Tarihimizde Cuma

İslâm ve Müslüman Türklerin tarihinde dinî bayram günleri gibi cumanın da müstesna bir yeri vardır. Fetihleri veya cülûslan ta’kiben hükümdar adına hutbe okunması ve para basılması saltanat ve hakimiyetin birer sembolü olarak telâkki edilmiştir. OsmanlIlarda «cuma selâmlığı» adıyla anılan bugüne mahsus hususî bir merasim vardır. II. Abdülhamid devrine kadar at ile ve bu devirden sonra araba ile bir camiye gelen padişah, burada maiyetiyle beraber cuma namazını kılar sonra da hailem şikâyet ve arzularına muhâtab olurdu. Saraydan çıkarken, camiye girerken ve camiden çıkarken padişah alkışlanırdı. O zaman alkışlamak el çırpmak şeklinde olmayıp, alkışçıların yüksek sesle şunları söylemesinden ibaret idi: «Uğurun hayır ola, yaşın uzun ola, yolun açık ola, saltanatına mağrur olma, padişahın senden büyük Allah var.» OsmanlIlar zamanında cumanın ibâdet ve o güne riâyet için tatil günü olarak kabul edilmesi tanzimattan sonra başlamıştır. Ondan evvel cuma günleri memurların cuma namazını kılabilmeleri için dairelerin uygun yerleri mescid yapılmış ve minber konmuştur. Böyle bir yeri olmayan dairelerde çalışan memurlar da yakın camilerde cumayı edâ ederlerdi. 1924 tarihinde çıkarılan hafta tatili kanunu cumayı musevi, İsevî, müslüman bütün vatandaşlar için tatil olarak kabul eyled1935’de çıkarılan bir kanunla da hafta tatili cumartesi günü saat 13’den başlamak üzere 36 saate çıkarılmış ve cumanın tatil günü olması terkedilmiştir (52).
Netice ve Bir Temenni:
Hıristiyanlarda pazarın, mûsevilerde cumartesinin tatil olması o güne mahsus dini merasim ve vecîbelerin bir neticesidir. Türkiye’de yaşayan mûsevilerin çoğu resmen tatil olmadığı halde cumartesi günü öğleden önce de iş yerlerini tatil ederler. Müslümanların da çoğu -memur iseler istirahat ve yemekten fedâkârlık ederek- cuma namazını kılmak için camilere koşarlar. Elimizde bir istatistik netice bulunmamakla beraber diyebiliriz ki, Türkiye’de cuma günü camilerin topladığı cemâat ölçüsünde genç ve yetişkin insanları toplayabilen hâdiseler çok nâdirdir. İslâmî vecîbeler yanında millî birlik ve beraberlik, halk eğitimi, kalkınma seferberliği, salgın hastalıklar ve kötü alışkanlıklarla mücadele gibi çok önemli mevzularda bu toplanıştan ve bu gönüllü dinleyişten, masrafsız olarak, azamî istifadeyi sağlamak mümkündür. Ancak bunun için idareciler ile hatiplere önemli birer vazife düşmektedir: İdareciler, her sınıf halkın bu ibâdeti rahatça ve huzur içinde edâ edebilmeleri için cuma günü hiç değilse öğle tatilini biraz uzatacak tedbirleri almalıdırlar. Hatipler de Hz. Peygamber’in sünnetinden aynlmayarak hutbeyi ölçülü tutmalı, halkı bizar etmemelidirler. Hele zurh-i âhiri kılmadan veya imamla beraber duâ etmeden camiden çıkan müslümanı kınamanın İslâm’da yeri olmasa gerektir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*