Tahtının Sultânı!
ek ki sen, ezelden tebliğci ve uyarıcısın. Senin önderliğin, teş-uyann olmasaydı, hayat nimetinden mahrum kalacaktık. Sen ıem ruhumuzun, hem kalbimizin, hem bedenimizin üstâzı, reh-ıürşidi, önderi, peygamberler peygamberisin. Seni kâinata ar-eden, nurunu taşıyan mübârek silsilenin, hep hayırlı, uğurlu, tli, mümtaz, güzide zâtlar olduğunu görüyoruz. Bu altun zinci-: halkası, bulunduğu asra şan vermiş, ismini gönüllere yazdır-lyâmete kadar İsmâil yâdigârı olarak akıp giden zemzemin lan izlerini bulmak, mübârek ceddinize nasip olmuş.
rif edeceğin beldeyi Rabb-i Kerîmin düşman tasallutundan özel ınyla korumuş. Her defasında büyük bir zevkle dinlediğimiz bu hâtırâlanmızda bir daha canlandıralım…
ehe’nin haberi dalga dalga Mekke sokaklarında yayılıyor, halk yük ordu karşısında iliklerine kadar ürperiyordu.
ıine annemiz de, olaydan son derece müteessir olmuş, kırık kalbi ı haberle bir daha kırılmıştı. Taşıdığı mukaddes emânete bir zarar esinden korkuyor, göz yaşlan içinde Rabbine duâ ediyordu. Ab-h’ın emânetini, kâinatın dürr-ü yektâsım, şehirler anası, kâinatın si Mekke’de dünyaya getirmek istiyor; hem Kâbe’yi, hem de ısunu bu büyük felâketten kurtarması için bütün gönlüyle yalva-du.
yüce emâneti taşıdığı sürece, mazhar olduğu hârikulâde haller-doğacak yavrusunun çok mübârek olduğunu biliyor, onun hür-tıe Allahu Teâlâ’ya Kâbe’nin kurtulması için duâ ediyordu. Yüce m, hürmetine kâinatı yarattığı Habîb-i Kibriyâ’sının bulunduğu eyi tahribe izin verir miydi?
ılar, dünyanın en büyük hayvan türü olan fillerle gelse de, küçü-Ebâbil kuşlanyla püskürtülüp, kıyâmete kadar âleme ibret ola-ardı.