UNKAPANI KÖPRÜLERİ Ve Osmanlıda Manevi Erleri

UNKAPANI KÖPRÜLERİ Ve Osmanlıda Manevi Erleri

Ekran Alıntısı

UNKAPANI KÖPRÜLERİ
Haliç’te modem manada ilk köprü, Tersane-؛ Amire’de yapılmı؛, Unkapanı-Azapkapı arasına monte edilmi؛ ve Sultan İkinci Mahmud Han zamanında 3 Eylül 1836’da ulaşıma açılmıştı. Geçenlerden ücret alınmadığı için bu köprü, halk arasında “Hayratiye” adıyla meşhur oldu. 1860’lı yıllarda tamir gören köprünün masraflarını karşılamak için arabalar ve hayvanlar için geçiş ücreti alınmasıyla beraber köprünün ismi “Mahmudiye” olarak değişti. 1872’ye kadar kullanılan köprü, bu tarihte yenilendiyse de 1936’da çıkan büyük bir firtınada parçalandı.
Yirminci asrın başlarında Unkapanı Köprüsü’nden çekilmiş bu fotoğrafta arkada, soldan sağa doğru, tek minareli Sokullu Meh- med Paşa Camii, ortada Galata Kulesi, dört köşeli minaresiyle Arap Camii, en sağda da Osmanlı Bankası binası seçilebiliyor. Büyüklü küçüklü pek çok tekne karşı kıyıya dizilmiş. Halic-i Dersaadet Şirket i Hayriyyesi’nin “4” baca numaralı yandan çarklı Eyüp vapuru bacasını yatırmış, Unkapanı Köprüsü’nün altından geçmekte… Hava sıcak olduğu için, baştan sona tente kaplı olan güvertenin yanlan toplanıp yukarı kaldırılmış…
Gölgelerin kısalığından fotoğrafın öğle vakti çekildiği anlaşılıyor… Soldaki küçük çocuk meraklı gözlerle fotoğrafçı Emil Römler’i izliyor… Kıyafetinden bahriyeli olduğu anlaşılan bir asker Unkapam’na doğru geliyor… Yanındaki fesli çocuk yalınayak… Köprünün taban tahtaları oldukça sağlam görünüyor…

rta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarını aşıp Anadolu’nun batı uçlarındaki ova ve yaylaklara gelip yerleşen “dört yüz çadır- lık bir aşiretin” kısa zamanda düzenli bir devlet ve ordu teşkilâtı ile tarihe altın harflerle yazılmasının ardındaki sır, sadece bilek ve kılıç ؛ gücünde saklı değildir. Bunun sırrı, Orta Asya’dan gelen devlet tecrübesinin İslamiyet’le birleşerek yeni bir ruh kazanması ve yeryüzünde adaleti sağlamak düşüncesinde saklıdır.
Osmanlıların bir uç beyliği olarak Söğüt civarına yerleşmesiyle ve Selçukluların da devrini tamamlamasıyla birlikte her taraftan gelen İslam âlimleri, hizmet için Osmanlı’ya katılmış ve meşru güç olarak Osmanlıları kabul etmişlerdir. Bu âlimlerin nesilden nesile intikal ettirdiği tasavvuf؟ müesseseler; kuruluş devrinde devlet ve toplum hayatının temelini oluşturmuş, yükseliş devrinde ise dünyaya sunulan medeniyetin oluşmasında çok büyük katkılar sağlamıştır.
Ebul Faruk ÖNAL / Osman DOĞAN
Osman Gazi, beyliğin başına geçtiği zaman, etrafı Şeyh Edebâlî, Şeyh Mahmûd, Ahî Şemsüddîn, Dursun Fakîh, Kâsım Karahisâri, Şeyh Muhlis Karamanı, Âşık Paşa, Elvan Çelebi gibi ilim ve irfan sahibi büyük şahsiyeder ile dolmuş ve devlet manevî bir temel üzerine bina edilmişti. Bu manevî temel, maddî temellerle daha da sağlamlaştırılmıştır. Devletin kurucusu Osman Gazi, uç beyliği olmanın avantajlarını çok iyi kullanarak uç beyliğinden uçsuz bucaksız ovalara ve denizlere açılan yolun ilk rotası- m çizmiş; fethedilen yerlerin idari taksimatını yapıp buralara subaşı, dizdar ve kadı tayin ederek, adalet- le kanunlara riayeti sağlamıştır. Böylece merkezden taşraya devlet teşkilatı ve müesseseler؛ sistemli bir şekilde kurulmaya başlamıştır.
