Genel

Tefekkür

DÜŞÜNME-KUTUSU

TefekkürDÜŞÜNME-KUTUSU[1]
“Ey iman edenler! Rabbinize rüku edin eğilin secdeye yere kapanın; Rabbinize ibadet kulluk edin; hayır yapın ki, kurtuluşa eresiniz.”

(Hac Süresi; 22/77)

“Hayırda yarışınız” (Maide Suresi; 5/48) ilahi emriyle Rabbimiz müminlerin iyiliklerde yarışmasını istemektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) bu yarışı nasıl sürdürmek gerektiğine açıklık getirmektedir. “Güneşin doğduğu her gün Müs-lümana sadaka vermek (iyilik yapmak) va-ciptir.”Sahabeler sorarlar: “Ey Allah’ın Resulü (s.a.v)! Eğer mümin sadaka verecek bir şey bulamazsa ne olacak?” “Çalışır nafakasını sağlar ve bir kısmı ile de sadaka verir.” buna gücü yetmezse ne olacak?” “O takdirde bedeni yardıma ihtiyacı olan kimseye yardım eder; bu, onun için sadaka olur.” “Bunu da yapamazsa?” “O zaman insanları iyiye, güzele ve doğruya çağırsın. Hakk’a davet etsin ve nefsini başkalarına zarar vermekten korusun. (et-Tac)

Her gün yeni bir azim, aşk, aksiyon ve dirençle iyiliklerde yarışmalı, iyilik fedaileri olmalıyız.

İyilik, bir başkası için yaşama erdemini kuşanmaktır. Eğer bizler tüm dünyayı kucaklayacak bir iyilik hareketini inşa edemez; vicdanlarımızda taşıdığımız iyilik ve güzellikleri içinde yaşadığımız topluma aktaramaz isek kötülükler her yeri kaplayacaktır.

Biz bilir ve iman ederiz ki, insanlığa karşı sorumluluklarımız var. Bunun yanında doğaya, çevreye, eşyaya ve her canlıya karşı sorumluluklarımız var. Sorumluluklarımızdan kaçamayız. Mazeret sunamayız, erteleyemeyiz.

Âlemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.v.) susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğin susuzluğunu gideren kişinin kurtulduğunu müjdelerken, bir kediyi hapseden kadının nasıl hüsrana uğradığını da bildirmektedir.

Firavunların zulümlerine karşı Allah’ın (c.c.)
yeryüzünde imam kılmak istediği ve doğumu ile Firavunlara korku salan Musa biz olmalıyız. “Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. Ve onları yeryüzünde ‘iktidar sahibi’ olarak yerleşik kılalım, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.” (Kasas Suresi; 28/3)

Halkının önünde gidecek ve söylenmeyen ya da söylenemeyenleri söyleyecek biz olmalıyız. Geminin tabanını delmek isteyenlere dur diyecek biz olmalıyız. Zeyd b. Harise’nin (r.a.) Efendimiz’e (s.a.v.) atılan taşlara kendini siper etmesi gibi, İslam’a yapılan saldırılara karşı kendini siper edecek olan da biz olmalıyız.

Sadece ibadet ve ahlakı öğreten bir kitaba değil, aynı zamanda hayatla ilgili kanunlar ve medeniyetin esaslarını koyan bir kitaba iman edecek bir topluma rehber olan biz olmalıyız.

Efendimiz’in (s.a.v.) “İslam garip başladı, yine başladığı hale döner (yani yeniden başlar)” buyurarak çıkacağını haber verdiği fecri sa-dıkı yeniden inşa edenler biz olalım.
Asırlar evvel güneşimiz batmaya başlamış ve her gün daha kararmıştı. Bir fecir görülmüş sonra kâzip olduğu anlaşılmışsa da her fecri kâzib bir fecri sâdıkın habercisidir.
Çünkü her fecri kâzibten sonra, fecri sâdık gelir. O halde zaten alametleri görülmeye başlanmış olan fecri sâdık inşaallah uzak değildir. İslam düşmanlarının korkarak bekledikleri fecri sâdık’ı gerçekleştirmek, uyanış ve diriliş mücahitleri, birer iyilik erleri olmak bize yakışır.

Efendimiz’in (s.a.v.) “Ümmetimin misali yağ

mur gibidir. Başı mı hayırlıdır yoksa sonu mu bilinmez.” (Tirmizı) buyurarak rahmete benzettiği ve ileride ümmetinin içinden geleceğini bildirdiği rahmet gelin biz olalım.

Her insanın ve her Müslümanın bir vazifesi vardır. Bizim vazifemiz bir Ömer bir Selahaddin olmaktır. Bizler sahabe neslinin vazifesi olan Ke-lime-i Tevhîd’i dünyaya hâkim kılmak ve İslam medeniyeti kurmakla vazifeliyiz.

