Genel

TARİHÇE

TARİHÇE

İlk dökme tuğlaların yapımı, İ.Ö.V. binyılın sonuna kadar uzanır. Tuğlalar, billurlaşmış hidratlı bir ahimin silikattan (kaolinit) oluşan killerden yapılırdı. Gerçekten de kilin, suyla, biçimi kırılmadan değiştirilebilen (yoğ-
rulabilen), aynı zamanda da yeterince dayanıklı olan hamurlar verme özelliği vardır. Bu özellik, tuğlaya çok çeşitli biçimler verilmesini sağlar. Tuğla yapımı, üç evrede gerçekleştirilir: Hamurun hazırlanması ve kalıpların içine presler ya da haddelerle konması; kurutma (bu işlem süresince % 5-10 oranında bir çekme olur); fırında pişirme. En fazla kullanılan fırın modeli, Hoffmann’ın sürekli fırınıdır. Isıyı yeniden kullanılabilir hale getiren bu fırın, bir dizi odadan oluşur; söz konusu odaların içinde, pişmiş tuğlalar, ısılarım fırının ocağını besleyen yanma havasıyla değiştirerek soğurlarken, henüz pişmemiş tuğlalar dumanların ısısıyla ısınırlar. Tuğlalar, iyi pişmiş, camlaşmamış, sert, ufalanamaz, çınlamalı, çatlaksız ve silisli ya da kalkerli bölümsüz olmalıdırlar. Ayrıca don olayının etkisiyle çatlamayan ya da bozulmayan bir nitelik taşımalıdırlar; gözeneklilik durumu % 18’i aşmamalıdır. Tuğlalar, özellikle yapı gereci olarak kullanılırlar; gerçekten de kolaylıkla yerlerinden oynatılabilir ve yerlerine konabilir olma üstünlükleri vardır; bölme ve duvarların yapımına yararlar. Duvarcılıkta kullanılan tuğlaların
boyutları ve türleri, yapılacak işe göre değişir. Sözgelimi adi tuğlalar, doldurma gereci olarak kullanılırlar ve geniş aralıklı yerleştirilirler. Böyle bir kullanımda bu tuğlalar, dış yükleri kaldıramazlar. Buna karşılık taşıyıcı bir duvar yapmak söz konusu olduğunda dolu tuğlalar ya da delikli tuğlalar kullandır.
A kategorisindeki dolu bir tuğlanın
4141
tuluat tiyatrosu
Tuluat tiyatrosunun son büyük temsilcisi sayılan İsmail DümbüUü (1897-1973) [kırmızı giysili] arkadaşlarıyla birlikte bir oyun sırasında.
tulumlular
ezilmeye karşı ortalama direnci 350 kg/sm2 iken B kategorisinden delikli bir tuğlanın direnci 200 kg/sm2,dir. Oyuk tuğlalar (içi boş bölümler içerirler) da kullanılır ama bunların ezilmeye karşı en azından 25 kg/sm2’lik ortalama bir dirençte olmaları gerekir. Ne olursa olsun, tuğlaların tür ve ka-
tegorileri taşıyacakları toplam yüklere-göre seçilmelidir.
Ateşe dayanıklı tuğlalar yanma odalarını ya da yüksek sıcaklıklı fırınların çeperlerim donatmada kullandır. Kaplama tuğlaları, binaların cephelerini kaplamaya yöneliktirler ve bunlara daha estetik bir görünüm kazan-
dırırlar. Tuğlanın betona g az yoğun olma ve daha iyi b: timi sağlama üstünlüğü vaı Buna karşılık, tuğla elle yeri si gereken bij gereçtir; bu c kullanım açısmdan betona £ masraflı olmasına yol açar
Ortaoyununun, Batı tiyatrosu gibi, sahnede oynanan biçimi.
Tuluat tiyatrosu, geleneksel ortaoyu-nuyla Batı türü tiyatronun bireşimidir;’metinli, suflörlü türkçe oyunlar oynama tekeli, 1870’te Güllü Agop’a verilince, başka toplulukların İstanbul’da, Batı tipi tiyatro yapması engellenmişti. Kavuklu Hamdi’nin, 1875’te Aksaray’da temsiller veren ortaoyunu topluluğunu, perdeli sahne düzeni içinde sahneye çıkarmasıyla, tuluat tiyatrosu adı verilen bir tür seyirlik oyun ortaya çıktı. Metin kullanılmadan, oynanan oyunun “kanava’’sı çerçevesinde doğaçlamaya (tuluata) dayanan ve ortaoyunundan pek farklılık göstermeyen tuluat tiyatrosunun kurucuları arasmda, Kavuklu Hamdi’ den başka Pişekâr Küçük İsmaü Efendi, Âgah Efendi ve Büyük İsmail Efendi de vardır.
TULUAT TİYATROSUNUN ÖZELLİKLERİ
Tuluat tiyatrosu, başlangıçta, yerden yükseltilmiş bir sahne üstünde perde kullanılarak oynanan bir tür ortaoyu-nuydu. Önceleri Güllü Agop’un oyunlarından yararlanan tuluatçılar, melodramdan trajediye, dramdan komediye kadar her türlü oyunu sahneliyorlar, dönemin gereklerine, güncel olaylara ve seyircinin durumuna göre değiştirmeler yapıyorlardı. Doğaçlamada ustalaşınca, temsilden hemen önce bulunuveren bir konu, yönetmenliği de üstlenen “komik” tarafından oyunculara açıklanarak, sahneye çıkma yöntemi benimsendi. Bundan da tuluat tiyatrosunda konunun pek önem taşımadığı, asıl önemli olanın, anmdabulunan nükte ve özellikle başoyuncunun, yani İbiş’in ustalığı olduğu anlaşılmaktadır.
