TİME” GÜNAH ÇIKARTIYOR
Doç. Dr. Sefo Saygılı
Time Dergisi 1966 yılındaki bir sayısında, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un bütün dîni inanışları reddeden görüşlerinin artık genel kabul gördüğünü ilan etmişti. Dergi, hararetle Freud’u destekliyor ve “îs God de-ad?” (Tanrı Öldü mü?) başlığını kapak yapıyordu. İşte aynı Time Dergisi, tam 27 yıl sonra, kapak yaptığı görüşlerinin artık kabul edilemez olduğunu kaydediyor ve Freud teorisinin çürütüldüğüne dikkat çekerek bu sefer “İs Freud de-ad?” (Freud Öldü mü?) sözünü kapaktan veriyordu.
Time, 27 yıl geciken “günah çıkartma” yazısında, özetle şu görüşlere yer verdi:
“Manevî hayatın izahını hastalıklı modellere dayandırmak ve çocuğu bir takım cinsî sapıklıkların kaynağı gibi
görmek, son derece yanlıştır ve insan olma vasfına ve özelliğine yakışmayacak şeylerdir. İnsanı bazı süflî cinsî duyguların esiri gibi göstermeye çalışan bu teori elbette kabul edilemez.”
Sigmund Freud (1856-1938) ortaya attığı fikirleri ve psikiyatri hastalarının tedavisinde kullanılan psikanaliz metodlarıyla bütün dünyada çığır açmıştı. Freud’un inandığı İlmî materyalizm, yeryüzünde bağımsız ruhî ve zihnî kuvvetlerin tesirini reddediyordu. Freud’a göre serbest bir irade yoktu. Bütün şuurlu davranışlar, şuuraltındaki kuvvetler tarafından yönetiliyordu. Bu tür bir materyalizme inanan Freud, bunun tabii bir neticesi olarak her türlü inancı reddediyordu.
Freud’un nazariyesi kısa sürede yaygınlaşarak, sadece psikoloji ve ruh has
lıklarında değil edebiyat, düşünce ve politika konularında da tesirini gösterdi. FREUD BİR SAHTEKÂR MIYDI?
“Psikanalizin babası Freud, bizi uyuttu mu?” Şimdi İngiltere ve ABD deki ilim çevrelerinde bu sual soruluyor. Freud un çalışmalarıyla ilgili “Seductive Milage” (Baştan Çıkaran Hayâl) adlı kitabı yazan Ailen Esterson’a göre bu su-. ilin cevabı açık “Freud, istediği neticeye varmak için ahlakî endişesi olmayan, ampirik yaklaşıma önem vermeyen inatçı bir oportünistti.”
Freud’un şimdiye kadar yayınlanmamış mektuplarını inceleyen Kaliforniya Üniversitesi profesörü Frederick (‘rews; Freud’un analizlerinde bazı noktaları bile bile gözardı ettiğini ve kendi I¡kirlerini karşısındakine empoze etmek yoluyla teorilerini geliştirdiğini ortaya koydu. Yani Sigmund Freud, kafasındaki birtakım varsayımlardan yola çıkıyor, bunları hastaları üzerinde uyguluyor, beklediği sonucu elde etmese bile bunları görmezlikten gelerek teoriler üretiyordu.
Crews, Freud’u “kendi zaferi için in-• .tınları kullanmaktan çekinmeyen gözü dönmüş bir egoist” olarak tarif ediyordu. Freud, başında bulunduğu Psikanaliz Vakfına yardım elde etmek pahasına, hastalarına bile bile kötü tavsiyelerde bulunmaktan ve üstelik bunlara İlmî (!) kılıf geçirmekten geri kalmıyordu.
I Ustaların rahatsızlıklarının artması, intihara teşebbüs edecek dereceye gelmeleri veya evliliklerinin mutsuzluğa dönüşmesi umurunda bile değildi.
Allen Esterson, Crews’un bu görüşlerini destekliyor. Esterson ve Crews’a <löre, hastalarının çocukluk dönemine ■ <il bazı cinsî hikâyeleri uydurduklarını bilen Freud, kendi tezlerini doğrulat-
mak için uydurma olduğunu bilmesine rağmen bunları gerçek olarak aldı. Freud’un tekniği, hastalarının anne ve babalarıyla ilgili bazı cinsî sahneleri önceden tahmin etmek ve yorumunu hastalarına empoze etmekten ibaretti. Bu iki araştırmacı, bunu örnekleriyle ortaya koydular ve Freud’un kafasının ardındaki düşünceleri “ilim” diye gösterirken, yalan ve saptırmaya başvurduğunu ispatladılar. Crews ve Esterson, “çocukluktan kalma cinsî sahneler, hastalarının kafasına Freud tarafından sokulduğuna göre, ensest teorisi ve Oedipus kompleksine ne gerek var?” diye soruyorlar.
İşin enteresan yanı, Freud üzerine yapılan araştırmalar ve anlatılan hatıraların bazılarında, Freud’un cinsî sapık olduğunun açıkça belirtilmesidir. Anlaşılıyor ki Freud, kendi dünyasını bütün insanlığa yansıtarak şahsındaki insan modelini tarif etmiştir. Fakat durum bu kadarla kalmamış, toplumdaki cinsî aşırılık ve sapıklıkların izahı (!)