TAKVİM, Alm. Kalender (m), Fr. Calendrier (m), İng.
Calendar. ZLamanı; sene, ay, hafta, gün ve saat gibi sabit
bölümlere ayıran; dinî-millî gün ve bayramları gösteren
cetveller. Kelimenin aslı Arapça’dır. Doğrultmak ve
sağlamlaştırmak demektir. Takvimler kitap şeklinde
olduğu gibi, duvara asılan tipleri de vardır. Senelik
olarak yapılanlar olmakla beraber, uzun zamanlar için
hatta daimî mahiyette olarak yapılmış olanları da
mevcuttur.
Takvimin başlangıç tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir.
İlk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselâma
Allah tarafından vahyedilen sahifeleıde din ve dünyaya
ait bilgiler mevcuttur. Zaman ve takvim bilgileri ilk defa
bu sahifelerden öğrenilmiştir. Peygamber Efendimizin
M ekke’den Medine’ye hicretini başlangıç olarak alan
Hicrî takvimin ayları Hz. Âdem tarafından bildirilen«
şekildeydi. Her ilim gibi takvim ilmi de semavîdir. Yani
Allahü teâlânın bildirmesi ile öğrenilmiş, daha sonra
geliştirilmiştir. Mevsimleri, ayları, haftaları, günleri
hesaplamak için güneş, ay ve yıldızlar gibi gökyüzü
cisimlerinin hareketleri esas alınıyordu. Gece ile gündü
zün birbirini takip etmesi ve ay’ın seyri ile sıhhatli
şekilde zaman tayini mümkün oluyordu. Ağaçların
yapraklanması, hayvanların bazı âdetleri, yağmurlar ve
kuraklıklar, nehirlerin periyodik taşmaları gibi düzenli
tabiat hadiseleri de tam sıhhatli olmasa da takvim maksadı
ile kullanılıyordu.
Takvim kayıtlarının ilk olarak tesbiti, ay’m günlük
devrelerin:.* müşahadesi ile başlamıştır. Tam bir dolunay
şeklinde görülen ay’ın, gün geçtikçe incelerek hilâl
şeklini alması, gözden kaybolması, sonra tekrar hilâl
şeklinde doğması ve büyüyerek dolunay hâline gelmesi
takvimin esasını teşkil etmiştir. Fakat ziraat işlerinde ve
mevsimlerin tayininde ay’m hareketleri kat’î malumat
verememekteydi. Çünkü ay’ın iki dolunayı arasındaki
zaman 29,5 gündür. 12 ile çarpıldığında bir ay senesi 354 gün olur. Halbuki güneş senesi yaklaşık 365 gün 6
saattir. İkisi arasında 11 gün 6 saatlik bir fark vardır. Bu
fark uzun seneler sonra birikerek artar ve neticede aylar
tabiî mevsimlere uymaz. Bu mahzuru ortadan kaldırmak
için güneş’in hareketini esas alan takvimler de
yapılmaya başlandı. Bazı milletler her iki takvimi de
beraber kullanmışlardır.
Takvimin esası tarih, yani senedir. Tarihler Hicrî,
Rûmî, Malî, Efrencî v.s. gibi isimler alırlar. Takvim için
mühim bir hâdise “tarih başı” olarak ele alınır. Her
milletin ve cemiyetin kendisine esas kabul ettiği bir
takvimi olduğu gibi, birçok milletlerin müştereken kullandığı
takvimler de vardır. Romalılar, Roma şehrinin
kuruluşu olan M.Ö. 753 senesini, Eski Yunanlılar, ilk
olimpiyat oyunlarının yapıldığı M.Ö. 776 senesini baş
langıç olarak kabul etmişlerdir. Hıristiyanlıkta bu baş
langıç İsâ aleyhisselâmın doğumu zannedilen tarihdir.
(Bkz. Noel).Doğduğu yıla sıfır, ondan öncesine milâddan
önce, sonrasına da milâddan sonra denmiştir. Hicrî
takvimin başlangıcı da Peygamberimizin Mekke’den
Medine’ye hicretidir (Bkz. Hicrî yıl).
Mısır’da M.Ö. 5000 veya 3000 yıllarında ilk takvim
denemeleri yapılmıştır. Mısırlılar gökyüzünün en parlak
yıldızı olan Sirius’un iki doğuşu arasındaki 365
günlük süreyi 1 yıl kabul etmişlerdir. Ancak Sirius’un
her dört yılda bir 365 gün yerine 366 günde doğduğu
anlaşıldığından bu bir günlük fark, yılbaşınm yavaş
yavaş mevsimlere göre gerilemesine sebep olmuştur.
Daha başka mahzurları da olmasına rağmen bu takvim
yüzyıllar boyunca birçok ülkede kullanılmıştır. Babilliler
ve Yunanlılar da yılı 12×29,5=354 gün kabul eden
takvimi kullanmışlardır. Ancak, takvimlerini güneş
yılına yaklaştırmak ve mevsimlerle olan uygunsuzluğu
düzeltmek için, Babilliler her üç yılda araya 1 ay,
Yunanlılar da her 8 yılda 3 ay ilâve etmişlerdir. Bugün
kullanılan Milâdî takvime en yakın doğruluktaki takvim
eski Roma takvimi olan Julien takvimiydi. M.Ö. 45
senesinde Roma imparatoru Julius Caesar tarafından
islâh edilen bu takvimde sene 365 gün 6 saat idi. Her
seneden artan 6 Saatlik zamanın doğurduğu mahzur, 4
yılda bir, senenin gün sayısının 366 olması ile çözülmüştü.