Sınırlar Genişliyor
13.yy’أاا sonlarında Osman Gâzi bir Selçuklu uç beyi olarak ve komşularıyla iyi geçinmeye gayret ederek faaliyetlerine devam اس- yordu. Ancak komşu Karacahisar tekfitru, Osman Gazi’nin aleyhin- de çalıştığından ل29ل’de burası fethedildi. Eetihten sonra Selçuklu sultanına bir he}’et gönderen Os- man Gazi’ye sultandan fermân, tuğ, alem, tabi ve birçok hediyeler geldi. Ardından Karacahisar Kale- si’nde bulunan kilise camiye çevril- di. Böylece burası “kiliseden câmi- ye çevrilen ilk mabet ve Osmanlı Devleti’nin ilk istiklal hutbesinin okunduğu cami” sıfatını kazandı. İlk hutbeyi de Osman ^azi adına Dursun Fakih okudu ve ilk Os- manii kadısı olarak buraya tayin edilerek fetvâ ve dava işleri de ona verildi. Böylece, Osmanlı ilmiye ve hukuk sisteminin de temeli atılmış oldu. Bir tarafta İslâm fikhına vâ- kıf Dursun Fakih, diğer tarafta tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş Şeyh Edebâlî bulunmuş, devlet bu ؛ki sağlam temel üzerine oturtulmuştur.
Fetihlerin Sırrı
Osman Gazi, Şeyh Edebâlî’ye bağlanarak çok büyük hürmet göstermiş ve her hususta onu kendisine rehbc’r edinmiştir. 1)،:أا؛آ’اا-ا inkişafındaki payın büyük bir kısmının Şeyh Edebâlî gibi !؛،١- yük zatlara ait olduğunda İliç
Devlet yapısının kurulmasında büyük hizmetleri görülen ve bu bakımdan Osmanlı Dev- leti’nin manevî önderlerinden olan Şeyh Edebâlî, 1326’da 125 yaşlarında iken Bilecik’te vefat etti. Osman Gazi, kendisinden üç ay önce vefat eden kayınpederi Şeyh Edebâlî ile onun arkasından vefat eden eşi Mal Hatun’u eski Bilecik şehrinin kurulduğu vadinin sırtında çevreye hâkim kayalık bir tepenin üzerinde defnetti.
şüphe yoktur. Onlar, Osmanlı Devleti’ne manevî güç vermişler- dir. Osman Gazi, kendisinden sonra gelecek çocuklarma da is- lâm âlimlerine hürmet edilmesi- !؛١, onlara her türlü kolaylığa gösterilmesini ve her işte kendile- rine danıştlmasnı، tavsiye etti. Bu vasiyete lâyıkıyla uyan Osmanlı sultanları, fethettikleri yerleri ca- mi, medrese, zâviye, imâret, dâ- rülkurrâ ve türbeler il،: süslemiş- ler, buralarda yetişen âlimlerle is- lâmiyet’i yaymışlardır.