Çoğu ortaoyuncusu olan tuluatçıların
kendilerine özgü terimleri (tuluatçı argosu) vardı: Tuluat oyunu oynamak, perdeliye çıkmak’h. Oyunun baş kişileri İhtiyar (ya da Tirit, Moruk) ve îbiş’ti; İhtiyar, Hacivat ve Pişekâr gibi asıl güldürücü öğe olan İbiş’e nükte yapma fırsatı verirdi. Buna dişi konuşma ya da anahtar verme denirdi. Durmuş, Fırıldak, Tombul, Kıvrak, Bülbül gibi adlarda İhtiyar’m yanmada uşaklık yapan ve İhtiyar’m verdiği anahtarla nükteler bulan İbiş, tuluat tiyatrosunun en önemli kişisiydi. Seyircinin en çok ilgiyi İbiş’e göstermesi nedeniyle, İbiş’in sahneye çıkışının geciktirilmesi ve merakın artırılması gelenek haline gelmişti. Sözgelimi, Kel Hasan’m yüzünü boyadıktan sonra, yırtık bir fes giyip eline bir tavan süpürgesi alarak ve boş bir tenekeyi yuvarlayarak gürültüyle sahneye çıkma yöntemi çok tutuldu. İbiş tipinin yaratıcısının,1898’de saraya alınan Abdürrezzak Efendi olduğu kabul
edilmektedir. Öteki tuluat tipleri arasmda Sirar (genç ran (kötü adam; melodramli tarılmıştır), Gaco (kadın, e anne, genç kız, hizmetçi, vt (çöpçatan kadın), Moloz (öte! cı oyuncular), vb. vardır; 1 oyunda Ceylan, Satrap, Tun Darha gibi uydurma adlar lardı. Tuluatçı argosuyla çoı ron; gişe işletmek, tiyatroyı mak; parsa, toplanan para; j bosko, açık kır dekoru; şaz koyuntu, kulis; kamara, od anlamına geliyordu.
Tuluat tiyatrolarında asil lamadan önce, kimi kadın s şarkı ve dans karışımı olan ] terisi yaparlardı. Peruz, Ar miram, Minyon, Virjin, Viyo Amelya gibi kantocular, öz kek seyircilerin tuttuğu san Ünlü kantolar arasında Ge sı, İranlı Avcı, Allegro, Tayi ental, Rast, Yangın Var ss Aksaray’dan başka Küledib vista Gazinosu’nda, Yüksel da Pirinççiyan Gazinosu’nd lu’nda Concordia, Varyete gibi salonlarda oynayan tul luklan, asıl sürekli temsiller debaşı, Direklerarası ve V de verdiler. Bunların dışını lerde ve açık havada da oyn da olsa Anadolu’ya turneler Cumhuriyetin ilk yıllarına 1 Haşan, Şevki, Ali Rıza, Nas Dümbüllü, Şevki Şakrak git larla yaşayan tuluat tiyatro tiyatro bireşimini gerçekle? aydınlar tarafından da pek dı. İsmail Dümbüllü’yle yakı lara kadar gelen tuluat Dümbüllü’nün ölümünden s çek anlamıyla sürdürüleme na erdi.
Gömleklilerin (Tunicata ya da üro-chordata) üç sınıfından biri.
Tümü denizde varlıklarını sürdüren tulumlular (Ascidiaceae) erişkin halde bir yere tutunmuş olarak yaşarlar: Bu durumda birey bir kese ya da lo-
but biçimindedir. Tipik bir tulumlu, tepesinden suyun içeri girdiği bir açıklık olan ağız sifonuyla dışarı açılır. Yakınında, suyun dışarı çıktığı açıklık olan dışkılık sifonu yer alır. Ağız sifonu yutağa açılır, onu mide ve da-
ha sonra, anüsle son bulan ler. Anüs dışkılık sifonunu de yer ahr. Binlerce dikey 5 aldığı yutak solungaç işle\ Ağız sifonundan giren su, ’ lir, çeperindeki yarıklarda]
dışkılığa gelerek oradan dışkılık sifonuyla çıkar. Tulumlular, selüloz içeren bir gömlekle sarılmışlardır (burada, Urochordata’ya aynı zamanda 7u-jncaia, yani gömlekliler dendiğini bir kere daha anımsatmak gerekir). Hayvanlarda selüloz bulunması alışılmamış bir durumdur. Tıdumlular erdişi-dir, ama döllenme Uafarklı bireyin gametleri (eşey hücreleri) arasında gerçekleşir.
Yumurtalardan serbest, yüzücü, uzun kuyruklu ve bu haliyle kurbağa iribaşlarını andıran kurtçuklar çıkar. Başları bir çekmenle donatılmıştır; kuyrukları, sınıflandırmada tulumluların
Orta Avrupa’da ırmak.
Bir zamanlar Roma İmparatorlu-ğu’nun kuzey sınırı olan Tuna (o dönemde bu ırmağa Danubius, aşağı çığırma da İster adı veriliyordu), Vol-ga’dan sonra Avrupa’nın ikinci büyük akarsuyudur. Karaorman’dan doğar, Orta Avrupa ve Balkanlar’m büyük bölümünü kaplayan 805 000 km2’lik bir havzayı akaçlar ve 2 848 km’lik çığırım tamamladıktan sonra Karadeniz’e dökülür; bu noktada ortalama debisi 6 500 m3/sn’ye ulaşır. Sırasıyla, Almanya ve Avusturya’da Donau, Çekoslovakya’da Dunaj, Macaristan’da Duna, Yugoslavya ve Bulgaristan’da Dunarea adlarını alır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir