Türlerin Adlandırılışı

 

bir örümcek, müziksel çağrışımlı cins ‘Trombicula’ya ait iki tür olan doremi ve fasolla’ya da rastlamak olası.

Yeni bir türe ad vermek tabii ki ciddi bir iş ve bu işin kuralları Uluslararası Zoolojik Adlandırma Yasa-sı’nın 338 sayfasını doldurabiliyor. Fakat işin özü, İsveçli botanist Ca-roluos Linnaeus’un 1750’lerde ortaya koyduğu basit sistemden ibaret. Her canlının bir adı ve soyadı olmalı: hangi gruba dahil olduğunu gösteren bir cins adı ve grubun diğer üyelerinden ayrılmasını sağlayan bir tür adı. Bu adlar çoğunlukla La-tince
ğım son şey Bilim adamlarının bir ceylan veya söz gelimi
Meslek, olarak zoologluğu seçenler çoğunlukla bunu, ebeveyn-terinm mesleklerinin kendilerine sağiayacağ: dünyevi faydaların az ve umut kine: cinsten olacağım altını çizerek beîinanış elmalarına rağmen yaparlar. Aksi ¿di aıie büyükleri hep de haklıdırlar… Bunun ilk ipucunu. fakültenizin çay ocağında oturmuş kahvenizi yudumlarken bir meslektaşınızın gelip hüzün ve gururun birbirine karıştığı bir edayla, “adımı taşıyan iki bokböceği bir de bit var” deyişiyle alırsınız. Bu, herhangi bir ananın oğluyla gurur duyarak anlatabileceği cinsten bir başarı mıdır?

Zoologlar camiasında ölümsüzlük, yeni bir türe bir meslektaşınızın adını verişiyle erişilebi-len bir mertebedir. Ama kimi zaman bu durum sevinçten çok tatlı bir hüzün bırakabiliyor. Entomolog May Berenbaum, bulduğu yeni bir türün örneğini Smithsonian Enstitü-sü’ndeki bir uzmana iletirken içini endişe kaplamış: “Berenbaum’un Danaburnu adını taşıyan bir türün literatüre geçmesi isteyece-ı ”
güzel, mavi bir dağ kuşuna adlarını vermeleri uzun zamandır rastlanmayan şereflerden.

Bugünlerde yeni tür keşifleri omurgasızlardan çıkıyor. Bir başka deyişle, hâlâ adınızı bilimin aydınlık yapraklarına yazdırabilirsiniz ama ancak halkın “haşarat” deyip geçtiği küçük sevimsiz canlıların ardına sığınarak… İşin tek umut verici yanı, en azından şimdilik etrafta sersemce dolaşan bu türden çok canlı oluşu, ‘lern- Erwin adında kendini işine adamış bir araştırmacı, tropik yağmur ormanlarından topladığı sayısız karınca, böcek ve diğer canlılarla, dünyada eskiden zannedildiği gibi 1,5 milyon değil, çoğu adlandırılmayı bekleyen “haşarattan” ibaret yaklaşık 30 milyon tür olduğunu gösterdi. Bu bulgu, adlandırma meraklıları için uçsuz bucaksız bir alan vaat ediyor. Erwin sırf kendi uzmanlık alanı olan yer böceklerinin Agra cinsine dahil 1500 adlandırılmamış türe sahip. Bunlardan birine Agra vatiotı (İng. Aggravation: beter etme) diğerine Agra phob ‘ıa (Lat. boşluk korkusu) adını yakıştırmış. Bir meslektaşı Arnold Menke, sevinçli bir cins keşfine Aha (işte!) adını takmış. Bu cinsin üyesi, ilk türün adı da Aha ha. Menke, uzmanı olduğu ve halihazırda 8000 türü bilinen eşekarıla-rının yeni bir türünü keşfettiğinde bunu “Ohno\ Yeni bir Eşekarısı Türü” (İng. Oh no: yo hayır) başlıklı bir makaleyle tanıtmış. Arnold Menke’nin ad verdiği türler arasıda Phthiria relativitae (Lat. phthiria: bit, İng. relativity: görelilik) adında bir sinek, Draculoides bramsto-keri (Bram Stoker: İngiliz Yazar)

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*