Bu gün de Şubat ayma ekleniyordu. Ancak bu
365 gün 6 saatlik sene, 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46
saniye süren tropik seneye göre 11 dakika uzundu. Papa
onüçüncü Gregorius tarafından 1582’de bu mahzuru
ortadan kaldırmak için 10 gün silindi. 4 Ekim 1582’nin
ertesi günü 15 Ekim 1582 sayıldı. Yüzyılları gösteren
senelerin 400’e bölünememesi halinde bunlar artık yıl
olmayacaklardı. Bu sebepden 1700, 1800,1900 artık yıl
olmadılar. 1600 ise artık yıl sayıldı. Bu takvime de Gregoryan
Takvimi denildi. Fransa ve İtalya bu takvimi
1582’de, Almanya 1700’de, İngiltere 1751’de, Bulgaristan
1917’de, Sovyetler Birliği 1918’de, Yunanistan 1923’
de, Türkiye 1926’da kabul ettiler.
Rûmî Takvim: Bu takvim güneş yılma göre düzenlenmiştir.
Fakat şimdi kullanılan Milâdî takvimden 13
gün geri olduğu için 1917 yılında yapılan değişiklikle bu
fark kaldırıldı. 1917 senesinin Şubat ayının 16’sı,
1333 senesi M art’ının l ’i sayıldı. Bu takvimin tarih baş
langıcı Hicrî takvimle aynı idi. Fakat Ay’ın ve Güneş’in
bir senesinin arasındaki fark sebebiyle sene sayısı iki sene geri olmuştu. 1926’da Milâdî takvimin kabulü ile
yürürlükten kaldırıldı ise de nüfus cüzdanlarında Rûmî
doğum tarihleri muhafaza edildi. Çevirme cedvelleri
yardımı ile Rûmî, Hicrî ve Milâdî seneler birbirine
çevrilmektedir.
Hicrî Takvim: (Bkz. Hicrî sene).
Dünya yüzünde çok çeşitli takvim kullanılmasının
çeşitli mahzurları görüldüğünden, bütün dünya milletlerinin
müştereken kullanacağı tek tip takvim yapılması
için bir asırdır çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalış
malar (Değişmez Takvim) ve (Evrensel Takvim) adı
altında yürütülmektedir. Ancak yeni tatbikatların daha
büyük mahzurlar doğuracağı tabiî olduğundan bu çalış
maların hiçbiri kabul görmemiştir. Osmanlı Devletinde
Takvim-i daimî veya Ruznâme isminde takvim tatbikatı
vardı. Bu takvim bir sene için değil, devamlı kullanılmak
üzere iki mètre uzunluğunda, gayet ince deri
üzerine yapılan ince hesap ve zarif tezhiblerle meydana
getirilmişti. Hesaplar 100 sene için yapılır ve takvimden
100 sene ahkâm çıkartılır, erbabı müteakip asırlar
için de kullanabilindi. Bu ide pekçok uğraşanlar olmuş,
bunlar iarasında ikibuçuk asır önce yaşamış Süleyman
Hikmeti isminde bir zat meşhur olmuştur. Bu takvimlerde
seneler, mevsimler, aylar, günler, güneş ve ay tutulmalan,
sayılı günler, meteorolojik ve astrolojik hesaplar bulunurdu.
Bu takvimlerin açılıp sarılması ve istenen yere
bakılması için iki ucunda parm ak kadar ve daha büyük
fildişi masuralar bulunurdu. Bu takvimler pek çok
yapılmış olup; âdîleri bir-iki liraya, iyileri 10-15, fevkalâ
deleri de 30 liraya kadar satılırdı.
İslâm memleketlerinde takvim hazırlanmasındaki
esas maksat, namaz vakitlerinin sıhhatli şekilde müslü-
manlara duyurulması idi. Bunun için ilm-i heyet, yani
astronomi ilmi ile uğraşan hey’etşinâslarm defter şeklinde
hazırladıkları, nam az vakitleri cetvelleri bulunan,
takvimler çıkartılmıştı. Namaz vakitlerinin yanısıra bir
sene içindeki sayılı günler, güneş ve ay tutulmaları,burçlar, iklim ve ziraat hadiseleri de gösterilen bu takvimler
Hicrî Kameri, Hicrî Şemsî, Rumî ve Efrencî
(Milâdî) senelere göre tertiplenmişti. Namaz vakitleri
hesaplarım en sıhhatli şekilde yapabilen muvakkıtlar
(vakit tayin ediciler) tarafından tertiplenen bu takvimler,
OsmanlI Devletinin son devrine kadar kullanılmıştır.
Halen eski kitap satan sahaflarda bunların çeşitli tiplerini
bulmak mümkündür. Eyyüb Camii muvakkıtı
Ahmed Ziyâ beyin takvimi bilhassa meşhur olmuş ve
yaptığı nam az vakti hesapları o zamanın Şer’ıyye Vekilliğince
(Diyanet İşleri Başkanlığınca) tasdik edilmişti.
Bugün duvar, cep, masa vs. şeklinde bastırılıp satı
lan çeptli takvimler vardır. Birçok firma ve kuruluşlar
reklâmlarını yapabilmek için kendi adına bastırdıkları
takvimlerini müşterilerine yılbaşı hediyesi olarak
dağıtmaktadırlar.
TAKVİM
13
Ağu