TEFEKKÜR ETMEMEK

TEFEKKÜR ETMEMEK

İnşânın, günâhlarını düşünmesi ve bunlara tevbe
etmesi, tâ’atlarını, ibâdetlerini düşünüp, bunlara da, şükr
etmesi lâzımdır. Mahlûklardaki ve kendi bedenindeki ince san’-
atları, düzenleri, birbirlerine olan bağlılıklarını düşünerek de,
Allahü teâlânın büyüklüğünü anlaması lâzımdır. Mahlûkların,
varlıkların hepsine (Âlem) denir.
[Âlem, üç kısmdır. (Âlem-i ecsâd), (Âlem-i ervâh) ve
(Âlem-i misâl). Âlem-i misâl, varlık âlemi değildir. Görünüş
âlemidir. Her varlığın, bu âlemde bir görüntüsü bulunur. (Se’-
âdet-i ebediyye) kitâbında, bu âlem hakkında geniş bilgi vardır.
Âlem-i ecsâd, madde âlemidir. Bu da ikiye ayrılır. İnşâna
(Âlem-i sagîr) denir. İnşândan başka varlıkların hepsine (Âlem-i
kebîr) denir. Âlem-i kebîrde olan herşeyin, âlem-i sagîrde, bir
nümûnesi, benzeri vardır] .
İnşân, kendini düşünürse, gözün görmesinde, kulağın işitmesinde ve diğer his organlarında bulunan san’at inceliklerine
hayrân kalır, şaşırır.
[Bugüne kadar, fen adamları, bu san’atların çoğunu anlıyamamışdır. Bedende ikiyüzseksendört kemik bulunduğu söyleniyor. Büyüklü küçüklü, sekileri farklı bu kemiklerin
herbirinin ayrı vazifeleri vardır. Yalnız inşânın yapısıu öğrenmek için tıb fakülteleri kurulmuşdur. Tıb ve fen fakültelerinde
okuyup da, mahlûklardaki san’at inceliklerini, aralarındaki
hesâblı bağlantıları gören ve anlıyabilen aklı başında bir kimsenin, Allahü teâlânın varlığına, birliğine, büyüklüğüne, ilmine,
kudretine inanmaması mümkin değildir. İnanmıyanın, anormal, geri kafalı, câhil olması, yâhud inâdcı, şehvetlerine düşkün bir budala olması veyâ nefsine esîr olmuş, işkence
yapmakdan zevk alan, zâlim bir sadist olması lâzım gelir.
Kâfirlerin hayât hikâyeleri incelenirse, bu üç kısmdan biri
olduğu, hemen meydâna çıkar.] Hadîs-i şerîfde, (Varlıklardaki nizâmı düşünerek Allahü teâlâya îmân ediniz!) buyuruldu. Astronomi okuyup da, yer küresinin, ayın, güneşin ve bütün yıldızların boşlukda
dönmelerinde ve birbirlerinden uzaklıklarında bulunan
düzeni, hesâbları anlıyan kimsenin, îmânı artar. Dağların, ma’-
148 —
denlerin, nehrlerin, denizlerin, hayvânların, nebatların, hattâ
mikropların] yaratılmasında, çeşidli fâideler vardır. Hiçbiri
boş yere, lüzûmsuz yaratılmamıştır. Bulutlar, yağmurlar, şimşekler ve yıldırımlar, yer altındaki sular ve enerji maddeleri ve
hava, kısaca her varlık belirli hizmetler, belli vazifeler yapmakdadır. İnsânlar, bu sayısız mahlûkların, sayılamıyacak hizmetlerinden bugüne kadar pek azını anlıyabilmişdir. Mahlûkları
kavrıyamıyan inşân aklı, bunların hâlıkım, yaratanını nasıl
kavrıyabilir? Onun büyüklüğünü, sıfatlarını biraz anlıyabilen
islâm âlimleri, şaşkına dönmüşler. (Onu anlamak, anlaşılamıyacağını anlamakdır) demişlerdir. Mûsâ aleyhisselâmm ümmetinden biri, otuz sene ibâdet etmiş. Bir bulut kendisine gölge
yaparak, güneşden korumuşdu. Birgün bulut gelmemiş,
güneşde kalmışdı. Annesine sebebini sormuş. Herhâlde bir
günâh yapmışsın, demişdi. Hayır, günâh işlemedim deyince,
göklere, çiçeklere bakmadın mı? Onları görünce, yaratanın
azametini düşünmedin mi? demiş. Evet, bakdım. Fekat, tefekkürde kusûr etdim diyince, bundan büyük günâh olur mu?
Hemen tevbe et, demişdi. Aklı başında olan kimsenin, tefekkür
vazifesini hiç ihmâl etmemesi lâzımdır. Yarın ölmiyeceğinden
emîn olan kimse var mıdır? Allahü teâlâ, hiçbir şeyi bâtıl,
fâidesiz yaratmamışdır. İnsânların anlıyamadıkları, göremedikleri fâideler, anlıyabildiklerinden katkat dahâ çokdur.
Tefekkür, dört dürlü olur, demişlerdir. Allahü teâlânın mahlûklarındaki güzel san’atları, fâideleri düşünmek, ona inanmağa ve sevmeğe sebeb olur. Onun va’d etdiği sevâbları
düşünmek, ibâdet yapmağa sebeb olur. Onun haber verdiği
azâbları düşünmek, Ondan korkmağa, kimseye kötülük yapmamağa sebeb olur. Onun ni’metlerine, ihsânlarına karşılık,
nefsine uyarak günâh işlediğini, gaflet içinde yaşadığını düşünmek, Allahdan hayâ etmeğe, utanmağa sebeb olur. Allahü
teâlâ, yerlerde ve göklerde bulunan mahlûkları düşünerek ibret
alanları sever. Hadîs-i şerîfde, (Tefekkür gibi kıymetli ibâdet
yokdur) ve (Bir an tefekkür, altmış sene ibâdetden dahâ hayrlıdır)
buyuruldu.
M ü s l i m â n ı m d i y e n l e r e ,
b e ş v a k t n e m â z , g e r e k o l u r .
Y a r ı n , k ı y â m e t g ü n ü n d e ,
h ü l l e v e t â c 9 b u r â k o l u r .

MÜSLİMÂNA BEDDÜ’Â
34

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*