Osman Gazi, Bilecik’¡ fethedip kayınpederi Şeyh Edebâlî’ye verdi. O da burada bir dergâh yaptırıp İslamiyet’in güzelliklerini ve ince- liklerini anlatmaya başladı. Ana- dolu’nun İslâmlaştırılmadı faaliye- tine katılan gönül sultanlarından biri olaıı Şeyh Edebâli, kıtalara hükmedecek bir dünya devletinin kurucusu olan Osman Gazi’yi ak- lıyla, fikriyle, bilgisiyle “beylikten devlete” giden yolda yetiştirmiş- tir. Şeyh Edebâli’nin sohbetlerine devam eden Osman Gazi, meşhur rüyasın■ da onun evinde misafir iken görmüştür. Osmaıı Gazi on dokuz yaşında iken Edebâli’nin kızı Mal Hatun’la evlenmiş ve bu evlilikten Orhan Gazi ve Alâ- iiddîn Bey dünyaya gelmiştir, devlet yapısının kurul- masında büyük hizmetleri görülen ve bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin ma- nevî önderi olan Şeyh Edebâlî, 1326’da ة2ل yaş- larında iken Bilecik’te ve- fat etti. Osman Gazi, ken- dişinden üç ay önce vefat eden kayınpederi Şeyh Edebâlî ile onun arkasından vefat eden eşi Mal Hatun’u, eski Bilecik şehrinin kuruldu- ğu vadinin sırtında, çevreye hâ-
٤٠١*؛
Şeyh Edebâlî Türbesi – Bilecik (1889)
okuyan Dursun Fakih, Molla Hat- tab Rarahisarî, Şeyh Muhlis Baba Hazretleri ile Mal Hatun’un küçük yaşta vefat eden bir şehzadesi ve Edebâlî’nin yakın akrabalarının sandukaları bulunmaktadır.
BİZANS
Üsküdar
Gekbuze
İstanbul
Yalakabad
Akhisar
Geyve
؛Karamürs
Lefke
Mudanya
Koyunhisar
fakarya kefiri
؛orsuk Çay’
kim kayalık bir tepenin üzerinde defnetti. Orhan Gazi de babasının vasiyeti üzerine kabirlerinin üzerine birer türbe ile yanlarına da zaviye yaptırdı.
‘Kuniluş’un Manevî Önderleri
Şeyh Edebâlî asırlar boyunca unutulmamış ve türbesi devamlı ziyaret edilmiştir. Duvarları taşla örülmüş bir salon ve iki ayrı odadan ibaret olan türbe; büyük oda, mihraplı bir mescit ve misafirhaneden oluşmaktadır. Doğu uçta bulunan Mal Hatun Türbesi ise bunlardan ayrı inşa edilmiştir.
Kıble doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahip olan Şeyh Edebâlî Türbesi beşik tonozlu bir kubbe ile örtülmektedir. İçeride Şeyh Edebâlî ile onun neslinden gelenlere ait yedi büyük, dört küçük, toplam on bir adet ahşap sanduka bulunmaktadır. Bu kısımda Şeyh Edebâlî haricinde, Karacahisar’da ilk istiklal hutbesini
Merdivenle inilen Mal Hatun Türbesi ise kare planlı ve kubbelidir. Burada Edebâlî’nin Osman Gazi ile evlendirdiği kızı Mal Hatun ile Edebâlî’nin ismini bilmediğimiz eşinin de sandukası bulun-
□ Kuruluş devrinde Osmanlı Devleti’nin sınırları
İnhisar ؛؛؛ec؛،Yenişehir B • Yarhisar #Söğut ٠ lne9Ö! Bozoyük* ES^ŞEHJR
• • Karacahisat
٠ Domaniç İnönü
BİZANS
Tavşanlı؛
Kütahya
Göynük
Akyazı
Bursa
Sapanca
Emet
Gölpazarı
Şeyh Edebâlî Türbesi – Bilecik (2009)
maktadır. Osmanlıların ilk beyleri ve önde gelenlerinin mezarlarının bulunduğu bu türbe Bilecik’e emanet olunmuştur.
