Yüce Allah
Nûr-u Muhammedi, Âdem’e ruh verildiğinde iki kaşı arasında be-lirdi; Zühre yıldızı gibi alnında parlayan bu nur sâyesinde, Cenâb-ı Hakk tarafından ‘Ebû Muhammed’ diye anıldı. Âdem, bu künyenin kendisine veriliş sebebini merak edince, Yüce Allah, Arşa nazar etmesini emretti. Hz. Âdem başını kaldırıp Arşı temâşâ edince, Habîb-i Kibriyâ’nın ‘Ahmed’ isminin nurla yazılmış olduğunu gördü. Heyecanla sordu: ‘Ey Rabbim, bu kimdir?’
Yüce Allah, ‘O senin zürriyetinden bir peygamberdir. Onun ismi göklerde ‘Ahmed’, yerde ise ‘Muhammed’dir. Eğer o olmasaydı, seni yaratmaz, yeri-göğü halk etmezdim.’
Bu nûr, Hz. Âdem’den itibâren temiz babalardan, temiz annelerden geçerek Peygamberimize (sav) kadar geldi. Bu hakikati Allah (cc) Şuarâ: 219. âyette ‘Sen (senin nûrun), hep secde edenlerden dolaştırılıp sana inkılap etmiş, ulaşmıştır’ buyurarak belirtmiştir. Bu gerçeği, bir de kendi lisân-i pâkilerinden dinleyelim: ‘Alnımda zuhur eden nûra melekler her nazar ettiklerinde, Âdem (as) için istiğfar ederlerdi.’
C»
Ey, hürmetine kâinatı yarattığın, ‘Habîbim’ diye vasfettiğiıı, Resû-lü’s-Sakaleyn, İmâmü’l-Haremeyn’i âlemlere rahmet olarak gönderen Yüce Mevlâm!
Sen, bir kulunu numûne-i imtisal yapmak istersen, demek böyle her güzelliği, her mükemmelliği onda cem edersin… Ezelden ebede uzayan bir sevgi yumağı kılar, mü’min gönülleri onun sevdasıyla tezyin etler, saflığa ulaştırasın. ‘Sen seversen, kâinata sevdirir, hil’at-ı risâ-leti giydirir, makâm-ı İbrahim’den, makâm-ı Mahmûd’a erdirirsin.’
“Ya Rabbi !Katinda sabredenlere verecegin sevablara bizi kavusturacak hayirlar ihsan et.Bize sukur sahiplerinin makamina ulastiracak sukur nasip et” (Hayirli cumalar.)