpıntılara, terlemeye, kalp-dâmar, böbrek ya da safra sistemi bozuklukları, şeker hastalığı ve yozlaştırıcı eklem romatizması (artroz) gibi önemli ihtilaflar eklenir. Yaşam sigortası şirketleri tarafından yapılan istatistikler, kilo fazlalığı oranında ölümlerin arttığını göstermiştir.
Erkekte
ağırlık =Boy-100-(g££İ?0)
Yaşın göz önünde bulundurulduğu formüller:
Kadında ağırlık Tk TU + A-21 Erkekte ağırlık = TU + A-t TU: 1 m’nin üstündeki sinrsayısı.
A: yaş (onar yıl olarak)
t: 1 m’nin üstündeki dm sayısı.
TEDAVİ ÖĞELERİ
Kökeni ne olursa olsun, şişmanlık tedavi edilmelidir. Tedavi, beslenme rejimi, ilaçlar ve psikoterapi yardımı olmak üzere, üç ana öğe içerir. Bununla birlikte, her şişmanlık özel bir olgudur ve kişiye göre esneklikle tedavi edilmelidir. Düşük kalorili rejim gerekli olmakla birlikte, hastanın yaşam biçimi ve etkinliğiyle uyumlu olmalıdır.
İçki ve tuz alımı azaltılmalıdır. İyi izlenmek koşuluyla rejime iştah azaltıcı ilaçlar ve bazen, su atımını kolaylaştıran sidik söktürücüler eklenebilir. Yürüyüş gibi aşırıya kaçmayan düzenli hareketler yararlıdır. Özellikle başlangıçta, ilk sonuçlar alınıncaya kadar tedavi güçtür. Hekimin desteği ve anlayışlılığı başhca koşuldur, olguların çoğunda psikoterapi önerilir. ■
Gerçekle olan bağlantının giderek azalması, ve duygu, düşünce, davranış bozukluklarıyla kendini belli eden ruhsal hastalık.
Şizofreni psikozları, süreğen ve hezeyan (sabuldama) yapıcı psikozlar grubuna girer. İnsanların % l’inde görülür ve çoğu kez 15-30 yaşlar arasında başlarlar. Şizofreni (yunanca skhi-zein, yarmak, çatlatmak; phren, akıl, düşünceden) terimini yaratan (1911) Bleuler’in çerçevesini çizdiği teînel klinik kavram, ruhsal yapının dağıl-
ması, bölünmesidir. Bunun dışında, kişinin iç dünyayla dış dünya arasındaki bağlantısının kesilip, tümüyle kendi içine dönük yaşamında yitip gittiği ciddi bir kişilik değişmesi söz konusudur (içe yönelik düşünce). Psikopatoloji, kalıtımsal olduğu kadar (tek yumurta ikizlerinde, hastalığa birlikte yakalanma oram % 80), ilişkisel verilere de dayanır. M. Klein’a göre, anne ile çocuk arasındaki bir ortakyaşarlık ilişkisi, arkaik bir duruma (paranoyit-şizoyit durum) ta-
kılmayı kolaylaştırır. Burada, henüz yapısını kazanmamış olan ‘.‘ben”, başkasını, iyi ya da kötü, kısmi bir varlık olarak algılar. Bu başkası, “izleyici, yıkıcı”dır. j. Lacan’a göre, baba imgesine, dolayısıyla simgesel özelliğe ya da düzene gönderme yapamama, öznelliğin oluşturulmasında güçlüğe neden olmakta, ortak simgesel söylemin yerini hayali söylem almaktadır. Davranışçılara göre “çift baskı altında” ■bildirişim ,“ben”i dağıtmaktadır.
3933
Şogunluk
Şizofreniye giriş biçimi çeşitlilik gösterir. Olguların çoğunda, kişide içine kapanma, hayal kurmaya, geri çekilmeye, iticiliğe eğilim gibi, önceden var olan şizoyit kişilik çizgileri gözlenir. Bu kişiler sıklıkla zayıf, ince yapılıdırlar.
Ergenliğin belirmesiyle birlikte, ortaya çıkışı kolaylaşan hastalığın başlangıcı ilerleyicidir. Yukarıda sayılan belirtilerin köklenmesiyle birlikte, kaçış, intihar, yıkıcı tutum, vb. gibi ağır davranış bozuklukları, tutarsız, düzensiz, mantıksal hayaller (paranoyit hezeyan) ve bazen zihinsel bir özdevim (otomatizm) ortaya çıkar. Bu son bozukluk, kişinin içine sıkıntı ve kişilik
yitimi duygusu yaratan, bir yabancı gücün girişi olarak yaşanır. Başlangıç ivegen olabilir ve bir hezeyan nöbeti, tipik olmayan bir çöküntü (depresyon) hali, bir huzursuzluk krizi biçiminde belirebilir. Zihinsel, duygusal ve davranışla ilgili alanlardaki ruhsal dağılma ya da ayrışma öğeleri, çeşitli bozukluklara “şizofrenik bir gidiş” görünümü verir. Bu bozukluklar, çelişik duygululuk, tuhaflıklar, çevreye kapalı oluş, çevreden kopuştur. Hasta, içe dönük düşünceye özgü, simge ve soyutlamaların egemen olduğu bir dünyaya gömülür.
Paranoyit hezeyanh biçim, yalancı bunama ya da gerilemeli bunama (hebef-
reni) gibi gelişen psikomotor bozu ların görüldüğü donukluk (kata özel olarak kişiliği ilgilendiren b çim olan heboidofreni ve çocuktı erken “psikozlar” gibi birçok klin çim vardır.