Türbe, 14. asırda Orhan Gazi tarafından inşa ettirildikten sonra zaman zaman tamirat ve eklemelerle genişletilmiştir. Bu tamiratlardan biri de 18 52’de Sultan Abdülmecîd devrinde yapılmıştır. 2 Ağustos 1852 tarihli bir vesikada “Kibar-ı ehlullahtan, Bilecik’de medfun Şeyh Edebâlî’nin türbeleri tamire muhtaç olduğundan on iki bin kuruş masrafla tamir ettirilmesi hususunun Ev- kaf-ı Hümayun Nezareti’ne (Vakıflar Bakanlığı) havale edildiği” yazılmaktadır. Yine Abdülmecid Han devrine ait, 22 Mart 1855 tarihli başka bir vesikada da “Şeyh Edebâlî hazretlerinin türbesiyle müştemilatının keşfolunan on iki bin kuruş masrafla tamiri tamamlanmış ise de türbenin etrafi uçurum ve duvarı harap olmakla, duvarın harçla sağlamlaştı-
Arşiv vesikalarına göre, Osmanlı Devleti’nin filizlendiği topraklara ehemmiyet veren Sultan Abdül- mecid Han’dan sonra buraları asıl ihya edenin Sultan İkinci Abdülhamîd Han olduğu anlaşılmaktadır. Sultan Abdülhamîd Han devrinde 1889’da türbe tamir edilmiş ve günümüzdeki halini almıştır.
rılması gerektiğinden dolayı 5. 825 kuruşa yaklaşan ve toplam 17. 825 kuruşun Bursa’da Sultan Orhan Gazi Vakfi’na masraf kaydı yapılıp buradan ödenmesi” istenmekteydi.
Osmanlı arşiv vesikalarında gördüğümüz kadarıyla Bilecik, Söğüt ve
Domaniç gibi Osmanlı Devleti’nin filizlendiği topraklara ehemmiyet veren Sultan Abdülmecid Han’dan sonra buraları asıl ihya eden Sultan İkinci Abdülhamîd Han’dır. Sultan Abdülhamîd Han devrinde 1889’da türbe tamir edilmiş ve padişahın 1307 tarihli bir tuğrası buraya yerleştirilmiştir. Ancak zamanla türbenin tekrar tamire muhtaç hale gelmesi üzerine Sultan İkinci Abdülhamîd Han bizzat Ertuğrul Sancağı Mutasarrıfı Seyyid Mustafa Nuri Bey’i gönderip incelemeler yaptırmıştır. Mutasarrıf Bey, Edebâlî’nin türbesine gelip durumu yerinde görmüş, türbedar ve bölge halkıyla görüşmüş, türbenin ve sandukaların ölçülerini alıp güzel bir de planını çizdirerek 18 Mart 1903’te raporunu arz etmiştir.
Mutasarrıf Mustafa Nuri Bey, tamire muhtaç yerleri tespit etmiş ve tamiratta kullanılacak malzemenin cinsi, adedi, boyu ve fiyatlarını
ر،.-

tek tek belirtmiştir. Çatısına koyulacak kiremit, kiremit altına koyulacak çam tahtası, kullanılacak çivi, merdivenler için yontma taş, iç ve dış duvarlarının sıvası, abdesthane inşası ile ustalara ödenecek parayla beraber 1867 kuruş masraf belirtmiştir. Ayrıca sandukaların üzerlerinde bulunan örtüler eskidiğinden yenisiyle değiştirilmesi için sandukaların ölçüleri alındığı gibi bu sandukaların kimlere ait oldukları da belirtilmiştir.
Karakeçili Aşireti Şeyh Edebâlî’nin (k.s.) Huzurunda
Şeyh Edebâlî’yi unutmayan ve türbesini ziyaret edenler arasında Osmanlı Sultanlan’nın mensup olduğu Kavı boyunun aşiretlerinden biri olan Karakeçili aşireti de vardı. Bu aşiretin ziyaretlerinden biri de 1906 yılı Eylül ayında olmuştu. Bu ziyaretten önce Osman Gazi adına ilk istiklal hutbesinin okunduğu Ka- racahisar köyündeki camide, 21 Eylül 1906 Cuma günü mülkî ve askerî memurlar ve bölge halkı ile Karakeçili aşireti reis ve üyeleri beraberce Cuma namazı kılmış ve ardından da Mevlid-i Nebevî okunmuştur. Daha önceden Ertuğrul Gazi’nin türbesini ziyaret eden Karakeçili aşireti, buradan Şeyh Edebâlî’niıı türbesini de ziyaret etmiş ve Mevlid-i Nebevî okunduktan sonra Peygamber Efendimiz’in Sakal-ı Şerifleri de ziyaret olunmuştur.
