TAKVÂ, Alm. Frömmigkeıt (t). Fr. Piété (f). İng. Piety.
Kötülüklerden sakınmak. Allahü teâlânın emirlerini
yapıp yasaklanndan kaçınmak. Haramların ve şüpheli
olanların hepsinden sakınmak. İnsanı, Allahü teâlâya kavuşturan, O’nun sevgisine ulaştıran güzel huylardan
biri de takvâdır. Takvâ, Allahü teâlâdan korkup, yasak
ettiği şeylerden elini çekmek, uzaklaşmaktır.
insana dünyada ve âhirette zarar veren herşey, kötü
ahlâkdan meydana gelmektedir. Yani, zarariann, kötü
lüklerin başı, kötü huylu olmaktır. Kötülüklerden
sakınmaya (Takvâ) denir. Takvâ, ibâdetlerin en kıymetlisidir.
Çünkü birşeyi tezyin etmek, süslemek için, önce
pislikleri, kötülükleri yok etmek lâzımdır. Bunun için,
günahlardan temizlenmedikçe, tâ ’atlann, ibadetlerin
faydası olmaz. Hiçbirine sevap verilmez. Kötülüklerin
en kötüsü, küfürdür. Kâfirin hiçbir iyiliği, hayrâtı, hasenâtı,
âhirette faydalı olmaz. İmânı olmayanın hiçbir
iyiliğine sevap verilmez. Bütün iyiliklerin temeli takvâ-
dır. Herşeyden önce, takvâ sâhibi olmağa çalışmak,
Allahü teâlânın emridir. Ayrıca herkesin birbirine takvâ
sahibi olmalarını emir ve nasihat etmeleri de emr olunmuştur.
Dünyada rahata, huzura kavuşmak, sevişmek,
kardeşçe yaşayabilmek, âhirette de, sonsuz azapdan
kurtularak, ebedî ni’metlere, saadetlere kavuşmak,
ancak takvâ ile nasip olur.
Allahü teâlânın, imândan sonra en çok sevdiği, razı
olduğu şey takvâdır. Bunun için Hücurât sûresi 13.
âyetinde: “AUahU teâlânın yanında en iyiniz, en
yükseğiniz O ’ndan en çok korkanım zdır”
buyuruldu. Allahü teâlâdan korkm ak demek, O ’nun
emirlerinin hepsini yerine getirmek ve yasak ettiği şeylerden
de kaçınmak demektir. Yalnız başına, (Ben,
Allahü teâlâ’dan korkuyorum ) demek takvâ değildir.
Yalan söylemek olur. Takvâ sahibi olanlara “ Müttekî”
denir. Verâ’ ve zühd de, Allah’dan korkmanın
meyv alandır.
Allahü teâlânın evliyası olmak, takvâ iledir. O ’nun
rızasına kavuşmak, sevgili kullarından olmak için takvâ
sahibi olmak lâzımdır. Çünkü hadis-î şerifte, “Hikmetin
başı Allah korkusudur” buyuruldu. Hikmet iyiyi
kötüden, doğruyu yanlıştan ayıran kuvvettir.
Allahü teâlâ, önce ve sonra gelen bütün kullarına takvâyı
tavsiye etmekte ve: “Senden önce kitap verilenlere
de, size de, hep A llah’tan korkun diye
tavsiye ettik” buyurulmaktadır. Âli İmrân sûresi 175.
âyetinde de: “Mü’min iseniz onlardan değil, bana
isyan etm ekten korkun!” buyuruyor. Peygamber
Efendimiz (s.&v.) takvânın fazileti, üstünlüğü hakkında
buyuruyor ki: “Allahü teâlâ, kıyam et günü
öncekileri ve sonrakileri bir yerde topladığı
zaman, birden bir ses duyulur. U zaktakiler de,
yakındakiler gibi bu sesi aynen duy arlar. Buyurur
ki: E y insanlar! S izi yarattığım dan bu güne
kadar, ben sizi dinledim. Şim di siz susup beni
dinleyin! M uhakkak ki, yaptıklarınız size çevrilir,
geri verilir. Ey insanlar! Ben birneseb, soy
seçtim. Siz başka bir neseb seçtiniz. Ben
A llahtan kim fazla korkarsa, daha kıym etliniz
odur, dedim. Siz ise, falan filânın oğludur.
Bunun için, filân falandan daha üstündür
dem ekten vazgeçmediniz. İşte bugün ben, nesebimi
yükseltiyor ve sizin nesebinizi aşağı alıyorum.
Biliniz ki, benim sevdiklerim , benden
korkanlardır. Takvâ sahipleri nerededir? Bir
kavim için sancak dikilir. Bu takvâ sahipleri,
sancakları ardından yerlerin e gidip, hesapsız
Cennete girerler.” Ve yine buyurdu ki: “Allahü
teâlâyı en iyi tanıyanınız ve Ondan en çok korkanınız
benim!” Abdullah İbni Mes’ud’a (r.a.) da,
“Bana kavuşm ak istersen, benden sonra korkun
daha çok olsun!” buyurdu.