Tedavi, kişiyi, alışılagelmiş tak söyleme ve başkalarıyla ki ortamına yeniden oturtmayı a lar. Nöroleptik ilaçlar, en dayam belirtileri büe hafifletirler. Psiko pi, bilinçsiz çelişkileri yok et amaçlar. Ergoterapi ve sosyote de, hastayı ortak toplum yaşaı katmaya yönelik klasik tedaviyöı lerini oluşturur.
1192’den 1867’ye kadar Japonya’nın resmi rejimi olan askeri yönetim. Şogunluk sistemi, özellikle Tokugava klanının şogunları döneminde (1603-1867) bütün ülkede kendini kabul ettirmiştir.
SAVAŞÇILAR ÇAĞI
japon destan edebiyatının gözde konusu olan uzun bir savaş sonucunda, Mi-namoto klanı 1185’te Taira klanını yendi: Eski Japonya yerini feodal Ja-
ponya’ya bırakıyordu. İmparatı leşinin ülkenin yönetimini ele aln ki yeteneksizliğinin bilincinde ola namoto no Yoritomo 1192’de ş (“barbarların uzlaştırıcı geneı unvanını kabul etti. Yoritomo. K
da varlığını koruyan imparator hükümetini ortadan kaldırmadan, Kama-kura’da (günümüzdeki Tokyo kentinin güneyinde), gerçek iktidarı kullanacak olan basitleştirilmiş bir askeri hükümet kurdu: Bu bakufu’yûu. Şogunluk sisteminin ekseni olan bakufu özellikle bağımlıyla efendinin kişisel ilişkilerine dayanıyordu.
1199’da şogun Minamoto no Yorito-mo’nun ölümü üstüne, gerçek iktidar Hojo ailesine geçti; bu arada sistem bozulmadı (ve hatta şogun unvanı Mi-namotolarda kaldı). İktidarın zayıflaması, durmak bilmeyen ve çoğu kez kanlı çıkar kavgasına sahne olan feodal Japonya anlayışına zarar verdi.Bir ‘naibin arkasma (Fucivara ailesi) saklanan imparatorun kendisinden başka şogunlar ve “şogun naipleri” ortaya çıkmışlardı. Ayrıca, görevden uzaklaştıktan sonra yönetimde kendilerinden sonra gelenleri etkileyen “köşesine çekilmiş” imparator ve şogunlar da vardı. Minamoto ve Hojo‘klanları iktidarı korumayı bilemediler: 1274-1281 Moğol istilaları sırasında, savaşçıları ödülden yoksun bırakıp ödülü papazlara vermeye varacak kadar, bağımlılarının hoşnutsuzluğuna neden olan yanlışlar yaptılar. İmparator Daigo, I|î imparatorluğun eski gücünü yeniden oluşturmaya çalıştıysa da başaramadı ve general Aşikaga 1338’de bakufu’yu kendi hesabına ele geçirdi. XV. yy’dan başlayarak der ebeyi erin /’daimyo ’lar) gerçek askeri güçleri Örgütlediği eyaletlerde düzensizlik doruk noktasına ulaştı,^ ama Aşikaga klanı şogunları, gene de 1573’e kadar iktidarda kaldılar. Mücadele üç büyük general olan Oda Nobunaga.Tyotomi Hideyoşi (Kore’yi iki kez istila etti) ile Tokugava İyeyasu arasındaki rekabetle doruğa çıktı. İyeyasu, son derece kurnaz olması nedeniyle başarı kazanarak başkenti 1-600’de geleceğin Tokyo’su Edo’ya taşıdı.
Karışıklıklarla dolu bir dönem olan savaşçılar çağında aynı zamanda Japon kültürünün geliştiği görüldü: Zen
Organizmanın, uğradığı bir saldırıya gösterdiği tepkinin başlangıcında ortaya çıkan, genel bir güçten düşürücü olaylar topluluğu.
Şoka neden olan saldırı, herhangi bir darbe (yaralanma, kırık, vb. sonucu travma şoku), bir kan kaybı (kanama şoku), büyük bir yanık yüzeyden plazma kaybı (yanık şoku), önemli kusma ve ishale bağlı bir sıvı kaybı ya da bedene yabancı bir madde verilmesine
Buddhacılığı; çay sanatı; bahçeler; kısa şiirler (bayku).
TÜCCARLAR ÇAĞI
Şogunluk artık sağlam temeller üstüne oturmuştu. Kendinden öncekiler gibi Tokugava İyeyasu da kendini bütün daimyölann efendisi olarak kabul ettirdi, ama onlara güvenmedi, eski müttefiklerini kendisine sonradan ka-tılanlardan ayırdı, hepsine her yıl Edo ya da Yedo’ya (Tokyo’nun o dönemdeki adı) gelme yükümlülüğü getirdi: Burada zamanlarının önemli birbölümü-nü geçireceklerdi ve masraflarını yüklenerek törenler düzenleyeceklerdi. Etkili bir gizli polis, şoguna, daimyö-ları sürekli izleme olanağı kazandırıyordu. Bir derebeyin yıkıcı faaliyetlerinden yalnızca kuşkulamlması durumunda bile, şogunun bir elçisi beraberinde bir kılıçla gelerek derebeyi-nin bu kılıçla yaşamına son vermesini sağlayacaktı; derebeyinin şatosu yıkılacak ve samuray’laTi kovulacaktı. Kendinden sonra geleceklerin gücünün zayıflayacağım önceden kestiren İyeyasu sistemin sürekliliğini sağlayacak olan bir Eskiler Meclisi kurdu. Hâlâ Kyoto’da oturan imparatorun iktidarı her zamankinden çok daha azaltıldı.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*