Milli Mücadele yıllarında Bilecik’؛ yakan Yunan askerleri tarafından Şeyh Edebâlî türbesi de tahrip edilmiştir. Mevcut bina ve türbeler Osmanlı’nın yıkılmasıyla beraber kendi haline bırakıldığından harap olmuş, binaya ait keresteler, şehirdeki bazı camilerin tamirinde kullanılmıştır. Aslında zaviye arsasının batı kesiminde yer alan ve yakındaki Orhan Gazi Camii’nin müstakil minaresine bitişen büyükçe bir binası daha bulunmaktaydı. Bağdadî duvarlı, ahşap çatılı olan ve harem, selâmlık, misafirhane, derviş odaları, mutfak, kiler gibi zaviye birimlerinden ibaret olduğu anlaşılan bu bina, günümüzde tamamen ortadan kalkmış durumdadır. Son dönemde tekrar tamirata alman türbenin ziyaretçileri eksik olmayıp, onlara olan saygı ve hürmet günümüzde de devam etmektedir. ٤٠؛•
Kaynaklar: BOA.A.MKT. MHM 47-94; DH MKT 672-16; DH. MKT 1127-4؛; I.DH 256-15773; I.MVL 327-16ووث; Y.MTV 240-10و; Osman Gazı’den Sultan Vahi- düdd?n Han’a OsmanlI Tarihi, (Haz. Heyet), ١, İstanbul 2008; Kamil Şahin, “أ1قسع”, DİA, XX, İstanbul 1994, s. 393-394; M. Baha Tanman, “Edebâlî Zâviyesi”, DİA, XX, İstanbul 1994, s. 394-395; Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, II, Ankara 1977; Ekrem Hakkı Ayverdi, ilk 250 $enenin Os- manii Mimarisi, İstanbul 1977.
Türbenin içinden bir gorunuş

Osman
minyatürü
nın
“Müjdeler Olsun Ey Osman!”
Şeyh Edebâlî, Osman Gazi’nin kayınpederi ve büyük bir İslâm âlimidir. Doğduğu ve ilim tahsil ettiği yerler, tarihlerde farklı anlatılmaktadır. Horasan-Merv’de, Suri- ye-Şam’da veya Karamanoğullan- nın topraklarında doğmuş ve buralarda eğitim görmüş olabilir. Ama pek çok âlimden fikıh, tefsir, hadîs vb. ilimleri tahsil ettiği, tasavvuf yoluna girip manevî olgunluğa kavuştuğu konusunda bütün kaynaklar hemfikirdir. Bir rivayete göre de Baba İlyâs Horasanî’nin halîfelerinin ileri gelenlerindendi. Tasavvuf yoluna girdikten sonra irşâda başlayan Şeyh Edebâlî, Bilecik’te bir dergâh yaptırdı.
Osman Gazi, Şeyh Edebâlî’nin ilim ve feyzinden istifade için sık sık sohbetlerine devanı ederdi. Bu zi
yaretlerinden birinde, dergâhta misafir kalmıştı. Tarihler, Osman Gazi’nin istirahat edeceği odada bir Mushaf-ı Şerif asılı olduğu için sabaha kadar ayakta beklediğini ve o gece uyku ile uyanıklık arasında bir rüya gördüğünü yazarlar. Osman Gazi, rüyasında Şeyh Edebâlî’nin koynundan bir ayın doğup kendi koynuna girdiğini, ardından da kendi göbeğinden büyük bir ağacın yükselerek, bütün âlemi kapladığını, gölgesinde ise nice dağlann bulunup, nehirlerin aktığım ve birçok insanın kaynaştığını görmüştür. Rüyasını Şeyh Edebâlî’ye anlatan Osman Gazi, şeyhten bunu tâbir etmesini istemiş, Şeyh Edebâlî de kısa bir tefekkürden sonra ona: “Müjdeler olsun ey Osman! Hak Teâlâ sana ve senin evlâdına saltanat ihsan etti. Bütün dünya, evlâdının himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak.” demiştir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*