Tam takvâ, evliya olan kimselerde hasıl olur. Hased
(çekememezlik), kin beslemek, kibir (büyüklenmek),
riyâ (gösteriş), şöhret ve benzeri nefsin kötülükleri büsbütün
gitmedikçe, tam takvâ hasıl olmaz. Bunların büsbütün
gitmeleri için de nefsin, fenâ bulması, kötü
isteklerin yok edilmesi lâzımdır. Allah’ı sevmek, başka
şeyleri sevmekten daha çok olmadıkça, hatta kalbte
Allah’tan başka şeylerin sevgisi yok olmadıkça kâmil,
olgun imân ve tam takvâ elde edilemez. Takvâ, yalnız
nafile ibadet yapmakla elde edilmez. Takvâ, farzları ve
vacipleri yapmak ve haramlardan sakınmak demektir.
İhlâs ile yapılmayan farzların, vaciplerin hiç kıymeti
yoktur. Allahü teâlâ, Zümer sûresinin ikinci âyetinde,
“Allaha ihlâs ile ibadet et! İbadet, ancak O’na
yapılır” buyurdu. Haram lardan kaçınmak da, fenâ-i
nefs olm adan hasıl olamaz. G örülüyor ki, evliyalığın
kemâllerine kavuşmak, farzları yapmakla olur. Evliyalık
derecesine kavuşmak, Allahü teâlânın bir ihsanıdır.
Evliyanın büyüklerinden Fudayl bin Iyâd: “ -Kim
Allahü teâlâdan korkarsa, bu korku onu her iyiliğe
götürür”buyurdu. Büyük âlim Şiblî de: “ Hangi gün
Allahü teâlâdan korktuysam, m uhakkak o zamana
kadar O’nun için görmediğim hikmet ve ibretten bir
kapı gördüm ” buyurdu.
Şüphelilerden ittikâya yani sakınmağa, (Vera’) denir.
Haramlardan sakınmağa, (Takvâ) denir. Şüpheli olmak
korkusu ile mübahlann çoğunu terk etmeğe de (Zühd)
denir. (Âbid) çok ibâdet eden kimsedir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Allahü teâlâ
buyurur ki: Ey kulum !Emrettiğim farzları yap,
insanların en âbidi olursun. Yasak ettiğim
haram lardan sakın, vera’ sahibi olursun. Verdi
ğim rızka kana’at eyle, insanların en ganîsi
(zengini) olursun, kim seye muhtaç kalm azsın”.
Peygamberimiz (s.a.v.) Ebû Hüreyre’ye (r.a.) buyurdu
ki, “Vera’ sahibi ol ki, insanların en âbidi
olursun!” Hasan-i Basrî (r.a.) buyurur ki, (Zerre kadar
vera’ sahibi olmak, bin nafile oruç ve namazdan daha
hayırlıdır). Ebû Hüreyre (r.a.) buyurdu ki, (Kıyâmet
günü, Allahü teâlânın huzurunda kıymetli olanlar vera’
ve zühd sahipleridir). Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma
buyurdu ki, “ Bana yaklaşanlar, sevgime kavuşanlar
içinde, vera’ sahipleri gibi yaklaşan olmaz”. Büyük
âlimlerden bazısı buyurdu ki, (Bir kimse, şu on şeyi,
kendine farz bilmedikçe, tam vera’ sahibi olmaz: Gıybet
etmemeli, Müminlere sû-i zan etmemeli, kötü bilmemeli.
Kimse ile alay etmemeli. Yabancı kadınlara,
kızlara bakmamalı. Doğru söylemeli. Kendini beğenmemek
için, Allahü teâlânın, kendisine yaptığı ihsanları,
nimetleri düşünmeli. Malını helâl yere hare edip,
haram lara vermemeli. Nefsi, keyfi için, mevki, makam
istemeyip, buraları insanlara hizmet yeri bilmeli. Beş
vakit namazı vaktinde kılmağı birinci vazife bilmeli.
Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği imân ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmalı. Âyet-i kerîmelerde
buyuruldu ki:
“A llah’ın yasak ettiği şeylerden gücünüz y e ttiği
kadar perhiz ediniz (kaçanınız )!‘” (Tegâbün sûresi,
16).
“Rablerinden korkanlar için hidayet ve
m ağfiret vardır” (A’raf sûresi, 154).
“Allahü teâlâdan ancak âlim kulları korkar”
(Fatır sûresi, 28).
“Allahü teâlâ onlardan razıdır. Onlar da
Allahü teâlâdan hoşhutturlar. İşte, bu mükâfatlar
ve Allahın rızası, Rabbinden korkanlara
m ahsustur” (Beyyine sûresi, 8).
“E lbette kurbanların ne etleri, ne kanları
Allahü teâlâya erişmez. Fakat A ttahü teâlâya,
sizden takvâ, halis ve kâm il ibadetler ulaşır”
(Hac sûresi, 7).
“Şüphesiz ki, takvâ sahipleri için, (her korkudan)
selâm et ve (her arzuya) kavuşma vardır. (Ya
o) bahçeler, üzüm bağları, hepsi aynı yaşta kızlar
ve (içi şerbetlerle) dolu kadehler! Orada, ne
boş bir söz ve ne de yalan işitm ezler. Bu nimetler,
R abbinden bir m ükâfat, y e te r li bir
bahşiştir” (Nebe’ sûresi, 31-36).
TAKVÂ
13
Ağu