Gayesi Allah (c.c.) rızası, hedefi İslam medeniyeti, hareket metodu Rabbani ve bağlılık duygusu aşk seviyesinde olan bir dava adamı olmak bize yakışır. Bu neslin ayak seslerini yaşadığımız çağa duyurmak bize yakışır. Modern dünyanın çöllerinde yol arayanlara rehber olmak bize yakışır. Hasta bedenlere, yorgun yüreklere Lokman olmak bize yakışır. Çaresizlikten biçare düşmüşlere Hızır olmak bize yakışır. Haydutların, haramilerin kirlettiği bir sistemde garibe umut, acize
müjde olmak bize yakışır.

Günümüzün azgın Firavun ve Nemrutlarına karşı rabbaniler, ensariler, havariler ve sahabiler olarak iyiliği, erdemi, onuru, merhameti, insaniyeti, muhabbeti, ülfeti, adaleti, ahlakı, kardeşliği, mertliği, dürüstlüğü, yaşadığımız topluma taşımak, iyilik mektebini kurmak bize yakışır.

Enes b. Malik’ten (r.a.) rivayete göre Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şu sözü de hayra öncülük edip şerre set çekenler için ne güzel bir müjde, ne düşündürücü bir uyarıdır: “İnsanlardan öyleleri vardır ki, onlar hayrın anahtarları, şerrin de sürgüleridir. Allah Teâlâ’nın (c.c.), ellerine hayrın anahtarlarını koyduğu kimselere ne mutlu! Şerrin anahtarlarını Allah Teâlâ’nın (c.c.) ellerine koyduğu kimselere ne yazık!” (İbni Mace)

Hayra anahtar olmak bazen yolunu kaybet

miş birine yol göstermek, bazen de boynu bükük bir garibin ümidi olmaktır. Hayır, kimi zaman da mazlumu, mağduru, masumu gönlümüzde barındırmak, onlann acısını yürekten paylaşmak, gözyaşlanna ortak olmaktır. Kimi zaman da hayır, zalimlere, yakıp yıkanlara, terör estirenlere, cana kıyanlara, insanlara hayatı zindan edenlere buğz etmek ve karşı çıkmak gerekirse bu yolda can vermektir. Kısacası iyilik fedaisi olmaktır.
İyilik fedaileri olarak yeryüzünü kuşatmalı ve bu ulvi hareketin rehberi, öncüsü biz olmalıyız.
Bugün yeryüzü kan gölüne, fitne ve fesat yuvasına dönmüşse nedenini biraz da kendimizde aramalıyız. Çünkü iyilik yolunda yapmamız gerekenleri yapamadık. Kötülere, kötülüklere mani olamadık.

Kötüler yürekleri kötülük tohumlan ile doldururken. biz yüreklere iyilik tohumu ekemedik. Biliyoruz ki; kötüler gücünü, iyilerin sessizliğinden alıyor.

Öldükten sonra da yaşamak istiyorsak, hayra anahtar şerre engel olmalıyız. Geriye kalıcı iyilikler bırakmalıyız.

İslam’ın iyilik ve güzelliklerini yaşamayı ve yolunda mücadele etmeyi bu ömre sığdırama-yacak kadar duyarsız ve mazeret sahibi olamayız. Müslüman bilir ki her şey kayıt altındadır. İki günü bir olan mümin ziyandadır. Bu gün Allah (c.c.) için ne yaptın bilincinde bir Ömer olmak biz yakışır. Hesap gününün endişesi içinde Veda Hutbesinde ümmetinden şahitlik etmesini isteyen ve “Rabbine Şahit ol ya Rab” diye seslenen Peygamber (s.a.v.) kadar, bizler de sorumluluk-lanmızı yerine getirememekten dolayı endişe içinde olmalıyız.
O halde haydi kardeşler sesimizi haykıralım; hikmetin ve nurun sevdasını kuşanalım.

Kardelenler olalım açmaya kasem etmiş.

Sözümüzü söyleyelim, hayatı ve ölümü sahibine sunalım.

Ölümün İsmail’i olalım, putlar kıran İbrahim olalım.

Hasta yüreklere Lokman, Mustazaflara Hızır olalım,

İslama saldırılara siper, Davut ün sapanındaki taş olalım.

Çağın Ensarisi de. Rabbanisi de biz olalım.

İyilik fedaileri olarak rüzganmızı estirelim.

“Sonra Kitab’ı kullanmızdan seçtiklerimize varis kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi ortada bir yoldadır, kimi de Allah’ın (c.c.) izniyle hayırlarda yanşır öne geçer. İşte bu büyük fazlın kendisidir.” (Fatır Suresi; 35/32)

Allahım! Bizi hayır yanşında öne geçenlerden eyle! |
Vavelif Dergisi
Temmuz 2015

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir